Merve YİĞİTCAN
Türkiye Makina Federasyonu (MAKFED) Başkanı Adnan Dagakıran, MAKFED’in ev sahipliğinde bu yıl 3’üncüsü düzenlenecek olan Makine Zirvesi öncesi, sektördeki son gelişmeleri paylaşmak üzere gazetecilerle bir araya geldi. Makine İhracatçıları Birliği Başkanı (MAİB) Kutlu Karavelioğlu ile MAKFED Denetim Kurulu Üyesi Mehmet Ağrikli’nin de yer aldığı toplantıda konuşan Dalgakıran, sözlerine Türkiye’nin doğalgaz ve petrol aramaya yoğunlaştığı, ancak gözünün önündeki lokomotif bir sektörü göremediği eleştirisiyle başladı.
Çin şu anda Türkiye’nin Avrupa’daki pastasını küçültmeye başladı
Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı payın yüzde 0,7 ila yüzde 1,23 arasında değiştiğini, bu payının yüzde 2,5-3 yapılması gerektiğini ileri süren Dalgakıran, ancak bunun yanına bile yaklaşılamadığını vurguladı. Türkiye’nin ürün ortaya koymakta mahir olduğunu, ama bunun yanında dünya markası yaratması gerektiğini de ifade eden Dalgakıran, “Türkiye’nin sanayi haritasının yaklaşık yüzde 70’ini düşük ve orta-düşük teknoloji oluşturuyor. Biz makine olarak Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sarmalı kıracak bir sektörüz” dedi. Makine sektörünün son 3 yılda önemli bir performans sergilediğine işaret eden Dalgakıran, buna karşın sektörün karşısındaki en büyük tehdidin Çin olduğunu söyledi. Çin’in şu anda Türkiye’nin Avrupa’daki pastasını küçültmeye başladığını belirten Dalgakıran, “Çin’de işçilik ucuz” söylemine ise çok kesin bir şekilde karşı çıktı.
“Çinli firmaları Türkiye’ye yatırıma çekmeliyiz”
Çinli sanayiciler için öne çıkan 3 önemli unsurun büyük ölçeklerde üretim yapabilme, hammadde ve ara mamule daha ucuz ulaşabilme ile üretimi destekleyici finansal sistem olduğuna işaret eden Dalgakıran, şu ifadeleri kullandı: “Çinli sanayiciler çok büyük ölçeklerde üretim yapabiliyorlar. Oradaki verimlilikle firmalarımızın rekabet edebilmesi çok zor… Yanı sıra Çin birçok hammadde ve ara malını kendisi üretiyor. Aynı zamanda ciddi bir yan sanayi var. Biz de ise makinede bir yan sanayi yok. En basitinden Çinli bir firma yüzde 25 daha ucuz saç kullanıyor. Bunlar önemli unsurlar, ama bunlara uygun finansal sistem yoksa hepsini unutun. Çinli bir üretici, uzun vadeli ucuz kredi kullanabiliyor, ama Türk makinecisi yüzde 50-60 faizle en fazla 6 ay kredi bulabiliyor. İhracat çok fazla destekleniyor. Tüm bunlar uzun yıllar süren bir stratejinin sonucu.”
Çin’in ihracat atağına karşı ABD’nin bunu bir tehdit olarak algılayıp önlem almaya başladığını söyleyen Dalgakıran, burada Türkiye’nin de çok stratejik hareket etmesi gerektiğini, Türk firmalarının da Çin ile yakın olması gerektiğini dile getrdi. Hatta Çinli firmaların Türkiye’ye geleceği bir ekosistemin kurulabileceğine işaret eden Dalgakıran, şu anda Türk makine sektöründe Çinli firma olmadığını, ama son dönemlerde bazı görüşmelerin yapıldığını bildiklerini kaydetti.
