İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) akademisyenleri, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan depremlere ilişkin ön inceleme raporu hazırladı. İTÜ’lü bilim insanlarının, gruplar halinde bölgedeki şehirlerde inceleme ve gözlemlerde bulunarak hazırlanan ön raporda, jeolojik, jeofizik, jeodezi ve jeomorfolojik ön tespitlerin yanı sıra geleceğe dönük çıkarımların kent planlama ve hızlı konut ihtiyacının karşılanması için kullanılabilecek inşaat tekniklerinin değerlendirilmesine de yer verildi. Kentlerin yüksek riske sahip olmasının başlıca nedenlerinin sıralandığı raporda ilk sırada “yer seçimi kararları” gösterilirken özellikle son 50-60 yıllık hızlı şehirleşme sürecinin beraberinde getirdiği imar ve yapı uygulamaları, imar planları süreçlerindeki yetki ve sorumluluklar, imar aflarının ve beraberindeki yüksek riskli yapı stoku ile yapı denetim problemleri sıralandı.
AFAD tarafından 2019-2021 yılları arasında, tüm illerde İl Afet Risk Azaltma Planları hazırlandığı hatırlatılan raporda, bu planlarda kentlerin büyük kısmının gelişmeye elverişli olmayan zeminlerde olduğu ve bu alanlardaki eski ve zayıf yapı stokunun yenilenmesi gerekliliğinin vurgulandığına dikkat çekildi. Ancak raporun en çarpıcı tespitleri “Geleceğe dönük çıkarımlar” başlıklı bölümde dile getirildi. Yeni kurulacak kentlerin planlanması ve inşasında göz önünde bulundurulması gereken ilkelerin sıralandığı bölümde öneriler “kamu politikaları”, mekânsal planlama” “yönetişim ve katılım” ile “demografik yapı ve kültür” başlıkları altında değerlendirildi.
KAMU POLİTİKALARI VE MEVZUAT
İmar afları gündemden çıkarılmalı
*Bilimsel temele dayanmayan imar affı, imar barışı gibi mühendislik hizmeti almamış, sağlıksız ve güvensiz yapı stokunu yasallaştıran düzenlemelere son verilmelidir. Geleceğin kentlerinin afetlere karşı dirençli olabilmesi için imar affı bir daha kamuoyu gündemine getirilmemelidir.
Yerel yönetimler etkin kullanılmalı
*Planlama ve imar mevzuatında 30’dan fazla kanun ve yönetmelik; çokça kurumun plan yapma ve onaylama yetkisi bulunmaktadır. Artan merkezileşme eğiliminin aksine, kent ve bölge planlamasında yerel yönetimleri etkin kullanan, yalın, mevzi ve parçacıl uygulamalara son veren çağdaş bir imar mevzuatı düzenlenmelidir.
Plan müdahalelerine son verilmeli
*Bilimsel temeli olmayan, Merkezi Yönetim Organlarınca ya da Yerel Yönetim Meclisleri’nce imar planlarına yapılan müdahaleler kısıtlanmalı, plan müellifinin görüşü olmadan plan değişikliklerine izin verilmemelidir. Etkin bir imar yasası kadar yapılaşma süreçlerinde etkin denetim mekanizmaları yaşama geçirilmelidir.
MEKÂNSAL PLANLAMA NASIL YAPILMALI?
Tarım alanlarında yapılaşmaya son
*Jeolojik açıdan sakıncalı alanlar, verimli tarım alanları, su kaynakları, ekolojik hassas alanlar, dere yatakları, taşkın ve heyelan alanları gibi doğal eşikler yeniden yapılanma sürecinde esas alınmalı, yeni planlama sürecinde kültür varlıkları hariç bu alanlarda yapılaşmalara izin verilmemelidir.
Tek tip yapılardan vazgeçilmeli
*Yeniden yapılanma sürecinde, tek tip yapılar yerine depremden zarar gören illerin sosyal ve kültürel yapısının yansıması olan geleneksel kent dokusunun değerlerini referans alan çağdaş mimari tasarımlar önerilmelidir.
