Sigorta Haftası kapsamında, Türkiye Sigorta Birliği’nin (TSB) bu sene 2.’sini düzenlediği Uluslararası Sigorta Zirvesi’nin son günü deprem ve dayanıklı şehirlerin inşası konuları masaya yatırıldı.
Zirvenin ikinci günü yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün sunumuyla başladı. Beklenen Marmara Depremi ve alınması gereken önlemleri anlatan görür, depremlerin Anadolu’da 13 milyon yıldır var olduğunu ve bunların milyonlarca yıl daha devam edeceğini belirterek, halka yönelik deprem konusunda bir farkındalık yaratmak ve bu konuda eğitim verilmesi gerektiğini vurguladı. Japonya örneğini veren Görür, küçük yaştan itibaren deprem konusunda eğitim verildiğine dikkat çekti.
Depremin büyüklüğü ile şiddetinin ayırt edilmesinin kritik olduğunu kaydeden Prof. Dr. Görür, sigorta şirketlerinin depremin kayma hızına ve ivmesine odaklanması gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca, zeminin önemini, inşaat ve sigortacılıkta nasıl bir kılavuz olması gerektiğini anlattı. Sıvılaşmanın da dikkat edilmesi gereken bir diğer konu olduğuna işaret eden Görür, “Yer altı suyunun yüzeye baskısı olan sıvılaşmanın etkilerini unutmamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE, 15 SENEDE DEPREME HAZIR HALE GELİR”
Bilim insanlarının olası İstanbul depremini 7,2 ile 7,6 arasındaki bir büyüklükte olmasını beklediklerini hatırlatan Prof. Dr. Görür, “1999-2014 yılları arasında Türkiye’nin Japonya, İtalya, Fransa, ABD ile birlikte ulusal ve uluslararası sismik araştırma gemileri kullanılarak yaptığı araştırmalara katıldım. Marmara’da bin 200 metreye dalarak bu fayları gözümüzle gördük” dedi.
Bu araştırma sonuçları ışığında açıklamalarda bulunduğunu ve konuştuğunu ifade eden Görür, “Ayağını Marmara Denizi’ne sokmamış insanlar bizden çok konuşuyorlar” diyerek, İstanbul’un Asya yakasında tsunami görülme riskinin daha fazla olduğunu söyledi. Boğaz’da ise 4 metre yüksekliğe kadar tsunami oluşabileceğini anlatan Görür, şöyle devam etti: “15 senede tüm Türkiye’yi depreme hazırlıklı kılmanın mümkün. İlk olarak Türkiye’yi kapsayacak bir yasa hazırlanmalı. Kentlerin yönetiminin zemin ve risk durumuna göre ‘mikro bölgeleme’ esasına göre planlanması ve yürütülmesi gerekli. Merkez Bankası ve hükûmetin kefil olacağı, bankaların vatandaşa uzun vadeli ve düşük faizli kredi vermesini sağlayacak bir ‘yapı fonu’ kurulmalı. Ayrıca altyapı ve yapı stokunun yenilenmesi çalışmalarına ara verilmeden devam edilmeli.”
“MARMARA DEPREMİ BİR BEKA SORUNU YARATIR”
Türkiye’de tek gündemin deprem olması ve başka bir gündeminin olmaması gerektiğine vurgu yapan yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, konuşmasında beklenen Marmara Depremi’nin ekonomik anlamda yaratacağı yıkıma dikkat çekti. İstanbul’un bir an önce dirençli hâle getirilmesi gerektiğinin altını çizen Görür, sanayinin merkezindeki İstanbul’un uğrayacağı yıkımın ekonomik sonuçlarına da değinerek, dış borçlanmasının önünü açabilecek, bağımsızlığı tehlikeye atabilecek bir sonuç doğurabileceğini, bu nedenle de Türkiye için bir beka sorunu olduğunu söyledi.
