ASLI BARIŞ / GÜLSEREN ÜST POLAT HELİN KAYA / MURAT KASPAR MERVE YEDEKÇİ
Asrın felaketi… 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen bu yıkıcı deprem için kullanılan ifade… Son verilere göre can kaybımız 24 bin 600’ü aştı ve 12 binin üzerinde bina yıkıldı. Peki, yıkılan sadece binalar mı? Deprem büyük yıkımların yanında, insan psikolojisini de yıkıma uğratan, yerle bir eden doğal afetlerden biri.
Uzmanlara göre deprem sonrasında insan psikoloji; şok, pasifleşme ve toparlanma olmak üzere üç aşama geçiriyor ve bu evreler herkes için zaman dilimleri ve davranışlar olarak kendini gösteriyor. Fakat uzmanların özellikle vurguladığı nokta ilk etapta depremden etkilenen tüm insanlar için güven ortamının hızlıca sağlanması.
Güvenlik, sükûnet, diğerleriyle bağ, umut ve afetzedeye kendine yeterli olduğu hissi verme konularının başlangıçta çok önemli olduğunu vurguluyor uzmanlar. Bu isimlerden biri de Dr. Yankı Yazgan. Gazetemize yaptığı açıklamada felaketin şok edici etkisi altında olduğumuzu ifade eden Yazgan, “Ruh sağlığını korumak için öncelik beslenme, barınma, güvenlik ve uykunun sağlanmasında; özellikle ilk günlerde… İkinci adım depremzedelerin sevdikleri kişilerle güvenli ortamlarda can güvenliği ve duygusal güvenliği sağlanabilecek koşullarda bulunabilmeleri” ifadelerine yer verdi.
Uzlaşılan bir diğer ortak nokta ise ilk şok ile birlikte psikolojik hasar kontrolü ya da travmatik bulgulara bakmak yerine psikolojik ilk yardıma acilen başlanması yönünde…
“SÜKUNET İLE DİNLEYİN!”
Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Çalışma Birimi, afet sonrasında mağdurların psikolojik olarak desteklenmesi adına nelere dikkat edilmesi ile ilgili bilgiler paylaştı.
NE YAPMALI?
- İnsanların gıda ve barınma gibi temel gereksinimleri ve acil tıbbi ihtiyaçları karşılanmalı. Güven duygusu verecek yineleyen, basit, doğru bilgi aktarımı sağlanmalı.
- Afetzedeler öykü ve duygularını aktarmak istediklerinde sükunet ile dinlenmeli. İyi hissetmenin tek bir biçimi olmadığı unutulmamalı.
- Kişiler kötü hissettiğinde bile şefkatle dostane davranılmalı.
- Afet veya travmanın etkilerinin giderilmesi ile ilgili çalışmalar hakkında doğru bilgi aktarılmalı.
- Afetzedelere bağ kurmalarını sağlamak adına yakın arkadaşları ve sevdikleri ile ilişki kurmalarında yardım edilmeli.
- Aileyi, çocukları, ana-babaları, diğer yakınlarını mümkün olduğunda bir araya getirin.
- Kendi ihtiyaçlarını karşılamakta kendini yeterli hissetmesini cesaretlendirin.
- Kişileri devlet veya devlet dışı organizasyonlara yönlendirin. Onların nasıl ve neleri sağlayabileceği ve ne şekilde ulaşabileceği konusunda bilgi verin.
- Kişiler farklı korku ve endişe ifade ederler ve farklı ihtiyaçlar bildirirlerse gerekli servislerin olduğunu belirtin.
NELERDEN KAÇINMALI?
- Kendileri istemiyorsa kişileri öykülerini anlatmaya, hele kişisel detaylara girmeye zorlamayın.
- “Her şey iyi olacak” veya “en azından sen hayattasın” gibi basit güvenceler vermeyin.
- Kişilere şunu hissedeceksin, şunu yap gibi ne yapacağını dikte etmeyin.
- Afetzedelere, onların kişisel davranışları veya inançlarıyla ilgili olarak niye bu olayları yaşadıklarını söylemeyin.
- Tutamayacağınız sözler vermeyin.
