Ernest Hemingway; “Güneş de Doğar” kitabında sorar; “-Nasıl iflas ettin? Cevap; muhteşemdir; “-İki biçimde. Önce yavaş yavaş, sonra aniden…” Krizden çıkamamışlığın belki de çok uzun öyküsünü bu kadar kısa cümlelerle anlatan başka bir diyalog hatırlamıyorum.
Söz edebiyattan açıldı ama biz yine kendi ekonomik gerçekliğimize geri dönelim. Bir başka diyalog, karamsarlar dünyasından; “Kötü günler geride kaldı. Şimdi çok daha kötü günler geliyor.” Karamsarlık mı? Haklısınız. Ancak unutmayın ki uçağı iyimserler icat etti, paraşütü de karamsarlar…
PİYASAYI KARŞIMIZA ALMAMALIYIZ
Kur Korumalı Mevduat (KKM) döviz atağına karşı getirilmesi gereken bir uygulamaydı. İşe de yaradı. Kurun hızını kesti. Ancak bize maliyeti hayli yüksek oldu. Çok değil 3-6 ay sürer ve maliyeti de 35 milyar lirayı geçmez dendi. Fakat ekonomiye maliyeti 90 milyar $ (yazı ile dolar) oluverdi.
Dikkat ettiniz mi bilmem; kuru yükselten de kur korumalıyı da getiren bizleriz. Reel ekonomiyi dışlayıp icraattan uzaklaşan ve bu yüzden piyasayı tamamen karşısına alan bir tutum bu… Doğrusu anlamlandırmak mümkün değil. Parası olan dolarla flörtleşmesin diye 90 milyar $ harcayıverdik.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Faize dövize neden dikkat etmeli?
1-Faiz ve döviz birer barometredir, 2-Çıkış ve düşüşleri refaha ve krize işaret eder, 3-Yüksek oynaklıklarla ekonomileri kilitler, 4-Oysa istikrarlı ve öngörülebilir olmak yatırım iklimidir, 5-Hangisine meyledersen onu güçlendirirsin.
Dövize sığınan kazanabiliyor mu?
Döviz artışından kazançlı çıkanların sayıları çok azdır. Kısa vadeli fiyat artışları kazanç gibi görünse de sistem içinde erimektedir. Döviz fiyatının tırmanışı nedeniyle hayatı kayanlar var. Enflasyon ile alım gücü düşen, fakirleşen 70 milyon insan var. Ancak 20 milyonluk kesim var ki giderek semiriyorlar.
NOT
KÖTÜNÜN KÖTÜSÜ BETERİN BETERİ VAR
Tam da “eyvah, başıma kötü bir şey geldi” dediğimiz noktada… Daha kötüsü ile karşılaşıyoruz. Epiktetos; “eğer gerçeği arıyorsan her zaman zafer peşinde olmamalısın ve gerçeği bulduğunda artık mağlup olmaktan korkmana gerek kalmaz” diyor.
Bugün de zafer peşinde koşarken, gerçekten uzaklaşmanın maliyetini yükselen faturalarla ödüyoruz. Ekonomiler, yönetimler değişir. Devlet devamlıdır. Yapılan yanlışlar, beceriksizlikler yapanların yanına kâr kalabilir de onlar gidince bıraktıkları faturayı halk öder.
Kötüsü geride kaldı diyor yönetim. Haklılar da… Kötü geride kaldı da yerini “daha da kötü” gelişmeye bırakıyor. İş insanları sorgulanıyor, sanayici ifadeye çağrılıyor. Oysa iş dünyası yoksa yatırım yok. Yatırım yoksa iş de yok. İş yoksa üretim yok. Üretim yoksa vergi de yok. Bu bir kısır döngü aslında…
Neticede; hasta ekonomi ameliyat masasında ve sürekli narkoz altında tutuluyor. Ameliyat (yapısal reformlar) yapılsın diyenlerin de sesi kesiliyor, cezalandırılıyor, trol sürülerince linç ediliyor. Yazık…