Selçuk ALTUN
✔ “Ekseni Kayan Dünya’da Yolculuk: İklim Krizi ve Doğal Afetlerin Ekonomiye Etkisi ve Yönetimi” konulu panelde doğal afetlerin yaratacağı yıkım geniş bir perspektifte masaya yatırıldı. Beklenen Marmara Depremi’nde yaşanacak ekonomik kaybın Kahramanmaraş Depremi’yle kıyaslandığında en az 3 katı, olacağı, sanayide çarkların ve ekonominin duracağı tespiti yapıldı. Ekonominin can damarı konumundaki bölgede ve sanayide bu anlamda henüz kayda değer bir hazırlık olmadığı dile getirilirken, bunun bir beka sorunu olduğunun altı çizildi.
NART Sigorta ve Reasürans Brokerliği, 17. Danışmanlar Kurulu toplantısını 19 Eylül 2023 Salı günü Mandarin Oriental Bosphorus, İstanbul’da gerçekleştirdi. Aynı zamanda kuruluşunun 24. yılını kutlayan Nart Sigorta, gecede iş dünyasının önemli isimlerini bir araya getirdi. TEB Yönetim Kurulu Üyesi ve NART Danışmanlar Kurulu Başkanı Yavuz Canevi’nin başkanlığını yaptığı buluşmada “Ekseni Kayan Dünya’da Yolculuk: İklim Krizi ve Doğal Afetlerin Ekonomiye Etkisi ve Yönetimi” konulu bir de panel gerçekleştirildi. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Başkanı Ebru Dildar Edin moderatörlüğünde yapılan panelde konuşmacı olarak Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) Başkanı Mehmet Akif Eroğlu, Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Mustafa Erdik ve afet risk yönetimi ve iklim değişikliği dayanıklılığı uzmanı Erdem Ergin yer aldı. Konunun uzmanları, iklim krizi ve doğal afetlere yönelik hem kamunun gündemini hem de özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının olası bir afette üstleneceği rolü ve nasıl bir yol izleyeceği konusunda bilgi verdi.
Yavuz Canevi’nin açılış konuşmasından önce davetlilere hitap eden NART Sigorta Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Levent Nart, bu buluşmaların artık gelenekselleştiğinin altını çizdi ve bu yılki etkinliğe desteklerinden dolayı HDI Sigorta Genel Müdürü Firuzan İşcan!a ve grubun yönetimine teşekkür etti.
İklim krizi ve doğal afetlerin insan yaşamını ve ülke ekonomilerini tehdit eder hale geldiğini vurgulayan Nart, panelde tartışılmak üzere bu konunun özellikle seçildiğini ve bu alanda uzman isimlerin konuk olarak davet edildiğini söyledi.
NART Sigorta Danışmanlar Kurulu’nun şirketin geride bıraktığı yaklaşık çeyrek asırlık dönemde her zaman gündemdeki sorunları masaya yatırdığını ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerini getirdiğini kaydeden Nart, bunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak değerlendirdiklerini aktardı. Önümüzdeki yıllarda da bu geleneğin süreceğine işaret eden Nart, “Ülkemizin en büyük brokerlik şirketlerinden biri olmak belli sorumlulukları da omuzlarımıza yüklüyor. Türkiye’de sayısını bilmediğimiz ilklere imzalar attık. Sektörün gelişimine önayak olmaya, sigorta bilinirliğini ve penetrasyonuna katkı sağlayacak işler yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Sigorta sektörü elini taşın altına koymalı
NART SİGORTA İCRA KURULU BAŞKANI DENİSE NART:
Davetlilerle her sene dünyanın ilk 2 bin şirketinin küresel risk yöneticisiyle yapılan risk anketinin 2023 sonuçlarını paylaşan NART Sigorta İcra Kurulu Başkanı Denise Nart ise, ilk 10 risk arasında doğal afetlerin 6 ve iklim değişikliğinin 7. sırada yer aldığına dikkat çekti. Nart, bu anketin Türkiye’ye özel yapılmış olması durumunda özellikle yıkıcı Kahramanmaraş depremi sonrasında, sıralamada bu iki önemli konunun ilk 3’e yerleşmiş olacağını tahmin ederek, “Dünya Ekonomik Forumu’un World Risk 2023 raporuna da atıfta bulundu. “Önümüzdeki 10 yılın öngörülen en büyük riskinin; iklim değişikliği karşısındaki insanlığın mücadelesinin yetersizliği olacağı maddesi olduğunu gösterdi” diyen Denise Nart, Fas’taki deprem ile Libya’daki sel felaketindeki üzücü bilançolarını da paylaştı ve doğal afetlerin, daha önce hiç görülmemiş bir şiddetle ve aralıksız bir şekilde tüm insanlığı etkilediğini belirtti.
