Ahmet USMAN / Duygu GÖKSU
Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde 1923’te gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yıldönümü anısına, “Türkiye Yüzyılında Türkiye Ekonomisi” adıyla düzenlenen İzmir İktisat Kongresi, ilk kongrenin yapıldığı binanın bulunduğu alana inşa edilen Tarihi Kongre Binası’nda düzenlendi. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen kongrenin katılımcıları, Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulmasının yolunun enflasyonu kalıcı olarak düşürmekten geçtiğini ifade ettiler. Tarihi Kongre Binası’nın dün yapılan açılış törenine AK Parti Genel Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener ve davetliler katıldı.
Açılışta yaptığı konuşmada enflasyonla mücadele etmeye devam edeceklerini belirten Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, şunları söyledi: “Büyümede yatırımlar, ihracat ve turizm gibi sürdürülebilir bileşenlerin payı oldukça yüksek. Üretim ve yatırımlardaki güçlü performans, istihdam piyasasına da olumlu olarak yansıyor. Salgının ardından rekor bir hızla 6,4 milyon insanımız istihdama katıldı ve istihdam 2023 yılı şubat ayı itibarıyla 31,5 milyon kişiye ulaştı. Bu süreçte mali disiplinden de asla taviz vermiyoruz. Bütçe açığı ve borç stoku göz önüne alındığında ülkemiz birçok gelişmiş ülkeye göre son derece olumlu bir şekilde ayrışmaya devam ediyor. Son dönemde küresel düzeyde uygulanan sıkı para politikalarının bir sonucu olarak banka iflasları yaşanırken; bizim bankacılık sektörümüz sağlam temelleri, yüksek sermaye yeterliliği, kalifiye insan gücü ve dijital yenilik kapasitesi ile ülkemizi finans alanında ön plana çıkarmaya devam ediyor.”
“Borsada şirket sayısı da yatırımcı sayısı da arttı”
“Türkiye Yüzyılında Türkiye Ekonomisi” temasıyla gerçekleştirilen ve iki gün süren kongrenin ilk gün oturumları Swissotel Büyük Efes İzmir’de gerçekleştirildi. “Finans Dünyasının Gözüyle Türkiye Yüzyılı” başlıklı panelde konuşan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı İbrahim Ömer Gönül, son iki yılda borsada işlem gören şirketlerin toplam piyasa değerlerinin 5,7 trilyon liraya ulaştığını söyledi. İstanbul Finans Merkezi’nin (İFM), Türkiye’nin, dünya finansında odak olmasını sağlayacağını söyleyen Gönül, “Sermaye piyasalarına özellikle son iki senede oldukça büyük bir teveccüh oluştu. Hem arz tarafında şirketler sermaye piyasasında yerini almak için gayret gösteriyorlar hem de halkımız bu konuda daha çok bilgi sahibi olmakla birlikte talep tarafını da güçlendiriyoruz. Son iki senede artan halka arz sayılarımızla birlikte borsada işlem gören şirket sayısı 497’ye, şirketlerin piyasadaki toplam değeri 5,7 trilyon TL’ye, hisse senedi yatırımcı sayısı ise 4,8 milyona ulaştı. Yıllarca 1,5 milyon civarında olan borsa yatırımcısının artışı hem sevindiriyor hem korkutuyor. Tüm ekonomi yönetimi olarak finansal okuryazarlığı artırma çabasındayız” açıklamalarında bulundu.
“Kredilerin yüzde 30’u KOBİ’lere kullandırılıyor”
Bankacılık sektörünün kredilerin yüzde 30’a yakın bölümünü KOBİ’lere kullandırdığını vurgulayan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben, “Son dönemlerde verilen kredilerin tahsisli kredi gibi ihracata, istihdamın teşvikine, üretime katkı sağlayacak ve cari açığı azaltacak şekilde kullanılması için birtakım tedbirler alındı. Kredi mekanizması önemli, kredi kanallarının açık olması önemli ve bu kredilerin de yatırıma, istihdama, ihracata, cari açığa etki edecek şekilde kullandırılması önemli. Bunu da bankalarımız ciddi bir şekilde takip ediyor” diye konuştu.
Hızlı büyüme ve gelişimin temelinde teknolojik gelişmelerin olduğunu vurgulayan Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar ise, “İFM’de faaliyetlere başladık. Konu, sadece finans merkezlerinin yalnızca bir yerde toplanılması olarak değerlendirilmemeli. Mevzuat, hukuk altyapısı ile tanıtım da çok önemli. Sermaye piyasaları anlamında kat edilecek çok yol var. Uluslararası fonları Türkiye’ye çekecek altyapının geliştirilmesi gerekiyor” dedi.
