Merve YİĞİTCAN
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, Antalya’da gerçekleştirilen Dijital Anadolu Zirvesi öncesi bir grup gazeteciyle ekonomi gündemine ilişkin sohbet toplantısı gerçekleştirdi. Burada ekonomi yönetimindeki makas değişiminden OVP’ye, finansman sorunundan asgari ücrete kadar önemli konularda açıklamalarda bulunan Sönmez, iş dünyasının özellikle de KOBİ’lerin içinde bulunduğu durumun fotoğrafını çekti.
“Belirsizlikler hala azalmadı”
Ekonominin en önemli sorununu teşkil eden öngörülebilirlik alanında önemli göstergelerden biri olan risk priminin bu adımlar karşısında ciddi bir düşüş kaydetmiş olsa da belirsizliklerin halen azalmadığını vurgulayan Sönmez, “Üretim, istihdam, ihracat ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ile yatırımcı güveninin sağlanmasında alacak daha çok mesafemiz var. Hedeflerimize ulaşacağımız yolu kısaltmak elimizde. Bunun için ülkemizde hukukun üstünlüğü ilkesi üzerinde şüphe uyandıran tüm unsur ve uygulamaları, Cumhuriyetimizin yeni yüzyılıyla birlikte geride bırakmak, ifade ve düşünce özgürlüğünün Anayasal güvence altında tutulduğu, hane halkından girişimciye kadar toplumumuzun her kesiminin yargıya ve adalete güven duyduğu, laik, sosyal hukuk devletini tesis etmektir” diye konuştu.
“Türkiye asgari ücrete mecbur bırakılmış”
Gelinen noktada ücretlilerin ciddi refah kaybı yaşadığını dile getiren Sönmez, bir maaş-enflasyon sarmalına girildiğini, bunun ne çalışana ne işverene bir fayda sağladığını kaydetti. “Önce enflasyon belasını durdurmamız lazım” diyen Sönmez, “Katma değerli yüksek üretime geçmeliyiz. Çünkü alım gücü maaşla değil katma değerle artar. Maalesef fakirleştiren bir büyüme yaşadık. Ancak üstünde durmamız gereken konu kalkınma olmalı” diye konuştu. Türkiye’de asgari ücretle ilgili iki parametreye dikkat çeken Sönmez, şöyle devam etti: “Asgari ücretin iki temel parametresi var. Bunlardan biri satın alma gücü. Asgari ücretle çalışan kesimin hak ettiği yaşam standartlarına ulaşabilmesi… Ancak bu enflasyonist ortamda bu standartları sağlayamayız. Enflasyon bu seviyede olduğu sürece sonuç değişmez. İkincisi ise Türkiye’nin asgari ücretle ilgili yapısal bir sorunu var. Avrupa ülkelerinde ortalama yüzde 7’lik bir kesim asgari ücret düzeyinde maaş alırken, Türkiye’de kabaca her iki çalışandan birisi asgari ücret ile geçinmektedir. Bu veri açıkça şunu gösteriyor: Türkiye asgari ücrete mecbur bırakılmış. Bu mecburiyeti geride bırakmak, asgari ücretle çalışan kesimin oranını AB seviyelerine getirmek için yüksek katma değerli, yüksek teknolojili üretime odaklanmalıyız. Dolayısıyla bizim artık yüksek katma değerli, işin içinde yüksek teknoloji kullanımının olduğu bir modele geçmekten başka şansımız yok. Siz bu modele geçtiğinizde, bu çalışanları zaten asgari ücretle çalıştıramazsınız. Rakamları yukarı çekmek durumundasınız. Asgari ücret ancak bu şekilde ülkemiz için bir sorun olmaktan çıkar.”
“OVP’de ‘istişare’ sevindirdi”
Yüksek cari açık ile kur-faiz ve enflasyon sarmalının yeni yüzyıla taşınan kronik sorunlarımızdan ikisi olduğunu dile getiren Sönmez, şöyle devam etti: “Yüksek katma değer yaratmak için üretim odaklı, sanayi odaklı destek ve teşvikler ile teknoloji odaklı ihracatımızı artırmamız gerekmektedir. Yüzde 80’e ulaşan ham adde ithalatımızı, yerli üretim desenimize dijitalleşen ve yeşillenen yeni motifleri eklememiz şart. Ekonomimizin can damarı KOBİ’lerimizin yüzde 0,7 olan yüksek teknoloji ihracatını artıracak akılcı politikalar, ülkemizin de yıllardır aşamadığı yüzde 3’lük yüksek teknoloji bariyerini ortadan kaldıracaktır.” Bu noktada yeni orta vadeli programa (OVP) işaret eden Sönmez, unutulma noktasına gelen istişare kültürünü yeniden yaşatması anlamında son OVP’nin çok önemli olduğunu aktardı.
