BARIŞ SEDEF
“İkinci Yüzyılın Sektörleri” temasıyla gerçekleştirilen 15. Rekabet Kongresi’nde konuşan SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Emine Erdem, “Yüksek teknoloji endüstrilerine ve yeşil dönüşüme öncelik veren stratejik bir sanayi politikasına ihtiyaç duyuyoruz. Bir diğer deyişle çaremiz tüm yönleriyle ikiz dönüşümde, ikiz rekabette” dedi. Kongre kapsamında gerçekleştirilen panellerde ise KOBİ’lerin yeşil dönüşüm finansmanlarına erişim için bazı ipuçları da paylaşılırken, bu dönüşümün beraberinde kurumsallaşmayı getirdiğine dikkat çekildi.
Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) tarafından düzenlenen Rekabet Kongresi’nin 15’incisi, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) desteğiyle gerçekleştirildi. Kongre; TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜ- SİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ve SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Emine Erdem’in açılış konuşmalarıyla başladı. Gelişen teknolojiler ve jeopolitik konjonktür de dikkate alınarak, önümüzdeki yüzyılın en rağbet görecek sektörlerinin tüm yönleriyle değerlendirildiği kongrede, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile alanında uzman isimler konuşmacı olarak yer aldı.
“İkinci Yüzyılın Sektörleri” temasıyla gerçekleştirilen kongrede, yapay zekâ ve ikiz dönüşüm gibi başlıklara yer verilirken; kongrede açılış konuşması yapan ve ülke ekonomisinin rekabet gücünün tarihsel açıdan gittikçe arttığını ifade eden SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Emine Erdem, “Ancak ikinci yüzyılımıza üzülerek taşıdığımız kronik enfl asyon sorunumuz nedeniyle, dijital rekabet gücümüzü artıracak yatırımları yapmanın maliyeti de aynı oranda artıyor” dedi. Türkiye’de yüksek teknolojili ürün ihracatının yüzde 3 seviyesinde yer aldığını; bu oranın, OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 17-18 bandında seyrettiğini belirten Erdem, şunları söyledi: “Türkiye Akademik Diaspora Raporu’na göre ülkemiz, dijital rekabette öne çıkacağı Ar- Ge yatırımları alanında, nüfus ve coğrafi açılardan sahip olduğumuz potansiyelin çok altında değerlendirilebilir. Yunanistan’ın, İzlanda’nın ve Estonya’nın gerisindeyiz. Bu durumu tersine çevirmek için yüksek teknoloji endüstrilerine ve yeşil dönüşüme öncelik veren stratejik bir sanayi politikasına ihtiyaç duyuyoruz. Bir diğer deyişle çaremiz tüm yönleriyle ikiz dönüşümde, ikiz rekabette.”
TÜRKİYE, ‘YEŞİL REKABET GÜCÜ’NDE 195 ÜLKE ARASINDA 6. SIRADA YER ALIYOR
“Küresel çapta sıcaklığın 1,5 derece artmaması hedefine ulaşmamız için, gelişmekte olan ülkelerde, temiz enerjiye yapılan yıllık yatırımın bugün 770 milyar dolardan, 2030’ların başına kadar üç kattan fazla artarak, yılda 2,8 trilyon dolara ulaşması gerektiği tahmin ediliyor” diyen Erdem, “Bu hedefe giden yolda, bu ekonomilerdeki temiz enerji yatırımları için finansmanın yaklaşık yüzde 60’ının özel sektörden gelmesi gerekeceği Uluslararası Enerji Ajansı tarafından öngörülüyor. Dolayısıyla ülkemizin yaklaşık 3,6 milyon işletmeden oluşan KOBİ’leri ve 13 bin kadar şirketten oluşan büyük şirketleri hem yeşil yeteneklerini geliştirmeli hem de yatırım olanaklarına kavuşacak bir altyapıya ihtiyaç duyuyor” dedi. Erdem, Dünya Bankası’nın, Türkiye Ülke İklim ve Kalkınma Raporu’na (CCDR) göre Türkiye›- nin düşük karbonlu ve iklimsel sorunlara dirençli bir ekonomiye geçerek, 2030 yılına kadar 1,2 milyondan fazla yeni istihdam yaratılması ve 20 milyar doların üzerinde ek GSYH elde edilmesi de dâhil olmak üzere önemli ekonomik faydalar sağlanabileceğini kaydetti. Rakamsal veriler doğrultusunda Türkiye’nin birçok ülkeye göre Yeşil Dönüşüm’de avantajlı olduğuna vurgu yapan Erdem, “Türkiye yeşil rekabet gücü bağlamında 195 ülke arasında 6. sırada yer alıyor” diye konuştu. Bu yılki rekabet kongresinde önemli konuları sektörleri ilgilendiren temalardan seçmeye ve alanında en bilgili kişilerden bu konuları dinleyip gündeme getirmeye çalıştıklarına işaret eden Emine Erdem, “Yapay zekâ, tedarik zinciri, yeşil enerji, kimya gibi geleceğin sektörlerine odaklanarak, iş dünyamızın bu alanlarda nasıl rekabet avantajı sağlayabileceğini değerlendireceğiz. Gelecekteki lider sektörleri belirlemek ve bu alanlarda başarılı olabilmek adına iş dünyamıza stratejik bir bakış sunacak içeriklerimizle sektörlerimize rehber olmayı amaçlıyoruz” şeklinde konuştu.