Nart, şöyle devam etti: “Şuanda Türkiye’nin ve dünyanın ajandasında ve önümüzdeki iki yılın gündeminde her ne kadar hayat pahalılığı ve jeo-ekonomik çatışmalar gibi sorunlar ön planda olsa da, ne yazık ki on yılın sonunda yıkıcı etkileriyle iklim değişikliği konusu hepimizin gündeminde başrolde olacak. Bu çerçevede farkındalık yaratmak ve aksiyona geçmek herkesin sorumluluğunda. Özellikle sigorta sektörünün elini taşın altına koymasına ihtiyaç var. Çünkü global ve lokal sigorta şemsiyesinin kaslarını ve finansal gücünü kullanmadan bir ülkenin tek başına böylesine büyük risklerin yaratacağı finansal sonuçların altından kalkması imkan haricinde olduğuna inanıyorum.”
Türkiye’ye reasürör ilgisi azaldı
Türkiye’de sigorta sektörünün ana gündemi haline gelen ‘reasürans kapasitesi bulamama ve fiyat artışı’ sorununa yönelik düşüncülerini de paylaşan Denise Nart, “Ufukta sigorta şirketleri için finansal gelir avantajı görünse de, yıl içerisinde yaşanan doğal afet ve diğer hasarlar enflasyon ve yanlış modellenen riskler teknik karlılık konusunda dünya reasürans piyasalarında ciddi bir çekimserlik oluşturmuş durumda. 1999 Marmara Depremi sonrası yürürlüğe konmuş ‘yapı ve deprem’ yönetmeliklerine tam uyulmamış olması, Türkiye’ye olan reasürör ilgisini azalttı. 2023/24 yenilemelerinde gerek kapasite, şartlar ve gerek fiyatlar konusunda yaşanacak zorluklara hazırlıklı olmak üzere var gücümüz ile çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Gelirin yarısı yurt dışından
NART Sigorta’nın finansalları ve projeleri hakkında da konuşan Denise Nart, şu bilgileri verdi: “24 yıldır dünyada ve Türkiye’de sektörlerinin lider şirketlerine hizmet veriyoruz. Bugün itibariyle 136 ülkede sınırlar ötesi faaliyet gösteren Türk yatırımcılarına ve müteahhitlerine risk yönetimi ve sigorta hizmeti konularında destek oluyoruz. 14 sektörün dünya ve Türkiye liderleri bizimle çalışıyor. NART, Lloyd’s üyeliği sonrası son 4 senedir reel olarak Türkiye pazarının ötesinde büyümeye devam ediyor. Gelirlerimizin yüzde 50’sini global şirketlerden ve uluslararası faaliyet gösteren Türk şirketlerinden elde ettik.
NART Sigorta olarak 6 Şubat Depremi sonrasında, sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, çalışanlarımızla birlikte yapmış olduğumuz yardımların yanı sıra deprem rizikolarının yönetimi ve bölgenin sanayi kesimini bilinçlendirmek anlamında, hem fiziksel hem de dijital konferanslar düzenledik. Bölge sanayicisine destek olmak adına 7. bölgemiz olan Gaziantep büromuzu açmış bulunuyoruz. Nart’ın Türkiye’deki ofis sayısının daha da artmasını ve komşu ülkelerdeki şubeleşme hedefini tamamlayarak bir bölgesel güç haline gelmesini hedeflemekteyiz.
