Mehmet KARA
Enerji tüm dünyadaki en dinamik sektörlerden biri. Bu dinamizmin bir nedeni de enerjinin ekolojik gelişmelerin etkisiyle giderek sektörler üstü bir pozisyona gelmesi denilebilir. Biz de konuyu enerji ve finans alanındaki bilgi birikimiyle öne çıkan, uluslararası danışmanlık şirketlerinden Kearney’in Türkiye lideri ile konuşmak istedik. Kearney Türkiye Direktörü Onur Okutur’a dünyada ve Türkiye’de hidrojeni sorduk.
Hidrojen neden ana gündem maddesi haline geldi? Biraz abartılı değil mi?
Evet, hidrojen enerjide çok sıcak bir konu. Aslında uzun süredir konuşuluyordu ama son zamanlarda önemi iyice arttı. Konunun çok abartıldığını da düşünmüyorum. Çünkü hepimizin bildiği gibi enerji kompleks bir denklem. Üretimi tüketime eşitlemek gerekiyor. Ve karbon salımını azaltmak gerekiyor. Bunun için enerji üretim kaynaklarını da çeşitlendirmek gerekiyor. Burada hidrojene de önemli bir rol düşüyor.
Neden? Nasıl bir görevi var hidrojenin?
Hidrojen en temelinde yanıcı bir gaz. Oksijenle birleşince hayatın temel yapıtaşlarından birini, suyu oluşturuyorlar. Hidrojen hem günlük hayatımızın bir parçası hem de endüstriyel üretimin bir parçası. Demir çelik ve çimento üretim proseslerinde kullanılan bir ara kaynak, ara kimyasal.
İyi de, neden son zamanlarda bu kadar telaffuz etmeye başladık hidrojeni?
Çünkü artık bütün dünya geri dönülmeyecek bir şekilde enerji dönüşümü için yola çıktı. Hidrojen bu enerji, karbonsuzlaşma ve net sıfır dönüşümünün anahtarlarından biri.
Üretip depolayıp iletip kullanıma sunma aşamalarını düşününce maliyetli gibi geliyor…
Şu anda öyle diyebiliriz. Ama elektrik saklama için kullanılan batarya teknolojileri bazı teknik kısıtlamalarla karşı karşıya bırakıyor bizleri. Bir kere teknoloji çok yeni gelişiyor. İkincisi depolanan enerjiyi tekrar şebekeye vermede istenilen esnekliği gösteremiyor. Üçüncüsü batarya üretiminin yol açtığı toksik atıklar ve su kullanımı hâlâ tartışılan konular. Batarya teknolojileri bu saydığım sıkıntılardan dolayı yavaş ilerlerken, hidrojen iyi bir alternatif sunuyor.
Türkiye bu işin neresinde?
Türkiye de bu işin gerisinde değil. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Türk Hidrojen Teknolojisi Stratejisi ve Yol Haritası yeni yayınlandı. Burada çok önemli vizyonlar ortaya konuldu. Bunlardan biri, Türkiye’deki elektrolizör kapasitesinin arttırılmasına dair. 2030 yılına kadar 2000 MW’lik elektrolizör kapasitesi hedefi koyuldu. Yol Haritası’nda 2035 yılında 5.000 MW, 2053’te ise 70.000 MW’lik bir elektrolizör kapasitesi hedefi var. Türkiye’de yeşil hidrojen maliyetinin gittikçe düşürülmesi hedefi de var.
Nasıl bir düşüşten söz ediyoruz?
Bu aralar kilogramı 5-7 dolar arasında değişen yeşil hidrojen maliyetinin 2035 yılında 2.4 dolara, 2053 yılında ise 1.2 dolara düşürülmesi gibi çok kritik bir hedef var. Burada kamunun, özel sektörün, enerji oyuncularının yanı sıra otomotiv ve demir çelik oyuncuları başta gelmek üzere tüm gelen kollarının baştan sona dönüşümünü de beraberinde getiren bir stratejik plan bu. Yani Türkiye’de bunun içerisinde.
Türkiye’deki aktörler aktif mi?