“EN BÜYÜK YARARI GÖRECEĞİMİZ BİÇİMDE KONUMLANMAK ZORUNDAYIZ”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “rekabet” kavramının iş dünyasının doğasından geldiğine dikkat çekerek, “İş dünyası dinamik. Bu yüzden rekabetin dinamikleri zaman içinde değişiyor. Biz de iş insanları olarak bu değişimi anlamaya ve iş stratejilerimizi buna göre oluşturmaya azami özeni gösteriyoruz” dedi. Günümüzde rekabetçiliği belirleyen üç temel dinamik olduğuna işaret eden Turan, şunları söyledi: “Birincisi; teknolojik dönüşüm giderek hızlanıyor ve neyi, nasıl, nerede ürettiğimizi; neyi, nasıl tükettiğimizi; nerede, nasıl yaşadığımızı, nasıl sosyalleştiğimizi; nasıl bilgi ve deneyim sahibi olduğumuzu, kısacası yaşamımızın tüm alanlarını yeniden şekillendiriyor. Teknolojik dönüşümün bize açtığı fırsatlardan yararlanacaksak hem ülke olarak hem de tek tek girişimler olarak stratejilerimizi ve iş modellerimizi buna göre yeniden düzenlemeliyiz. İkincisi, iklim değişikliği senaryoları bir gün mutlaka, ama mutlaka ekolojik sistem ile uyumlu bir ekonomik ve toplumsal yapıya dönüşümün zorunlu olduğuna işaret ediyor. Bunun için yeşil dönüşümün gereklerine zamanında uyum sağlamak bireyler olarak sorumluluğumuz olduğu kadar, girişimlerimizin ve ülkemizin rekabet gücünü korumamız açısından da şart. Üçüncüsü ise jeostratejik dönüşüm. Soğuk savaşın ardından başlayan küresel sistemin yeni bir yapıya oturması süreci hızlanarak ve etrafımızda şahit olduğumuz gibi muazzam insanlık trajedilerine sahne olarak devam ediyor. Bu süreç tüm dünyada tedarik zincirlerinin de yeniden şekillenmesine yol açıyor. Küresel çatışma ortamını ve güçler dengesindeki değişimi iyi okumak ve kendimizi en büyük yararı göreceğimiz biçimde konumlandırmak zorundayız.”
“ÖNÜMÜZDEKİ 5 YIL İÇİNDE HER 4 İŞTEN 1’İ DEĞİŞİME UĞRAYACAK”
Rekabet gücünün belirleyicisi olan üç dinamiğin en güçlü ortak noktasında enerji sektörünün durduğunu belirten Turan, “Bu nedenle enerji sektöründeki dönüşüm son dönemde ciddi bir ivme kazanmış durumda. Gerek jeostratejik gerilimler gerekse iklim politikaları enerji politikalarını ve enerji güvenliğini yeniden şekillendiriyor. Hem sürdürülebilirlik koşulları hem de küresel güç mücadelesi petrol ve doğal gaza alternatif olarak yenilenebilir enerjiyi ön plana çıkartıyor” diye konuştu. Dünya Ekonomi Forumu’nun “İşlerin Geleceği 2023” raporuna atıfta bulunan Turan, önümüzdeki 5 yıl içinde her 4 işten 1’inin değişime uğrayacağını söyledi. Çalışma hayatında aranan becerilerin de değişime uğradığını kaydeden Turan, “Tekrarlanabilir görevlere dayalı işler, otomasyon riskine açıkken; analitik ve yaratıcı düşünme becerileri, dijital beceriler, yabancı dil bilgisi, dayanıklılık, esneklik, çeviklik, motivasyon, merak, kendi kendine öğrenebilme, empati becerileri önem kazanıyor” açıklamalarında bulundu.
