Ankara, sayısını açıklamadığı Hamaslı ismi Türkiye’ye kabul etti. Ankara’nın attığı bu adımın “stratejik bir yanlış” olabileceği de hesaba katılmalı; Gazze’deki Filistinlileri gönderecek yer arayan ABD Başkanı, “nasıl olsa Hamaslı isimleri kabul etti” diyerek, daha fazla Filistinli göndermek için gözünü Türkiye’ye dikebilir.
ABD Başkanı Donald Trump çok hızlı başladı; Grönland’ı ilhak isteği, Kanada ve Meksika’ya yeni vergiler, İran’a ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ne yaptırımlar, Panama’ya tehdit…
ABD’nin müthiş ekonomik gücü ve silah kapasitesini de arkasına alan Trump’ın izlediği kuralsız “havuç-sopa” politikası sonuç da getiriyor. Mesela vergi meselesi; Trump, Kanada ve Meksika’ya yeni vergileri “uyuşturucu ile yeterince müdahale etmedikleri” gerekçesiyle koymak istediğini söylemişti. Meksika Cumhurbaşkanı Sheinbaum, ülkesinin ABD ile olan sınırına 10 bin yeni ulusal muhafız yerleştirerek koruyacağını açıklarken, Kanada Başbakanı Trudeau da aynı yolu izledi; Kanada da ABD’nin kuzey sınırının korunması için yaklaşık 1,5 milyar dolarlık yeni bir güvenlik programı ile sınıra 10 bin ek muhafız yerleştirmeyi kabul etti.
TRUDEAU’YA GÖRE ASIL AMAÇ BAŞKA
Ancak Trudeau alınan yeni sınır önlemlerinin Trump’ı durdurmayacağından da endişeli; Trump’ın asıl amacının Kanada’yı “ilhak etmek” olduğunu söyleyen Trudeau, böylece ABD’nin Kanada’daki zengin yeraltı madenlerine sahip olmayı amaçladığını ifade etti.
Trump benzer bir stratejiyi hem Grönland, hem de Ukrayna’da da sahneye koymakta; Danimarka ile Grönland üzerinde bilek güreşine girişen Trump, buradaki amacının zengin kaynakların kontrolünü olduğunu saklamıyor bile.
Seçim kampanyasını Ukrayna savaşını durdurmak üzerine kuran ABD’nin yeni Başkanı, seçilince bu konuda -geri adım atmasa da- biraz yavaşlamış durumda. Bunda, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin “savunma desteğine karşılık ABD’ye Ukrayna’daki kritik yeraltı zenginliklerinin, madenlerin kontrolünü verme teklifinin” etkisinin olması büyük ihtimal.
TİCARET YOLLARINI ÇİN’E KAPATMAK
Trump, sadece küresel yeraltı zenginliklerinin peşinde olmakla yetinmiyor; ABD’nin ekonomik anlamdaki en büyük rakibi olan Çin’i dünyanın kritik ticaret yollarından da çıkarmayı amaçlıyor.
İlk adım Panama Kanalı’nda geldi; Trump’ın Dışişleri Bakanı Rubio, göreve başladıktan sonra çıktığı ilk yurtdışı turuna Panama’yı da dahil ederek, bizzat Panama Cumhurbaşkanı Raul Mulino ile görüştü. Ve sonuç; Panama Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyati’nden çıktı, Çin’le Panama Kanalı’nın kullanımına ilişkin her türlü anlaşma feshedildi. Bir de üzerine ABD savaş gemilerine Panama Kanalı’dan ücretsiz geçiş izni çıktı. ABD Donanmasına ait gemiler Panama Kanalı’ndan geçiş için Panama hükümetine yılda ortalama 3 milyon dolar ödeme yapıyordu. Trump tek kalemde bu masraftan kurtulmuş oldu.
JAPONYA VE ABD’NİN TAYVAN BOĞAZI ÇIKIŞI
Yine Çin’in durdurulması politikası çerçevesinde Trump yönetiminin attığı kritik adımlardan biri ise geçen hafta geldi; Trump, Japonya Başbakanı’nı Beyaz Saray’da ağırladı. Görüşme sonrasında iki liderin “Asya’da güç ya da baskı yoluyla mevcut durumu değiştirme çabalarına karşı ortak hareket etme kararı aldıkları” açıklandı. ABD ve Japonya daha önce de Çin’in güney Çin Denizi’ndeki status quo’yu değiştirme çabalarına karşı birlikte duracaklarını açıklamışlardı. Ancak geçen haftaki Beyaz Saray görüşmesinde ilk kez Tayvan Boğazı da Tokyo-Washington’un “birlikte savunacakları” bu status quo’ya eklendi. Asya’da dengeleri değiştirecek kritik bir gelişme bu.