“Gelecek finansal teknolojilerde”
Tarihi Kongre Binası’nda yapılan ikinci gün oturumlarının ilkinin konusu “Dijitalleşen Dünyada Finansın Geleceği ve Fintech” oldu. Oturumun moderatörlüğünü yapan Avustralya RMIT Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jonathan A. Batten, fintech’in finansal fırsat eşitliği sağladığını belirtirken, Florida Atlantik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Douglas Cumming, finansmana erişmekte zorlanan kesimler için hızlı ve daha düşük maliyetli çözümler sunduğuna dikkat çekti. Fintech konusunda Türkiye’de ciddi bir potansiyel bulunduğunu vurgulayan Cumming, bu konudaki kısıtlamaların kaldırılmasının bu konudaki girişimlerin pozitif gelişmesini sağlayacağını ifade etti. İslami fintech konusundaki görüş ve bilgilerini paylaşan New Orleans Üniversitesi’nden Prof. Dr. M. Kabir Hassan da fintech’in bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını, inovatif bankacılık hizmetleriyle birlikte hızla geliştiğini ifade etti. Dijital teknolojilerin endüstriyi şekillendirdiğini söyleyen Hassan, veri gizliliği, etik olmayan uygulamalar, denetleme konularında riskler olsa da finansal teknolojilerin girişimcilere pek çok fırsat sunduğunu söyledi. Fintech’in İslami finans piyasalarında payının arttığını dile getiren Hassan, özellikle mikro finansın yoksulluğun azaltılmasında rol oynayabileceğini sözlerine ekledi. Reykjavik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ender Demir, küresel fintech pazarının 164 milyar doların üzerine çıktığını, yeni teknolojilerin fintech’in gelişimini desteklediğini anlatırken, İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülin Vardar, birçok avantaj sunan finansal teknolojilerin riskleri konusunda da dikkatli olunması gerektiğini belirtti.
“Türkiye ekonomisinin ‘denge’ sorunu var”
Moderatörlüğünü Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın yaptığı “Türkiye Yüzyılında Türkiye Ekonomisinin Gelişme Perspektifi” konulu oturumun ilk konuşmacısı olan Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, bir ekonominin sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı başarması ve orta gelir tuzağını aşması için cari denge, tasarruf-yatırım dengesi ve bütçe dengesini sağlaması gerektiğini belirtti. Aslanoğlu, “Türkiye ekonomisinin bu alanlarda sorunu var. Ekonomi politikaları tasarrufu teşvik etmeli. Ama yüksek enflasyon buna imkan tanımaz. Bu konuda en temel yöntem enflasyonu kalıcı olarak düşürmektir. Enflasyonu düşük tutmayı başarırsak, tasarrufları çeşitlendirmek için fırsat yaratırız. Cari açığın ana nedeni ise yüzde 70-80’i enerji, aramalı ve hammaddeden oluşan ithalatımızın yüksek olması. Bunu engelleyecek adımlar atılırken, bir yandan da ihracatımızdaki yüksek teknolojili ürün payının artırılması lazım. Bütçede denge sağlamak için ise gelir kaleminde doğrudan vergilerin payının artırılması gerekli” dedi.
Merkez Bankası Denetleme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Babacan da dışa açık bir bakış açısıyla hareket etmek gerektiğini belirterek, “Esneklik ve disiplin önemli. Kurumları yeni durumlara adapte ederken esnek olmalıyız. Esneklik, büyük kırılmalarda hedefleri değiştirmek değil, sanayi politikaları, ürünler ve hedef pazarlar gibi araçları değiştirmek anlamına geliyor. Türkiye’de esneklik sağlayabiliyoruz ama uygulamada disiplini gerçekleştiremiyoruz” diye konuştu.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova ise Türkiye’nin ekonomik problemlerinin çok fazla olduğunu anlatarak, “Yaşadığımız ekonomik krizlerin çoğunu kendimiz yarattık. Ekonomik sorunlarımızın çoğunun kaynağı ekonomik değil. Güney Kore ve benzeri ülkeler gelişimlerini hızlandırırken en önemli farkı eğitimde yarattılar. Biz ise çok yanlış politikalar üzerinde ilerliyoruz. İnsan kaynakları envanterimiz yok. Üniversitede yeni bir program açma süreçleri çok yavaş ilerliyor. Bireysel hak ve özgürlüklerde geri gidiyoruz. Bu da ekonomimizi aşağı çekiyor. Dünyada enflasyonla gerçekten mücadele edip de düşüremeyen ülke yok. Gençlere özgür, refah bir gelecek sunarsak, onlardan karşılığını alırız” görüşünü savundu.
İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gökhan Karabulut ise Türkiye’nin teknolojik buluşlar ve doğru politikalar uygulamaması halinde gelişmiş ülke standartlarına daha yavaş yaklaşacağını ifade etti.