“KATMA DEĞERLİ ÜRETİMDE FARK YARATACAK KATALİZÖR KOBİ’LER”
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez de “Ülkemizin, teknoloji ve verimlilik temelli ikinci yüzyılın gerektirdiği yüksek katma değerli üretimi gerçekleştirecek iyi eğitilmiş iş gücünde geriye düşmemesi gerekiyor. Küresel rekabetçilikte gerek sektörel gerekse de iş gücü kapasitemiz açısından istediğimiz sıçramayı yapabilmemiz için ikiz dönüşüm kaldıracını daha etkili kullanmalıyız” dedi. Verimlilik yaratmanın yolunun yüksek katma değerli üretimden geçtiğini, bu alanda fark yaratacak katalizörün ise KOBİ’ler olduğunu belirten Sönmez, “İstihdamın büyük bir bölümünü üstlenmelerine rağmen iş gücü verimliliğinde potansiyelin altında kalan KOBİ’lerimizin nitelikli ve teknoloji destekli yüksek katma değerli iş yaratma kaslarını güçlendirmeliyiz” şeklinde konuştu. Önümüzdeki üç yılda Türkiye’nin ihracat pazarlarının emisyon sistemlerini uygulamaya alacağına vurgu yapan Sönmez, “Özellikle ‘sıfır karbon ekonomisi’ ve ‘hidrojen ekonomisi’, ikinci yüzyılda rekabetçiliğin belirleyici unsurları olacak. Dolayısıyla yenilikçilik, araştırma ve geliştirme kültürü ülkemizin DNA’sına işlenmeli. Dijital Dönüşüme, dijital ayak izimizi büyüterek, Yeşil Dönüşüme karbon ayak izimizi azaltarak, Toplumsal Dönüşüme de fırsat eşitliği temelinde kadınların ve gençlerin ayak izlerinin güçlenmesiyle ulaşabiliriz” açıklamasında bulundu.
“10 ŞİRKETTEN 7’Sİ FİNANSMANA ERİŞİMDE ZORLANIYOR”
Finansmana Erişim Anketi’nin 3. Çeyrek sonuçlarını paylaşan Sönmez, şunları söyledi: “Her 10 işletmeden 7’si, finansmana erişimin genel olarak zorlaştığını söylerken, yalnızca 3’ü, geçmiş döneme göre değişmediğini belirtiyor. Seçim süreci sonrasında, faiz artışlarıyla kredilere erişimde bir rahatlama yaşansa da kredi limit artışı yetersizliği nedeniyle kredi kullanamayanların oranı yüzde 21’den yüzde 28’e çıkmış görünüyor. Neredeyse her üç iş insanından biri, kısmi rahatlama yaşandığı dönemde dahi limite takılarak kredi kullanamadığını belirtirken; her iki iş insanından biri, kredi sürecinde şartların zorlaştığını söylüyor. Krediye erişimde sorun yaşamadığını belirtenlerin oranı ise sadece yüzde 14. Kredilerde kısa vade ve limit artışı ile yeni kredi limiti alamama sorunları devam ediyor. Kısa vade yani 1-12 ay kredi dağılımı yaklaşık yüzde 67 iken, beş yıl vade kredi dağılımı yüzde 4’te kalıyor. Beş yıl üstünde ise hiçbir sanayicimizin kredi kullanamadığını görüyoruz.”
