Hüseyin GÖKÇE
Ankara Sanayi Odası Meslek Komiteleri ve EKONOMİ gazetesi işbirliği ile düzenlenen ‘Yuvarlak Masa Toplantıları’na konuk olan 1 Numaralı Madencilik Sanayi ve 32 Numaralı Taşocakçılığı Sanayi Komiteleri üyeleri, sektör yatırımlarında özellikle izin süreçlerinin uzaması ve yüksek devlet haklarının, faaliyetlerin sürdürülebilirliğini zorladığını vurguladılar. İzin ve üretime yönelik yetkilerin tek bir makamda toplanmasını öneren sanayiciler, izin aşamasının kendilerini çok yorduğunu bildirdiler.
Avrupa standartlarının üzerinde üretim yapıyoruz
RAMAZAN YÖN – Demir Export A.Ş. Genel Müdürü
Bu yıl 66. yaşına girecek olan Demir Export, Koç Topluluğu’nun madencilik faaliyetlerini yürüten şirketi olup; 3200 kişilik büyük ekibiyle demir, bakır, çinko ve kömür üretiyor ve ülkemize katma değer yaratıyor. Türkiye’nin en köklü maden şirketlerinden biriyiz ve bugün devam eden iki tane yatırımımızla hem sektörel bilgi sermayemizi hem de ülkemizin yer altı kıymetini katma değere dönüştürecek aksiyonları almayı sürdürüyoruz.
Ne yazık ki sektörümüzün itibar anlamında handikaplı bir pozisyonu var. Son dönemde madencilik kaza ve çevre felaketleriyle, tecrübe edilen kötü örneklerle anılıyor. Ve üzücüdür ki, madenci veya taş ocakçı, toplumun gözünde dışlanan, kötü bir grup olarak görünmekte… Oysa ülkemizin üretmekten başka şansı yok. Ve madenci de üretip, ürettiğini ihraç ederek ülkemize fayda sunma anlamında aktif rol oynuyor.
“Zamanında gelmeyen görüşler süreci uzatıyor”
Son dönemde hepimizin ortak sıkıntısı, hepimize zaman ve enerji kaybettiren izin süreçleri. Sektörün yöneticileri ya da hissedarları olarak zamanımızın büyük kısmını izin süreçlerinde koşturarak ve bu süreçleri takip ederek harcıyoruz.
Orman, mera izin süreçleri, ÇED süreçleri gibi süreçler ya da bu süreçlerde kamunun verdiği görüşler veya kamudan gelen veya zamanında gelmeyen görüşler bizler için yorucu ve süreci uzatan geri bildirimler niteliğinde oluyor. Arzumuz bütün bunların daha şeff af ve adil şekilde tek elden, yani tek merci tarafından yönetilmesidir. Bunun için talebimiz bütün bu süreçlerin Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yönetimiyle gerçekleştirilmesidir.
Ülkemizin tüm yer altı kaynaklarının doğru değerlendirilerek ülke ekonomimize kazandırılması gerekiyor. Bunlardan biri de yerli kömürümüz… Ülkemizde, şu anda TKİ sahalarında üretilebilen 5 bin kalorilik yerli kömür var ancak hem Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, hem de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın birlikte yurt dışından 5 bin kalorilik kömürün getirilmesi için çalışma başlattığını duyuyoruz. Kömür üretimi için çok yakın geçmişte ülkemizde 800 milyon dolarlık yatırım yapıldığını, bu yıl üretime geçildiğini, yurt dışından getirilmeye çalışılan miktarı karşılayabilecek kapasitemiz olduğunu ifade ederek bu hamleye gerek olmadığını ve yerli üretimin desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
“İhalelerde kısıtlama, koruma olmamalı”
Son dönemde, çok önemli ihalelerde şeff af, adil yarışın olmadığı, ihale süreçlerinin herkesi kapsayacak şekilde yapılandırılmadığını görüyoruz. Engel, kısıtlama, koruma olmamalı.
Bir diğer gündemimiz de lojistik sorunlarımız. Demir üreticisiyiz, Türkiye’nin en kaliteli demir cevherini üretip ihraç ediyoruz. Ancak lojistik maliyeti nedeniyle en pahalı ürünü üretmiş oluyoruz.
