Burcu GÖKSÜZOĞLU
Merkez Bankası’ndan faiz artırım beklentileri yüzde 15-40 arasında değişiyor. Ne bekliyorsunuz TCMB’den?
Ne beklemem gerektiği konusunda aslında kafam çok net değil. Çünkü yeni ekip devraldığından beri aslında henüz bize bir yol haritası verilmedi. “Ne söylendi, nasıl ipuçları var?” diyecek olursak bir Sayın Mehmet Şimşek’in “Rasyonaliteden başka yolumuz yoktur, şeffaflık ve tutarlılık gerekiyor” şeklinde yeni politikanın ana temellerini söylediği açıklaması var. İlave olarak Şimşek’in geçmişteki icraatını biliyoruz. Piyasa dostu, ortodoks politikalara yakın bir anlayışla kurumsal bağımsızlığa önem veren bir bakanlık dönemi vardı. Üstüne de Hafize Gaye Erkan’ın merkez Bankası Başkanı olduğunu biliyoruz. Her ne kadar Erkan’ın Merkez Bankası konusunda düşüncelerini bilmesek bile… Çünkü öyle bir geçmişi yok. Yine de aldığı formasyon, Amerika’da bankacılık sisteminde çalışmış olması ortodoks politikalara yakın olduğu konusunda ipuçları veriyor. Dolayısıyla ortodoksa dönüş var. Buna da ‘U Dönüşü’ diyoruz. Çünkü mevcut iktidar seçim döneminde ve hatta zafer konuşmasında hep eski politikaların başarısına, seçim sonuçlarının bunun bir teyidi olduğuna değinmişlerdi ve o dönemde ortodoks politikalar gündemde değildi. Fakat yeni ekip ile birlikte biz bir ‘U Dönüşü’ olabileceğini düşünüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta ‘kabullendik’ açıklaması tam bir U dönüşü olamayacağının da sinyali mi acaba?
Herşeye rağmen de Cumhurbaşkanımızın daha geçen hafta dile getirdiği “enflasyon ve faiz arasındaki ilişki konusunda fikrim değişmedi, Şimşek ve Merkez Bankası’nın atacağı adımları kabul edeceğiz” ifadeleri nedeniyle bir miktar faiz artışlarına izin verileceği ama ‘%100 artık ortodoks bir sayfa açtık, yolun bundan sonrasında da böyle devam ederiz’ şeklindeki bir anlayıştan uzak olduğumuzu düşünüyorum. Hep yüzde 20’ler 25’ler alt sınır gibi görünüyor. Neden alt sınır diye düşünüyorum. Çünkü eğer şeffaflıktan kastedilen, rasyonaliteden kastedilen artık “bundan sonra biz faizi düşük tutup, kuru tutmak için Merkez Bankası rezervi satmayacağız” anlamına geliyorsa, çünkü o rezervler malum hiçbir zaman bir resmi müdahale şeklinde olmadı. Hep arka kapı dediğimiz analistlerin bilanço analizleriyle anlamaya çalıştıkları üstü kapalı, şeffaf olmayan bir takım kapalı müdahalelerdi. Dolayısıyla şeffaflık döneminde bu müdahale ortadan kalkacaksa kurun çok fazla değer kaybını engellemek için Türk Lirası varlıkları cazip hale getirecek kadar yüksek bir faiz gerekecek. Onun için de alt sınır iyiymiş gibi düşünüyorum ama yetmeyecektir. Çünkü enflasyon beklentileri yani bir sene sonrasına dair enflasyon beklentileri en iyimser tahminle 31’lerde… Dolayısıyla 25 bile reel olarak negatif bir faiz olacak. Ancak bir kademeli geçiş olursa diye 25’ler düşünüyorum. Daha realistik olarak gelmesi gereken yer ise pozitif bir reel faiz ki hem bizler, yerli tasarruf sahipleri hem de yabancı yatırımcılar tasarruflarını kur korumalı mevduata, arabaya, eve, dolara değil Türk lirası varlıklara içimiz rahat bir şekilde kanalize edebilelim.