Riskler mutasyona uğruyor, yeni nesil risk unsurları doğuyor
NART DANIŞMANLAR KURULU BAŞKANI YAVUZ CANEVİ:
Açılış konuşmasında Türkiye’nin 5’te birini etkileyen 6 Şubat depremine atıfta bulunan ve bu afetin üzerinden 7 ay geçtiğini hatırlatan NART Danışmanlar Kurulu Başkanı Yavuz Canevi, şunları söyledi:
“Geriye dönüp baktığımızda; böyle bir afete karşı toplumsal tepkimizi, performansımızı, dayanışma refleksimizi, aldığımız ve alamadığımız dersleri ve ileriye dönük çıkarımlarımızı masaya yatırmanın ve kendi sektörümüz ile ilgili değerlendirmeleri yapmanın tam zamanı diye düşünüyorum. Ne mutlu ki, iklim ve doğal afetler konusu nihayet siyaset üstü bir insanlık sorunu olarak algılanan bir noktaya geldi. Davos-Dünya Ekonomik Forumu son 5 yıldır, G-20 son 3 yıldır, IMF-WB son 10 yıldır OECD ve Birleşmiş Milletler son 15 yıldır konuyu bu noktalara getirmek için çabaladılar. Gerçekten son afetler bir kez daha göstermiştir ki, riskler de mutasyona uğruyor, ya da yepyeni türleri ortaya çıkıyor. Hatta öyle ki, iklim değişikliğinin sonuçları etki alanları ve boyutları ölçek değiştirmekte ve öngörülebilirlikleri ve dolayısı ile riskleri ve maliyetleri daha yıpratıcı hale gelmeye başlıyor. Küresel Doğal Afetler Raporuna göre; 2023’ün ilk yarısında yaşanan afetler, 21. yüzyıl ortalamasının yüzde 70 üzerinde.
Kızılhaç İklim Merkezi Direktörünün ifadesi ile “Isı, en önemi ölümcül afet türleri arasında yer alıyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi tam da verinin bilgiye dönüşme hızının astronomik bir hızla artmasına alışmakta iken AI (Sanal Zeka) ile bilginin analiz edilmiş hali ile kullanıma sokulması da quantum hızı ile artıyor. Ve yeni nesil risk unsurları doğuyor.
Tüm bu gelişmeler, mevzuat yapıcılarını da harekete geçirdi ve hem bu tür küresel risklerle mücadele etmek hem de kendi firmalarını ve ekonomilerini haksız rekabete karşı korumak için yasalar çıkarmaya başladılar. Ancak küresel bazda bakılırsa, dünya ticareti tedarik zincirlerini ciddi ölçüde kısıtlayacak yeni gelişmelere gebe.
Ayrıca belirtmek isterim ki, AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve modernizasyonun konuşulduğu bu günlerde, 1996’da var olan koşulların çok ötesinde unsurların, dijitalizasyonun masaya sürüleceğinden şüpheniz olmasın. Unutmayalım en büyük ticaret ortağımız AB’de 2026’dan itibaren yepyeni bir pazarın temeli atılacak. Firmalarımızın dolayısı ile sigorta şirketleri ve bankalarımızın bilançolarını doğrudan etkileyen maliyet, risk ve karlılık parametreleri değişecek.
“Düşünüyorum o halde varım”dan nerede ise “Google’luyorum o halde varım” noktasına gelmek üzereyiz. Ancak bu arada bilgi yorgunluğu ve bilgi kirliliği de yeni ve kritik bir risk unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Niceliğin doğal olduğu dünyamızda vasatlığın kesinlikle terkedilmesi ve “Nitelik” kavramının ön plana çıkması zorunludur. Diğer bir deyişle, nitelik hem birey hem de şirket olarak hepimiz için beka sorunudur! Rekabet, ayakta kalma, kârlılık, bilanço sürdürülebilirlik hepsi bu kavrama bağlı.”
İş dünyası, iklim değişikliğini stratejinin bir parçası yapmalı
SKD TÜRKİYE BAŞKANI EBRU DİLDAR EDİN:
● Türkiye’nin önemli bilim insanları Prof. Dr. Naci Görür ve Prof. Dr. Mustafa Erdik, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) Başkanı Mehmet Akif Eroğlu, risk yönetimi ve iklim değişikliği dayanıklılığı uzmanı Erdem Ergin, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Başkanı Ebru Dildar Edin’in moderatörlüğünü yaptığı “Ekseni Kayan Dünya’da Yolculuk: İklim Krizi ve Doğal Afetlerin Ekonomiye Etkisi ve Yönetimi” konulu panelde bu iki kritik konuyu masaya yatırarak çözüm önerilerini anlattı.
Ebru Dildar Edin, iklim krizi nedeniyle karşı karşıya olduğumuz ve yakın zamanda yaşadığımız deprem felaketi ile birlikte afetlere yönelik risklerin sıklığının arttığına dikkat çekti. İklim değişikliğinin yarattığı olumsuzluklara atıfta bulunan Edin, şöyle devam etti:
“Mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları, deniz salyası (müsilaj) oluşumu gibi sorunlar, yangınlar ve sellerle birlikte iklim değişikliğinin gündelik hayata yansıyan etkilerini hissetmeye başladık. İklim değişikliği sağlık sonuçlarının yanı sıra azalan işgücü, tarım üretkenliği, su kaynaklarına olumsuz etkileri, yangın, kaza gibi riskleri de beraberinde getirmesi bakımından dikkate alınmalı. Yeni dünya düzeninde iş dünyasının bu riskleri analiz ederek gerekli önlemleri alması ve bu risklere göre iş yapış biçimlerini yeniden düzenleyip stratejilerinin bir parçası haline getirmelerine ihtiyacımız var dedi. Aksi halde ülke olarak çevresel, sosyal ve ekonomik birçok risk ile karşı karşıya kalacağız.”
