Merve YİĞİTCAN
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, iş dünyasının gündemine ilişkin EKONOMİ’ye önemli açıklamalarda bulundu. Finansman sorunu 2 yılı aşkın süredir iş dünyasının en önemli gündem maddelerinden biri. Bilindiği gibi bir önceki ekonomi yönetimi döneminde firmalar finansman musluklarının adeta kapandığından şikayetçiydi. Yeni ekonomi yönetiminin dümene geçmesiyle kredilerde bir miktar gevşeme oldu, ancak şimdi de firmalar krediye erişebilse de yüksek faiz oranları nedeniyle kullanmakta zorlanıyor. Bu sorunu dile getirdiğimizde İTO Başkanı Avdagiç, 2023’ün son çeyreğinde ve 2024’ün tamamında cari enflasyon oranları dikkate alınarak, bu oranlarla uyumlu bir kredi maliyetinin olacağına söylerken, şu anda kısa vadeli kredilerin maliyetinin çok yüksek olduğuna işaret etti.
Bankalar yeni masraf kalemleri öne sürüyor
Bugüne kadar krediye erişim noktasında güçlük çeken işletmelerin bir kısmının şu anda krediye ulaşmakla beraber yüksek maliyetinden dolayı krediyi kullanamadıklarının altını çizen Avdagiç, yanı sıra bankaların da kredi faizi dışından doğrudan ve dolaylı olarak ekledikleri maliyetler olduğunu söyledi. “Bugüne kadar pek duymadığımız maliyetler öne sürülüyor” diyen Avdagiç, “Mesela banka, firmanın kredibilitesini belirlemek için de bir bedel çıkarıyor. Çok uzun süredir müşterisi olanlara bile yeni birtakım ‘kalemler icat ediyorlar. Bunlar da manşet faizin üzerinde bir maliyetle müşteriye yansıyor. Ticari kredilerin maliyetinin bu şekilde yüzde 60’a kadar çıktığı yerler var” dedi.
1 Ocak’taki ani maliyet artışlarına dikkat edilmeli
Şu anda İTO olarak, kredi maliyetlerini dolaylı olarak artırmakta olan bu unsurların bertaraf edilmesi için birtakım girişimlerde bulunduklarını söyleyen Avdagiç, “En azından bu şekilde görece yüksek olan kredi maliyetlerinin daha da yükselmesinin önlenmesi konusunda gayret gösteriyoruz. TOBB Başkanımız Rifat Bey de çok ciddi şekilde bu sürecin içinde. Yönetilebilir oranlarda krediye erişebilme konusunda çalışmalarını devam ettiriyorlar” diye konuştu. Avdagiç, yeni yıla girerken ‘enflasyonda yavaş yavaş düşme eğiliminin de’ kamuoyu tarafından satın alınmasının hem enflasyonun yönetilmesini kolaylaştıracağını hem de orta-uzun vadeli kredilerin maliyetlerini daha aşağıya çekeceğini kaydetti. Ancak Avdagiç, burada iş dünyası açısından en önemli konunun 1 Ocak’ta gelecek ani maliyet artışlarını yönetmek olduğuna işaret etti.
Fiyatlamada Avrupalılar karşısında bile zorlanıyoruz
Kurların uzun süredir yatay seyrettiğini, bunun da ihracatçıyı en çok zorlayan unsurlardan bir tanesi olduğunu vurgulayan Avdagiç, şöyle devam etti: “Son 3 ayda enflasyon yüzde 25 artarken, kurlar yatay seyretti. İhracatçı sadece Uzakdoğulu değil artık Avrupalı rakipleri karşısında da fiyatlama konusunda çok ciddi zorlanmaya başladı. Bugüne kadar sadece tekstil ve hazır giyimde bunu konuşurken, artık otomotiv yan sanayi, kimya ve demir-çelikte de benzer sıkıntılar var. Dolayısıyla Türkiye’nin ana ihracat kalemlerinde fiyat tutturamama baskısı içerisindeyiz” dedi. Bu noktada kurun hızlı çıkmasını değil, ancak enflasyon oranlarına bağlı olarak makul derecede yavaş artışlarla yürümesinin önemine dikkat çeken Avdagiç, bunun aynı zamanda kişilerin ‘emniyet marjı’ ile fiyatlama yapmasının da önüne geçeceğini ifade etti.