Sivas’ta üretiyoruz, Kardemir veya İsdemir’e naklediyoruz ve bu nakliyenin maliyeti, aynı cevherin Brezilya’dan Türkiye’ye gelme maliyetinden daha yüksek. Bu kabul edilebilir ve anlaşılabilir konu değil. Yurt dışından 10-12 dolara gelebilirken, yurt içinde 20 dolara naklediyorsunuz.
Mevzuat yatırıma yol göstermiyor, sadece taahhüt almakla yetiniyorlar
HAKAN ABBAS OKUMUŞOĞLU – MADİNSAN MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş
Türkiye’de alçı fabrikalarının hammadde olarak kullandığı alçı taşının en büyük üreticisiyiz.
İzin süreçlerinin; orman ve meraların, madenciler ve hammadde üreticilerinin aksine süreçle işlemesi bugün herkesin önünü tıkıyor. Bu süreçlerin temdit edilmesinde veya sıfırdan tesis edilmesinde her sivil katılım ve görüşlere yer verilirken proje sahibi yatırımcı toplantılara davet bile edilmiyor. Mevcut mevzuatta ÇED dâhil olmak üzere bu izni veren otoriteler, bizlere yatırımcılara, bir yol göstermekten daha çok sadece istedikleri taahhütleri almakla yetiniyorlar. Böylece kendilerini güvenli alanda tutmaya çalışıyorlar. Hâlbuki bu izni veren otoritenin de daha eğitimli tecrübeli insanlardan oluşması, sektörün önünü daha fazla açıp ilerlemesine sebep olacaktır.
Temdit süreçlerindeki kazanılmış hakların devam ettirilmesinde problemler yaşanıyor. Bunlar gerçekten insanları, şirketleri, yatırımcıları çok zorluyor. Maden şirketleri için özellikle acele kamulaştırma uygulanmıyor. Bizim çok sıkıntı çektiğimiz, özellikle açık ocakların sıkıntı çektiği noktalardan bir tanesi budur.
“Sektörle ilgili düzenleme çıktı, sektörün haberi olmadı”
METE ÖZYÖRÜK – ÖZYÖRÜK MADEN ENERJİ SANAYİ TİCARET A.Ş
Ankara ili Sincan ilçesinde taş ve kum ocakçılığı yapmaktayız. Tespit ettiğimiz ve talepte bulunduğumuz sorunlarımız bir türlü çözüm bulmuyor. Aksine daha da artıyor.
Şimdi yeni bir düzenleme çıktı. Bizim sektör olarak hiç haberimiz olmadı. Hazırlık aşamasında bir sektör temsilcisi bile çağrılmadı. Sorunlarımızı anlatamadık, yine yeni yaptırımlarla dolu bir Maden Yönetmeliğiyle karşı karşıyayız.
Bu Maden Kanunu kazaların önlenmesi amacıyla değil sorumluluğun kamu üzerinden alınıp, YTK Yönetmeliğiyle, YTK (Yetkili Tüzel Kişi Büroları) Daimi Nezaretçi, Ruhsat Sahibinin sorumlu tutulacağı ve ağır cezaların uygulandığı bir Maden Kanunu oldu.
“Taşocağı işletmeleri yeraltı madenleriyle aynı kefeye konuluyor”
Ancak geldiğimiz noktada yine yakın zamanda maalesef Amasra’da maden kazası oldu bunun üzerine hemen alelacele yeni bir Maden Kanunu uygulama yönetmeliği çıkarıldı. Tabii esas amaç MAPEG heyetlerinin sorumluluğunun olmayacağı yine tüm sorumluluğun madenci ve diğer unsurlar üzerinde kalması amacı güdülen bir uygulama. Tüm bu yapılanlar kazaları önlemiyor madencinin sorumluluğu buna bağlı olarak cezaları artıyor daha da önemlisi kazaların olduğu kapalı işletmeler, gaz kaçağı olan işletmeler, yer altı işletmeleri ile bizlerin açık taş ocağı işletmeleri aynı kefeye konuluyor.