“İnşaat sektöründe sorunların temeli eğitim sistemi”
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şükrü Ersoy’un moderatörlüğünü yaptığı, “Türkiye Yüzyılında Doğal Afetlere Hazırlık Politikaları” başlıklı panelde ise, AFAD Deprem Risk Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar, Hazama Ando Şirketi Yetkilisi Prof. Dr. Yoshinori Morivaki, Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren konuşmacı oldu.
Dünyada bugüne kadar hiçbir Türk müteahhittin yaptığı bir inşaatın yıkılmadığını ancak Türkiye’de denetim eksikliğinden dolayı geleceğin mezarlarının yapıldığını söyleyen Erdal Eren, “Aynı müteahhitler, aynı mimarlar, mühendisler Rusya’da iş yaparken yaptığı tesisler gurur kaynağımız oluyor. Kendi ülkemizde ise ev değil geleceğin mezarlarını yapıyoruz. Geçmişi konuşmayı bırakıp afetlere potansiyel olan bir ülke olarak neler yapılması gerektiğini konuşmalıyız” dedi.
İzmir depreminden sonra 2020’de ilgili meslek kuruluşlarıyla birlikte bir depreme hazırlık bildirgesi yayınladıklarını söyleyen Eren, “Bilinçli kamuoyu, çok yönlü imar mevzuatı, ehil yapı müteahhidi, güçlü yapı denetimi, yetkin mühendislik sistemi, belgeli iş gücü, kaliteli ihtiyaçlarını ortaya koyduk. En önemlisi de, şehirlerimizin yaşam yerlerimizin planlaması olan çok yönlü imar mevzuatı. Bizim hala, deprem fay hatlarının üzerine imar mevzuatımızın yasal boşluklarıyla veya menfaat ilişkileriyle ruhsatlar vererek yaptığımız projeler var. Buna birileri izin veriyor. Türkiye’de müteahhit olmak için şimdiye kadar hiçbir şey gerekmedi. Tüm aksaklıkların temelinde eğitim sistemi var. İnşaat sektöründe ara eleman sıkıntısı çok fazla. Ara eleman yetiştirecek meslek liselerine ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.
“Türk Reasürans’ın gücünü 117 milyar TL’ye çıkardık”
“Büyük Afetlerde Yeniden İnşa ve Ekonomi Politikaları” başlıklı oturumda konuşan Türk Reasürans Genel Müdürü Selva Eren, “Afetten sonra sigorta tazminat ödemelerimiz en önemli önceliğimiz. Bu anlamda her türlü hazırlığımız vardı. Depremde 503 bin dosya ihbarı aldık. Sadece 11 ilden değil diğer illerden de aldığımız toplam ihbar. Yaklaşık 388 bin adet dosyayı tamamladık. 23 milyar TL’lik bir ödeme yaptık. Bu, DASK tarihinin en büyük hasar raporudur. Kurumun işleticiliğini 2020’de aldık. Bu tarihten beri en önemli adım, fonu devraldığımızda 10,5 milyar TL’yi, modelleme çalışmalarımız neticesinde kurumumuzun ödeyebilecek gücü 117 milyar TL’ye çıkardık. İkinci benzer bir afeti karşılayabilecek şekilde yapmış olduk” dedi.
“Sigortacılık sektörü felaketten alnının akıyla çıktı”
Kahramanmaraş depreminin sigortalılık oranının önemi konusunda farkındalık yarattığını söyleyen Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu Mehmet Akif Eroğlu da, “ 3 milyon araç, 2 milyon ev ve birçok üretim tesisi zarar gördü. Sigortacılık sektörümüz bu felaket sonrası hasar sarılması ve tazminat ödemeleri konusunda alnının akıyla çıkmıştır. Arama kurtarma hadisesi yavaşladıktan sonra hasar tespit konusunda hepimiz sahadayız. Sigortalılık oranı fazla olsun, dünyayla paylaşalım istiyoruz. Sigortalılığı artırmak için çalışmamız gerekiyor” diye konuştu.
Kongrenin “Türkiye Yüzyılında Girişimci Kadınlar” ve “Türkiye Yüzyılında Girişimci Gençler” konulu diğer oturumlarında ise başarılı kadın ve genç girişimciler deneyimlerini izleyicilerle paylaştılar.
Gündem sürdürülebilir çevre ve iklim değişikliği
Kongrenin oturumlarından birinde de “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Bir Çevre Yolunda Türkiye” konusu masaya yatırıldı. Ekonomi Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturumda; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanı Orhan Solak, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Levent Kurnaz, Sürdürülebilirlik Akademisi Başkanı Murat Sungur Bursa konuştu. Panelistler, son yıllarda dünya gündeminin en önemli başlıklarından ikisi olan iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konularının Türkiye ekonomisindeki yansımaları hakkındaki görüşlerini paylaştılar.