Şu anda ‘emniyet marjı’ ile fiyatlama yapılıyor
Bu noktada döviz kurunun hızlı çıkışının değil, enflasyon oranlarına bağlı olarak makul derecede yavaş artışlarla ilerlemesinin önemli olduğunun altını çizen Avdagiç, bu şekilde ‘emniyet marjı’ ile fiyatlama yapılmasının da önüne geçilebileceğine dikkat çekti. Kurun baskılandığı dönemlerin sonrasında ani kur artışlarının yaşandığını hatırlatan Avdagiç, “Bundan dolayı firmalar şu anda fiyatlarına bir emniyet marjı koyuyor. İşte Türkiye’nin önündeki en önemli konu fiyatlama stratejisinin bozulması; ki bu da enflasyonu doğuran ana unsurlardan biri… Yakın dönemde yaşadığımız birtakım gelişmeler, marjlı fiyatlar oluşmasına sebebiyet verirken, enflasyonun da körüklenmesine neden oluyor. Ama piyasa, kurun hızlı çıkmayacağı, ani artışlar olmayacağı konusunda bir süreci satın alırsa; o zaman bu emniyet marjları da azalacaktır. Bunun da enflasyona çok olumlu bir etkisi olacaktır” diye konuştu.
Ekonomi yönetimi ile Merkez Bankası arasında son derece kaliteli yürüyen bir ilişki olduğunu kaydeden Avdagiç, “Bazı kararları canımızı acıtsa da, bizim açımızdan katlanılması zor olsa da ekonomi yönetimi kendi içinde çok uyumlu ve tutarlı bir süreç izliyor. Bu da bize ilerleyen dönemde piyasaların daha makul noktaya geleceği konusunda ümit veriyor” ifadelerini kullandı.
Hızlı bir ‘take off’ için makine teçhizat yatırımı şart
Türkiye’nın dış ticaret verilerine ilişkin de konuşan İTO Başkanı Avdagiç, eylül ayı verilerine göre uzun bir aradan sonra ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 80’i geçtiğini belirterek, “Elbette bu ihracatın çok artmasından ziyade ithalatın baskılanmasıyla oldu. Burada bizim dikkat etmemiz gereken şu ki mutlaka yatırım malları ithalatı devam etmeli. Önümüzdeki dönemde hızlı bir ‘take off’ yapmak istiyorsak, hem iç piyasadan hem dış piyasadan tedarik edilecek makine-teçhizat ve malzeme yatırımlarına devam etmeliyiz. Böylece Türkiye işsizlik anlamında da sıkıntı çekmesin” dedi. Bu noktada sanayicilerin uzun vadeli mali borçlarının kısa vadeli mali borçlarına göre çok düşük kaldığını hatırlattığımızda Avdagiç, uzun vadeli kredilerin şirketlerin müzmin sorunu olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de ekonomik veriler ve gidişat makul bir noktaya gelirse o zaman bizim firmalarımız Türk bankacılık sistemini pas geçecek, yurtdışında daha uzun vadeli daha makul maliyetli krediler alacaklar. Dışarıda böyle imkanlar var. Yeter ki Türkiye’nin CDS’inin düşmesine bağlı olarak yurtdışından alınacak kredilerin yurtiçindeki yatırımcılar tarafından kullanılabilir noktaya gelsin” diye konuştu.
Enerji zamları bekleniyordu, bundan sonra sert bir şekilde devam etmemeli
Ekim ayının başında sanayide kullanılan elektrik ve doğalgaza yapılan yüzde 20 zammı sorduğumuzda Avdagiç, enerjiye gelen fiyat artışlarının beklenen zamlar olduğunu söyleyerek, “Devletin konutlarda ileri seviyede, sanayide de belli seviyede bir sübvansiyonu var, halen de devam ediyor. Konutlarda tüketilen enerjinin üçte ikisinin üstünde bir kısmı devlet karşılıyor. Dolayısıyla kışa girerken gelen bu zam, döviz kurundaki artış dikkate alındığında öngörülen bir zamdı. Ancak bundan sonra enerji zamlarının sert bir şekilde devam ettirilmemesi gerekiyor” şeklinde konuştu.