DUYGU GÖKSU/İZMİR
Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) tarafından, iş dünyasının üretim-yatırım-finansman ekosistemini güçlendirmek amacıyla hayata geçirilen ESİAD Yatırım Zirvesi’nin üçüncüsü gerçekleştirildi. Zirvede iş dünyasının ortak vurgusu hukukun üstünlüğü oldu.
Zirvede, K.K.T.C. Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu, İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Akgerman ve ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu da birer konuşma yaptı. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu’nun “Vizyon Konuşması” yaptığı zirvenin ana konuşmacısı ise Türkiye Ekonomi Bankası Genel Müdürü Ümit Leblebici oldu.
Süleyman Sönmez: Hukuku güvence altına almak, geleceği güvence altına almaktır
Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarından öngörülebilirlik alanında, önemli göstergelerden biri olan risk priminin, ekonomi yönetiminin adımları karşısında ciddi bir düşüş kaydettiğini ifade eden TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, “Ancak öngörülebilirliğin gerçek tablosunda, faiz gibi öngörülebilir araçlardan ziyade, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve yatırımcı güveninin sağlanması önem taşıyor. Bunun da en temel yolu, ülkemizde hukukun üstünlüğü ilkesi üzerinde şüphe uyandıran tüm unsur ve uygulamaları, Cumhuriyetimizin yeni yüzyılıyla birlikte geride bırakmaktan geçiyor. Bunun için yapılması gereken ifade ve düşünce özgürlüğünün Anayasal güvence altında tutulduğu, hane halkından girişimciye kadar tüm toplumun yargıya ve adalete güven duyduğu, bir düzeni tesis etmek.” diye konuştu.
Demokrasi-ekonomi denkleminin sağlıklı işlemesinin, sürdürülebilir eksende kurulmasını gerektirdiğini söyleyen Sönmez, “Hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hesap verebilirliği, en üst seviyede gerçekleştiren, demokratik ve kapsayıcı yaklaşımlarla, orta demokrasi ve orta gelir tuzaklarını aşacak politikaları uygulamaya koymalıyız. Bunun da yolu her alanda, hukukun üstünlüğünün sağlanmasından, tüm paydaşların karar alma süreçlerine dahil edilmesinden; yerel yönetimlerden siyasi partilere ve meslek kuruluşlarına kadar tüm kurumların güçlendirilmesinden geçiyor. Tarih kadar doğru bir yargıç yoktur. Tarihin yargısında da görüyoruz ki, dünyada hiçbir demokrasi, sivil toplumun desteği ve hukukun tartışılmaz üstünlüğü olmadan gelişip güçlenemedi. Hazırlanmamız gereken bir geleceğimiz var. Geleceğimizin çocuklarımız için ne derece parlak olacağını, bugünden atacağımız adımlar belirleyecek. Ve tarih yine bize gösteriyor ki, hukuku güvence altına almak, geleceğimizi güvence altına almaktır.” değerlendirmelerinde bulundu.
Türkiye’nin ekonomik yapısını güçlendirmek için çözmesi gereken önemli riskler bulunduğunu söyleyen Sönmez, “Enflasyon, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Yeni ekonomi yönetimi tarafından atılan doğru adımların olumlu etkileri olsa da, reel sektör ile hane halkında enflasyona dair kalıcı bir iyimserlik henüz oluşmuş değil. Merkez Bankamızın uyguladığı sıkı para politikasını, elbette görmezden gelmiyoruz. Ancak şunu da biliyoruz ki, enflasyonla mücadelede para politikası tek başına yeterli değil. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele, eğitim ve finansal istikrar alanlarında kapsamlı yapısal reformlar, bunun için esas olacaktır. Türkiye’nin önünde, bu riskleri fırsatlara dönüştürmek için, tarihi bir şans bulunuyor. Teknolojiye dayalı büyüme stratejisi benimsemek, yüksek katma değerli üretimi artırmak ve vergi adaletini sağlayarak kayıt dışı ekonomiyi kontrol altına almak, sürdürülebilir kalkınmanın anahtarıdır.” ifadelerini kullandı.
“Yüzde 4’lük büyüme ve %17,5’luk enflasyon iyimser kaldı”
Yeni OVP’de enflasyon beklentilerinin yukarı yönlü revize edilmesinin, geçen yılki OVP beklentilerinin, iyimser olmasının bir sonucu olduğunu hatırlatan Sönmez, “Reel sektörün ve iş dünyasının beklentisi, gerçekçi ve güven iklimini güçlendirecek yaklaşımlar. OVP’de önümüzdeki yıl için %4’lük büyüme ve %17,5’luk enflasyon öngörüleri de ne yazık ki yine iyimser kaldı. Geçtiğimiz hafta yapılan enflasyon raporu değerlendirmesinde, Merkez Bankası’nın 2025 enflasyon tahminini %21’e revize etmesi bunun bir göstergesi.” ifadelerini kullandı.