TRUMP’IN MÜLTECİ YÖNETİMİ; SÜRGÜN…
Trump, “ABD’yi yeniden büyük yapma” sloganı altında mültecileri öteleyecek anlaşmaların da peşine düştü ABD Başkanlık koltuğuna oturur oturmaz; ilk anlaşma Salvador ile yapıldı. Buna göre ABD’de suç işleyen mülteciler Salvador’daki yüksek güvenlikli hapishanelere gönderilecekler. Salvador’la yapılan anlaşmayı daha da ilginç kılan ise, ABD vatandaşı suçluları da kapsayacak olması. Trump’ın Dışişleri Bakanı Rubio, şiddet içeren suçlar işlemiş Amerikan vatandaşlarının da ABD’deki hapishaneler yerine, Salvador’daki hapishanelere gönderilmesi konusunda uzlaşmaya varıldığı açıkladı. ABD, maliyeti çok olan yüksek güvenlikli hapishanelerini kapatıp, “kiralama” yoluyla Salvador’u kullanma peşinde. Trump açısından bakınca, hem federal hükümetin masrafl arı kısılacak, hem ABD toprakları şiddet meyilli suçlulardan arındırılacak. Tam bir kazan-kazan hamlesi. ABD’ye izinsiz girmiş, herhangi bir suç işlememiş mültecilere de sürgün yolu göründü bile; Balık istifi misali Amerikan askeri uçaklarına doldurulan Kolombiya ve Hindistan vatandaşları ülkelerine geri gönderildiler. Herhangi bir suça karışmamış olmalarına rağmen mültecilerin el ve ayakları kelepçelenerek geri gönderilme şekilleri o kadar insanlık dışıydı ki, Hindistan iç siyaseti karıştı. Hindistan parlamentosundaki muhalefet milletvekilleri vatandaşlarına sahip çıkmadığı için hükümete sert tepki gösterince, Hindistan Başbakanı Modi de ABD’yle “mülteci geri gönderme şekli” konusunda uzlaşma arama çabasına girdi. Artık kimse Trump’ın mültecileri geri göndermesini konuşmaz oldu; tartışma konusu, nasıl geri gönderileceklerine evrildi.
GAZZE’DE “ABD RİVYERASI” HAYALİ
Trump’ın sürgün politikasına sadece ABD’ye kaçak yollarla giren mülteciler dahil değil; Gazze’nin asıl sahibi olan Filistin halkını da topraklarından etmeyi, Filistinsizleştireceği Gazze’yi Akdeniz’de “ABD turistik sahil şeridine” çevirmeyi planlıyor ABD Başkanı.
Gazze’deki Filistinlileri Ürdün’e ve Mısır’a, olmazsa Endonezya’ya, o da olmazsa diğer Müslüman ülkelere göndereceğini açıklayan Trump, bunun için kimi zaman ikna, kimi zaman ise baskı politikası izleyeceğini de saklamıyor. Mısır’ı ikna için bu ülkeye yapılan Amerikan yardımları bir “havuç” olarak kullanılabilir mesela. Ürdün’e karşı ise daha çok “baskı” politikasının işleyeceğinin ipuçları var Trump’ın açıklamalarında.
TÜRKİYE’NİN KABUL ETTİĞİ HAMASLILAR…
Tam bu aşamada Filistin meselesinde Türkiye’nin sessiz sedasız attığı bir adımdan da bahsetmek gerek; Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes anlaşması şartları arasında esir değişimi de var. Ancak İsrail, hapishanelerinden salıvereceği bazı üst düzey Hamaslı isimlerin ne Gazze’ye, ne de Batı Şeria’ya geri dönmelerini istemiyor. Bu Hamaslı isimlerin kalıcı olarak üçüncü ülkeler gönderilmesi de ateşkes şartları içinde yer alıyor. Ve bu üçüncü ülkelerden birini de Türkiye oluşturuyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı, “Belli miktarda Filistinlinin Filistin topraklarında kalmaması şartı var. Bu kardeşlerimizin serbest bırakıldıktan sonra belli ülkelerde ağırlanması söz konusu. Türkiye de gelen talep üzerine olumlu bir tavır gösterdi” açıklaması boşuna değil. Ankara, sayısını açıklamadığı Hamaslı ismi Türkiye’ye kabul etti. Ancak Trump’ın, “züccaciye dükkanına girmiş fil” misali yürüttüğü mülteci politikası düşünüldüğünde, Ankara’nın attığı bu adımın “stratejik bir yanlış” olabileceği de hesaba katılmalı; Gazze’deki Filistinlileri gönderecek yer arayan ABD Başkanı, “nasıl olsa Hamaslı isimleri kabul etti” diyerek, daha fazla Filistinli göndermek için gözünü Türkiye’ye dikebilir.
Trump’ın ilk bir aylık Başkanlık dönemi şunu gösterdi; Kendi sınırını kendi çiziyor, uygulayacağı yöntemleri kendi belirliyor. Üstelik bunu yaparken, arkasındaki müthiş Amerikan teknolojisini, silahını, ekonomisini kullanmaktan da hiç çekinmiyor.
“Kasabanın yeri şerifi” ne kanun, ne nizam tanımıyor. Dünyayı zor günler bekliyor…