Dünya güvensizlik endeksi olarak da kabul edilen altın, Trump 2.0’ın agresif politikaları sebebiyle güvenli liman vasfını daha da belirgin kılmaya başladı. Artan jeopolitik riskler sebebiyle zaten geçen yıl tüm yatırım araçları içinde en fazla kazandıran olma vasfı ondaydı. Şimdi daha da dikkat çekiyor.
Son olarak gelinen nokta, gümrük vergisi tehdidiyle 2,900 $ düzeyi… Çelik ve alüminyum vergileri ardından yeni tarife sinyalleri, Trump’un daha da ileri gideceği ve ticaret savaşını hızlandıracağını gösteriyor. Ancak bildiğimiz şudur ki ticaret savaşlarının kazananı olmaz fakat kaybedeni herkestir.
ANTİTRUMP DALGASI ŞEKİLLENİYOR
Trump, tüm dünyaya ayar veren tutumuyla karşıtını da inşa etmeye başladı bile… Hele ki gümrük vergileri söz konusu olduğunda, bir bakıma rüzgâra karşı su dökme benzeri netice doğurur ve attığın her adımın karşılığı, bir şekilde sana da yansır. Nitekim dünyada şimdi antitrump dalgası şekilleniyor.
Bu süreçte altındaki artış, gümrük vergilerine dayanmışsa, ticaret savaşının misillemelerle küresel tsunamiye dönüştüğü ortamda, altını tutabilene aşk olsun. Yalnızca tasarruf sahiplerinin altın limanına sığınma refleksi değil, küresel arenada güven arayan uluslar da altın toplamaya başlayacak.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Altın nereye kadar gider?
Bunu söylemek zor… Zira altının fiyatı tek parametreye bağlı değildir. Ancak 2025 yılı altının altın yılı olacak gibi görünüyor. En azından tüm analizler bu yönde görüş birliği içinde. Fakat ons üzerinden konuşacak olursak 2025 yılını 4000 $’la bitirme ihtimalinden söz edenlerin sayısı giderek artıyor.
Türkiye’de nereye koşar?
Ülkemizde altına olan talep 2 türlüdür. 1-Geleneksel talep ki Hindistan’dan sonra takıya en meraklı ülkeyiz, 2–Yastıkaltı alışkanlığımız zamanla azalsa da daima var olmuştur. Dövize olan ilgimizi de hesaba katarsak, altın alan aynı zamanda dolara da temas edeceğinden, bizdeki talep canlı kalır.
NOT
ÇELİKÇİLERİMİZ AMERİKAN RÜYASI GÖRÜR MÜ?
Eğer ABD çeliğe %25 ithalat vergisi koyarsa, bu durum bizi nasıl etkiler? Aslında bunun cevabı biraz da Trump 1.0 zamanında getirilen çeliğe %25 ve alüminyuma %10 vergi sürecinde yatıyor. Kaya gazı üretimi için ABD’nin çelik boru ihtiyacını karşılayan şirketlerimizden Borusan, ABD’ye göçmüştü.
Houston eyaletindeki fabrikaya ben de gitmiş ve kaya gazı üzerine ABD’nin yatırımlarını incelemiştim. Borusan bu süreçte %25’lik vergiden kaçınmak için sermaye göçü gerçekleştirmişti. Şimdi benzer süreç yaşanabilir ve bizim demir-çelik üreticilerimizin ABD’ye göç süreci başlayabilir.
Bu da bize sürpriz olmaz. Zira içeride enerji maliyetlerindeki tırmanış zaten demir-çelikçilerimizi canından bezdiriyordu. ABD’nin “içerideki üretimi artırma” planı doğrultusunda getirdiği vergiler bizden sermaye kaçığını hızlandırmakla kalmaz, kendi şirketlerimizi ABD şirketi olarak bulabiliriz.
Burada dikkat edilmesi gereken, çelik gibi stratejik üretimi içeride tutabilmek adına bazı politik tercihler olmalıdır. ABD’nin vergisinden kaçınmak için “giderlerse gitsinler” diyemeyiz. Zira çelik ve alüminyum gibi sanayi üretiminin temel maddelerine sahiplik, stratejik üstünlüktür, kaybedilemez.
Neticede; Trump vergilerinden kaçarken içeride stratejik ürün bağımlılığına yakalanmayalım. Ülkemiz; zor şartlarda geliştirdiği çelik-alüminyum üretim kaslarını çok kolay heba etmemeli…