Mehmet KARA
İklim değişikliğiyle mücadele tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hidrojen çalışmalarını hızlandırdı. Ancak insanlık hidrojen işinde henüz yolun başında. Peki bu iş gerçekten gelişir mi, mevcut çalışmalar nereye doğru evrilebilir? Konuyu Yeşil Hidrojen Üreticileri Derneği (H2DER) Başkanı Yusuf Günay ile konuştuk.
Neden hidrojen?
Hidrojeni öne çıkaran faktörlerden biri, küresel ısınmaya karşı mücadelenin en önemli araçlardan biri olarak ortaya çıkması. Diğeri de Rusya-Ukrayna savaşının başta Almanya olmak üzere Avrupa’da ithalata bağımlılık konusunu biraz daha ön plana çıkarması ve doğalgazı hidrojenle ikame etme düşüncesi.
Siz bu işin neresindesiniz?
Biz de lider enerji şirketlerinin temsilcileri olarak Türkiye’nin hidrojen çağını ıskalamaması için bir arayışa girdik ve yeşil hidrojen üreticileri derneğini kurduk. Temel amacımız, karar vericileri bu konuda uyarmak, tavsiyelerde bulunmak, iş dünyasını bilgilendirmek. Avrupa, özellikle Almanya hidrojen ihtiyacı ile öne çıkarken, Türkiye’ye hidrojen tedarikçisi ülke olma hedefi göstermek gibi bir niyetle yola çıktık.
Türkiye’de bu alanda somut faaliyetler neler?
Bunlardan biri Türkiye’de bir yeşil hidrojen vadisi oluşumuna yönelik bir çalışma. Bu amaçla AB’den bir fon alındı ve Türkiye’deki bazı önde gelen şirketler de bu sürecin içinde. Biz de dernek ve üye şirketlerin partneri olduğu ikinci bir yeşil hidrojen vadisi projesi için başvuru yaptık, Avrupa Birliği’nden hibe bekliyoruz.
Nasıl bir çalışma modeli öngörüyorsunuz, kamu ve/ veya özel sektör?
Hidrojen çalışmalarında ilerleme sağlayabilmek için birkaç önerimiz var. Birincisi, ya bir hidrojen düzenleme kurumu oluşturulmalı ya da Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) bünyesinde bir departman bu işi üstlenmeli. İkincisi, Enerji Bakanlığı’nda bu konudan sorumlu bir bakan yardımcılığı bulunmalı. Konunun uluslararası boyutu, dış ülkelerle muhataplık açısından bu da önemlidir. Yani öncelikle bu iki konu gündeme alınmalı.
Ya sonra?
Bunlar olduktan sonra artık hidrojenin üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti daha bir kurallı hale gelecektir. Aslında hidrojen alanında şu ana kadarki çalışmalar daha çok Ar-Ge noktasında. Konya’da Gaz-Bir’in yaptığı bir çalışma var, hidrojen yüzde 20 oranında enjekte edilerek doğalgaz boru hatlarında taşınabiliyor. Ama saf hidrojeni iletmek için yeni boru hatları gerekiyor. Çünkü hidrojen doğalgaza göre 10 kat daha hafif, daha küçük moleküler yapılara sahip ve korozyon oluşturabilecek bir yapıda.
LPG de bir gaz ama tüplerle dağıtılıyor, hidrojende boru hattı şart mı?
Hidrojenin önündeki en büyük engellerden biri taşınması, yani iletimi sorunu. Avrupa Birliği’nin bir boru hattı proje çalışması var. Yani bu boru hatları kesinlikle gerekiyor, o olmadan istenilen düzeyde iletimi söz konusu olmaz. Ya da hidrojeni amonyağa çevirip amonyak olarak taşıyacaksınız, yani karayoluyla götüreceksiniz ve kullanılacağı yerde tekrar hidrojene dönecek. Bunlar ilave maliyet gerektireceği için, günün sonunda boru hatlarıyla taşınması nihai çözüm olarak gözüküyor.
Hidrojen boru hattının maliyeti?
Hidrojeni taşıyabilecek vasıflardaki boru hattını kurmanın maliyeti, kesinlikle doğalgaz boru hattından daha yüksektir. Çünkü hidrojen doğalgaza oranla daha hafif, daha kaçıcı bir gaz. O yüzden daha yüksek bir teknik kalifikasyon gerekiyor.