Orhan Turan: Güven veren ortam finansmanın kilidini açar
Yatırımcıya, belirsizlik dönemlerinde, güven veren bir yatırım ortamının finansmanın kilidini kolayca açacağını dile getiren Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “TÜSİAD üyesi şirketlerin yatırım kararlarında rol alan yöneticileriyle, mayıs ayında düzenlediğimiz çalıştayda, yatırım ortamımızdaki sorunlara odaklandık. Daha rekabetçi bir yatırım ortamı için, neler gerektiğini sorduk. Çıktılar, Türkiye’nin potansiyeliyle, yatırımcılar için cazip bir ülke olduğunu bir kez daha gösterdi; güçlü iç talep, nitelikli ve rekabetçi iş gücü, katma değerli sanayi gibi, birçok alanda bölgedeki rakiplerimizi geride bırakıyoruz. Nitekim, Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde 2004-2023 yılları arasında en çok yatırım çeken ikinci ülke konumundayız. Ancak ortak kanaat, Türkiye’nin kendine özgü sorunlarının sürdüğü yönünde, ki bu da güven ortamını zayıflatıyor, finansmana erişimi zorlaştırıyor.” dedi.
Yatırımcıların ekonomik istikrar ve serbest piyasa koşullarının yanı sıra, hukukun üstünlüğü ilkesinden taviz vermeyen; adil, şeffaf, sade, öngörülebilir mevzuat beklediklerini ifade eden Turan, diğer beklentileri, “Strateji odaklı, uygulanabilir, hedeflerle uyumlu teşvikler, nitelikli insan kaynağı, yetenek açığının kapatılması, AB yeşil ve dijital dönüşüm politikaları ile uyumlu düzenlemeler, küresel risklerin ve fırsatların etkin değerlendirilmesi ve finansmana kolay erişim ve kaynak çeşitliliği” olarak sıraladı.
Sibel Zorlu: Hayati sorunlardan, yatırımlardan uzak kalıyorlar
Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü ve kişi başına düşen milli gelirini artırmanın yolunun teknoloji ve inovasyona dayalı katma değerli üretimden ve verimlilikten geçtiğini dile getiren ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu, “Bu çerçevede, bilim-teknoloji-üretim-yatırım ekosisteminin oluşturulması son derece önemli. Finansmana erişim ve yüksek maliyetler bu hedeflere ulaşmanın önündeki en büyük engeller arasında. Sermaye ihtiyacı içinde olan firmaların değer yaratmasında sıkıntılar yaşanıyor. Yüksek faiz oranları iş dünyasını olumsuz etkiliyor. Yüzde 50’yi bulan faiz oranlarıyla yatırım yapmak neredeyse imkansız. Öte yandan yüksek enflasyonun devam ettiği ortamda sermayeler ve şirket karlılıkları eriyor. Bu kadar hayati sorunlarla uğraşan şirketler, küresel rekabette kendilerini oyunda tutacak yatırımlardan uzak kalıyorlar.” dedi.
Stratejik ortaklıklar kurmayı başaran şirketlerin hem ölçeklerini büyüttüğünü hem de know-how ve teknolojiye daha rahat ulaşabildiğini dile getiren Zorlu, “Ülkemizde 2021 yılında rekor rakamlara ulaşan işlem hacmi, ekonomik koşulların ve birtakım belirsizliklerin etkisiyle 2022 ve 2023’de geriledi. 2024 yılının ilk 6 ayında ise bir toparlanma öngörülüyor. Halka arzlar da yeni yatırımcılar çekmek, sermaye tabanını genişletmek, finansmana ulaşmak ve uzun vadeli büyüme bakımından önemli bir araç. Türkiye’de 2024 yılında 54 şirketin borsaya kote olmasıyla, 2021 yılının 53 şirket rekorunun kırıldığını görüyoruz. Sermaye piyasalarının derinleşmesi, finansal araçların çeşitlendirilmesi Türkiye’ye yönelen yatırımlar ve fonlar bakımından son derece kıymetli.” değerlendirmelerinde bulundu.
