Geçen hafta sonu Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christian Lagarde, Financial Times’ta bir pişmanlık yazısı yayımladılar. Özetle dedikleri şuydu: “Avrupa’yı ne kadar bürokratik hale getirdiğimizin farkındayız. Bu sorunu çözüp yeniden rekabetçi olmak için düğmeye basıyoruz.” Nitekim eş zamanlı olarak Brüksel de bu amaca yönelik bir plan açıkladı. Görünen o ki Avrupa Birliği, Eylül ayında bu köşede tartıştığım Draghi Raporu’na uygun adımlar atmaya çalışıyor. Peki, bu adımlar nereye gider?
Financial Times’ta bahsettiğim yazının yayımlandığı hafta sonu AB Yapay Zekâ Kanunu’nun bazı hükümleri de devreye girdi. Dünyada yapay zekâ alanındaki yatırımların %5’i AB’ye gidiyor. Duyduğumuz ve konuştuğumuz yapay zekâ işlerinin tamamı ABD ve Çin kaynaklı. Ancak Brüksel bu alanda kuralları koyma hakkını kendinde görüyor. Çok ilginç değil mi? Bence sadece ilginç değil, aynı zamanda problemli bir yaklaşım. Mesela Apple, yeni piyasaya çıkardığı iPhone16’da yapay zekâya dayalı bazı özellikleri AB’de rekabet hukukuyla ilgili getirilen düzenlemelerden başı ağrımasın diye Avrupa’da piyasaya sürmedi. Avrupa bu regülasyonlar nedeniyle sadece teknoloji üretimi değil kullanımı konusunda da geride kalabilir.
Gelelim imalat işlerine. Çin, 2000’lerde tekstil ürünleri, çamaşır makinesi, televizyon gibi malların üretimi hızlanmaya başladığında Avrupa’da yüksek katma değerli ürünler üreten üreticilerle rekabet edemiyordu. Hatta Çin’de bu işleri yaparak zengin olanlar Almanların ürettiği lüks arabaları aldığı için Çin’in dönüşümü AB’nin işine geliyordu. Son on yılda ise işler değişti. Çin artık yüksek teknolojili ürünleri görülmemiş bir ölçekte üretiyor. COVID-19 öncesine göre Almanya’nın otomotiv ihracatı dörtte bir oranında gerilerken eskiden otomotiv pazarı olan Çin, yılda 5 milyon net araç ihraç etmeye başlamış. Bunun sebebi de AB’nin Çin sanayisine karşı tedbir almak yerine kendi sanayisini kırtasiye işleriyle uğraştırması. Çin’in batarya, güneş paneli gibi yenilenebilir enerji teknolojilerinde nasıl dünya lideri olup Avrupa’nın gözbebeği Northvolt’u batırdığını daha önce yazmıştım.
Avrupa Birliği’nin temel problemi, birlik içindeki politikaları şekillendirmeye çalışırken birden çok amacı yerine getirecek farklı dengeler kurmaya çalışması. Hem dünyayı iklim değişikliğinden kurtarayım hem işçilere yüksek ücret ödeyeyim hem de rekabetçi olayım deyince hiçbirini yapamıyorsunuz. Mesela 17 Ocak günü yine Financial Times’ta çıkan bir habere göre, Avrupalı otomotiv üreticileri içten yanmalı motorlu araç üretimlerinden kaynaklanan karbon emisyonlarını telafi etmek (offset) için Çinli elektrikli araç üreticilerine milyarlarca dolar ödemek zorunda kalmış. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Öte yandan Almanya’da sanayi şirketlerinin yönetim kurullarında sendikalar temsil edildiği için hiçbir şirket üretim tesislerini zamanında yeniden yapılandıracak tedbirleri alamıyor. Bunun sonucu, Avrupa ekonomik çevikliğini kaybediyor. Renault ve VW gibi şirketlerin ana hissedarlarının Fransız devleti veya bazı Alman eyaletleri olduğunu, yani bunların bir nevi kamu iktisadi teşekkülü olduklarını da unutmayalım.
AB, alengirli kurallar getirecek
AB şimdi ne yapacak? Bence Trump’tan esinlenerek gümrük duvarlarını yükseltecekler. “Avrupa ürünü kullanma” zorunluluklarını artıran alengirli kurallar getirecekler. Bunların bazıları çevreyi koruma kisvesi altına gizlenecek. Mesela plastik geri dönüşümünde Türkiye’yi vuracak bir düzenlemeyi 11 Ekim 2024’te yazmıştım. Yukarıda anlattığım politik ekonomi dinamikleri nedeniyle, bürokrasiyi ve lüzumsuz kuralları da azaltamayacaklar. Hatta belki de artıracaklar.
Bu durumda AB ne yapmalı? Ben olsam mesela yanı başında Gümrük Birliği içinde ve Avrupa’nın yaptığı her şeye uyum sağlamak için can atan Türkiye’yi görür ve ülkemizin sanayideki dinamizmini kullanırdım. Avrupa’nın Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası gibi bir Avrupa İmalat Politikası geliştirir, buna da Türkiye’yi dahil ederdim. Ancak görünen o ki Avrupa’daki siyasi körlük savunma politikalarında olduğu gibi imalat alanında söz konusu ve böyle bir vizyon yok.
Prematüre ve lüzumsuz sıkı kurallar koymayalım
Peki, Türkiye ne yapmalı? Tam bu yazıyı yazarken Türkiye’da yapay zekâ mevzuatı AB’ye uyumlu hale getirilecek diye bir haber önüme düştü. Türkiye’nin yapacağı en büyük hata, AB’nin bize şart koşmadığı alanlarda mevzuatımızı kendi elimizle sıkılaştırmak olur. Mesela “sınırda karbon vergisi” bizi iklim kanununu çıkarmaya zorluyor. İklim kanunu çıkarmalıyız. Ancak yapay zekâda ve daha birçok alanda acele etmemizi gerektirecek böyle bir zorunluluk yok. Prematüre ve lüzumsuz yere sıkı kurallar koymamalı, olanları da kaldırmalıyız. Bırakalım Avrupa bu kırtasiye işleriyle uğraşsın. Biz ise rekabet gücümüzü artıralım.