Maruf BUZCUGİL
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gazetelerin Ankara temsilcileriyle düzenlediği sohbet toplantısında, başta İsrail-Hamas çatışması olmak üzere güncel konulardaki görüşlerini paylaştı ve soruları yanıtladı. İsrail-Filistin arasında Türkiye’nin garantör ülkelerin bulunacağı iki devletli çözümü masaya getirmeye hazırlandıklarını açıklayan Fidan özetle şunları söyledi:
Bölgede kalıcı barışın yolu Filistinliler’in bir devletinin olması
“İki devletli çözüme İsrail’i zorlayacak bir tavır içerisinde olması gerekiyor uluslararası toplumun. Bölgedeki ülkeler, Arap Ligi, İslam İşbirliği Ülkeleri Teşkilatı buna önem vermeli. Bu ana yapının böyle olması lazım. Bu konudaki görüşlerimizi biz taraflarla paylaşıyoruz. Hatta daha da ileri giderek, özellikle Filistin tarafına garantör olacak ülkelerin bölgeden olması gerektiğini telkin ediyoruz. Buna Türkiye de dahil. İsrail için de başka ülkeler garantör olsunlar. Her iki tarafında mutabık kalacağı bir antlaşmaya varıldıktan sonra, bunun gereklerinin yerine getirilmesi hususunda garantör ülkeler sorumluluk üstlensin. İsrail bölgede kalıcı barış istiyorsa, kendisinin de güvenliğini istiyorsa Filistinlilerin bir devleti olmalı. Hem Filistinliler hem de diğer devletler buna razı olacaklar. Ancak bu tür kompozisyonla kalıcı bir barış ortaya çıkar. Aksi takdirde Amerika ve Batı’nın askeri desteğiyle, siyasi desteğiyle belirli bir miktar caydırıcılık olur, güvenlik sorununu sadece ötelersiniz.”
Hakan Fidan, Türkiye’nin garantörlük önerisini nasıl gündeme getireceğini şöyle açıkladı: “Garantörlük keyfiyetini açıkçası tartışmaya açmadık, ama ana fikir olarak şu anda ortaya koyuyoruz konuştuğumuz taraflara. Yani bunu işte çok dar bir halkada konuşuyoruz. İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında da ben bunu daha geniş bir halkada dillendireceğim. Yani bu bir tekliftir, daha iyi teklifleri olan varsa onları da biz tabii ki değerlendiririz. Ama önemli olan bu krizi vesile bilerek iki devletli çözümü hayata geçirme yolunda adım atmaktır. Bölgeye kalıcı barışı getirmektir. Çıkış noktamız şu: Bu konunun sorumluluğunu, bölge ülkeleri üstlenmeli. Yani eğer Filistinliler içerisinde bu anlaşmanın hilafına davranacak olanlar varsa, bu ülkeler tavır koymalı. Yani tersi de diğer taraf için de olmalı. Bu perspektif geliştirilebilir.”
Çatışmaların ardından yoğun bir diplomasi trafiği gerçekleştirdik
Dışişleri Bakanı Fidan, çatışmanın ardından telefonla ve yüz yüze yoğun bir diplomasi trafiği yaşadıklarını, görüşme taleplerinin ağırlıklı olarak karşı taraftan geldiğini vurguladı. Çin dışişleri bakanı ile de görüştüğünü belirten Fidan şunları söyledi: “Yaptığımız görüşmelerin yüzde 95’i karşı tarafın talebi üzerine oldu. Bu aslında Türkiye’nin önemini, ülkemizin görüşüne duyulan ihtiyacı ortaya koyan bir durum. Çinliler ve Ruslar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi oldukları için onların ortak bir tutumda anlaşıp bir şey çıkarması önemli. Çin’in geçmişe kıyasla bölge meselelerine daha aktif ilgi duyması da dikkati çeken bir durum. Filistin meselesinde görüşlerimiz büyük bir ölçüde örtüşmekte.
Bizim görüşlerimiz zaten evrensel doğruları yansıtıyor. Aslında temel problem uluslararası sistemin somut bir pozisyon geliştirememesi.
Bu problemin aşılması için çalışıyoruz. Biliyorsunuz, ABD merkezli sistem, kendi hilaflarına bir pozisyon olduğu zaman savaş öncesinde hemen yaptırım vesaireyi gündeme getiriyorlar. Ama işin içinde İsrail varsa, yıllardır kınamadan öteye geçilemiyor.”
“7 Ekim İsrail’in güvenlik zafiyeti”
Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıları da değerlendiren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan şöyle konuştu: “7 Ekim’de yaşananlar başta İsrail olmak üzere herkes için sürpriz oldu. Gazze’den diğer tarafa kolayca geçilebilmiş olması, bunun operasyonel sonuçları, herkesi şaşırttı. Özellikle duvarın belli bölümü yıkıldıktan sonra içeriye, sadece Hamas mensuplarının değil diğer grupların ve sivil unsurların da girebilmesi ve herhangi bir direniş ile karşılaşmamaları herkes için bir sürpriz oldu. Aslında bu İsrail güvenlik sistemindeki zafiyeti ortaya çıkaran, uzun yıllar tartışılacak olan bir konu. 7 Ekim’e hangi şartlar yol açtı? Bunu da belki ayrıca konuşmak gerekiyor. Bu zaten meselenin bütününü oluşturuyor. Biz 7 Ekim’de ve müteakip süreçte, sivilleri hedef alan hiçbir eylemi tabii ki tasvip ediyoruz. Tam tersine sivillerin hedef alınmasını kınıyoruz. Gerek Cumhurbaşkanımız, gerek biz bunu her platformda söyledik. Bunu ilgili muhataplarla yaptığımız görüşmelerde de sürekli gündemde tutuyoruz.”