MERKEZ BANKASI İLETİŞİMDE ÇOK DİKKATLİ OLMALI
İletişim dili de faiz artışı kadar önemli deniliyor yabancı raporlarında. Sadece faiz artışı yeterli olmayacak galiba. PPK metninde ne gibi mesajlar verilmeli?
İletişim dili önemli. İki şekilde önemli. Bir tanesi attığınız adımların uzun soluklu olacağına dair dair bir güvence bekleyecek yatırımcı. Yabancı açısından düşünelim. Elimdeki doları getireceğim Türk tahvili alacağım, Türk borsasına gireceğim ya da daha uzun vadeli bir yatırım yapacağım. Bunu yapabilmem için sisteme güvenmem ve mevcut ortodoks duruştan kısa vadede bir tekrar dönüş olmayacağından yani o Ağbal, Elvan tecrübesini tekrar yaşamayacaklarından emin olmak istiyorlar. O güveni verebilmek için iletişim politikası önemli olacak. İkinci olarak da bu para politikası, para politikacıları açısından aslında daha ilginç geliyor bana. Maliyetsiz bir şekilde beklentilerini aşağıya çekme imkanı doğacak. Şöyle diyelim ki siz önden yüklemeli olarak faiz artışına gittiniz. Önden yüklemeli de ne demek? Diyelim ki ben Türk lirası varlıklara yönlendirmek için nihai faizlerin yüzde 40’larda olmasını yeterli görüyorum. O zaman bunu 15- 15 artıra artıra değil de baştan belki bir 30 yapıp sonra gerekirse bir 10 daha artırırım demek Merkez Bankası’nın niyeti ciddi olduğu anlamına gelir. Cumhurbaşkanı da razı olmuş, eğer gerekirse daha da fazla artırırlar diye düşünülebilir. Yani bir kerede 30 artırdıklarına göre bir 10 daha arttırmak onlar için çok da zor olmaz şeklinde bir inanç oluşursa, bir kredibilite kazanılabilirse o zaman enflasyon beklentisini siz ilave bir 10 puan daha faizi arttırmadan da aşağıya çekebilme gücüne sahip olabiliyorsunuz iletişim politikanızın becerisine göre.
Neler yapılabileceğinin sinyalini vermek önem taşıyacak elbette…
Eski FED Başkanı Bernanke’in meşhur lafı var; “Para politikası yüzde 2 aksiyondur, yüzde 98 iletişimdir” diye. Orada iletişimden kastedilen bu aslında. Siz yaptığınızı sinyalinizi verip gerekirse daha fazlasını yaparım dediğiniz zaman, hiç yapmadan piyasaları eğer yönlendirebilirseniz gitmeleri gereken yere, ilave faiz fazla uygulanmadan minimum hasarla o ekonomiyi yoluna koyabiliyorsunuz. O nedenle o iletişim önemli ama bizim gibi Merkez Bankası kredibilitesinin ciddi olarak erozyona uğradığı, geçmişte yatırımcılar açısından travma diyebileceğimiz Ağbal’ın görevden alınması gibi süreçler yaşadık. O nedenle insanın ister istemez kafasında bir soru işareti oluyor. Gerçekten bir yeni sayfa açılıyor mu? Yoksa yerel seçimlere kadar geçici bir takım adımlar mı atılacak? Bir ödemeler dengesi krizini engelleyecek adımlar atılıp sonra tekrar bir eski modele dönecek miyiz? Onu bir netleştirmek için iletişimde Merkez Bankası’nın çok dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum.
Dolar/TL 25-28 arası bir yerde sakinleşebilir
Faiz artışıyla beraber kurda düşüş bekleniyor ancak bir yandan da yabancı girişi isteniyor. Dolayısıyla kur ne olabilir, denge nerede oluşur?