Çok firma, az ihracat…
Yurtiçindeki ölçek sorununu karşılaştırmalı verilerle anlatan Dalgakıran, Türkiye’de en çok ihracatçısı bulunan sektör olan makine sanayiinde ihracatçı firma sayısının imalat sanayi ortalamasının üzerinde arttığını belirterek, şunları söyledi: “En büyük ihracat pazarımız olan Almanya’nın yıllık 300 milyar dolarlık makine ihracatını 6 bin firma, bizim 27 milyar dolar dolayındaki yıllık makine ihracatımızı ise ağırlıklı 35 bin firma yapıyor. İhracat tutarlarının firmalara dağılımına baktığımızda, 2022 yılında makine ihracatı yapan 15 bine yakın firmanın ihracat tutarı 10 bin dolardan daha azdı. Toplam firma sayısının yüzde 37,6’sına denk gelen bu işletmelerin toplam makine ihracatımız içindeki payı yüzde 0,2 civarındaydı. İhracat gelir ortalaması arasında bu derece farklar olan firmaların üretim maliyetleri, Ar-Ge ve inovasyon bütçesi ve markalaşmaya yaptıkları yatırımlar bir olmuyor. Bu sorunlara çözüm bulabilmek için, Makine Zirvesi’nde fiyat yönlü rekabeti besleyen aşırı kapasitelerin nasıl önüne geçebileceğimiz ve ölçek yeterliliğini sağlayan firmaların yaygınlaşmasını nasıl sağlayabileceğimiz üzerine eğileceğiz. Üretkenliği, verimi ve katma değeri düşük firmaların yerine büyük ölçekli ve kurumsal girişimlerin ağırlık kazanması için, sektörel işbirliklerini nasıl artırabileceğimiz üzerinde düşüneceğiz.”
SANAYİ KURULUŞLARI MÜHENDİSLERİMİZİ ‘VAKUMLUYOR’
Nitelikli üretim için nitelikli insan kaynağının çok önemli olduğunu dile getiren Dalgakıran, makine sektöründe de daha çok IT kısmında insan kaynağı sorunu yaşadıklarını anlattı. Dalgakıran, “Sadece Almanya’da 5 yılda 6 milyon kişi emekli olacak. Bu ülkede her yıl 1,2 milyon yeni iş gücüne ihtiyaç var. Bu ihtiyacın ise sadece 500 binini Almanya kendisi karşılayabilecek. Geri kalan ihtiyacını biz ve bizim gibi ülkelerden karşılamak isteyecek. Bu sadece Almanya’daki durum… Biz ise adeta onlara nitelikli altyapıyı hazırlıyoruz. Zaten az olan insan kaynağımızı kaybedersek eğer, biz de ucuz iş gücü alanında sıkışıp kalırız. Önümüzdeki 5 yılın en büyük sorunlarından biri de bu” diye konuştu. Batılı firmaların insan kaynağı için önce Türkiye’deki savunma sanayine kanca attığını, sonrasında da özel sektöre el atarak Türk mühendisleri transfer etmeye başladığına dikkat çeken Dalgakıran, savunma sanayi firmalarına da ‘transfer sitemi’ iletti. Türkiye’de savunma sanayi kuruluşlarının özel sektördeki nitelikli mühendisleri adeta ‘vakumladığını’ dile getiren Dalgakıran, bu şirketlerin iki kat daha fazla maaş verdiğini sözlerine ekledi.
“TEŞVİKLERİN ETKİ ANALİZİ YAPILMIYOR”
Dalgakıran, makineciler olarak yüksek faizler karşısında zorlandıklarını, nitelikli insan kaynağı bulamadıklarını; rakiplerinin ise çok güçlü olduğunu vurgulayarak, “Biz gelişmiş ülkelerin makine sektörleri ile aynı rekabet şartlarına sahip değiliz. Sektörde yüzde 3 faizle 10 yıl vadeli kredi alabilsek, bu bile bizim onlarla daha kolay mücadele etmemizi sağlar. Bu anlamda kamunun katma değerli üretimi, ölçek ekonomisini desteklemesi gerekiyor. Biz çok iyi teşvik veren ülkelerden biriyiz. Ancak bizde herkesi ve her şeyi destekleyen bir sistem var. Bu teşviklerin etki analizi de yapılmıyor. Oysa etki analizi yapılmayan teşvik sistemi çok da faydalı değildir” ifadelerini kullandı.