Önümüzdeki hafta üçüncü yılını dolduracak Rusya-Ukrayna savaşına yönelik olarak ‘barış ihtimali’nin yoğunlaştığı bir haftayı geride bıraktık. Barış İhtimalinin artmasının hemen ABD Borsalarına yansıdığını da gözlemledik.
18 Şubat 2025 tarihinde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir araya gelirken aynı tarihte Rusya ve ABD heyetleri Suudi Arabistan’da görüşüyorlardı.
Savaşın her iki tarafının farklı ülkelerde görüşmeler yapması bizi iki temel senaryo üzerine odaklandırdı.
Birinci senaryoda Rusya ve ABD, Başkan Trump’ın isteği doğrultusunda Suudi Arabistan’da bir araya gelirken, diğer muhatap Ukrayna Devlet Başkanı’nı Sayın Cumhurbaşkanı ağırlıyor ve böylece Türkiye olası bir ‘barış’ ortamında kilit ülkelerden biri oluyordu. Bu senaryo çok kişiyi heyecanlandırdı. Hatta barış anlaşmasının Türkiye’de imzalanacağı bile düşünülmeye başlandı.
İkinci senaryoda ise Başkan Trump beraber çalışacağı ülke olarak gördüğü Suudi Arabistan’da Rus ve ABD heyetlerini görüştürürken, dışlanmış Ukrayna Devlet Başkanı hem varlığını göstermek hem de Türkiye’nin Rusya üzerindeki etkisini de dikkate almak açısından Türkiye’ye eş tarihli bir ziyaret gerçekleştirerek masanın diğer tarafındaki ülke olduğu gerçeğini ABD’e duyurmak istiyordu.
İlk senaryo doğrudan çöp oldu
Trump’ın hemen ertesi gün Zelenskiy’yi “mütevazı derecede başarılı bir komedyen” ve “diktatör” olarak tanımlayan sosyal medya gönderisi sonrası ilk senaryo doğrudan çöp oldu. Daha da ileri giderek savaşın başlamasından ve uzamasından Zelenskiy’i sorumlu tuttu. Muhtemelen ilerleyen süreçte ABD, Zelenskiy’i muhatap almayacak. Ve yine anlaşılan o ki, Trump bu tür konularda bizim coğrafyamızda Suudi Arabistan ile çalışacak.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in bile dile getirmeyeceği açıklamaları bizzat Başkan Trump yaparak bu savaşta kendi rolünü kimseye bırakmayacak gözüküyor. Ukrayna istese de istemese de bir barış gelecek ve bu muhtemelen Rusya’ya bir toprak kazancı da sağlayacak.
Avrupa’nın kışkırtması ise Rusya ile savaşa giren Ukrayna’yı böylece geçen üç yılın sonunda ortada bırakılmış oluyor. Üstelik hem toprak kaybetmiş hem ciddi anlamda yıkıntıya uğramış, NATO üyeliği ve AB üyeliği elde edememiş bir Ukrayna kaldı geriye.
Şaşıranlar Trump’ı takip etmemiş olanlar
Bugün bu yaşananların hiçbiri sürpriz değil. Başkan Trump seçim kampanyalarında Putin ile çalışacağını, savaşı sonlandıracağını hep söyledi. Bugün buna şaşıranlar Trump’ı takip etmemiş olanlar.
Trump, Ukrayna kararı ile bir taşla çok kuş vuracak gibi gözüküyor.
Ukrayna’ya ABD yardımlarını keserek, Ukrayna’yı kelimenin tam anlamıyla Avrupa’nın kucağına bırakacak. Zaten büyümede zorlanan Avrupa ülkelerinin pek çoğunda ama özellikle Almanya’da birçok şeyden ücretsiz yararlanan Ukraynalı göçmenlere bir tepki vardı. Şimdi bu tepkiler artacak.
Avrupa ülkeleri hem savunma harcamalarını artırmak hem de ‘Avrupa askeri gücü’ oluşturmak sürecine girişecekler. Zaten ABD ile teknolojik rekabette geri kalan Avrupa için askeri harcamaların artması gerçeği büyük bir kâbus. Ancak karşılarında kararlı bir Trump Yönetimi var ve ABD artık Avrupa için savunma harcaması yapmayacağını açıkladı.
Gelinen nokta Türkiye açısından Avrupa ile yakınlaşma adına bir fırsat olabilir.
Net olan; Avrupa’nın bir Avrupa Askeri Gücü’ne ihtiyacı var ancak bu askeri gücü doldurabilecek ülke sayısı çok kısıtlı. Örneğin ikinci dünya savaşı sonrası silahsızlandırılan Almanya’nın uzun zamandır bir askeri saha ve çatışma tecrübesi yok. Geçmişte yaşattıklarından ötürü Fransız askerleri ağırlıklı bir Avrupa Ordusunun Kuzey Afrika barınma ihtimali yok.
Bu durumda akla, çatışma tecrübesi olan, modern silah kullanımına haiz, sayıca da yüksek Türk Ordusu geliyor. Türkiye askeri gücü ve ileri karakol özelliği ile Avrupa için biçilmiş kaftan.
Üstelik parası karşılığı mültecileri kendi ülkesinde tutarak uzun zamandan bu yana Avrupalıların rahat yaşamasına da imkân tanıyan bir yapısı da var Türkiye’nin.
Yeni dönemde Türkiye ile ilişkileri geliştirmek ancak bunun karşılığında Avrupa Askeri Gücü’ne Türk Askerlerini katmak isteyebilirler.
Bu yeni dönemde Türkiye’ye uzun zamandır istediği savaş uçaklarının (Euro Fighter) satış izninin geldiği, birçok askeri mühimmat üzerindeki kısıtlamaların kalktığını görebiliriz.
Türkiye bu yeni fırsatı, AB ile yeniden ortaklık müzakere başlıklarının açılması için mi kullanacak yoksa mülteci akınında olduğu gibi fırsatı paraya mı tahvil edecek göreceğiz ancak böylesi bir senaryoda alınacakların verileceklerden çok daha fazla olması gerekir.
Tabi eğer böyle bir Senaryo gerçekleşirse Rusya ve ABD ilişkilerin nasıl gelişeceği sorusu da hemen akıllara gelmiyor değil.
Türkiye’nin tıpkı şimdi olduğu gibi hem Rusya hem de Ukrayna ile eş zamanlı ikili ilişkide olması özellikle ABD tarafında nasıl karşılanır görmek lazım. Benim tahminim Başkan Trump yönetimindeki bir Amerika’nın bu duruma ses çıkarmayacağı yönünde.
Trump’ın aldığı ve alacağı siyasi kararlar küresel ölçekte dalgalanmalara sebep oluyor.
Bu hafta açıklanan Fed Tutanaklarına göre ise Fed üyeleri ticaret ve göçmen politikasının enflasyon üzerinde risk oluşturacağı görüşünde. Bu da faiz indirimlerinin gecikmesi anlamına geliyor.
Belirsizlikler ve güçlü dolar teması ise gelişen ülkelere sermaye akımlarının önündeki en büyük engel gibi duruyor.