Bülent Akgerman: Gelişmiş ülkelerin yükselişinin sebebi: bilim ve hukukun üstünlüğü
Dünya medeniyetinin gelişmesinde ve ilerlemesinde, özgürlük, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı ile hukukun üstünlüğüne dayanan evrensel değerlerin etkili olduğunu vurgulayan ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Akgerman, “Bugün gelişmiş ülkelerin üzerinde yükseldiği iki temel unsur, en basit ve kısa anlatımla bilim ve hukukun üstünlüğü. Hal böyle iken ve bu gerçeğe rağmen dünya ülkelerinin farklı yönlere savrulabildiğini, bölgesel çatışmaların ve güç savaşlarının acımasızca devam ettiğini görüyoruz. Hukuk ve adalet kavramlarının güçlüden yana kullanılabilindiği bir dünyadayız. Evrensel değerlerin ve her alanda uluslararası normların geleceğimiz için yol gösterici olacağına inanıyorum.” dedi.
Mahmut Özgener: Demokrasi, ekonomik büyümeyi teşvik eder
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener de, “Bugünün dünyasında demokrasi ve ekonominin karşılıklı ilişkisinin doğru bir şekilde işlemesinde hukukun üstünlüğü, şeffaf yönetim ve toplumsal güvenin gerek şart olduğuna tanık oluyoruz. Alınan ekonomik kararların eşitsizliklerin azaltılmasına katkı sağlayacağına dair umut ve inanç sadece, hukuk ve adalete güvenin olduğu toplumlarda artabilir. Demokrasi, ekonomik büyümeyi teşvik edecek şekilde istikrara ve yatırım ortamına katkı sağlarken, güçlü bir ekonominin ve bağımsız ekonomik aktörlerin de demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca, özellikle yabancı sermayenin ülkemize daha fazla çekilebilmesi için yatırımcılara sunduğumuz imkanların daha net ortaya konulması gerektiği kanaatindeyim.” ifadelerini kullandı.
Burak Dağlıoğlu: Hizmet yatırımı çekmeliyiz
Uluslararası doğrudan yatırımlarda, pandemi sonrası gelişmekte olan ülkelerin daha fazla yatırım aldığını aktaran Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Sayın Burak Dağlıoğlu, Türkiye’nin bu yatırımları alırken kendi içerisinde rekabet ettiği ülkeler arasında ikinci sırada olduğunu söyledi. Dağlıoğlu, “Türkiye son 20 yıllık dönemde yüzde 9.8’lik payla ikinci ülke konumunda oldu. Yapılan reformlarla yatırımcıların ilgisi arttı.” dedi.
Rekabet coğrafyasında Türkiye’nin aldığı yatırım ile açık ara lider olduğunu dile getiren Dağlıoğlu, “Daha çok hizmet yatırımı çekmek mümkün. Hizmet yatırımı konusunda daha çok çalışmalıyız. 2004 yılından 2014 yılına kadar imalat sanayi yatırımlarının ciddi oranda arttığını gördük. Aynı zamanda genişleme konusunda da Türkiye açık ara lider. Sıfırdan yatırımların gelmesinin yanında, buradaki şirketler bu süreçte faaliyetlerini genişletti.” diye konuştu.
Dağlıoğlu, uluslararası doğrudan yatırımların Türkiye için nitelikli olan 8 maddesini, “İklim dostu, dijital, KTZ odaklı, bilgi yoğun, nitelikli istihdam sağlayan, katma değerli hizmet, nitelikli finansal ve bölgesel kalkınmayı destekleyen yatırımlar” olarak sıraladı.
Ümit Leblebici: Enflasyonu düşürmenin ilk faydası girişimci sayısını artırmak olur
Her zaman yabancı yatırımcıyı çekmenin yanında Türkiye’den de ortaklıklar için yurt dışına gitmenin önemini vurgulayan Türkiye Ekonomi Bankası Genel Müdürü Ümit Leblebici, “Hep yabancı yatırımcıyı çekmeye çalışıyoruz, bunu değiştirmeliyiz. Hem ilişkileri yönetme hem pazardaki alışkanlıkları anlama faydası sağlar. Sadece içeriye yabancı yatırım çekerek gelebileceğimiz nokta bizi rakipler arasında geride bırakabilir. terler rakipler açsından bizi geride bırakabilir.” dedi.
Enflasyonu düşürmenin en önemli sağlayacağı faydanın girişimci sayısını artırmak olduğunu belirten Leblebici, “Enflasyonu yüzde 2’ye indirdiğimizi düşünün. Ödenecek olan faiz yüzde 2’ye düştükten sonra her türlü bulunur. Girişimci sayısı 10 yerine 10 bine ulaşır. Enflasyonu indirmemizin birincil sebebi ülkede girişimciyi cesaretlendirmek olur.” diye konuştu.