Okuyucu farkındadır; epey zamandır “üretken yapay zeka” konusundaki gelişmelere nasıl uyum gösterebileceğimizin izini sürmeye çalışıyoruz. Herhangi bir gelişmeyi “anlamak” ve “anlamlandırmak” için “uyum süreçlerini” etkin yönetebilme hayati önemi olan konulardan biri.
Ülkemizin değişik yörelerindeki iş yeri yöneticileri ortak bir kaygıyı dillendiriliyor: “İş süreçlerimizi uçtan uca ölçüyor; sayılara dönüştürüyor; seriler oluşturuyoruz; ama verileri yeni bir ürüne, yeni bir ürün işlevine, yeni bir üretim metoduna, daha verimli bir iş modeline, maliyet düşürmeye, kalite artırmaya ve müşteriye taşımada gerekli somut sonuçlar yaratamıyoruz. Bu konularda uzman olduğunu söyleyenlere ödediğimiz bedellerin karşılığını alamıyoruz. Sorunları iş yerleri ölçeğinde çözmek için insan kaynağı ve sermaye ihtiyacını karşılayamıyoruz. Ne yapılması gerektiğini biliyoruz, ama nasıl yapılacağını bilemiyoruz !”
“Şirketler konuyu hafife alıyor” mu?
“Dijital destek hizmetleri üreten” bazı firma yetkilileriyle de konuştuk; onlar da, “dijital dönüşüm” ve “ üretken yapay zeka ve iş süreçlerinin etkinleştirilmesi” konularında zihinsel netlik ve uygulama berraklığı olmadığını kabul ediyor.
Dijital dönüşümün bir uç örneği olan üretken yapay zeka fırsatlarından yararlanma bütün dünya toplumlarının gündemindeki temel konulardan biri.
Financial Times’den Som Joiner’ın yazısını Oksijen gazetesi dilimize aktardı :” Şirketler, üretken yapay zekâyı kârlı bir şekilde nasıl kullanacaklarını araştırırken çalışanları arasında sessiz bir devrim sürüyor. Avukatlar, bankacılar, doktorlar ve diğer birçok profesyonel artık meslektaşlarına, müşterilerine, müvekkillerine ve hastalarına yazmak için düzenli olarak sohbet robotlarını kullanıyor. Şirketler konuyu hafife alıyor gibi,” diyordu.
Davos’ta ve Paris’te yapılan zirvede, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, yapay zeka insanlığın yararına mı olacak, yoksa ehil olmayan ellerde tehlikeyi mi artıracak? sorularının tartışıldığını, “Yapay zekâ gücünün belli ülkelerde belli grupların eline geçmesi riskli olmaz mı?” sorusunu herkesin sorduğunu, “Yapay zekâ üretimi nasıl geliştirecek, sanayi sektöründe hızlı dönüşümler yaratacak mı?” sorusuna net yanıtların verilemediğini, bu gelişmelerin insanlığa çağ atlatacak yeni gündem yaratıp yaratmayacağının bilinemediğini, üretken yapay zeka için büyük veri merkezlerinin kurulması gerektiğini ve bunun çok büyük bir enerji talebi yarattığını belirterek; ülkeler arasında giderek şiddetlenen bir rekabet yaşanacağına dikkat çekiyordu.
Stanford İnsan Merkezli Yapay Zekâ Enstitüsü Eş Başkanı, World Labs CEO’su Fei-Fei Li de yapay zeka konusunda bugüne kadar gelişmelerin “insan sözel zekasını” taklit eden büyük dil modellerinden yararlandığını, son 15 yıldır yapılan çalışmaların görme duyusuna dayalı zekanın -uzamsal zeka, olarak tanımlıyor- daha temel öneme sahip olduğunu belirtiyordu.
Görsellerin tanınması devrede
Li, dil modellerinin ötesine bakmamız gerektiğini; görmenin temel unsurlarından birinin nesneleri tanımak olduğunu belirtiyordu. Bilgisayarların görerek öğrenme aşamasına geldiklerini, kendisinin başında bulunduğu laboratuvarda 22 bin nesne kategorisinden 15 milyon etiketli görsel içeren bir veri tabanı oluşturduklarını açıklıyordu. Gelişmelerin hız kesmediğini, durumu daha net anlayabilmek için makalesinde,“ Modern sistemler, artık görselleri tanımakla kalmıyor, metin şeklindeki komutlara cevap olarak görsel ve video oluşturabiliyor. İnsanın uzamsal zekâsına sahip olabilmeleri için bilgisayarların dünyayı modelleyebilmesi, şeyler ve yerler hakkında akıl yürütebilmesi ve hem zaman hem de üç boyutlu uzam içinde etkileşim kurabilmesi gerekiyor. Kısacası Büyük dil modellerinden büyük dünya modellerine geçmemiz gerekiyor” diyordu.
Değişik kaynaklara göre, özel sektör ve kamu sektörü yakın gelecekte üretken yapay zeka için 2 trilyon doları aşan fon kullanmayı hedefliyor. Bu kadar büyük fonların, böylesine hızlı gelişmelerin karşısında öngörme-önlem alma disiplinine uymayan, gelecek inşa etme konusunda tutarlı bir plan ortaya koymayan, kurumlar oluşturmayanlar, kendi iş insanlarına temel üretim faktörü haline gelen veri, malumat ve bilgi sunamıyor; ciddi biçimde kaybetmeye aday oluyorlar.
“Erken uyarı” büyük değer
İnsanlığın bütün eylemlerini, yaşam biçimleri ve yaşam tarzını derinden etkilemeye aday olan teknolojik gelişmeleri tutarlı bir “ulusal strateji, ortak çözümlere dayalı bir saha uyumu planı” bağlamıyla ele almak gerekiyor. Küresel gelişmeleri izleyen, eğilimleri baskın hale gelmeden kavramak için “erken uyarı” yapan enstitüleri hızla oluşturmalı; olgunlaştırmalı ve çoğaltmalıyız ki, hızlı değişim ve dönüşümde geçiş süreçlerini etkili yönetebilelim.
İş insanlarımızı, eline çanta alarak uzmanlık hizmeti sunduğunu söyleyenlerin tuzaklarına düşürmemeliyiz.
İş insanlarımızın dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm ve üretken yapay zekanın etkilerini kavramasına yardımcı olacak kurumsal yapılar oluşturmalıyız. Sorunları en düşük maliyetle aşmak için akademi, ana akım medya, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, kamu kuruluşları, özel kesim kuruluşları ve onların sivil inisiyatifleri, işgücünü temsil eden örgüt mensupları ne yapmamız gerektiğini mutlaka birlikte tartışmalı ve ortak çözümler için inisiyatifler oluşturmalıyız.
İnisiyatif oluşturulmalıdır ki, zaten kıt olan sermayenin verimsiz alanlara bağlanması önlenebilsin.
İnisiyatif oluşturulmalıdır ki, çağdaş bir toplum yaratma için kaynaklarımız yerli yerinde harcanabilsin.
İnisiyatif oluşturulmadır ki, olanak ve kısıtlarımız arasında dengeleri kurarak ayakları üzerine sağlam basan gelişme yaratılabilsin.
İnisiyatif oluşturulmalıdır ki, “bekle-gör” aymazlığının tuzaklarına düşülmesin, gereksiz yere ağır bedeller ödenmesin.
İnisiyatif oluşturulmalıdır ki, izleyen ve yitiren toplum olma aşılarak, izlenen ve kazanan toplum olma aşamasına geçilsin!