Türkiye’nin aktif faylarla örülmüş bir coğrafya üzerinde yer aldığını aktaran Görür, şunları anlattı: “Türkiye’nin herhangi bir yerinde her an 7 ve üzeri deprem olma olasılığı var. Bu depremleri durduramayacağımıza ve her an da olabileceğine göre, depreme dirençli yerleşim alanları oluşturmamız gerekiyor. Bunun örnekleri dünyada var. Eğer Marmara Bölgesi’nde beklediğimiz deprem olur ise ekonominin çarkları durur, çünkü iş dünyamız hazır değil. Nasıl hazır olacaklarının da farkında değiller. Masaya ellerini vuruyorlar, bizim binamız sağlam diyorlar. Depreme hazırlık sadece bina ile bitmiyor, depreme nasıl hazırlanacağını iş dünyasını anlatmak lazım. Marmara Bölgesi’nin ekonomik çarkları durursa Türkiye diz çöker. Marmara, Anadolu’yu besleyebilir ama Anadolu, Marmara’yı asla.”
“400 BİN KİŞİ ÖLÜMLE BURUN BURUNA”
Depreme hazırlık kapsamında atılması gereken adımları da anlatan Prof. Dr. Naci Görür, genel kabul görmüş 6 bileşen olduğunu söyledi. Bunları; yönetici ve yönetim sistemleri, halk, alt yapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem ve ekonomi olarak sıralan Görür, şöyle devam etti: “Hazırlık için bu bileşenlerin hepsini göz önünde bulundurmalıyız. İlk olarak yöneticilere çok görev düşüyor. Deprem bilinci olan yöneticiler görmeliyiz. Bu konuda eğitim almalılar. Halkı deprem konusunda bilinçlendirmeliyiz. Ana okulundan başlayarak eğitimler vermeliyiz. Bir deprem kültürü oluşturulmalı. Alt yapının depreme uygun olup olmadığının araştırılması gerekli. Bizler alt yapının nerede depreme dayanıklı olup olmadığını bilmiyoruz. Bu konulara bütçe ayrılmalı. Barajlar çok önemli İstanbul’da 10’nun üzerinde baraj var. Bu barajlardan en az 5 tanesinin yok olacağını düşünüyoruz. Büyükçekmece çok riskli. İstanbul’u susuzluğa mahkum mu edeceğiz? Bu çalışmalar için engelimiz yok. İstanbul’da 98 bin bin riskli bina var. Bakkal hesabı yaptığımızda 400 bin kişi ölümle burun buruna. Mühendislik görmemiş, iyi malzeme kullanılmamış, iskanı bile olmayan binalar bunlar. Bu yapı stokları belliyse neden yıkıp yeniden yapmıyoruz, neden güçlendirmiyoruz? İstanbul’un daha fazla binaya değil kontrollü göçe ihtiyacı var. Güneydoğu’da 100 milyon ton atık moloz çıktı. İstanbul’da olacak depremde kaç 100 milyon ton moloz çıkacak, bu molozlar nereye dökülecek? Bunları şimdiden belirlememiz gerek. O korku ve üzüntü içinde denize, göllerimize mi dökeceğiz? Marmara Denizi zaten can çekişiyor. Olası İstanbul depremine iyi hazırlanmazsak, ekonomimiz çökebilir. Bağımsızlığımızı etkileyebilir. Biz bu ülkeyi ilelebet geleceğe taşıyacaksak depreme hazırlık sorununu çözmeliyiz.”
Kentsel dönüşüme can güvenliği değil, kazanım olarak bakılıyor
2. Uluslararası Sigorta Zirvesi’nin son gününde Prof. Dr. Naci Görür’ün sunumunun ardından iki oturum gerçekleştirildi. İlk oturum, ‘Depreme Dayanıklı Şehirler İnşa Etmede Sigortacıların Rolü’ başlığıyla gerçekleştirildi.
Türkiye Sigorta Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Taylan Türkölmez moderatörlüğünde yapılan oturuma Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Sezayi Köse, İstanbul Teknik Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Ufuk Yazgan Türk-Alman Üniversitesi, Allianz Teknik & Risk Engineering Direktörü ve Türk-Alman Üniversitesi Part-time Akademisyeni Dr. Ceyhun Eren konuşmacı olarak katıldı. Panelde, kentsel dönüşümün önündeki engeller ve vatandaşın bu konuya bakış açısının yarattığı ek zorluklar konuşuldu. İstanbul özelinde kentsel dönüşüm alanlarının en kıymetli olarak değerlendirilen alanlarda gerçekleştiği, vatandaşın da ağırlıklı olarak dönüşüme kazanç sağlama gözüyle baktığı tespiti yapıldı.