- Kişiler bu servislere ihtiyaç duyduğu devrede var olan servis ve kurtarma aktivitelerini uluorta eleştirmeyin.
TRAVMATİZE OLMUŞ KİŞİYİ NASIL ANLARIZ?
- Hiwell Online Terapi Platformu’ndan Uzman Klinik Psikolog M. Can Hasateş travmatize olmuş kişilerde görülecek belirtileri sıraladı:
- Kişinin şok ve yaşanılan travmatik olayı inkar halinde olması,
- Bedensel yakınmalarının olması (fizyolojik ya da tıbbi herhangi bir belirtinin olmamasına karşılık uyuşukluk, hissizlik, bulantı, kusma, belli bir bölgede ya da tüm bedende belirgin geçmeyen veya inatçı ağrı),
- Travmatik olayın detaylarına dair hatırlatıcıların (ses, koku, görüntü, düşünce gibi) istenmeyen bir şekilde sürekli akla gelmesi,
- Aşırı veya çabuk irkilme (bir uyaran varken veya yokken),
- Sürekli olarak tetikte olma, travmatik olayı hatırlatacak detaylardan aşırı bir biçimde kaçınma,
- Utanç, suçluluk, korku veya panik gibi duyguları yoğun bir şekilde hissetme,
- Uyku ve konsantrasyon güçlükleri,
- Çabuk yorulma, halsizlik veya tam tersi enerjide olağandışı aşırı bir artış.
Öncelik travma değil psikolojik ilk yardım olmalı
Yaşana bu felaket henüz çok taze olduğu için afetzedelere travmaya ilişkin psikolojik bir yaklaşımda bulunmanın mümkün olmadığını söyleyen Doç. Dr. Itır Cömert, yapılması gereken ilk şeyin, psikolojik ilk yardım olduğunu vurguladı. Öncelikle, afetzedelerin güvende olmalarını sağlamak, duygusal olarak stabil hale gelmelerini beklemek, ihtiyaçlarını analiz etmek ve kaygılarını konuşmak gerektiğini belirten Cömert, “Henüz travmalarını konuşmak, çalışmak için çok erken. Bu aşamaya geçebilmek için önümüzde 3 ila 6 aylık bir zaman dilimimiz var” dedi.
Kişiden kişiye değişim gösterse de yoğun kaygı, üzüntü, öfke, suçluluk ve korku, ümitsizlik gibi tepkilerin gayet anormal olduğunu kaydeden Cömert, “Günlük yaşam işlevselliği bozulduğunda, yaşama karşı tepkisiz ve umutsuz olduğunda, yaşama ilişkin beklentileri azaldığında, yemek ve uyku düzenleri bozulduğunda, insan ilişkileri bozulduğunda, hayattan zevk almamaya başladıklarında psikolojik olarak zorlayıcı bir aşamaya geçildiği anlamına gelebilir” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Itır Cömert, bu tür felaketlerde grup çalışmaları, çocuklar ve ergenler için ayrı çalışmalar, göçük altından kurtulan insanlar için ayrı çalışmalar, yakınlarını kaybetmiş olanlar için yas dönemi çalışmaları gibi büyük bir yelpazeden bakılan bir yaklaşım gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Doğal yas tepkileri desteklenmeli
Erken dönem diye tabir edilen ilk 1-2 hafta, kişilerin temel yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması önemli olduğu için bu dönemin psikolojik müdahaleler için erken olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Nurhan Fıstıkcı, bu kişilerin hayati ihtiyaçları düzenlenir düzenlenmez psikolojik değerlendirme yapılarak akut stress bozukluğu gelişip gelişmediğine bakılması gerektiğini söyledi. Travma yaşayan kişilerde olay tekrar oluyormuş gibi hissettiren imajlar ve hisler yaşanabileceğini aktaran Fıstıkcı, “Bu kişilerde, sosyal ortamlarının hızla düzenlenmesi ve hayata aktif katılımın cesaretlendirilmesi gerekir. Doğal olan yas tepkileri konusunda da destek vermek gerekir” dedi.
