Burcu GÖKSÜZOĞLU
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Enflasyonu daha önce yüzde 6’lara düşürdük, yine biz indireceğiz” dedi ancak büyüme ve istihdamdan vazgeçilmeyeceğini de belirtti. Önümüzde yerel seçimler var. Mevcut para ve maliye politikası sizce enflasyonu tek haneye düşürmek için yeterli mi?
Gördüğüm kadarıyla hükümet eylüle kadar turizm gelirleri vesaireyi görüp ondan sonra ikinci yol haritasını çizecek ama asıl bütün planlar 2023 Mart’ı sonrasına ötelenmiş görünüyor. Kredinin arz yönlü kısıtlanması gibi ya da ithalat kanadında altına sınırlama gibi önlemlerle yavaşlatıcı, kısa vadeli, geçici ya da tedrici bir şekilde adım adım gidilmeye çalışılıyor. Bu adımlar çözüm olur mu sorusu önemli. Çok ciddi kronik ve birikimli bir sorunla karşı karşıyayız. Türkiye 2018’den bu yana tabiri caizse kendi hastalığını kabul etmedi. Yatmadı hiçbir şekilde. Bir şekilde dinlenmesi gerekiyor. Sürekli ilaçlar alarak devam ettik. Şimdi bunun bedelini ödemek durumundayız. Çözüm için çok farklı reçeteler kullanıldı. Bu reçetelerin ekonomide yaratmış olduğu bir karmaşıklık var. Arapsaçı gibi olan yönetmeliklerden çıkıp sade bir para politikasına geçiş için yavaş gitmenin bir avantajı, bir zorunluluğu var ama fazla yavaş gittiğimizi düşünüyorum. Çünkü beklentilerin çıpalanması ve kronikleşmesi söz konusu olabilir. Enflasyon ve kur konusunda insanların kafasında halihazırda değişen bir şey yok. Bunu marta kadar bu şekilde, kademeli yönetmeye çalıştığımızda acaba insanların beklentisinde olumsuz anlamda bir kronikleşme olur mu? ‘Enflasyon inmez’ artık dediğimiz zaman enflasyonla mücadele en azından bir iki sene daha öteye atıyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği tek haneli hedef önemli ve gerekli, ama araçların toplumun bir kesimi üzerindeki maliyetlerini de ödemek gerekiyor. Dar gelirliyi koruyup diğerlerinin üzerine belli bir yüklenmeyi optimal yapmak zor bir karar. Bu kararı vermek gerekiyor. Türkiye’nin tek haneli enflasyona inmesi çok iyi projelerle bile iyimser bakarsak 3-4 yıl sürebilir. Ancak biz 2024’e çok şey bırakıyoruz. Bizim çok dışımızda, bu önlemleri alamayacağımız şeyler de olabilir o tarihte. Dolayısıyla ‘enflasyon bizde inmez’ beklentisini ne kadar erken kırarsanız o kadar avantajlı. Biraz daha radikal davranmaktan çekinmemek gerekiyor. Tedrici giderek kazandıklarınızdan belki de bir nebze fazlasını, beklentilerini çıpalayamayarak enflasyonun daha kalıcı ve topluma daha rahatsız edici bir hale getirmesini de sağlıyor olabilirsiniz. Bu tercih daha çok siyasi bir tercih ama teknik olarak da belirli riskler barındırmakta.
ASTRONOMİK EKSİ REEL FAİZDEN BİR AN EVVEL KURTULUNMALI
Piyasada politika faizi enflasyonun üzerine çıkarsa her şey çözülecek gibi bir algı var. Buna katılıyor musunuz?
Hayır. Buna çok uzun perspektiften bakmak lazım. Türkiye’nin 2002- 2003’ten bu yana para politikasında doğru yaptığı şeyler oldu ama abartılı yaptığı şeyler de oldu. 2003- 2010 arasında reel faizimiz çok yüksekti. Enflasyonu çok hızlı indirdik ama reel faizin aşırı yüksek olması ve para akımı nedeniyle TL’nin aşırı değerliliği Türkiye’de belli bazı yapısal sorunlar yarattı. Şimdi şu anki senaryoda da muazzam derecede o döneme aşırı ve gereksiz bir tepkiyle müthiş bir eksi reel faiz veriliyor. Siyaseten ‘o dönemki ortodoks politikalar yanlıştı, şimdi biz başka bir şey yapıyoruz deniliyor’ olabilir. Ancak şu anki Türkiye ekonomisi o dönemle aynı değil. Yıl 2023, dünya ekonomisi çok farklı bir yerde, Türkiye de öyle. Dolayısıyla faiz politikasını etkili kullanmak gerekiyor. Öte yandan da mudiye siz, yüzde 25-30 faiz verip, enflasyonu 57’lerde gördüğünüz takdirde de burada ne kurun ne de enflasyonun inmesi konusunda bir şey veremezsiniz. Biz ortasını bulamadık özetle. Çok sert bir reel faiz artışıyla bunun çözümü olmayacak ama Türkiye’nin normalize için astronomik eksi reel faizden de bir an evvel kurtulması gerekiyor. Sonuçta bunun bedelini ödeyeceğiz ama o dönemki gibi değil. Türkiye’nin para politikasında ayrıca yeni bir model araması şart. Biraz normalleşirsek, Türkiye’nin reel efektif kuru da endeksleyeceği yeni bir para politikası dizaynına geçmesi gerekiyor. Türkiye’nin oturup benim para politikası modelim ortodoks ama yanında şunları bekliyorum diyebilmesi lazım. Türkiye’nin bu hava ve bu tartışma zeminini de yaratması lazım. Şu anda var mı? O soru işareti belki ama böyle açık fikirle tartışmalıyız.