Kültürel miras korunmalı
*Yerin anlamını ve toplumun yerle bağını korumaya yönelik olarak kısa vadede kültürel mirasın bölgede devamlılığını sağlayacak politikalar uygulamaya konulmalıdır; bu yapı ve insan önceliği arasında seçim değildir.
Dönüşüm toplum için yapılmalı
*Mevcut kentsel dönüşüm/ yenileme uygulamaları düşünüldüğünde, artık kentsel dönüşüm proje ve uygulamalarında temel motivasyonun, sadece ekonomik değer üretmek üzerine değil, toplumsal, çevresel ve ekolojik faydaları da kapsayan toplam değer üretmek üzerine olmalıdır.
YÖNETİŞİM VE KATILIM
Disiplinlerarası etkin yönetişim
*Sürdürülebilir ve dayanıklı yaşam alanlarının planlanması kapsayıcı ve katılımcı süreçlerle düşünülmelidir. Bu konuda, mevcut bilgi birikiminden ve farklı disiplinlerin katkısından yararlanmak üzere etkin bir yönetişim süreci yürütülmelidir. Yerel topluluklar sürece katılmalı
*Hem dezavantajlı grupların hem de yerel toplulukların tamamının tesis edilecek katılımcı ve kapsayıcı planlama süreçlerine doğrudan katılımı sağlanmalıdır. Ayrıca dünyada başarılı örnekleri bulunan yeniden yapılanma programları gibi modeller uyarlanmalıdır.
Kentsel dönüşüm çözüm değil
*Yıkım ve yeniden yapılanma temelli kentsel dönüşüm, deprem riskinin azaltılması gibi doğallaştırılmış kentsel sorunların tek olası çözümü değildir. Yıkım yerine yeniden yatırımı ve iyileştirmeyi teşvik eden kentsel politika çerçevelerine ihtiyaç vardır. Ciddi hasarlarla ilgili olarak, iyileştirmelerde, tarihi kentsel peyzajın özgünlüğünü ve bütünlüğünü dikkate almalıdır.
Aşırı ekonomikleştirmeden kaçınılmalı
*Afet sonrası iyileştirme sürecinde tarihi kentsel peyzaj, bu peyzajın bir parçası haline gelen topluluktan ayrı tutulmamalıdır. Aşırı ekonomikleştirme, metalaştırma, emlak piyasasından kaçınmalıdır. Bir insan hakkı olarak barınma fikri üzerine inşa edilen alternatif finansman mekanizmaları, güven fonları, bağışçı katılımı, mikro finansman ve kendi kendine yardım mekanizmalarını kolaylaştırarak tahsis edilmelidir.
SOSYO-DEMOGRAFİK YAPI VE KÜLTÜR
Deprem ve yıkımla birlikte en büyük tehlikenin kültürel silinme ve ortadan yok olma şeklinde olmaması için kamu konut sunumunda katılımcı ve kapsayıcı işbirlikleri kurulmalıdır.
Kültür toplumun devam için temel güç
*Kültür, toplumun devamlılığı, kimliğin anlamı ve ekonomik kalkınmada değeri ile afet sonrası “daha iyi” yeniden yapılandırma sürecinde temel güçtür. Toplumun yeniden birbirine ve “yere” bağlanmasına yardımcı olur, diyalog ve uzlaşı sağlar.
Kırılgan gruplara özel yer verilmeli
*Başarılı bir afet sonrası yardım ve iyileştirme programı için toplumun genel ve yerele/ koşula özgü kırılgan grupları tespit edilerek, bu gruplara ve onların beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verecek sosyal altyapı alanlarına ve kullanımlara planlama çalışmalarında özel bir yer verilmelidir.
Dikkat edilmezse dönüşüm “bölücü” olabilir
*Kentsel dönüşüm ve kentsel yeniden yapılandırma kapsayıcı yaklaşımlarla bütünleştirilmediğinde bölücü bir süreçtir. Sosyal dışlanmadan sosyal olarak kapsayıcı kentsel dönüşüm müdahalelerine geçiş olarak topluluk yönetişim modelleri geliştirerek, topluluk çıkarlarını ve kolektif hafızalarını kapsamlı bir şekilde temsil eden kent hakkını vurgulamaya acil bir ihtiyaç vardır.