İşin toplumsal boyutuna da değinerek olan biteni medya aracılığıyla takip eden bireylerde de anksiyete ya da günlük yaşamı sürdürmede zorluk yaşanma ihtimaline dikkat çeken Fıstıkcı şu uyarılarda bulundu: “Medya aracılığı ile özellikle ağır yaralanma içeren videoların yayılması önlenmeli. Travma en çok yaşayanı etkilemekle beraber geçmiş deprem yaşantısı olanlarda yatışmış belirtileri alevlendirebilir. Aktif sosyal yaşamın hızla tesis edilmesi, sosyal izolasyonun önlenmesi gerekir.” Çocuklar için de uyarılarda bulunun Prof. Dr. Nurhan Fıstıkcı, çocukların şiddet, ağır yaralanma içeren haber içeriklerine özellikle 10 yaşından önce maruz bırakılmaması gerektiğinin altını çizdi.
Savaş sırasında depresyon olmaz
Yaşanan bu büyük acı tazeyken aslında henüz hiç kimsede psikolojik hasar olmadığını belirten Psikiyatr Alper Hasanoğlu, “Savaş sırasında depresyon olmaz. İnsanlar hayatta kalmaya, yakınlarına ulaşmaya, kurtarmaya çalışıyor. Ölülerini gömebilecek duruma gelme çabasındalar. Bütün travmalarla ilgili meseleler eğer ortaya çıkacaksa belli bir süre sonra hastalık olarak ortaya çıkar” dedi. Psikiyatrik rahatsızlıkların görüldüğü durumlarda, o insanların geçmişine bakıldığında mutlaka bir travma görüldüğünü kaydeden Hasanoğlu, şu bilgileri verdi: “Ama travma geçiren insanların yalnızca %33’ü ilerde psikiyatrik bir rahatsızlık geçirir. İnsanların %66’sı dirençlidir. Bir şekilde kendi travmaları ile başa çıkabilecek kişisel, ailevi ve sosyal desteğe sahiptirler. Oradan bir psikiyatrik rahatsızlık yaşamadan sadece yasını, mutsuzluğunu yaşayarak ve o yası yaşadıktan belirli bir süre sonra da hayatına kaldığı yerden devam eder. Üzüntüsü ve acısı tabii baki kalmak şartıyla. Elbette bu her an acıyı, üzüntüyü aynı yoğunlukta yaşayacağı anlamına gelmez. Yıl dönümlerinde, olayı hatırlatan bir durum olduğunda bunların hepsini ileride kişiler yaşar.”
“SOSYAL DESTEK KESİNLİKLE DEVLETE DÜŞER”
Bir insanın travmadan sonra psikiyatrik rahatsızlık geliştirmemesi için, kişisel, ailevi ve sosyal destek almasının önemini vurgulayan Hasanoğlu, “Burada sosyal destek dediğimiz durum da kesinlikle ve kesinlikle devlete düşer. Depremzedenin bu yıkım, bu felaket için bir şeyler yapılıyor olduğunu görmesi çok önemli. Valiliğin, kaymakamlığın, muhtarlığın, devletin tüm unsurlarının kendilerinin yanında olduğunu ve bir şeyler yapıyor olduklarını kişilerin hissetmesi gerekli. Yoksa çok ciddi bir hayata küsme durumu gelişir. Acılaşma durumu ile kişiler nefret öfke geliştirirler. Bu nefret ve öfke en yakınlarından en uzaklarına kadar insanların belleğini uzun yıllar çıkmamacasına kaplar. Bu açıdan insanların kendilerini ortada bırakılmış, desteklenmemiş hissetmemeleri gerekli. Olay battaniye vermek ya da vermemek, yemek bulup bulmaması değil. Devletin ve mercilerin o koşullar altında ne yapılabiliyorsa onu yapıyor olduklarıyla ilgili bir inanca sahip olmaları” diyerek devletin yapması gereken sosyal sorumlulukları sıraladı.