FAİZ MART AYINA KADAR YÜZDE 25’E ADIM ADIM ARTIRILACAK
Temmuz verisine bakıldığında enflasyon yeniden yükselişe mi geçti? Merkez Bankası’nın yılsonu yüzde 58 enflasyon tahmini iyimser mi kaldı? Yeni atamalar sonrası 24 Ağustos’ta PPK kararına ilişkin beklentiniz nedir?
Atamalar, liyakat ve kararlılık açısından doğru. Tabii geçmiş deneyimlere bakarak ne kadar devam eder herkesin haklı olarak soru işareti var. Ama böyle bir değişim yapıldığına göre arkasında oraya bir güven var diye düşüneceğiz. Bu isimlerin çok böyle serüvenvari yeni para politikasına girmeyeceğini düşünüyoruz. Daha ortodoksa gidileceğini düşünüyoruz ama bunun kısa vadede yansıması olur mu çok emin değilim. Çünkü yeni başkan da beklentinin altında kalan bir faiz artışıyla devam ediyor. Bence mali tarafta vergilerle, ithalatın kısmen sınırlanmasıyla, BDDK üzerinden gelen sıkılaşma ile faiz aracını mümkün olduğu kadar az kullanacaklar. Belki kafada ‘faiz bütçesi’ var. Faiz mart ayına kadar yüzde 25’e adım adım artırılacakmış gibi geliyor. Piyasa beklentisine uyumlu bir faiz artışını mümkün olduğu kadar ötelenecektir. Gaye Erkan’ın enflasyon sunumu, öncekilere göre daha kararlı ve teknikti. Onu takdir etmek gerekiyor ama mevduat faizlerini hemen indirdik demesi çok makul değildi. Bunu şöyle açıklayabilirim. Bir TL’ye ya da yabancı paraya yani DTH’a yönelen bir vatandaş var. Bir de KKM’ye yönelen vatandaş var. KKM’deki vatandaş, hem vergi imtiyazına sahip, hem döviz artışından faydalanıyor, hem de belli bir faiz alıyor. Ama ülkesine biraz daha fazla tasarrufunu bırakan kişi günah keçisi oluyor. Dolayısıyla burada dengeleme için DTH faizinde belli bir artırım yapılabilir örneğin. Bu dengelerin kurulması lazım. Mevduat faizini baskılamanın nedenini anlayabiliyorum. Bankalara bir havuç sunuluyor. ‘Düşük maliyetli al, çok da fazla yükseltmeden kredi ver’ deniyor. Tamam ama bunun kur üzerindeki etkisini de düşünmek lazım. Yani siz ekonomiyi yavaşlatmıyorsunuz ama buradan da enflasyonu artırıp kur üzerinden başka bir maliyet yaratıyorsunuz. KKM hakikaten çok problemli bir iş. Sorun yaşatabilecek bir tarafı var. Nasıl tasfiye edileceğini cidden üç kere, beş kere düşünmek lazım. Seçimlerin ardından 3-4 ay geçti. Biz hala yol haritasını bilmiyoruz. Alınan önlemler hatalı demiyorum. Alınan doğru önlemler var ama kur ve enflasyon beklentilerini normalleştirilebilmesi için de vatandaşın da piyasaların da çok ciddi beklentileri var.
5-10 milyon dolar değil iyi getirili yatırım çekmek lazım
Önce BAE çıkarması oldu, sonra Şimşek- Erkan batılı yatırımcılarla buluştu. Türkiye’de yabancı girişi bekliyor musunuz?