Ruhsat ve harçlarımız yüzde 122 oranında artırıldı. Taş ocakçılığında bir de alana göre katsayı var bu katsayı ile Ruhsat Harçları %122 den de fazla arttı. MAPEG sahaya göre bir katsayı belirleyip onu da artırıyor.
Sektör böyle bir para kazanmıyor. Sayın Cumhurbaşkanını bazı sektörlerde bunu yarıya indirme yetkisi vardı. Kazanan sektörlerde inmese de karlılık oranı düşük sektörlerde bunun indirilmesi gerekir.
Ayrıca; kömürcü, altıncı, kromcu ile taşocakçı aynı düzenlemeye tabi olmamalı.
Faaliyet alanımızda tersine göç oldu, nüfus 2 binden 8 bine çıktı
AHMET İLKER DOĞAN – ANAGOLD MADENCİLİK YKB
Anagold Madencilik Nasdaq, Kanada ve Avustralya’da halka açık bir şirket, yüzde 80’I SSR Mining yüzde 20’si Çalık Holding’in bir iştiraki Lidya Madenciliğin ortak olduğu bir altı maden şirketi. Erzincan İliç bölgesinde üretim yapıyoruz. Tek maden sahasında Türkiye’nin en büyük altın üreticisiyiz. Tüm maden çeşitlerinde olduğu gibi, metal madenciliğinde de arama çok önemli. Türkiye’deki metal madenlerinin özellikle de altın madenlerinin yüzde 90’ını, yabancılar yaptıkları arama çalışmaları ile bulmuş, tüm riski üstlenmiş ve sonrasında Türk firmalar ile işbirliğine gitmişlerdir. Arama izinleri son zamanlarda yavaş işlemekte. Üretimin devamı için arama izinlerini artması ve teşvik verilmesi çok yerinde olacaktır.
Altın üretimi 2004’te sıfır iken şu an 40 tona gelmiş üretimden bahsediyoruz. Altın ithalatımız 2022 Kasım ayı itibari ile 168 ton, üretim ise 40 ton. Aradaki çok ciddi cari açık yaratan farkın kapatılması için ülkemizde bulunan madenlerin çıkarılması ve bunun içinde madenciliğin desteklenmesi gerekiyor. Maden geliştirmek, çıkarmak için yöreye 5-10 yıl yatırım yapıyorsunuz, maden firması alanı rehabilite ederek gittikten sonra halkın ne yapacağının da öngörülmesi gerekir. Sadece madeni işleyip çıkarmak değil, yöre halkını da dikkate almak gerekir. Yerel halkı da işgücüne katabilirsiniz. Örneğin bizim bölgemizde göç oldu. 2 bin kişilik ilçe, maden yatırımından sonra şu an 8 bin kişi var. Sadece yatırım yapmak değil, yerel halkın da desteğini almak, onları da paydaş yapmak önemli. Bizim faaliyet gösterdiğimiz bölgede tersine göç yaşandı.
“Yöre halkı üretim zinciri içinde”
Ürettiğimiz altının belli miktarından elde ettiğimiz geliri, madende gelir elde edemeyen yöre halkına, proje getirmeleri kaydıyla, hayvancılık, dükkan açma dâhil geniş bir yelpazede, kurduğumuz Sosyal Kalkınma Fonu üzerinden katılımda bulunarak girişimci olmalarını sağlıyoruz.
İzinler kamudan alınsın, 10 katını ödemeye razıyız
ERTUĞRUL ONAT – ONPO MADENCİLİK İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET A.Ş ANGİAD BAŞKANI, ASO YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Onpo Madencilik olarak kalker ocakları ve agrega ocakları işletiyoruz. Madencilik ve taşocakçılığında sorunlarımız uzun yıllardır devam ediyor. Bir kısmı son dönemde çıkmış olsa bile son 10-12 yıldır hep aynı sorunları yaşıyoruz. Sürekli dile getirmemize rağmen değişen bir şey yok.