ALTYAPI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM HİZMETLERİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI SEZAYİ KÖSE: YAPI DENETİM VE SİGORTA ENTEGRASYONU GÜNDEMİMİZDE
İstanbul özelinde yapılan çalışmalara dair bilgi veren Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Sezayi Köse, kentin altyapısının iyi durumda olduğunu ancak binalar için aynı şeyi söyleyemeyeceğini belirtti. Yapı denetimi sisteminde geliştirilmesi gerektiğini, yeni fikirlere ve istişarelere açık olduklarını ve sigorta sistemiyle entegre edilmesine çalışılacağını ifade eden Köse, 18 milyon kişinin can sağlığının söz konusu olduğunun altını çizerek, halk nezdinde farkındalığın artırılması için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini hatırlattı.
Kentsel dönüşüm konusunda yaşanan sorunlara değinen Köse, bunun yıllardır beklenen bir konu olduğunu ve buna yönelik yasal düzenlemelerin yapıldığını belirterek, 2012 yılında yürürlüğe giren kanun sonrasında 1 milyon bağımsız birimin deprem dirençli hale geldiğini söyledi. Kahramanmaraş depremlerinin bunun yetersiz olduğunu gösterdiğini belirten Köse, bakanlığın son 4 yılda İstanbul’da 200 bin bağımsız birimi dönüşüme sokmasına yönelik projesi olduğunu söyledi.
Rezerv konut olarak belirlenen alanların ilave şehirleşme alanı olarak değil, afet riski taşıyan yapılan dönüşümü için kullanıldığını, bu konuda yanlış bir kamuoyu bilgisi bulunduğunu kaydeden Köse, ilk teslimlerin 19 Ağustos’ta başladığını, şu ana kadar da 10 bin konutun bu anlamda dönüştürüldüğünü aktardı.
Halkın kentsel dönüşüme yaklaşımı ve finans konuları nedeniyle bu dönüşümün istenilen hızda gidemediğini dile getiren Köse, gelinen son aşamada rıza ve uzlaşma mantığından çok, zoraki yapılmalı mı maddesini ilgili kurullarda istişare ettiklerini söyledi. İstanbul’un sadece kentsel dönüşümle, yıkıp yapmakla deprem dirençli hale gelemeyeceğini kaydeden Köse, şunları söyledi:
“Yapı denetim sistemini sigorta ile entegre hale getirebilir miyiz, buna bakıyoruz. Bu alanda revize edilmesi gereken bazı konular var. Bireysel bazı aksamalar gördük. Bu entegrasyon bu sorunları çözebiliriz. Sigorta sektörü ile istişare etmek istiyoruz. Şu anda 170 bin bağımsız birimin sahada dönüşümünü yürütüyoruz. Bunun hem teknik kısmı ile hem sosyolojik hem de finansal boyutuyla mücadele ediyoruz. Bunun daha fazla olması gerektiğini de biliyoruz. Ancak, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve vatandaşlarla el birliğiyle yapmalıyız. Olayın sosyolojik bir boyutu var. En acı tarafı, biz hak sahipleri ile uzlaşma görüşmeleri yaptığımızda yüzde 99’u olaya can güvenliği açısından bakmıyor. Kazanım elde etme açısından bakılıyor. Bu çok acı bir durum. İşin bir diğer acı tarafı da, evimizin fayansına, kartonpiyerine bakıyoruz ama zeminine ve doğru inşa edilip edilmediğine bakmıyoruz. Araçlarımızda sigortayı eksik etmiyoruz ama evimize sigorta yapmıyoruz. Bu araştırılması gereken bir konu.”
ALLİANZ TEKNİK & RİSK ENGİNEERİNG DİREKTÖRÜ DR. CEYHUN EREN: ENDÜSTRİYEL BİNALAR İNŞAAT TARİHLERİNE GÖRE ÖNCELİKLENDİRİLMELİ
Türk-Alman Üniversitesi Part-time Akademisyeni Dr. Ceyhun Eren ise Türkiye’nin karşı karşıya olduğu deprem tehlikesi üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Eren, özellikle endüstriyel binalar için, yapısal hasarların yanı sıra, demirbaş, dekorasyon ve makine gibi yapısal olmayan elemanlardan kaynaklanan maddi hasarların, deprem sonrası yangınların ve iş kesintilerinin önemini vurguladı. Endüstriyel binaların inşaat tarihlerine göre önceliklendirilmesi ve yapısal analizlerin hızla yapılması gerektiğine dikkat çeken Eren, önleyici tedbirlerin alınmasının önemine işaret etti. Eren, “Güvenli Yapılar, Bilinçli Toplum, Sürdürülebilir Gelecek” vizyonunun önemine vurgu yaptı.
