ABD’de açıklanan enflasyon, Fed’in bundan sonra atacağı adımlar hakkında herkeste ilgi uyandırdı. Çünkü enflasyon oranları beklenenin üzerinde açıklandı. Manzara aynen Türkiye’dekine benziyor desem yanlış olmaz. Ancak sonuçları farklı oluyor.
Tekrar açıklamaya geri dönersek: ABD’de tüketici fiyat endeksi ocak ayında aylık %0,5 artış gösterdi. Yıllık enflasyon ise %3 olarak açıklandı. Halbuki ekonomistlerin beklentisi aylık olarak %0,3, yıllık olarak %2,9 idi. Bunlar küçük farklar gibi gözükse de son 4 yılda gelirini artıramayan Amerikan hanehalkı için endişe verici gelişmeler.
Bundan başka, çekirdek enflasyon göstergeleri de beklentilerin üzerinde açıklandı. Yani enflasyon düşmeye direniyor. Gıda ve enerji hariç tüketici fiyatları ocakta aylık olarak %0,4 artarken, beklenti %0,3 civarındaydı. Bu arada yıllık çekirdek enflasyon da %3,3 ile %3,1’lik beklentinin üzerine çıkmış gözüküyor. Özetle çekirdek enflasyon ABD tüketici fiyatlarından yüksek seyrediyor. İyi bir haber değil.
Tüm bunlar Fed’in para politikası patikasında bir süre daha beklemede kalacağına ilişkin beklentileri de destekledi. Para piyasalarında bir sonraki Fed faiz indirimi beklentisi Eylül’den Aralık ayına çekildi. Zaten, Fed Başkanı Jerome Powell’ın TÜFE verileri öncesinde yaptığı açıklamalar da Fed’in bir süre daha beklemede kalacağına işaret etmişti.
Ekonomi yönetimi zayıf hamlelerle devam ediyor
Bizde ise beklenenden yüksek seyreden enflasyona rağmen Merkez Bankası’nın kararlı bir duruşu ya da eylemi yok. Ekonomi yönetimindekiler güçlü cümleler kurup zayıf hamlelerle devam ediyorlar ve başarısız reçetenin faturasını bizlere ödetiyorlar. “Daha başka ne yapabilirlerdi” diye soranlara tebessüm ediyorum artık. Görevde kaldıkları 19 ayda her attıkları adım öncesinde ve sonrasında uyardık. Bize göre doğrusunu anlattık. Faizi yavaş yükseltmelerinin sonra döviz kurlarını tutmalarının birbirini tetikleyen yanlışlar olduğunu anlattık durduk. Kamusal maliyetlerin enflasyon sebebi olduğunu, dış ticaret rejimin enflasyonist taraflarını, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın sebebini vs anlattık durduk.
Bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları hatayı formülle anlatayım:
Reel faiz = Büyüme hızı + Faiz Dışı Fazla / Milli Gelir
Şu an tahvil faizleri % 37-38 bandında, Merkez Bankası da %24 enflasyon hedefi belirledi. Faiz dışı açık verdiğimize göre, arada izahı mümkün olmayan 12-14 puanlık bir fark var. Türkiye’nin bu kadar yüksek reel faiz verdiği bir sarmaldan çıkması mümkün değil. O zaman üç gerçeği kabul edeceğiz:
- Enflasyon rakamları doğru değil, açıklanan yıllık enflasyon rakamları gerçeğinden en az 10-15 puan düşük
- Resmi TÜFE rakamı doğru olmadığı için yatırımcılar enflasyona göre değil döviz kuruna göre pozisyon aldıkları için Merkez Bankası dövizi sürekli tutmaya çalışıyor
- Merkez Bankası yönetiminin “enflasyonu düşürmek için döviz kurunu tutmak lazım” tezi külliyen yanılsama. Hem bizi hem de kendilerini kandırıyorlar. Biz kanmadığımız için itiraz ediyoruz.
Mesele ekonomik reçeteyle çözülemez hale geldi
Ocak Ayında yazdığım bir makalede şu uyarıda bulunmuştum:
“… Gelinen noktada Merkez Bankası’nın, döviz satın alarak piyasaya saldığı TL’yi açık piyasa işlemleriyle geri topladığına da şahitlik ediyoruz. O zaman “kendim ettim kendim buldum” durumu ortaya çıkıyor. Merkez Bankası iki ucu keskin bıçakta yürüyor. Eksiden dövizin üzerinde baskı kurmak için uyguladığı yöntemler sebebiyle bugün döviz satın almak mecburiyetinde kalmış. Döviz daha da düşse ülkede sanayi kalmayacak, ihracat bitecek ve Türkiye bırakın Avrupa’yı, dünyanın en pahalı ülkesi haline gelecek. Peki şimdi ne olacak ? Bence Merkez Bankası da tam olarak bilmiyor. Bir şekilde dövizin enflasyon yaratmayacak kadar yükselmesini istiyor olabilir ama bunun kesin reçetesi yok. Yatırımcı döviz bazında yüksek reel kazanç isterken kontrolden çıkan döviz tüm hesapları karıştırabilir. Diğer taraftan “Merkez Bankası döviz almasa kurlar düşer” sözünün bir şehir efsanesi olduğunu düşünenler azımsanmayacak kadar fazla. Sanırım burada da Merkez Bankası kendinden emin değil. Bu sebeple döviz kurlarını kendi belirlemek istiyor ve bu hatalı süreç devam ediyor…”
Açıkçası mesele öyle bir hale geldi ki, artık ekonomik bir reçeteyle çözülemez. Dolayısıyla siyasetin müdahalesi gerekiyor.