“İklim değişikliğinin etkilerini her alanda hissediyoruz”
Kongre’nin ilk paneli olan ve moderatörlüğünü EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Dr. Şeref Oğuz’un üstlendiği “İklim Kriziyle Mücadele ve Sürdürülebilirlik Stratejileri” konulu panelde, KOBİ’lerin yeşil finansmana erişimiyle, iklim değişikliğinin yerel ve küresel etkilerine yer verildi. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı İklim Değişikliği Uzmanı Emine Çelebioğlu, iklim değişikliğinin etkilerinden bahsederek, “Dünya Meteoroloji Örgütü’nün 2023 yılında yayınlanan bülteninde, son sekiz yılın dünyada kaydedilen en yüksek sıcaklıklar olduğuna vurgu yapılıyor. 2022’de ortalama küresel sıcaklık ise sanayi dönemi öncesine göre 1,15 derece artmış, bu durum ciddi sonuçlara neden olabiliyor. Doğal afetlerdeki artışın ise iklimle ilgili değişikliklere bağlı olarak artmış olacağına yer veriliyor” dedi. Son yılların hem dünya hem de Türkiye için afetle mücadeleyle geçtiğini dile getiren Çelebioğlu, “İklim değişikliğinin etkilerini her alanda hissediyoruz. Her gün kuraklık, orman yangını veya sel haberleriyle karşı karşıya kalabiliyoruz” diye konuştu.
“Bazı durumlarda bekleme maliyeti yatırım maliyetinden yüksek olabiliyor”
Yeşil Yakalı Kadınlar Derneği (YEYKAD) Kurucu Üyesi ve Sürdürülebilir Enerji Finans Danışmanı Seyran Hatipoğlu ise, yeşil dönüşüm, ihracat ve yeşil finansman gibi konuları odak noktasına alan KOBİ’ler için kurumsallaşmanın kaçınılmaz olduğunun altını çizerek, “Özellikle yeşil dönüşüm yeterliliği olan bir istihdam istiyor, dolayısıyla KOBİ’lerimizin tanıtım dosyaları, fizibilite raporları ve nakit akışlarını iyi hazırlaması gerekiyor” dedi. KOBİ’lerin bazı yatırımlarda beklemelerine de değinen Hatipoğlu, “Bazı durumlarda bekleme maliyeti yatırım maliyetinden yüksek olabiliyor. Dolayısıyla nakit akışları güncel faiz oranlarını karşılayan firmalarımızın yatırımlarını yapmaları önemli” açıklamalarında bulundu. Yeşil finansman için yatırım özelinde finansman desteği sağlandığını belirten Hatipoğlu, “Yeşil enerji yatırımlarında tasarrufl a sağlanan bir gelir var. Bu gelirler yatırımların kendisini ödeyebilecek yapıda oluyor. Bu bağlamda KOBİ’lerimizin geleneksel finansman yaklaşımından çıkıp, yeşil dönüşüm odaklı olmaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Sistem 2030 yılında kilitleniyor”
İklim krizinin besin zincirini de olumsuz yönde etkilediğine dikkat çeken Beslenme Uzmanı, KAGİDER Yönetim Kurulu Üyesi ve FAO Türkiye Destekçisi Dilara Koçak ise, “İklim krizine karşı işe yarar tedbirler almazsak, Akdeniz’de yediğimiz narenciyeyi, Karadeniz’den yemeye başlayacağız. Şu anda bizler gelecekten yiyoruz. Limit aşım günü kapsamında bizler 2 Ağustos 2023’te, dünyanın bize sunduğu kaynakları bitirdik. Yani bu tarihten itibaren kaynakları gelecekten borçlanarak kullanıyoruz. 2024 yılının kaynaklarını tüketmek üzere 1 Ocak 2024’e uyandık ve şu anda Nisan 2024’ün kaynaklarını tüketiyoruz. Biz gelecekten yemeye devam ettikçe, sistem 2030 yılında kilitleniyor” diye konuştu. Üretimi artırmanın, nüfusu beslemede tek başına yeterli olmadığına da değinen Koçak, tüketimin de azaltılması gerektiğine vurgu yaptı.
“Zincirdeki her yapı aynı yöne bakmalı”
TAV Havalimanları Sürdürülebilirlik ve İş Mükemmelliği Koordinatörü Başak Helen Taşkan, kurumsal sürdürülebilirliğin iş stratejisinin içerisine entegre edilmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Ortak bir bilinç ve geleceğe yönelik bir bakış açısı oluşturmak, kurumsal sürdürülebilirliğin temelleri arasında yer alıyor” dedi. Sürdürülebilirliğin bir diğer boyutunun, nitelikli insan kaynağı geliştirmek olduğuna işaret eden Taşkan, “Diğer yandan kurumsal sürdürülebilirlikte pozitif performans için yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya iyi bir yönetişim yapısına ihtiyacımız var. Bu zincirdeki her bir yapının aynı yöne bakması sürdürülebilirliğin yönetimi için gerekli” değerlendirmesinde bulundu.