Yeni OVP öncesi, ekonomi kurmayları ile gerçekleştirilen toplantılarda iş dünyası olarak aktardıkları sorunların ve çözüm önerilerinin dikkatle dinlendiğini anlatan Sönmez, “Dile getirdiğimiz konuların program içine alındığını gördük. Bu programın elbette uygulanabilirliği var. Ancak diğer taraftan enflasyon ve döviz kuru arasında kurulan denge, fazlasıyla iyimser bir bakış açısı taşıyor. Bu yıl enflasyonun OVP’de açıklanan yüzde 65 bandının üstüne hatta yüzde 70’ler seviyesine çıkacağı, hemen hemen tüm ekonomistler tarafından satın alınan bir görüş. Gelecek yıl hedefi olan yüzde 33’ün de özellikle kur ve faiz politikasında nasıl bir aksiyon alınacağı belirsizliği içinde iddialı olduğunu söyleyebilirim. Cari açık ve dış ticaret açığı ile ilgili gelecek yıllara dair öngörülerde de enerji ve hammadde ithalatı kalemlerindeki artışlar düşünüldüğünde, OVP yine fazlasıyla iyimser hedeflere sahip. 2024’te enflasyon düşerken cari açığın düşmesi ve büyümenin korunması 3 bilinmeyenli bir denklem gibi duruyor” ifadelerini kullandı.
İş dünyası eylemde de öngörülebilirlik istiyor
Gelecek yıl bütçe gelirlerinin oldukça yüksek bir artışa sahne olacağının, bu süreçte de vergi adaletinin nasıl sağlanacağı konusunun çok büyük önem kazandığının altını çizen Sönmez, “Verginin tabana ve tavana adil ve eşit bir şekilde yansıması gerekiyor. ‘Yoksullaştıran bir büyüme mi, yoksa ekonomik ve sosyal politikalar ile sürdürülebilir bir kalkınma mı’ sorusunun cevabını yine yaşayarak göreceğiz” şeklinde konuştu. İyimser bir bakış açısı egemen olsa da OVP’de istenen hedeflere ulaşmak sanıldığı kadar zor olmadığını söyleyen Sönmez, iş dünyasının artık eylemde de öngörülebilirlik istediğini vurguladı.
“Acı reçete yazılıyor”
2023 yılına 2022 yılından kalan 4 temel sorun alanıyla başladığını, bunların ‘üretim maliyetleri ve tedarik’, ‘yüksek enflasyon ve satın alma gücü’, ‘savaşın ihracat pazarlarına etkisi’ ile ‘finansmana erişim ve kur artışı’ olarak sıralayan Sönmez, 2024 yılında da bu sorunların pek çoğunu sanayicilerin yaşayacaklarını ifade etti. Şu anda iş dünyasına ‘acı reçete’ yazıldığına işaret eden Sönmez, faiz artışları, enerji ve hammadde maliyetlerinin yükselmesi ve artan vergi yükü ile işletmelerin karşı karşıya olacağını söyledi. Buna karşın işletmeleri yıkıp geçen bir kasırga beklemediğini kaydeden Sönmez, ancak ciddi endişeleri olduğunu kaydetti.
İşletme sermayesi ihtiyacının son 2 yılda yüzde 200 arttığını kaydeden Sönmez, kredi musluklarının hala tam olarak açılmamasının ve vadelerin istenilen seviyeye gelmemesinin işletmeleri zorlamaya devam edeceğini kaydetti. Yatırım yapıp borçlananların, özellikle ihracat pazarlarındaki daralmadan dolayı borçlarının ödeyememe riski ile karşı karşıya olduğunu belirten Sönmez, “Bir de ‘yüzdürülen’ firmalar olduğunu duyuyorduk. Peki şimdi bu firmalar ne durumda? Eğer can suları kesilirse yeniden yatağa düşebilirler” diye konuştu.