1960’lı yılların sonlarında Amatör Atletizm Birliği’nin (AAB) kadınlar için “uygun” gördüğü ve kural koyduğu en uzun koşu mesafesi sadece 2.5 kilometredir. Kadınların uzun mesafe koşmak için fazla “kırılgan” ve “zayıf” olduğunu düşünen AAB, kadınlara kısaca ‘elinizin hamuruyla erkek işine karışmayın’ demektedir. Bütün engellere rağmen, maraton koşma fikriyle antrenmanlara başlayan Kathrine Switzer, Boston Maratonu’nun yönetmeliklerini incelediğinde, cinsiyetle ilgili kısıtlamaya dair hiçbir şeyin yazmadığını fark eder ve 19 Nisan 1967 yılındaki koşuya katılmaya karar verir.
Parkurun yedinci kilometresine doğru spor tarihinin en ikonik fotoğraf karelerinden bir tanesinin yaşanacağı olay gerçekleşir: Yolun ortasında dikilen pardösülü bir adam parmağını Kathrine Switzer’e doğru sallamaktadır. Yarışın yöneticisi Jock Semple Switzer’ı yaka paça yarışın dışına çıkartmaya çalışırken, diğer maratoncular kadın koşucuyu onun elinden kurtarır. Yarışa başladıktan 4 saat, 20 dakika sonra, sonuncu da olsa, Switzer maratonu bitirmeyi başarmıştır.
Yarış sonrasında çıkan haberde Boston Atletizm Derneği’nin yarış direktörü Will Clooney’nin yorumu aşağıdaki gibi olur: “Kadınlar maratonda yer alamaz çünkü kurallar bunu yasaklıyor. Kurallarımız olmasaydı toplum kaos içinde olurdu. Kuralları ben koymuyorum ama onların işlemesi için elimden geleni yapıyorum. Eğer o kız benim kızım olsaydı onu pataklardım.”
Bu olaydan sonra, kadınları erkeklerin katıldığı bütün yarışlardan men eden Amatör Atletizm Birliği, bu kuralı çiğneyenlerin herhangi bir yarışa katılamayacaklarını açıklar. Kathrine Switzer’ın da dahil olduğu bir grup koşucu kadının bu kuralın kalkması için verdikleri çaba sayesinde, kadınlar ilk defa resmi olarak Boston Maratonu’na 1972 yılında katılmaya hak kazanırlar.
Kadın sporcular, sahada rakipleriyle yarışmanın yanı sıra, saha dışında da sosyal eşitlik için uzun bir süredir önyargılarla mücadele ediyorlar. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, 19671987 seneleri arasında Türk Kadın Basketbol Milli takımının kurulamamasının arkasında yatan bir söylentidir.
Gelecek nesillere ilham vermek için de yarışıyorlar
12 Eylül 1964 yılında Münih’te ilk maçını Batı Almanya’ya karşı oynayan Kadın Basketbol Milli takımı, 1964-1967 yılları arasında sadece 7 maç yapma şansı bulur. 1966 yılında İran Kadın Milli Takımı ile maç yapmak için Tahran’a giden kafileden bir sporcunun, Federasyon başkanı ile ilişki yaşadığı iddia edilince, dönemin devlet bakanı Kamil Ocak olayı araştırmak için tahkikat açtırır. Tahkikatın resmi sonuçlarına ulaşmıyoruz fakat olaydan sonraki sene federasyon başkanı görevinden ayrılır ve Kadın Basketbol Milli Takımının faaliyetlerine “ara verilir”. 1967’deki tahkikat sonrasında, tam 20 sene boyunca herhangi uluslararası müsabakaya katılamayan Basketbol Kadın Milli takımımız, geçtiğimiz hafta Romanya Kadın Milli takımına karşı alınan galibiyetle, grup maçlarını yenilgisiz bitirip 2025 Avrupa şampiyonasına katılma hakkını kazandı. Kadın sporcuların, başarılarıyla değil, fiziksel görünümleri ya da kişisel yaşamlarıyla haber olması, toplumun kadın sporuna bakış açısını şekillendirdiği gibi, destek mekanizmalarının da gelişmesini zorlaştırıyor.
Kadına dövüşmek yakışmaz, judo, tekvando gibi sporlar onlar için tehlikeli…Hülya Şentürk, judo, olimpiyatlarda madalya alan ilk Türk kadın sporcu. Nur Tatar, tekvando, üst üste iki olimpiyatta madalya alan ilk Türk kadın sporcu…
Hadi dövüşüyorlar, bari boks yapmasınlar. O ne öyle? Busenaz Sürmeneli, olimpiyat, dünya ve avrupa şampiyonu…
Kadın ağırlık kaldırmasın hem beceremez hem zaten yakışmıyor…Nurcan Taylan, Türkiye’ye olimpiyat şampiyonluğu getiren ilk kadın sporcu…
Yahu kadınlar güreşi olur mu hiç? o bizim ata sporumuz…Yasemin Adar, güreş, olimpiyat bronz madalya. Kadının yeri evidir, o bir annedir çocuklarıyla ilgilenmelidir, zaten çok kaslı olmak kadına yakışmıyor gibi toplumsal önyargılarla mücadele eden kadınlar sadece madalya kazanmak için değil gelecek nesillere ilham vermek için de yarışıyorlar. Bugün dünya sahnesinde sayısız kadın, “erkeksi” olduğu düşünülen sporlarda tarih yazıyor ve bir gerçeği herkese kanıtlıyor: Sporun cinsiyeti yoktur!