“Halka açık şirketlerin 3’te 1’inin yönetim kurulunda kadın yok”
Türkiye’de 570’e yakın halka açık şirketin bulunduğuna işaret eden İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin ise “Bunların 3’te 1’inde kadın yönetim kurulu üyesi yok. Oransal olarak sayılar artış gösterse de yeterli düzeydi değil” dedi. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın 2026 yılından itibarı ile 6 sektörde uygulanacağını ifade eden Edin, “Bu regülasyonlara uyum sağlamayan sektörler Karbon Vergisi’ne tabi tutulacak. Bu kapsamda birtakım uygulamalar konusunda dernekler politika yapıcılarla çalışıyor olması gerekiyor. İş dünyasının gücüyle bu dönüşümün hızlanmasını umuyoruz” diye konuştu.
Asansörde yerli üreticilerin iç pazar hakimiyeti yüzde 70
EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Sektörlerin Geleceği” başıklı 2’nci panelde, yapay zekâ başta olmak üzere son gelişmelerin sektörlere etkisi ele alındı. Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Oğuzhan Bulgurluoğlu, Türkiye asansör taleplerinin 1950’lerde başladığına vurgu yaparak, “Öncesinde sektörde yurt dışı ithalat sonrasında taleple birlikte üretimde ciddi bir sıçrama gerçekleşti. İç piyasada yerli üreticilerimizin hakimiyeti yüzde 70 seviyelerinde, yabancı firmaların oranı ise yüzde 30 civarında. Bu rakamlar yurt dışında birçok ülkede tam tersi olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu. Kentsel dönüşümle birlikte asansör sektörünün daha fazla gelişme gösterdiğini belirten Bulgurluoğlu, sektörün Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında daha fazla hareketleneceğini belirtti. Asansör sanayisindeki ithalatın, ihracatın yarısı kadar olduğuna da değinen Bulgurluoğlu, sektörün yurt dışı projelerde kısa ve orta vadede daha fazla söz sahibi olacağını bildirdi.
“Limancılık, ikinci yüzyıla güçlü bir şekilde giriyor”
Dünyada yapılan toplam taşımaların yüzde 90’ından fazlasının denizyoluyla yapıldığının altını çizen Türkiye Liman İşletmecileri Derneği (TÜRKLİM) Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Erdemir, “2023 sonu itibariyle ülkemizde denizyoluyla taşınan yük miktarının 12,4 milyar ton olmasını bekliyoruz. Değer olarak ülkemizde denizyoluyla taşınan yüklerin toplam yükler içindeki oranı yüzde 60’lar seviyesinde yer alırken, yapılan toplam yük taşımacılığında dünyada olduğu gibi ülkemizde de denizyolu taşımacılığı yüzde 90’ın üzerinde bir paya sahip” diye konuştu. Limanların rekabetin temelini oluşturan en önemli unsur olduğuna dikkat çeken Erdemir, “Limanla birlikte bir maliyet avantajı oluşuyor ve buna bağlı olarak bir yatırım cazibesi oluşuyor” dedi. Türkiye’nin demiryolu konusunda geride kaldığını belirten Erdemir, sadece 12 OSB’nin demiryolu bağlantısı olduğuna dikkat çekti. 13 bin kilometrelik demiryolu hattının yüzde 90’ının tek yönlü olduğunu anlatan Erdemir, limancılığın demiryolu tarafında zayıf kaldığını söyledi. Teknolojik açıdan limancılık sektörünün Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına güçlü bir şekilde girdiğine işaret eden Erdemir, birçok terminalde akıllı otomasyon sistemleri ve blockchain yatırımlarının yapıldığını kaydetti.
Etik ve İtibar Derneği (TEİD) Yönetim Kurulu Üyesi Av. Banu Özyalçın ise, etik yaklaşımın kurumsal sürdürülebilirliğin önemli bir parçası olduğuna dikkat çekerek, “Etik iş yapmak sürdürülebilir bir düzen değil. Birçok global firma bu konunun üzerinde duruyor” dedi.
