Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” programına katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de herkesin, her vatandaşın, her insanın hayat tarzının, Anayasa’nın güvencesi altında olduğunu belirtti.
Başkalarının özgürlük alanına girmediği müddetçe isteyenin istediğini giymekte, söylemekte, tüketmekte, istediği gibi davranmakta serbest olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi: “Ama 1940’ların faşizan uygulamalarının, çağdaşlık kılıfıyla tekrar millete dayatılmasına da eyvallah diyemeyiz. Hukuk ve demokrasi zemininde eleştirilerimizi dile getirir, tepkimizi ortaya koymaktan asla çekinmeyiz. Biz, yarım asrı bulan siyasi hayatımızın her safhasında bunu yaptık. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığımıza kadar milletimizin takdiriyle geldiğimiz her görevde, insanımızın yaşam tarzına müdahale etmedik. Kimsenin de bize bir dayatmada bulunmasına, bu milleti hor görmesine, üstenci bir dille bu millete had bildirmesine rıza göstermedik. Ne hak yedik ne de hakkımızın yenilmesine izin verdik. Bugün de aynı yerdeyiz. Muhalefetin de bizimle aynı çizgiye gelmesini, millete karşı dayatmalara girmekten uzak durmasını arzu ve ümit ediyoruz.”
Erdoğan, “Kadına şiddet konusunda, sinema ve dizi sektörümüzün de artık kendine bir çekidüzen vermesi gerektiğine inanıyorum” ifadesini kullanarak, şu görüşleri paylaştı: “Kadın ve Demokrasi Vakfı KADEM’in yaptığı kapsamlı inceleme, maalesef reyting uğruna kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini gösteriyor. Bu konuda toplumu bilgilendirici olması gereken diziler, tam tersine şiddeti teşvik eden, meşrulaştıran, araçsallaştıran kötü bir rol oynuyor. Bunun engellenmesi noktasında hepimize özellikle de yapımcılara, senaristlere, medya organlarına ve RTÜK’e sorumluluk düşmektedir.”
■ Erdoğan’dan satır başları
- Muhalefetin, İstanbul Sözleşmesi üzerinden ısrarla yürütmek istediği sanal tartışmaların hiçbir dayanağı yoktur. ‘Sözleşme yaşatır’ sloganı da marjinal kesimlerin ideolojik kavga aparatı olma dışında hiçbir anlam taşımıyor.
- Muhalefetin iddialarının aksine sözleşmeden çekilme ile hükümetimizin kadına yönelik şiddetle mücadele iradesi arasında hiçbir illiyet bağı yoktur.
- (Diyarbakır anneleri) Kadın haklarını İstanbul Sözleşmesi’ne sıkıştıran CHP yönetimi neden bu kahraman annelerin acılarına yıllardır bigane kalıyor. Görüyoruz ki eski genel başkanın parti içi darbeyle emekliye sevki ve seçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte CHP’nin helalleşme tiyatrosu da tümden rafa kaldırıldı. Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir.
- Eşrefi mahlukat olan insana, özellikle de kadınlara yönelik şiddet kabul edilemez bir vandallıktır. Gözü dönmüş Netanyahu hükümeti, öldürmekten zevk alan seri katiller gibi her gün onlarca kadını, çocuğu, yaşlıyı, bebeği hunharca katlediyor.
- Katliam şebekesinin barbarlıkları karşısında Filistin’in onurlu, gururlu kadınları kararlı mücadeleleriyle, zalime boyun eğmeyen asil duruşlarıyla, bombaların altında umudu ve kıyamı büyüten imanlı yürekleriyle tüm dünyaya, tüm kadınlara örnek oluyorlar.
- Siyonist lobinin baskılarına aldırmadan tepkimizi gösterecek, en temel hakkınız olan yaşam hakkınızı savunmaktan geri durmayacağız.
■ Valsle, kadeh tokuşturmakla modern olunmaz
Araştırmaların, şiddet ve bağımlılık arasında doğrudan bir irtibatın olduğunu, birinin diğerini tetikleyip beslediğini ve nihayetinde kısır bir döngüye girildiğini çok net biçimde ortaya koyduğunu aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün karşı karşıya olduğumuz aile içi şiddetin, davranış bozukluklarının, psikolojik sorunların, travmaların ve daha nice problemin içki ve kumar bağımlılığıyla derinleştiği bir gerçektir. Hal böyleyken, muhalefet bu tehlikeyi görmezden gelmekte, alkol ve kumar bağımlılığının yol açtığı felaketlere karşı gözlerini kapamaktadır. 31 Mart sonrası el değiştiren kimi belediyelerin ilk icraatlarından birinin alkol tüketimini özendirici adımlar olmasını asla iyi niyetli bulmuyoruz. Bunlar, yıllarca bu ülkeye dayatılan bizim ‘vitrin modernleşmesi’ dediğimiz jakoben modernleşme algısının tezahürlerinden ibarettir. Tek parti faşizmi yıllarca millete illallah dedirten ne kadar uygulama varsa daha sinsi yöntemlerle bugün de tedavüle konulmak istenmektedir. Muhalefet, zihniyet itibarıyla 1940’larda takılıp kalmış durumdadır. Valsle, dansla, kadeh tokuşturmakla modern olacağını zannedenler, artık Batı’nın bile terk ettiği arkaik bir ideolojinin adeta son temsilcileridir.”