Bu soru hep iktisatçılar için zordur. Şu anda da zor. Neden? Çünkü henüz bir serbest piyasada kurun geleceği yeri görebilmiş değiliz. Bir yandan örtülü müdahaleler devam ediyor. Geçen hafta bir gün Merkez Bankası bir süre için müdahalesinin olmadığını yüzde 7’ler civarında TL’nin değer kaybettiğini, sonradan bir anda o değer kaybının yavaşladığını gördük ki bu muhtemelen Merkez Bankası’nın rezerv sattığını ve gösteriyor. O günden beri de ılımlı bir şekilde Türk Lirası’nın değer kaybının devam ettiğini gördük. Bence amaç kademeli bir şekilde, adil piyasa değerine gelebilmek. Adil piyasa değeri nedir? Aslında piyasayı serbest bıraktığınız zaman arz ve talebin doğal olarak dengelendiği noktada oluşacak kur seviyesi o adil değer. Analistlerin farklı senaryolarda hesaplamaları var. 25’lerden 28’lere kadar giden, belki 30’lara varabilecek bir adil değerden bahsediliyor ama her bir kur hesabının altında yatan politika faizi senaryosu var. Dolayısıyla siz eğer politika faizini daha önden yüklemeli yukarılara çıkarırsanız, o adil değer aşağılara inecek. Şu anda o patika için sinyal almış değiliz. 22’sinde gelecek yönlendirmeden sonra değerlendirmek gerekir. Şu anda sadece tahmin etmeye çalışıyoruz ama benim tahminim eğer 25’ler civarında bir faiz artışına gidilirse kurdaki değer kaybının da devam edeceği şeklinde. Çünkü eğer faizi 25’e getirirseniz bu en fazla kurdaki değer kaybını yavaşlatır ama enflasyonun önüne geçecek, kur korumalı mevduattan doğal çıkışı sağlayacak bir faiz olmaz. Eğer 25’e getirilirse bunu bir ara adım olarak düşünmek ve kademeli olarak politika faizinin yükselmesini beklemek gerekecek. Şu andaki anlayış 25-28 aralığında kurun sakinleşeceği şeklinde.
Amaç Eylül 2021 öncesine dönmek olmalı
Bankalar regülasyonlarında Kavcıoğlu döneminde bir yumuşama olur mu?
Zor bir soru ama çok da önemli bir soru. Belki 250’ye yakın regülasyon geldi. Serbest piyasadan çok uzak bir noktadayız. İdeal olan yavaş yavaş bu regülasyonların kaldırılması. İlk başta faizler tasarruf sahipleri açısından cazip olan pozitif reel faiz seviyesine ulaşamayacağı için geçiş sürecinde yine regülasyonların belki bir kısmı kalacaktır. Ama amaç mutlaka regülasyonlardan kurtulup Eylül 2021’de başlayan yeni ekonomi modeli öncesine dönmek olacaktır. Önemli soru işareti Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK’nın başına gelmesi. Hiçbirimiz yeni ekonomi yönetiminin nasıl bir anlayış benimseyeceğinden emin olamıyoruz. Ama hibrit model olacak gibi geliyor bana. Çünkü Kavcıoğlu’nun o pozisyonda olması muhtemelen eski politikalarının muhafaza edilmeye çalışılacağına dair bir anlayışı temsil ediyor.
Sessizlik yüksek artışla gelmeyeceği sinyali olabilir
Ekonomide bir yol haritasının hala açıklanmamasını olumsuz değerlendirenler var. Siz ne dersiniz?
Ben de aynı fikirdeyim. Sessizlik gerçekten biraz rahatsız edici oluyor biz iktisatçılar açısından. Hatta ilk sonuçlarda acil bir toplantı olur mu? Merkez Bankası beklemez de hemen müdahale eder mi konuşulmuştu ama beklemesi bence çok da yüksek bir faiz artışıyla gelmeyeceğinin sinyali olabilir. Biraz bence cumhurbaşkanımızı yol haritası konusunda razı etmeye çalışmanın getirdiği bir gecikme olduğunu düşünüyorum. Yoksa aslında ortodoks politikaya bir kere bir dönüş olduktan sonra yapılacaklar oldukça net ama burada bence esas gecikmenin sebebi o dönüşün hızı ve belki de biraz hibrit olacak bir politika. Ne kadar dönüş yapabileceğiz? Ne kadar bunu eski anlayışla destekleyeceğiz ve bunun iletişimi ne şekilde olacak? Bunlara kafa yorulduğunu düşünüyorum.