“Ortalama cironun %50’si satın almadan geçiyor”
Tedarik Zinciri Yönetimi Derneği (TEDAR) Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Günal, endüstrilerin ortalamalarında cironun yüzde 50’sinin satın alma üzerinden geçtiğine değinerek, bu durumun sektörlere göre değişkenlik gösterdiğini kaydetti. Yaptıkları bir anketten bahseden Günal, “Şirketlerin yüzde 75’i satın alma bölümlerinin, şirketleri için stratejik bir öneme sahip olduğuna vurgu yapıyor. Aynı ankette katılımcıların sadece yüzde 38’i ‘benim şirketimde stratejik olarak tanımlanmış özel süreçler var’ demiş. Bu kapsamda satın alma departmanlarının daha fazla öne çıkmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz” diye konuştu.
Kimyanın ajandasında kümelenme var
Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Erceber, sektörde Türkiye’nin globaldeki yerine ilişkin açıklamalarda bulunarak, “Türkiye kimya endüstrisinde üretim olarak 25’inci sırada. İhracatımızın yüzde 44’ü ise Avrupa ülkelerine gerçekleştiriliyor” dedi. Sektörün ağırlıklı olarak ithalata bağımlı olduğuna değinen Erceber, “İkinci yüzyılda sektörün tamamını kapsayacak bir kümelenme yapısı ortaya koymayı hedefl iyoruz. Birçok ülkede kimya alanında kümelenmeler var. Bu durumun ülkelere katkısını da net bir şekilde gördük” ifadelerini kullandı.
“Türkiye, enerji verimliliğinde 1’inci yeşil dönüşümde 63’üncü sırada”
Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Onur Ünlü de Türkiye’nin enerji verimliliğinde dünyada 1’inci, yenilenebilir enerjide 6’ncı, yeşil dönüşümde ise 63’üncü sırada yer aldığına dikkat çekerek, “Geriden başladık, umarım bu süre zarfında arayı kapatacak yatırımları yaparak yeşil dönüşümde de öncü bir yer edinebiliriz. Kamu, STK ve özel sektör işbirliğine ciddi görevler düşüyor” diye konuştu.
“%20 kadın milletvekili oranının yeterli olmadığını söyleyebiliriz”
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Yönetim Kurulu Başkanı Esra Bezircioğlu, ‘İkinci Yüzyılda Kadın’ konulu konuşmasında, kadının hem siyasi hem de ekonomik hayattaki yerinin giderek arttığını kaydetti. Bezircioğlu, şöyle konuştu: “Bunu güçlendirmek adına STK, kurum ve kuruluşlara büyük görevler düşüyor. Son dönemde TBMM’de temsil edilen kadın milletvekili sayılarına baktığımızda gözle görülür bir artış var. Yüzde 20 kadın milletvekili oranıyla tüm zamanların en yüksek rakamlarına ulaşılırken, bunun yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Diğer yandan reel sektörde kadınların daha fazla yer almasının işletmelerin verimliliklerine de pozitif yönde etki yarattığını görmek mümkün. Artık kadınlarımız hemen hemen her sektöre dokunmuş vaziyette.”
“Jeostratejik ve jeopolitik gelişmeler, yatırımda göz önüne alınan dinamiklerden”
Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası, ‘Küresel Jeostrateji ve İş Dünyasının Geleceği’ başlıklı konuşmasında, küreselleşmenin, bugünkü dünyada güçler dengesi olduğunun altını çizerek, “Jeostratejik analizle jeopolitik gelişmelerin bir etken olarak kararlarda devreye girmesiyle, şirketlerin günlük işleriyle bunları bağdaştırmak bir yetenek. Özellikle günümüzde jeostratejik ve jeopolitik gelişmeler birçok firmanın da yatırımlarda göz önünde bulundurduğu dinamikler arasında yer alıyor” dedi. Son yılarda insanların evrenin derinliklerine inebilecek bir yapıya kavuştuğuna işaret eden Kaleağası, bu gelişmelerin günlük yaşantılara daha fazla yansıyacağını söyledi. Büyük gelişmelerin temelinde yeni girişimlerin yer aldığına işaret eden Kaleağası konuşmasında, kuantum bilgisayarların insan hayatına girmesinin etkilerinden bahsetti.