Özellikle 28 Mayıs sonrasında yabancı yatırımcılarda muazzam bir istek vardı. Doğrudan yatırım doğu veya batıdan gelebilir ama siz iki ya da üç tane çok bilindik varlıklarınızı satarak Türkiye’ye para akışını dengeleyebilir misiniz? Bu çok mümkün görünmüyor. Sıcak para da olsun, doğrudan yatırım da olsun Türkiye’ye bir ilgi var. Borsaya 1-2 milyar dolar girdi ama asıl bizim geçmişten büyük kayıplarımız diyeceğimiz TL bonoya bu faiz seviyesinden herhangi bir yabancının girmesini beklemeyiz. Biz yerli olarak çevremizde bunu alan var mıdır diye düşünelim. Zorunlu oldukları için bankalar hariç. Sıcak paranın girebileceği eurobond ve swap tarafı maalesef faiz tarafına bakıyor. Doğrudan yatırımcı açısından bakarsak ise Türkiye’nin ne önerdiği ve ne yaptığı önemli oluyor. Kısa vadede döviz girişi beklentiyi olumluya çekebilir ama enflasyonu indirmede ya da halkın genel kararını etkilemekte çok zayıf kalır. 5-10 milyon dolarları değil, çok büyük montanlı ve iyi getirili yatırımlar çekmemiz lazım. ‘Bakın dışarıdan para giriyor, kur da aşağı inecek, boşuna dolarda kalma, bak ne güzel TL faizi alıyorsun’ diyeceğiniz bir senaryo yaratılmadan salt o rakamlarla algıyı değiştirmek çok zor.
Cari açıktaki köpük alınabilir
Ödemeler dengesindeki açığı sınırlamak için altın ithalatına kısıtlama getirildi. Sizce bu sorunu çözmek için etkili bir önlem mi yoksa yine bir yan yol mu?
Ödemeler dengesinde yaşanan açığın bu kadar yüksek olmasının birçok nedeni var. Asıl veri kamuda. Bu altın niçin alınıyor? Tekrardan ihracata döndürmek için alıyorsa iyi bir şey, belki orada bir katma değer var ama kişiler bunu sisteme güvenmediği için alıp saklıyorsa ve enflasyondan arınma için kullanılıyorsa bu cari açığı da bozan bir şey. Dolayısıyla cari açığın düzeltilmesi için lüks tüketimin önlenmesi kötü bir fi kir değil ama bunu faizi istediğimiz seviyede artırıp dengesini koyamayacağımızı bildiğimiz için de yapıyoruz. Diğer tarafı dengeleme yönünden de yapıyoruz. Ben alınan kararlarının yanından dolaşmak için yapılan bazı aksiyonlardan da cari açığı artırdığını düşünüyorum. Örneğin ihracat gelirinin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na teslim etme zorunluluğundan, şirketler ihracatını daha düşük gösterebilir. Dolayısıyla ihracat düşük olabilir. İthalatı da önden yüklemeli belki 1-2 sene sonranın stoklarını ya da yapmak yönünden daha da fazla artırmış olabilir. O yüzden bu aksiyonlar düzeldiğinde cari açıktaki köpüğün de alınacağını düşünüyorum.
Selektif kredi konusu muallakta
Özel bankaların ticari kredi büyüme hızında küçülme 4.5 yılın en serti. Ekonomide ani duruş ve stagflasyon riski ne kadar?
Türkiye’nin yani eksi reel faizle dağıttığı muazzam bir kredi vardı. Hükümetin ve siyasinin kafasında herhalde ‘ucuza verelim ekonomi büyüsün’ gibi bir düşünce vardı. ‘Faiz indirelim, arz artsın, üretim olsun, arz yükselince fiyatlar düşer’. Ama böyle çalışmıyor mekanizma işte. Bunu gördük. Birincisi reel faizi eksi verdiğiniz takdirde o krediler doğrudan arza ya da üretime dönmüyor. Başka kanallara dönüyor ve bunu önlemeniz çok zor. Bugün para politikasının en büyük hatalarından biri de sanki çok büyük bir kredi reyting firması varmışçasına doğru kredi müşterisini bulun deniyor. Bu mümkün değil. Selektif kredi fikri güzel ama ‘bu krediler katma değerli en iyi ürünlere gitsin, o yüzden faiz indiriyorum’ diyeceğiniz bir şey değil. Kaç yüz yıllık bankacılık yerine başka bir şey koymuş oluyorsunuz. Hani TÜBİTAK projesi olur, AR-GE projesi olur, savunma projesi bunları anlarım ama herhangi bir ticari projenin değerlemesini iyi yapabilmek çok zor. Dolayısıyla selektif kredi konusu da çok muallakta. Hele bu kadar kayıtdışının olduğu bir ekonomide. Faiz yüksek olsa bile kredi kanalları açılabilir. Yeter ki sanayici de o aldığı krediyi tekrardan döndüreceği bir ortamı görebilsin.