Hidrojenin enerji sepetinde ciddi bir paya sahip olması kaçınılmaz mı insanlık açısından?
Şöyle bakalım, geçen yıl dünyada yapılan elektrik üretim yatırımlarının yüzde 85’ini yenilenebilir enerji yatırımları, ağırlıklı olarak GES ve RES oluşturdu. Bu şu demek, dünya artık elektrik ihtiyacını yenilenebilir kaynaklarla sağlama konusunda kararlı. Bunlar aynı zamanda şunu gösteriyor. Bu yatırımlar arttığına göre ve yapılabildiğine göre yenilenebilir kaynaklara yapılan yatırımların maliyeti de azalıyor. Bu maliyet azaldıkça hidrojen üretim maliyeti de azalacak.
Şu anda ne durumda maliyet?
Hidrojen diğer kaynaklara oranla pahalı bir yakıt. Çünkü zaten siz hidrojeni elde etmek için elektrik harcıyorsunuz. Bu elektrik ucuzladığı müddetçe hidrojende daha da ucuz ulaşılabilecek duruma gelecek.
Avrupa kömürden de çıkacaktı güya ama olmadı, hidrojen işi nasıl tutacak ki?
Ebette başka kaynakla ikame edemediğiniz zaman fosil yakıtları da kullanmaya devam edeceksiniz. Zaten 2028’e kadar fosil yakıtların tüketiminin artarak devam edeceği görülüyor. Yani bu kaçınılmaz. Hatta Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) nükleer santrallerin de yenilenebilir kapsamına alınması konusunda bir çabası var. Yani bu kalkıyor yerine hemen hidrojen diye bir şey yok.
Kalorifik değeri nasıl hidrojenin?
Doğalgaza göre 1,3 daha fazla kalorifik değere sahip hidrojen. Yani evet, daha verimli, özellikle yüksek ısı gerektiren demir çelik fırınlarında ağır sanayide doğalgazın yerine çok rahatlıkla kullanıbileceğini, çok daha yüksek verim elde edilebileceğini söyleyebiliriz. Şu anda rafineri sektöründe kullanılıyor. İşte yine doğalgazın kullanıldığı bütün alanlarda kullanılabiliyor.
Hidrojen teknolojileri ve ekipmanlarında yerlilik meselesine nasıl bakarsınız?
Hidrojende aslında şu an en temel sorun elektrolizör bulmak. Belli başlı üreticiler, ki burada da Almanya örneğini veriyoruz, elektroliz üreticileri tüm kapasitelerini doldurmuş durumda. Yani kısa sürede elektrolizör alabilme imkânınız yok. Geçenlerde belediyelere hidrojenli otobüs temini için bir görüşme yapmıştık. Bir belediye yetkilisi, Güney Koreli Hyundai’nin gelecek bir yıllık hidrojenli otobüs siparişlerinin tamamen dolduğunu söyledi.
Türkiye elektrolizörde dünyanın en iyisi olabilir
Yerli girişimcilere dünyadaki hidrojen girişimlerini çok sıkı takip etmelerini tavsiye eden Yusuf Günay, “Türkiye’nin bir elektrolizör talebi ortaya çıkacak. Bunun doğru şekilde karşılanması lazım, ki ülkede bunu üretebilecek sanayi altyapısı var. Hatta Türkiye elektrolizör konusunda dünyanın iyisini yapabilecek durumda. Sanayici bu noktada uluslararası iş birliklerini takip etmeli” dedi.
Hidrojenli araçlar elektrikliye rakip mi?
Yusuf Günay, hidrojenli araçların elektrikli araçlara rakip olup olamayacağı tartışmalarına ilişkin şunları söyledi: “Şunu tahmin edebiliyorum: Elektrikli araçlar sanki geçici süreyle kullanılacak gibi. Bunun nedeni, günün sonunda elektrikli araçların batarya nedeniyle çevreye zarar vereceği gerçeği. Maliyet de bu işin bir unsuru ama ekonomik ömrü bittiği zaman bataryaların ne yapılacağı ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacak.”