Avrupa ile ABD arasında büyük bir kriz var. Bazı yorumcular bunun “1956 Süveyş Krizi’nden beri en büyük kriz” olduğunu söylüyor. O zaman İngiltere ve Fransa artık büyük güç olmadıklarını fark edemedikleri halde, İsrail ile bir olup Süveyş Kanalı’nı millileştiren Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’a müdahale etmeye kalkmış; ABD ve Sovyetler’in “ufak” bir müdahalesi ile geri adım atmak durumunda kalmışlardı. Bugün Avrupa askeri açıdan bakınca bırakın büyük güç olmayı, bir “güç” olmaktan bile çıkmak üzere. Öyle ki, Almanya’nın muhtemel bir Rusya saldırısı karşısında birkaç gün kullanabilecek mermi stoku olduğu söyleniyor. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’nda Avrupalıları hedef alan sert konuşmasına konferans başkanının gözyaşlarına boğularak cevap vermesinin esas sebebi de bu olsa gerek. Uzun süredir ABD’ye yaslanan Avrupa kendini güvende hissetmiyor.
Bu durum Avrupa’da savunma sanayiinde kesenin ağzının açılacağına işaret ediyor. Doğa boşluk kabul etmez. Avrupalılar 90’lardan beri dünyaya barış geldi sanıp kendilerini eğlenceye verdiler. Gençler, Erasmus programlarıyla tüm Avrupa’yı gezip akranlarıyla güzel vakit geçirdi. Ülkeler arası evlenenler oldu. Orta Avrupa ve Balkanlardan Batıya göçenler sayesinde iş gücü problemi geçici olarak çözülüp gittikçe artan emekli maaşları ödenebildi. Tüm bunlar olurken Avrupa yanı başında Rusya’da olan değişiklikleri ısrarla görmezden geldi. Rusya, 2014’te Kırım’ı ilhak ettikten sonra bile Avrupa’nın en büyük doğal gaz tedarikçisi olarak kaldı. Bu vurdumduymazlığı en net gördüğümüz yer, Avrupa’nın askeri stokları: 1992’de Avrupa’da 19 bin tank varmış, bugün 3 bin. 3.600 savaş uçağı varmış, bugün 1.000. Yani Amerikalılar askeri gücünü dünyanın farklı yerlerine kaydırırken Avrupa yerine taş taş üstüne koymamış. Bu sürede ABD’nin savunma bütçesi %150, Rusya’nın %300, Çin’in %1100 artmış. Avrupa’nın ise aynı kalmış.
Avrupa savunmada inovasyona ayrılan kaynakta da geride
Askeri alandaki zayıflık sadece savunma harcamaları, yani asker maaşları ve silahlara ödenen paradan ibaret değil. Savunma sanayiinde inovasyona ne kadar kaynak ayrılıyor diye baktığımızda Avrupa burada da gerilerde. ABD’nin toplam savunma harcaması, Avrupa’daki NATO üyelerinin toplam savunma harcamasının yaklaşık 2,5 katı. Toplam savunma harcaması içinde inovasyona harcanan pay ise ABD’de %14 iken Avrupa’da %4. 2024 senesinde savunma teknolojisi girişimlerine yapılan yatırım ABD’de 3,5 milyar dolar, Avrupa’da 800 milyon dolar. Oysa asimetrik tehditlerin yükseldiği ve savaşın niteliğinin değiştiği 21. yüzyılda askeri teknolojiler her zamankinden daha çok inovasyona açık hale gelmiş durumda. Bunun en güzel örneği insansız hava araçları (İHA-drone). Çoğu parçasını piyasadan bulabileceğiniz bin dolar maliyetli bir İHA ile 10 milyon dolarlık tankı etkisiz hale getirebiliyorsunuz. 5 milyon dolarlık otonom deniz araçlarıyla 500 milyon dolarlık denizaltını ortadan kaldırabiliyorsunuz. Avrupa’nın sadece mermi stoklarını doldurmakta değil, savaşın değişen kurallarını yakalayacak inovasyonlarda da dünyayı yakalaması gerekiyor.
Önümüzde hem iyi bir fırsat hem de artan rekabet olacak
İşte bu nedenle ben Avrupalıların hızla savunma harcamalarını artıracağını, bu kaynağın önemli bir kısmının da teknoloji yatırımlarına gideceğini düşünüyorum. Savunma teknolojilerindeki fırsatı daha önce de yazmıştım. Türkiye’nin güçlü olduğu bir alan. O nedenle Avrupa’daki gelişmeleri iyi takip etmemiz ve pozisyon almamız lazım. Bakın, mesela Avrupa’nın şu ana kadar en çok yatırım alan savunma teknolojisi girişimi olan 5,8 milyar dolar değerlemeli Helsing, İHA işine gireceğini açıkladı. Önümüzde hem iyi bir fırsat hem de artan rekabet olacak.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Münih Güvenlik Konferansı sonrası bazı Avrupalı liderleri bu konuları görüşmek üzere Paris’te topladı. Muhtemelen şarap içip birbirilerine dert yanıp dağılmışlardır. Ben onların yerinde olsam şunları yapardım: Birincisi, kesenin ağzını açarım. Avrupa’nın savunma harcamalarının milli gelire oranı %2 civarında. Bunun %5’e çıkması lazım. İkincisi, kaynakları inovasyona kanalize ederim. Buradan çok değerli şirketler çıkarıp ekonomiye katkı sağlamak da mümkün. Lakeside Ventures’a göre, harcamaların oranı %5 yerine %3,5’a çıksa bile 245 milyar dolarlık piyasa değerinde şirket çıkabilir.
Üçüncüsü, satın alma süreçlerini iyice merkezileştirip bürokratik hale getirmek yerine, ademimerkezyetçi bir şekilde tasarlarım. Ukrayna’da inovatif ürünlerin savaşta bu kadar belirleyici olabilmesinin nedeni, satın alma kararlarının tugay seviyesinde verilebilmesi. Her tuğgeneralin kendi bütçesi var ve istediği ürünü alabiliyor. Dördüncüsü, Trump sonrası değişen dünyada, ilişkilere politik at gözlükleriyle bakmak yerine, Türkiye’deki savunma sanayii inovasyonundan kendi menfaatime faydalanırım. Bakalım Avrupalılar ne yapacak?