AKADEMİSYEN PROF. DR. UFUK YAZGAN: YAPILARIN GÜÇLENDİRİLMESİ KRİTİK ÖNEMDE
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Yazgan, sigorta sektörünün dirençli ve güvenli şehirler oluşturma potansiyelini anlattı. “Daha geniş veri tabanına sahip olmak, daha güvenilir modellerin oluşturulmasına olanak tanır” ifadelerini kullanan Yazgan, 6 Şubat depremi sonrası yaşanan çoklu depremlerin önemine dikkat çekti. Prof. Dr. Yazgan, yapıların güçlendirilmesinin kritik bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak, sigorta sektörünün risklerin yönetilebilir seviyede tutulmasında ne kadar kritik bir role sahip olduğuna değindi. Yazgan, “Afet sigortaları, teknolojik veri toplama sistemleri ve afet müdahale bilgi sistemleri gibi araçlar, sigorta sektörünün bu alandaki potansiyelini gösteriyor” dedi.
Afet sonrası iş sürekliliği kritik önemde
2. Uluslararası Sigorta Zirvesi’nin son paneli “Kahramanmaraş Depreminin Türk Sigorta Sektörüne Etkilerinin ve Alınan Derslerin Sigortacı Perspektifinden Bir Değerlendirmesi” başlığıyla düzenlendi.
Gazeteci, EKONOMİ gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın modere ettiği panele; AXA Türkiye CEO’su Yavuz Ölken, Garanti BBVA Emeklilik Genel Müdürü Burak Ali Göçer, Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mehmet Tuğtan ve WIYO Genel Müdürü Uğur Çağlar konuşmacı olarak katkı sağladı. Kahramanmaraş depremlerinin ardından bölgeye yaptığı ziyaretler ve edindiği izlenimleri anlatan Hakan Güldağ, sanayicinin sigorta ihtiyaçlarına yönelik taleplerini iletti.
Kahramanmaraş depremlerinin yarattığı yıkım göz önünde bulundurularak beklenen Marmara Depremi’ne ilişkin öngörülerde bulunan panelistler, sigorta sektörünün en az 6-7 kat daha fazla bir yükümlülük üstleneceğini belirtti. Kahramanmaraş depremleri sonrasında sigorta sektörü üzerinde kalan hasarın 5 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiği, Marmara Depremi’nde bu rakamın 40 milyar dolar seviyesine çıkabileceği bilgisi verilen panelde, sektörün şu anda bu rakamın yarısı kadar bir reasürans kapasitesine sahip olduğu, bu nedenle de bir koruma boşluğu yaşandığı tespiti yapıldı.
ANADOLU SİGORTA GENEL MÜDÜRÜ MEHMET TUĞTAN: SERMAYELER GÜÇLENDİRİLMELİ, CİDDİ BİR KORUMA BOŞLUĞU VAR
Büyük felaketler karşısında iş sürekliliğinin kritik önemini vurgulayan Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mehmet Tuğtan, Marmara Depremi için tedbirlerin bir an evvel alınması, can güvenliği ve iş sürekliliği boyutunun da hesaba katılmasını gerektiğini söyledi. Sadece üretim sektöründe değil, aynı zamanda sigorta sektöründe de bu konuda hazırlıklı olmanın gerekliliğine dikkat çeken Tuğtan, beklenen Marmara Depremi’nin maliyetinin, Kahramanmaraş depremine kıyasla altı yedi kat daha fazla olacağını, bu çerçevede şirketlerin sermayelerini güçlendirmeleri gerektiğini vurguladı.Tuğtan, şöyle devam etti: “Marmara Depremi sonrası sigortacılık sektörü açısından 30 milyar dolarlık hasar meydana gelebileceği hesaplanıyor. Sektörün toplam reasürans kapasitesi şu anda 15-20 milyar Euro seviyelerinde bulunuyor. Bu durum, ciddi bir koruma boşluğunu gösteriyor.”
