MEHMET KARA
Enflasyonist ortam her sektörde olduğu gibi akaryakıt dağıtım sektöründe de dengeleri değiştirdi. Benzin ve motorin fiyatları artarken dağıtım kârının sabit tutulması, sektörün nihai tüketiciye bakan yüzündeki aktörleri, yani akaryakıt istasyonlarını mali açıdan zora soktu. Bankaların kredi kartıyla yapılan satışlardan aldığı komisyonlarda yaşanan yükseliş de buna eklenince istasyon işletmecileri duruma müdahale edilmesi talebiyle harekete geçti. Türkiye Akaryakıt Bayileri Petrol ve Gaz Şirketleri İşveren Sendikası (TABGİS) Başkan Vekili Akın Ketenci sorularımızı cevapladı.
Akaryakıt istasyonları kârın düşüklüğünden yakınıyor, nedir işin aslı?
İstasyon işletmecilerinin kâr marjları yüzdesel olarak belirlenmediği ve yılbaşından bu yana da akaryakıtın fiyatı çok hızlı yükseldiği için giderleri karşılamak ciddi bir sıkıntıya dönüştü. Akaryakıtın fiyatı 40 liraya yükselirken, bayi marjı yaklaşık 1.40 TL’ye çıktı. Fakat faizlerin yükselmesiyle kredi kartı komisyonları yüzde 2.8-2.9 seviyelerine çıktı. Bu da bir litredeki komisyon maliyetini 24 kuruştan 1.14 kuruşa yükseltti. Yani bayi kârının neredeyse tamamı kredi kartı komisyonuna gider hale geldi. İşçilik, kira, nakliye, elektrik gibi diğer maliyetlere hiç sıra gelmeden kâr marjının tamamını harcamış oluyor bayiler. Durum bundan ibaret maalesef şu anda.
Yakıt dışı satış gelirleri kurtarmıyor mu?
Elbette bizim başka gelirlerimiz de var. Bazı istasyonlarda araç yıkama var. Bazı istasyonların market gelirleri var. Fakat asıl problemimiz şu. Biz eğer ana faaliyetimiz olan akaryakıt satışından makul bir kâr elde edemiyorsak işletmelerin sürdürülebilirliği tartışılır. Bunu bir gerçekle anlatmak istiyorum. İstanbul’da 752 akaryakıt istasyonu var. Az önce (16 Ekim 2023) baktım 749’a düşmüş. Üç tanesi de çeşitli nedenlerle kapanmış. Mesela bunlardan birinin sebebi, vermekle yükümlü oldukları teminat tutarını verememek. Ortalamanın çok üzerinde satış yapan istasyonlar bile bugün İstanbul’da personel maaşlarını marketten elde ettikleri gelirlerle ödüyorlar. Ama bu sürekli hale gelirse sürdürülebilirlik olmaz.
Yan gelirler yüksek ise neden sürdürülemesin?
Çünkü yaklaşık 12.500 istasyonun belki de 11.000 tanesinin bu ölçüde bir market geliri yok. Olanlar da yok denecek kadar az. Dolayısıyla ana faaliyeti sürdürülebilir hale getirmek lazım. İki husus maalesef Türkiye’de çok dikkate alınmıyor. Bunu otorite kurum da ihmal ediyor. Belki dağıtım şirketleri de ihmal ediyorlar. Bir tanesi, yatırım maliyeti, öbürü de işletme sermayesi. Sabit yatırım maliyeti, dikkate alınmıyor. Alınıyor olsa zaten bütün akaryakıt istasyonlarının kapatılıp başka iş yapıyor olmaları lazım. Bugün İstanbul’da bile artık istasyonların çoğu kiralık haline geldi. Çünkü yatırdıkları bedelin karşılığını 24 saat 365 gün çalışarak geri alamayan işletme sahipleri, (bari sadece kira bedelimi alayım, işletmenin zorluklarıyla veya zararıyla uğraşmayayım) diye düşünüyor.
Bunun çözümü nedir?
Bugün bir litre yakıtı sattığınızda 1,25 kuruş kredi kartı komisyonu ödeyeceksiniz ama gelirinizin toplamı 1,40 kuruş. Bunu aşmanın tek bir yöntemi var, o da akaryakıt satışında kredi kartı maliyetinin tüketiciye yansıtılabilir hale gelmesi. Bankalar ve Kredi Kartları Kanunu’na bir ilave yapılır da (x, y sektörlerinde kredi kartlı ödemelerin maliyeti fiyatlara yansıtılabilir) denilirse ancak böyle aşılabilir. Orta ve uzun vadede serbest piyasanın koşullarını tamamıyla uygulamak lazım. Biz dağıtım şirketlerinin önerdiği fiyatlar üzerinden satış yapıyoruz. Bunlar birçok sözleşmede tavan fiyat olduğu için de üzerine çıkamıyoruz.
Bayi neden kendi fiyatını belirleyemiyor?