Şirketlerin, AB’nin iklim hedeflerini destekleyen “Fit for 55”ten bahseden Edin, teklif taslağı dahilindeki uygulamalardan biri olan ‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ ile ilgili ivedilikle aksiyona geçilmesinin önemine dikkat çekti. İş dünyasının karşı karşıya kaldığı bu riskin önceliklendirilmesi gerektiğini vurgulayan Edin, “Çevre dostu ve sürdürülebilir bir ekonomi oluşturarak çevresel sorunları ele alan AB Yeşil Mutabakat ve Sınırda Karbon Düzenlemesi iş dünyamız açısından ekonomik kayıpların en aza indirilmesi ve rekabet gücünün korunması açısından son derece kritik. İş insanlarımız harekete geçmez ise bu durum en büyük ticari partnerimiz AB ile ticareti sıkıntıya sokacak” ifadelerini kullandı.
Sigortasızlık bir beka sorunu, bunu çözeceğiz
SEDDK BAŞKANI MEHMET AKİF EROĞLU:
● Panelde genel itibariyle sigorta sektörüyle ilgili değerlendirmede bulunan ve olası Marmara Depremi’ne hazırlıklar çerçevesinde atılan açıklamalarda bulunan SEDDK Başkanı Mehmet Akif Eroğlu, şöyle konuştu:
Son yaşadığımız üzücü deprem, sigorta sektörünün daha dikkatli ele alınması gerektiğini gösterdi. Sigorta ve emeklilik, ülkemiz için stratejik bir sektör. Bir kez daha ifade etmek isterim ki, çağımızda riskler çeşitlendi, kişileri kurumları şirketleri değil, artık hükümetleri ve devletleri de tehdit eder boyuta geldi. Biz 6 Şubat’ta bu durumu yaşadık. 11 ilde yaşanan bu deprem hadisesinin ekonomiye 100 milyar dolar civarında etkisi oldu. Hatırlayın, 1999 depremi 20 milyar dolarlık bir maliyete sebepti. Hatta 2000 Krizi’nin de ana tetikleyicisi olmuştu. Türkiye’deki sigortalılık oranına çok düşük. 1,5 – 2 puan arasında giden gelen bir sigortalılık oranımız var. Oysa gelişmekte olan ülkelerin dünya ortalamasına baktığınızda bu yüzde 5-6’larda, gelişmiş ülkelerde 8’lerde. Bizim aslında bunu tartışmamız gerekiyor. Sigorta maalesef gereksiz bir kalem olarak görüyor, Türkiye’de alınan değil satılan bir ürün. Bu anlayışı değiştirmemiz şart.
Yine Kahramanmaraş merkezli depremi ve yarattığı ekonomik kaybı göz önünde bulundurduğumuzda, sanayinin yoğun olduğu, Türkiye’nin kalbi, ihracatın merkezi konumundaki İstanbul, Marmara’da yaşanacak deprem felaketinin Türkiye’ye ve tüm iş dünyasına etkileri çok daha farklı olacaktır. Bu açıdan bu konu bir beka meselesi olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Sigorta, bu anlamda büyük bir gereklilik. Kahramanmaraş depreminden sonra sigortanın üstlendiği toplam hasar yaklaşık 76 milyar TL. Sektör, bunun 73 milyarını reasürans şirketlerine dağıttı yani dünyaya transfer etti. Aslında sigorta sektörünün cebinden az miktarda bir para çıktı. Sigorta ve reasürans mekanizması bu açıdan çok önemli.