Anadolu Sigorta olarak iş sürekliliği açısından aldıkları önlemler hakkında da bilgi veren Genel Müdür Tuğtan, deprem sonrası hemen müdahale edilebilmesi için belli hizmet alanlarını ve yetkin kadroları İstanbul dışına, Ankara’ya konumlandırmaya başladıklarını söyledi. Tuğtan, bu operasyonun 2024 yılı sonuna kadar tamamlanacağı bilgisini verdi.
AXA TÜRKİYE CEO’SU YAVUZ ÖLKEN: ‘YAŞATMAK İÇİN YAŞAMAK ZORUNDAYIZ’
AXA Türkiye CEO’su Yavuz Ölken, Kahramanmaraş depreminin, sektöre rekabeti bıraktıran ve herkesi bir araya getirerek müdahale edilmesine sebep olan çok büyük bir felaket olduğunun altını çizerek şunları ifade etti: “Sigortacılığın itibarına ve deneyim gerektiren bir meslek olduğuna inanarak çalışmamıza devam ediyoruz. ‘Yaşatmak için yaşamak zorundayız’ öğretisi bir sigortacının benimsemesi gereken mottodur. Bence Türk sigorta sektörü bunu yaptı.”
Sektörün DASK hariç bu süreçte yaklaşık 76 milyar TL hasar üstlendiğini ve bunun da 73 milyar TL’sini reasüre ederek dünya ile paylaştığını aktaran Ölken, sigorta şirketlerinin büyük hasarları reasürörlere aktarmasının her zaman en iyi yöntem olmadığına dikkat çekti. Ölken, finansal gücün artırılmasının ve konservasyon oranlarının yükseltilmesinin, reasürans kapasitesini daha esnek hale getireceğini belirtti. Ölken, yakın gelecekte reasürans anlaşmalarının bölüşmeli sistemden bölüşmesiz sisteme doğru değişim göstereceğini ifade etti.
GARANTİ BBVA EMEKLİLİK GENEL MÜDÜRÜ BURAK ALİ GÖÇER: SİGORTAYA BAKIŞ DEĞİŞMEYE BAŞLADI
Garanti BBVA Emeklilik Genel Müdürü Burak Ali Göçer ise, sigorta algısının değişimine dikkat çekti. Eskiden sigorta denildiğinde sadece kredi hayat ürünlerinin akla geldiğini belirterek, artık sigortaların sadece kredi borcunu güvenceye almak için değil, hayatın tüm risklerine karşı bireyleri koruyan ve aynı zamanda yatırım aracı olarak da kullanılan ürünlerle genişlediğini vurguladı. Göçer, bu tür ürünlere olan talebin son yıllarda katlanarak arttığını söyledi.
Bunun yanı sıra hayat sigortası penetrasyonunun da tıpkı konut sigortaları gibi genellikle depremden hemen sonra hızla yükselip, bir müddet sonra düşüşe geçerek normal seyrine döndüğünü aktaran Göçer, toplumun hayat sigortası ve afet sigortasına bakışının sürekli olmadığına dikkat çekti.
Göçer, dijitaldeki anlatımların sigorta sektörünün ve şirketlerin vatandaşlara ulaşmasındaki rolünün altını çizdi.
WİYO GENEL MÜDÜRÜ UĞUR ÇAĞLAR: İHTİYAÇLAR DEVAM EDİYOR, MİKRO ÜRÜNLERLE DEPREMZEDELERE DESTEK OLUNABİLİR
Sektörün 6 Şubat sonrasında iyi bir refleks gösterdiğini ve bu refleksin unutulmadan devam edilmesi gerektiğini belirten Wiyo Genel Müdürü Uğur Çağlar ise, deprem sonrası sürecin hızlı ve etkili yönetilmesi gerektiğini vurgulayarak “Deprem sonrasındaki ihtiyaçlar devam ediyor. Bu dönem için de belli çözümler ve mikro ürünler geliştirilerek depremzedelere destek olunabilir” dedi.
Çağlar, parametrik sigortalar ve mikro ürünler gibi yenilikçi çözümlerin sektör için çok değerli olduğunu vurguladı.