Belki de artık serbest piyasanın tam işlemesini sağlamak lazım. Yani fiyatı sadece dağıtım şirketinin değil bayinin de belirleyebildiği bir sisteme geçilmesi lazım. Bugün Yunanistan’a gidin, aynı markalı istasyonda fiyatlar farklıdır. Neden? Fiyat rekabeti gerçekten işlediği zaman böyle örnekleri görüyorsunuz. Maliyeti fiyata yansıtmadan hiçbir işletmenin ayakta kalması mümkün değil. O yüzden serbest piyasanın tam işlerliğinin sağlanmasından başka çare yok.
Bu konuda yasa değişikliği gerekiyor mu yoksa EPDK’nın kararı yeterli mi?
Kâr marjını kast ediyorsanız mevzuat buna müsait. Kanun bilakis fiyatın piyasada serbestçe oluşmasından söz ediyor. Rekabet Kurumu’nun yaklaşımına baktığınızda zaten son satıcı fiyatı belirleyemiyorsa bir serbest piyasadan söz etmek mümkün değildir şeklinde yorum yapıyor. Dolayısıyla aslında EPDK’nın da bu tıkanıklığı aşacak şekilde daha önce almış olduğu kurul kararlarının piyasaya yansımasını da sağlayabileceğini düşünüyorum.
Hangi karardan söz ediyorsunuz?
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) 30 Aralık 2022’de aldığı bir Kurul kararı ile akaryakıt fiyatlarının takibine ilişkin daha önceki Kurul kararında bir değişiklik yaptı. Orada da Türkiye’ye özel maliyetlerin, fiyatın oluşmasında, fiyata yansıtılabileceği ile ilgili tanımlamalar da yaptılar. Buna biraz daha az müdahil olunursa gerçekten fiyatların doğru bir şekilde yansıtıldığı sistemin, takip edilirse sağlıklı şekilde işleyebileceğini düşünüyorum. Yani aslında sadece uygulamada problemimiz var. Mevzuatta da problemimiz yok.
EPDK, bayi serbestçe belirler deyince fiyatların yükselişinden mi endişesi ediyor?
EPDK’nın bu anlamda gereksiz endişe içerisinde olduğunu düşünüyorum. Ortak teşebbüsle fiyatın yükseldiği belirlenirse zaten Rekabet Kurumu’na sevk etmek veya müdahale etme, geçici dönemlerle tavan fiyat uygulama yetkisi de var EPDK’nın. Şu gerçeği de göz ardı etmememiz gerekir. Son iki yıl içinde dağıtım marjının hiç arttırılmadığını varsayın, yine de akaryakıtın fiyatının yüzde 325, yüzde 400 artmasına engel olamadık. Biz bayilere yaşanabilir kâr marjını sağlamış olsaydık fiyat artışı yüzde 400 değil de en fazla 410 olacaktı. Yani bu arada tedirgin olduğumuz husus aslında engel olduğumuz, kâr demeyeceğim ona, yaşanabilir kâr marjı seviyesine değmiyor. Bir sektörün sahiden yavaş yavaş tükendiğini görüyoruz. Bu da, kapanan demiyorum, el değiştiren istasyon sayısından bariz şekilde belli oluyor.
YÜKSEK CİRONUN CAZİBESİNE KAPILAN GELİYOR AMA…
Akın Ketenci, istasyonların sık sık el değiştirmesinin arkasında yatan nedene dair şu değerlendirmede bulundu: “Akaryakıt istasyonunun karşısına geçip ben de 40 liralık fi yatı görsem ve yüzde 10 kâr olsa şu kadar yapar diye çarpsam bölsem, benim için de cazip. Maalesef sektör içindeki bayiler ne kadar şikayet etseler de, özellikle buradaki cironun yüksekliğini, kredibilitenin yüksekliğini dikkate alarak, sektör dışından gelip bu işi yapmak isteyen çok fazla yeni işletmeci adayı var. Bugün yatırım yapacak olan kişiler, zaten matematiksel olarak buna yaklaşıyor olsalar hiçbir şekilde akaryakıt sektörüne yatırım yapmazlar. Korkarak ve üzülerek söylüyorum bunu. Görevim gereği de aslında bu durumu düzeltmeye çalışmak ve gayret göstermek benim görevim. İnanın, iğneyle kuyu kazar gibi de her gün çaba gösteriyoruz.”
“BENZİN POMPALARINDA BUHAR GERİ DÖNÜŞÜM SİSTEMİ ŞARTI ERTELENSİN”
Akın Ketenci, TABGİS olarak, akaryakıt istasyon işletmecilerini zorlayan, geri dönüşümü imkansız yatırımların ertelenmesi ya da yeniden gözden geçirilmesini talep ettiklerini belirterek “Buna bir örnek, 2023 yılının sonuna kadar uçucu bileşenler dediğimiz buhar geri dönüşüm sistemleri kurulması gerekiyor. Fakat henüz hiçbir yatırım yapılabilmiş durumda değil. Bu yatırımın matematiksel olarak geri dönmesi de mümkün değil. Zaten matematiksel bir beklenti yok, çevreci bir beklenti daha yüksek. Ama sektör bu yatırımı yapabilecek durumda değil” dedi.