Biz de otorite olarak bu depremden sonra eksikleri gördük ve çeşitli adımlar atmaya başladık. Öncelikle depreme konu edilecek limitler arttırıldı. Depremi de zorunlu tarifeye koyduk, ticari ve ihtiyari rizikolarda da tarifeyi artırmak için çalışıyoruz. Mevcut modellemelerin eksik olduğunu görerek, daha gerçekçi ve Türkiye’ye özel seçenekler geliştirdik. Tarifeyi artırmamız lazım ki sigorta şirketleri fon biriktirebilsin. Bunun çalışması da şu anda masada ve onu da hızlı bir şekilde halledeceğiz. Sivil tarafta regülasyonlarımızı çıkardık, DASK’ı Zorunlu Afet Sigortası’na dönüştürüyoruz. Burada teminatları gözden geçiriyoruz. DASK limitlerini 6 bin liraya çıkaracağız. Hem DASK’ı hem ihtiyarı yangın poliçesine enflasyon klozunu zorunlu hale getirdik. En büyük sorunlardan bir tanesi de KOBİ’lerin şuan sigortasız olması. KOBİ’lerin büyük kısmında yangın poliçeleri bile yok. Bu konuda da çalışmalarımız olacak.”
İş dünyası hazır değil, Marmara Depremi sonrası çarklar ve ekonomi durur
PROF. DR. NACİ GÖRÜR:
● Türkiye’de tek gündemin deprem olması ve başka bir gündeminin olmaması gerektiğine vurgu yapan yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, konuşmasında beklenen Marmara Depremi’nin ekonomik anlamda yaratacağı yıkıma dikkat çekti: Görür, şunları söyledi: “Kendi kendimizi aldatmayalım. Türkiye’nin bütün alanları aktif faylarla örülmüş durumda. Şunu net olarak ifade etmeliyim, Türkiye’nin herhangi bir yerinde her an 7 ve üzeri deprem olma olasılığı çok yüksek. Bu depremleri durduramayacağımıza ve her an da olabileceğine, bir gecede on binlerce insanımızı da toprağa veremeyeceğimize göre depreme dirençli yerleşim alanları oluşturmalıyız. Kaliforniya’da, Japonya’da, Şili’de, Hindistan’da, İtalya’da bunun örnekleri var.
Eğer Marmara Bölgesi’nde beklediğimiz deprem olur ise Marmara Bölgesi’nin ekonomik çarkları durur, çünkü iş dünyamız hazır değil. Nasıl hazır olacaklarının da farkında değiller. Masaya ellerini vuruyorlar, bizim binamız sağlam diyorlar. Depreme hazırlık sadece bina ile bitmiyor, depreme nasıl hazırlanacağını iş dünyasını anlatmak lazım. Marmara Bölgesi’nin ekonomik çarkları durursa Türkiye diz çöker. Marmara, Anadolu’yu besleyebilir ama Anadolu, Marmara’yı asla.
Depreme hazırlanırken 6 bileşeni göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlar; yönetici ve yönetim sistemleri, halk, alt yapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem ve ekonomidir. Hazırlık için bu bileşenlerin hepsini hazırlamalıyız. İlk olarak yöneticilere çok görev düşüyor. Deprem bilinci olan yöneticiler görmeliyiz. Bu konuda eğitim almalılar. Halkı deprem konusunda bilinçlendirmeliyiz. Ana okulundan başlayarak eğitimler verilmeliyiz. Bir deprem kültürü oluşturulmalı. Alt yapının depreme uygun olup olmadığının araştırılması gerekli. Bizler alt yapının nerede depreme dayanıklı olup olmadığını bilmiyoruz. Bu konulara bütçe ayrılmalı. Barajlar çok önemli İstanbul’da 10’nun üzerinde baraj var. Bu barajlardan en az 5 tanesinin yok olacağını düşünüyoruz. Büyükçekmece çok riskli. İstanbul’u susuzluğa mahkum mu edeceğiz? Bu çalışmalar için engelimiz yok. İstanbul’da 98 bin bin riskli bina var. Bakkal hesabı yaptığımızda 400 bin kişi ölümle burun buruna. Mühendislik görmemiş, iyi malzeme kullanılmamış, iskanı bile olmayan binalar bunlar. Bu yapı stokları belliyse neden yıkıp yeniden yapmıyoruz, neden güçlendirmiyoruz? İstanbul’un daha fazla binaya değil kontrollü göçe ihtiyacı var. Güneydoğu’da 100 milyon ton atık moloz çıktı. İstanbul’da olacak depremde kaç 100 milyon ton moloz çıkacak, bu molozlar nereye dökülecek? Bunları şimdiden belirlememiz gerek. O korku ve üzüntü içinde denize, göllerimize mi dökeceğiz? Marmara Denizi zaten can çekişiyor. Olası İstanbul depremine iyi hazırlanmazsak, ekonomimiz çökebilir. Bağımsızlığımızı etkileyebilir. Biz bu ülkeyi ilelebet geleceğe taşıyacaksak depreme hazırlık sorununu çözmeliyiz.”
