AHMET SALCAN
Bir gemi yelken açtı hayâl iklimlerine, /
Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı;
/ Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine
/Hayâl iklimlerine bir gemi yelken açtı.
Ali Mümtaz Arolat
Osman Bey’in vefatını onun kadim dostu ve bizi de tanıştıran Kenan Mortan Hoca’mın mesajından haber aldım. Hukuklarını bildiğim için başsağlığı diledim. Yazışmamızın devamında da “Huzurlu uyusun,” diye yazdım. Hocam da “Onu dileyim, zira bu âlemi çok huzursuz yaşadı.” diye cevap verdi ve tıkandım, kaldım. Hiçbir kelime yazamadım, Kenan Hocam da yazmadı.
Telefonda yayıncılık dünyamızın duayenlerinden Faruk Şüyün, her zamanki zarafet ve nezaketiyle, Osman Bey’in (eski) yayıncısı olarak, onun hakkında hazırladığı dosya için bir yazı istediğinde, aklıma gelen ilk şey “İyi, dürüst ve saygın bir insandı,” oldu. Yakın dostları onun özelliklerini zaten detaylarıyla yazacaktır.
Benim ilişkim ise şöyle başladı: İş Kültür’ün Genel Müdürü iken yayınevine gelen yazarımız Kenan Hoca “Osman Arolat’ı tanıyor musunuz?” diye sordu. Ben de “Tanıyorum ama hiç tanışmadık,” dedim. Babıâli Anılarım ve Bir Gençlik Liderinin Anıları kitaplarının yayınlanma sürecinin ilk adımları işte böyle atıldı.
Bu süreç, onu tanıyan herkesin üzerinde mutabık kalacağı, “bilgelik, dürüstlük, kadir-kıymet bilirlik ve samimiyet” kelimelerinin, hem de çok kısa bir zaman içinde, nezdinde sıfat halinin ifade bulduğu bir Osman Bey hâlini aldı benim için. Kendisinin bütün hayatı yayıncılık faaliyeti içinde geçmesine rağmen, kitaplarının yayına hazırlanma sürecinde hep mütevazıydı, daima saygılıydı; bazıları gereksiz bile olabilecek, her türlü önerimizi hoşgörüyle dikkate aldı. Bir kere bile çok bilmişlik, kibirlilik, nobranlık ve sahtelik ceketlerini giydiğine tanık olmadım.
Her defasında Kenan Hoca’nın da katıldığı yemeklerimizde – İş Bankası Kültür Yayınları’nın davetlisi olarak geldiği mekân, düşük gelirli emekçilerin gelebileceği yerler değildi- mutlaka taşradan gelen bir sanayici masamıza uğrar ve Osman Bey ile hangi ilde, o ilin iktisadi sorunlarını konuşulduğu bir panelde kendisini dinlediğini söyler ve o da detaylarıyla, o toplantıda konuşulanları tekrarlardı. Hafıza mı yoksa taşradaki o toplantıyı bile içselleştirme özelliği mi ya da ikisi mi?
Yaptığımız telefon görüşmelerinden bahsetmezsem olmaz, zira başlangıçta çok yadırgamıştım. Çünkü bu görüşmeler en fazla iki dakika sürüyordu! O, neredeyse olağan hâl hatır sormalarını bile yapmıyor -Nasılsın? yeterliydi-, yayınladığımız bir kitap ile ilgili doğrudan bir şeyler soruyor, ben cevaplıyor ve hemen akabinde de telefon kapatılıyordu. Sorular ve net cevaplar, ötesi yok! Ben İş Kültür’den ayrıldıktan sonra da beni hemen aradı. Eminim ki o telefon, yazar ve gazeteci kimliğinden dolayı değil, kadir kıymet bilirliğinden dolayıydı.
Kendisine olan saygım, “Bir Gençlik Liderin Hatıraları”nın yayınlanma sürecinde hayranlığa evrildi. Ben, Sinop’un Gerze ilçesinde doğdum ve ODTÜ’ye gidene kadar da oradaydım. 80 Darbesi öncesi bizim oralarda anlatılan efsanevi bir tütün mitingi vardı (Harun Karadeniz’in konuşma yaparken çekilmiş fotoğrafının yer aldığı kitabının kapağındaki fotoğraf, Türkiye’deki ilk Tütün Mitingi’nin fotoğrafıdır). O miting Gerze’de yapılmıştı. Osman Bey’in de o mitingi örgütleyenler arasında olduğunu kitabını henüz basmadan önce öğrendim. Müthiş bir hafızası vardı, detaylarıyla anlattı Gerze’ye gelirken başlarına gelenleri, mitingi… (Bu mitingin fotoğraflarını çeken belgesel filmcilik ve fotoğrafçı Ömer Tuncer sağolsun geçen yıl fotoğrafları gönderdi. Şimdi bu yazıyı yazarken tanıdığım sokaklardaki gencecik Osman Bey’i, Harun Karadeniz’i görünce içim bir tuhaf oluyor).
Anılarından oluşan iki kitabını yayımladıktan sonra, Kenan Hoca’mın da her zamanki ısrarıyla, üçüncü cildi de yazacak ve Babıâli ile gazeteciliğin birbirinden tamamıyla ayrıldığı süreçteki hatıralarını kaleme alacaktı. Ben 2022 Ocak ayında görevden ayrıldığım için yazdı mı yazmadı mı bilemiyorum. Umarım yazmıştır.
Kitapların yazılma sürecine dair epey husus var ama yukarıdaki dizelerin şairi, babası Ali Mümtaz Arolat’a değinmezsem yazım eksik kalır. Babasının İş Bankalı olmasına önem verirdi ama onun şairliğine çok kıymet verdiği ve ondan bahsederken duygusalllaştığı izlenimini edinmiştim. Kendisinin bastırdığı, babasının daha önce yayımlanmamış şiirlerinin de yer aldığı “Bütün Şiirler” kitabını imzalayıp göndermişti. Bir sonraki görüşmemizde “Keşke siz yayımlamasaydınız, çok güçlü şiirler, bizim ‘Kayıp Şairler Dizisi’nden yayınlardık,” deyince, çok mutlu olmuş, hafiften de gururlanmış ve duygulanmıştı.
Bitirirken, Kenan Hoca’nın onun için söylediği “bu âlemi çok huzursuz yaşadı” sözleri 68 Kuşağı’na gerçekten mensup olanlarının temel özelliklerinden biriydi belki de. Özgürlük, eşitlik, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya özlemleri hâlâ geçerliyken, Osman Bey’in huzurlu olabilmesi belki de mümkün değildi.
Artık, “hayâl iklimlerine yelken açtınız” Osman Bey, pruvanız neta olsun…
Osman Bey’in babası Ali Mümtaz Arolat’ın 1926 yılında yayınlanan ve eşi Fitnat Hanım’a ithaf ettiği “Bir Gemi Yelken Açtı “adlı şiir kitabından. İkinci şiir kitabı 1962 yılında yayımlanan ve “Oğullarına” ithaf ettiği, Hayâl İkliminden Dönen Diyor ki’dir.