Toplum olarak bu ruh halinden bütün yaralar sarıldıktan sonra mı çıkabiliriz sorumuza Alper Hasanoğlu’nun yanıtı ise çok net: “Şu anda bu ruh halinden çıkmamıza gerek yok. Çünkü bu ruh halinde olalım ki o insanlara yardım etmek ile ilgili bizi motive eden durum olsun. Stres üzüntü ya da mutsuzluk gerekli olan şeylerdir. Çünkü herhangi bir durumdan biz rahatsız olmaz isek o durumu değiştirmek için bir şey yapmayız. Farklı bölgelerde oturan insanlar olarak ne yapıp ne yapamayacağımız ile ilgili tam olarak bilgi almak durumundayız.”
Ergenler, bu dönemi en zor geçiren grup
Yaşanan kayıpların büyüklüğü ile insanların psikolojik olarak etkilenme oranının doğru orantılı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Seher Akbaş, “Uyku problemi, iştah sorunu yaşarlar. En ufak bir seste çok irkilirler, tekrar aynı şeyi yaşama endişesini yoğun yaşarlar. Deprem anına ait görüntüler, sesler çok sık akıllarına gelebilir. Uyku problemleri yaşayabilirler ya da kabus görebilirler. Bazı çocuklarda regresyon dediğimiz gelişmeler olur. Eskiden kazandıkları alışkanlıkları kaybederler. Örneğin tuvalet eğitimi olan çocuğun altına kaçırmaya ya da parmak emmeye başlaması gibi. Öfke patlamaları, davranış sorunları geliştirebilirler. Bu tür durumlarda ailelerin, ailesini kaybedenler için akraba ya da koruyucu ailelerin, çocukların bu acısına dayanması çok önemli” dedi.
“Hayatta kalmak bu çocuklar için bile kolay değil” diyerek kendi başına yetmekte zorlanan çocuklara güçlü ol gibi cümlelerle sorumluluk yüklemenin çok yanlış olduğunu belirten Akbaş, doğru yaklaşımın çocuğun ifade ettiği şeyleri dinlemek ve bir travma yaşadığını bilerek ona bu fırsatı vermek olduğunu söyledi. Bu tür çocuklarda travma ile birlikte depresyon olasılığının da çok yüksek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Seher Akbaş, “Ergenler bu dönemi en zor geçiren gruplardan bir tanesi. Bu nedenle intihar girişimi gibi kendilerine zarar verme eğilimi açısından daha riskli bir grup” diyen Akbaş, bu konularda da uyanık olmak gerektiğini söyledi.
“Baba işe gitti” yaklaşımı doğru değil
Yas sürecinin çok ağır ve travmatik görüleceğini belirten Doç. Dr. Sebla Gökçe, “Bu dönemde inkar fazı şiddetli olabilir, kabullenmekte zorluk çekilebilir, zihin kendini korumaya alabilmek için yok sayabilir yaşananları” diyor. Depremzedelerin kendilerine yapılan yardımları gördükçe kendilerini daha iyi hissedebileceklerinin altını çizen Gökçe, “Fakat bunun onlar için uzun bir süreç olduğunu belirtmek lazım. Yardımlar bir anda geri çekildiğinde kişi daha büyük bir bilinmezliğe sürüklenebilir. Bunun için sürdürülebilir bir yardım desteğinin planlanması çok önemli. Tekrar hayata olan güven duygularının kazanılması ve bunun oturması çok zaman alabilir bunun bilincinde olunması gerekiyor” diye konuştu.
Çocuklar için de uyarıda bulunan Gökçe, şunları söyledi: “Çocuklarla bu noktada oyun oynanması çok önemli. Çünkü travma yaşayan bir insan yaşadıklarını ifade etmeli, çocuk bunu oyunla ifade eder. Ölümü ve kaybı anlayabilecek bir yaşta olduğunda çocuklarla mutlaka iletişime geçilmeli. Çocuklara bilgi verirken anlayabilecekleri ayrıntılar verilmeli küçük bilgi akışları sağlanmalı. Aile bireylerini kaybeden çocukların süreçleri elbette daha ağır seyredebilir bu durumlarda ‘baba işe gitti’ diyerek çocuk kesinlikle kandırılmamalı bunu asla önermiyoruz. ‘Evet bir kaybımız var üzgünüz ama bu hep böyle devam etmeyecek iyi olacağız’ şeklinde çocukla iletişim kurulabilir.”