Marmara Depremi’nin etkileri gerçekçi senaryolarla çalışılmalı
PROF. DR. MUSTAFA ERDİK:
● Türkiye’de geliştirilen risk modellemelerinin hemen hepsinde görev alan ve bu anlamda katılımcılara bilgi veren Prof. Dr. Mustafa Erdik, risk yönetimi açısından Türkiye’de en önemli katastrofik olayın Marmara Bölgesi’nde beklenen deprem olduğuna dikkat çekti. Erdik, beklenen Marmara Depremi’nin etkisinin bu sene yaşanan Kahramanmaraş depremlerinden çok daha büyük olacağını ve bu etkinin getireceği tüm sosyal ve ekonomik risklerin sistematik bir şekilde, gerçekçi senaryolarla çok yönlü çalışılması gerektiğinin altını çizdi.
Marmara Bölgesi’nde benzer şiddette bir deprem olması halinde Kahramanmaraş depreminin 3 katı büyüklüğünde ekonomik hasar oluşacağını dile getiren Erdik, “Bu da en az 300 milyar dolar demek. Bu Türkiye ekonomisinin altından kalkabileceği bir kayıp değil. Kaybedecek zamanımız yok” dedi.
Şirketler bize ne olacak sorusuyla geliyor
RİSK YÖNETİMİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DAYANIKLILIĞI UZMANI ERDEM ERGİN:
● Afet öncesi hazırlık ve afet sonrası oluşabilecek hasarı daha aza indirmek için önceden alınacak tedbirlere yönelik olarak yapılması gereken çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulunan risk yönetimi ve iklim değişikliği dayanıklılığı uzmanı olan Erdem Ergin, şunları anlattı:
“Odağımız İstanbul depremi. Çünkü İstanbul’da depremi çok önemli bir öncelik. Dolayısıyla şirketler bize ne olacak sorusuyla geliyor. Biz de bu soruya cevap arıyoruz, yani bana ne olacak sorusunu cevaplamaya çalışıyoruz. Bunu can güvenliği ve iş sürekliliği üzerinden cevaplıyoruz. Çalışma gücünde nasıl kayıplarla karşılaşabilir, bunun senaryosunu yapıyoruz. İstanbul geneli için de bu geçerli. İstanbul 15 milyon kabul ettiğinizde bu tür 7.5 büyüklüğündeki depremler can kaybında yüzde 2’ye tekabül eder, gece senaryosunda yüzde 3’e kadar çıkabiliyor. 15 milyon yüzde 2’si 300 bin kişi demek. Bu çok ciddi bir sayı. Konunun ciddiyetini bu şekilde anlatmak isterim.
Diğer taraftan, sanayi açısından baktığımızda; İstanbul’un üretici olduğu esas iki tane sıkıntılı alan var; bir tanesi ilaç, ilaçların çoğu İstanbul’da üretiliyor. İkincisi de tekstil. Bazı şirketler sadece üretimle ilgileniyor, bazı şirketler olası İstanbul depreminde satış veya tedarikle ilgilenmek zorunda kalıyor. Burada iş sürekliliği planlarını devreye alarak işveren aracılığıyla kurumsal kriz yönetim sistemlerini oluşturmak gerekiyor.
Afet sonrası etki analizi yapıldığında konu 3 aşamaya bölünerek ele alınıyor. Birinci aşaması insani yardım. Deprem sonrası erzak, battaniye dağıtımı gibi. Bu kısa sürüyor. Ardından toparlanma geliyor. Bu; hanenin, sanayide iş sürekliliğinin, gelir kaynağının, işletmenin tekrar kendine gelmesini ifade eder. Bu birkaç yıl sürebilir. Burada sigorta çok önemli. 3. aşama da yeniden inşa. Bu da yine yıllar sürecek bir zaman dilimi demek.
Yasal boyuttan bahsedersek, Türkiye’de afet planı var, fakat sosyoekonomik toparlanma ve yeniden inşa için kamusal bir strateji yok. Devlet eliyle yapılan konut ihtiyacın yüzde 10’nu kapsar. Burada işletme ve hanenin kendi başının çaresine bakması gerektiğini gösteriyor. Bizim için önemli nokta kritik altyapıları belirleyip öncelikle korumak gerekli. Bunları iklimsel olarak çalışmak lazım.”