Bence bu sektörün en büyük sorunu yaşanan bürokrasi iken şimdi de iki başlılık aslında sorun olarak öne çıkıyor. Bir diğeri de sektöre yönelik olumsuz algı. Yani madencilik ve taşocakçılığı aynı kötü imaj sorununu yaşıyor.
Sorunlarımız çözümüne yönelik çok temel bir önerimiz var. Herhangi bir maden veya taş ocağı alanı için ihaleye çıkmadan önce bütün ruhsat, izin, ÇED süreçlerinin MAPEG tarafından tamamlanmasını, ruhsat bedeli 1 lira ise bize 10 liraya verilmesine razıyız. Çünkü bugün ÇED sürecinde 22 ayrı kurumdan izin alıyoruz. 7 ayrı bakanlıktan izin alınması gerekiyor.
Eğer sorun bizim önerdiğimiz şekliyle çözülürse, ne mera, ne orman alanlarıyla ilgili sorun yaşamayız artık.
Son dönemlerde belediyeler kendi meclislerinde karar alarak ruhsatlara izin vermemeye başladılar. Belediye Meclisi kararı kanun üzerinde değildir. Bunu herkes net bilmesine rağmen, böyle oluyor. Yatırımcı mahkemeye gidip Belediye Meclisi kararını iptal ettirip işine devam ediyor ama madenciye zulüm oluyor.
“10 yıllık temdit süreleri yetersiz”
Temdit sürecini 10 yıl ile sınırlandırıldı. Benim Ankara ruhsatım 12 yıl çalışıyor, ben daha madene yeni gelmek üzereyim. Yani bu 10 yıllık süreler çok yetersiz. Benim bildiğim Ankara’da en eski kalker ocağı Kutludüğün’de, bunun 45 sene oldu başlayalı. Daha 30 yıl çalışabilir. 10 yılda bir temdit yapılmasını da maden hukukuna uygun bulmuyoruz. Herhangi bir sorunda yatırımcı yine risk almış oluyor.
Kalker olmadan bina yapamazsınız, istediğiniz kadar çimento, kimyasal olsun. Bunu da kabul ederek ama iyi ile kötüyü de ayırarak davranmak gerekir.
Daha kaliteli kömür üretiyoruz
AYHAN KANDEMİR- TÜRKİYE KÖMÜR İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI
Kömür ithalatı çok sıcak bir gelişme. Bizim Genel Müdürümüz aynı zamanda Kömür Üreticileri Derneği başkanı. 5 bin kalorilik kömür ithal çalışması var olmakla birlikte, gerek TKİ olarak biz gerekse yerli linyit üreticileri zaten buna yakın kömürü üretmektedir. Hatta daha da kalitelisini üretmektedir. Bu konuyla ilgili KÖMÜRDER bir rapor hazırlıyor. Bu rapor neticelendiğinde kamuoyuyla paylaşacağız. Biz kömürün ithal edilmesinden yana değiliz. Çünkü bunun ikamesi Türkiye’de fazlasıyla var. Soma’da ve derin sahalar dediğimiz bölgede çok fazla kömür rezervimiz var. Bunun çıkarılması, pazara sunulması halinde birçok şirketin ve tüketicinin ihtiyacı karşılanacaktır. Kömür ithalatı yapılmamasına yönelik çalışmalarımız devam ediyor.
Ruhsat ve ÇED alanları gerektiğinde yüzde 2-3 genişletilebilmeli
ZEKERİYA ERDEM – ERDEM KİREÇ VE KIRMATAŞ İNŞAAT NAKLİYE SANAYİ TİCARET LTD.ŞTİ
Agrega üretimimiz var, kireç üretimimiz şimdilik faaliyette değil. Ruhsat alanlarıyla ÇED alanları arasında dengesizlik var ve ihtiyaç halinde bunların yüzde 2-3 oranında genişleme imkânı bulunmuyor.