Kearney müşterileri de dahil bazı şirketlerin girişimleri var. Türkiye Hidrojen Vadisi bunlardan biri. Güney Marmara’da bir Hidrojen Vadisi projesi hayata geçiriliyor. Kamu ve özel sektörün bir arada yürüttüğü bu projenin özel sektör tarafındaki aktör Enerjisa Üretim. Pilot elektrolizör tesisi kurulması, yeşil hidrojen üretimi ve AB’den finansman desteği sağlanması söz konusu. Projenin Türkiye’ye yayılması için stratejik hazırlıklar var. Bu arada Tüpraş da bu alanda önemli adımlar atıyor, yenilenebilir enerji üretim şirketi Entek’i bünyesine katarak yeşil enerjiye erişim sağladı. Rafineri operasyonlarında ortaya çıkacak karbonun yakalanıp depolanıp kullanılması, başka ürünlere dönüştürülmesi için kritik bir konu hidrojen.
Hidrojen ticari değil de iradi bir meseleymiş gibi görünmüyor mu bir yanıyla?
Elbette yerden çıkarttığımız kömürü petrolü yakmaya devam ederek üretimi sürdürebiliriz ama doğa gündelik yaşamımızı çok daha zorlaştıracak sıkıntılarla, yeni bir yola girmemiz gerektiğini anlatıyor bize. O yüzden de enerji denklemi çok karmaşık ve tek bir çözümü de yok. O yüzden fosil yakıtların yanında yenilebilir enerji kaynaklarını arttırmaya devam ederken, hidrojeni de bu denklemin içerisine almamız gerekiyor.
Bu iş finansman da gerektiriyor tabii…
Şu anda dünyanın önde gelen şirketlerinin kendi araştırma programlarında hidrojen çalışmalarına çok büyük bütçeler ayrılmış durumda. Mesela Almanya’nın 2030’a kadar hidrojen çalışmalarına ayırdığı ödenek 7 milyar Euro. Bütün Avrupa’daki yatırımın 2030’a kadar yaklaşık 40 milyar Euro olması bekleniyor. Eğer bu alanda bir girişiminiz, girişim fikriniz, bir teknoloji geliştirme çalışmanız, araştırmanız varsa, söz konusu ödenekler size de erişebileceğiniz yüksek tutarlı maddi kaynak var demektir bu.
Türkiye’deki bir şirket, start-up ya da yeni hidrojen girişimcisi destek bulabiliyor mu?
Evet, Türkiye’de de kaynak bulunabiliyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Ar-Ge merkezleri, Teknokentler’de özellikle yeni teknolojiler gerekli teşvikler ve ödenekler ayırılmış bu programlar hazırlanmış durumda. Yani Türkiye’de araştırmacıların, girişimcilerin önünü açacak altyapı konusunda destek programları, çok büyük Ar-Ge ödenekleri hazırlanmış durumda. Elektrolizör, yakıt hücresi, hidrojen üretimi, depolanması ve taşınması konusundaki projeler destekleniyor.
Elektrikli mi hidrojenli mi?
“Elektrikli araçlar yeni yeni yayılırken hidrojenli otomobiller mi geliyor” sorusuna Onur Okutur’un cevabı şöyle: “Elektrikli araçlar tarafında bir dinamizm yakalanmışken hidrojenle birlikte yanmalı motorlara dönüşü, özellikle binek otomobil tarafında çok gerçekçi bulmuyorum. Bizim yaptığımız projeksiyonlara göre hidrojenli araçların daha çok deniz ve hava taşımacılığında geleceği olduğunu görüyoruz. Ya sadece hidrojenle çalışan motorların geliştirilmesi devam ediyor ya da mevcut yakıt sepetinin içine karbonu azaltacak şekilde hidrojen eklemesi yapılabiliyor.”
Karbonsuz bir dünyada kazanç sağlamanın yolu
Onur Okutur, dünya devlerinin açıkladıkları sıfır karbon hedefl erini gerçekleştirememeleri halinde ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklarını belirterek “O yüzden fosil enerji kaynaklarıyla uğraşan şirketler de hem karbon salımlarını azaltmak hem de piyasanın istediği ürünlere yönelmek zorunda kalıyorlar. Bu kayşamda şirketler yeşil enerji ile hidrojen üretip ticaretini yaparak gelir elde edebiliyor, karlılıklarını arttırabiliyor, hissedarlarına değişen, dönüşen, karbonsuz bir dünyada kazanç sağlamaya devam ediyorlar” dedi.