Ruhsat alanlarının çok büyük, ÇED alanı küçük olduğu takdirde, ruhsatın zaten tamamını kullanamıyoruz ama harcını ödüyoruz. Kalkerde ruhsat alanı 100 hektar, ÇED alanı 27 hektar, bu alanlara yüzde 2-3 arasında büyüme imkânı olması lazım. 100 hektar ruhsat var, maden 30 hektarda var. Örneğin, tam bunun bittiği yerde 2-3 hektarlık alanda rezerviniz varsa, ruhsat alanlarında kaydırma yapma imkânı getirilmeli. Bir taraftan alıp bir tarafa verebilmeliyiz.
Bütün izinlerin kamu tarafından alındıktan sonra ihaleye çıkarılması ve fiyatın da buna göre belirlenmesi şeklindeki görüşü biz de destekliyoruz. Çünkü aksi takdirde biz maden ve taşocakçıları zamanımızın, enerjimizin çok büyük kısmını bu izin ve ruhsatlara ayırmak zorunda kalıyoruz. Oysa buna ayırdığımız zaman diliminde çok daha verimli olabiliriz ülke ekonomisine.
Metalik madencilikte arama faaliyetleri teşvik edilmeli
BÜLENT AKSU – AKSU GRUP MADENCİLİK ŞİRKETLERİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ, KROMDER BAŞKANI
Derneğimiz Türkiye’de krom madenciliğini yapan köklü 7 şirket tarafından kuruldu. İhracatın yüzde 84’ünü dernek üyeleri karşılıyor. Sorunlar madencilikle genelde aynı ama kroma yönelik özel sorunlarımız da var. Özellikle metalik madenlerde arama faaliyetlerinin çok ciddi risk oluşturması ve uzun süreli olması nedeniyle bu faaliyetlerin teşvik sistemine alınması lazım. Ruhsatlar veriliyor ama sanki verilen her ruhsat işletiliyor gibi bir algı yayılıyor. Altın madenciliğinde birkaç yüz ruhsattan bir tanesi işletme seviyesine geçiyor. Bu aramaların yapılması şirketlere büyük maliyet getiriyor. Bunların bir şekilde desteklenmesi lazım.
Kömür madenciliğiyle metalik madenciliğin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının ayrılması lazım. Şu anda çok farklı maden grupları var ama İSG kömür madenlerinde olan kazalardan dolayı krom madenlerinin de yer altında olduğu için, kömür madenleriyle aynı statüde görüyor.
“Zeytinliklere yönelik yanlış algı var”
Zeytinlikte bir yanlış algı var, 3 km mesafe kuralının Atatürk zamanında getirilmiş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bir çelişki daha var ki o da bana göre çok önemli. Düzenleme zeytinlikleri madenciliğe kapattı ama şimdi zeytinliklerin yüzde 10’una kadar inşaata açtı. Bugün Ege bölgesinde sahil kenarlarında görülen zeytinlikler kesilerek birçok yazlık site yapıldı, dünyada bunun örneği yok.
Kamulaştırmayı devlet yapıyor ama parayı biz veriyoruz. Kamuya devrediliyor, kamu onları ilk hak sahiplerine teklif ediyor. Kamulaştırmada şirketler arazileri satın alıp kendi mülklerine geçirmiyorlar.
Bir müteahhit firması iş alırken, iş bitirme, sicil vs istiyorlar. Oysa madencilikte 50 bin lira teminat yatıran ama bu işi hiç yapmamış kişi ihaleye girebiliyor, 100 yıllık firma ile aynı koşullarda ihaleye teklif veriyorlar.
Bana göre iş yapan bir şirketin geçmişi, işçiye verdiği değerin bir sicil olarak işlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Başka bir sorun da kamuya yapılan ödemelerin, bizim üretimimizde önemli bir maliyet unsurunu oluşturuyor. Bizim çıkardığımız madenin yüzde 25- 30’unu resmi kuruluşlara yaptığımız ödemeler oluşturuyor. Dünyanın en pahalısıyla aramızda 10 misli fark var. Ormana verdiğimiz parayı aslında vatandaştan daha ucuz satın alabiliyoruz. Yani normal şartlarda yıllık verdiğimiz kiraya, vatandaştan satın alabiliriniz. Orman Bakanlığı gelirinin yüzde 60’ını madenciler ödüyor. Bu paralara ağaç dikilse ülkede 1 metrekare boş alan kalmaz.