Burcu GÖKSÜZOĞLU
Depremin ekonomide yarattığı mali hasar nedir?
Üretim kayıpları, altyapı yatırımları uzun vadede toplamda 50 milyarla 180 milyar arasında bir maliyet bekleyenler var. 180 milyar dolara yakın bir miktar bana daha makul gibi görünüyor, 50 milyar dolar çok düşük. Çünkü Antep’te ciddi bir sanayi var, o sanayi kayıplarını göz önünde bulundurmak lazım. Maraş’ta da var. Malatya da ciddi bir ihracat merkezi. İskenderun çok önemli bir liman bölge için. Ve tabii çevre illerde de etkisi var. Dış basında ciddi bir göçün olduğu yer alıyor Suriye’den Türkiye’ye. Bir de bunların yaratacağı etkiler var. Bütün bu etkileri değerlendirmek için zaman çok erken diye ama 150 milyar dolardan daha az bir maliyeti olmayacağını düşünüyorum. Hemen ortaya çıkacak maliyetten bahsetmiyorum. 8-10 senelik bir süreçte ortaya çıkacak maliyet. Bu da Türkiye ekonomisi açısından çok yüksek bir miktar. Neredeyse gayri safi yurt içi hasılaya kıyasladığınız zaman çok ciddi bir oran.
Bu hasar nasıl karşılanacak? Toplanan deprem vergileri nereye gittiğine, bütçenin durumuna ve TCMB’nin afetler için ayırdığı yedek akçeye baktığınızda ne dersiniz?
Yedek akçe diye bir şey kalmadı. Onu çoktan kullandık. Bunu karşılayacak nakit yok. Dış yardım gelir mi, ne kadar gelir, o yardımlar nasıl kullanılır bilemiyorum. Ama dikkatimi çeken bir şey var. Bakan Soylu da değindi. Yardımlarda çok önemli bir düşme var. Maalesef Türkiye’de böyle oluyor bu iş. Halk harekete geçiyor, inanılmaz fedakarlıklar yapıyor fakat bir süre sonra devlet devreye girdiğinde katkılar çok önemli ölçüde düşmeye başlıyor. Çünkü insanlar da heyecanını kaybediyorlar, bir güvensizlik de var maalesef. Bunu 99 depreminde de gördük. Önünde Türk bayrağı asılı dünya kadar yardım kamyonu gidiyordu, sonra devlet devreye girdiğinde insanlar bir anda kestiler. Bıçakla kesilir gibi kesildi. Şimdi böyle bir şeyin olmasından korkuyorum. Halkın desteği olmadan bu sürecin altından kalkabilmek mümkün değil. Tabii ki vergi toplamaya kalkacak, başka çare de yok zaten bunu finanse etmek için. Bu vergileri insanlar ne kadar istekli olarak verecekler, onu bilmiyorum. Zaten vergi oranları çok yüksek. Vergide çok ciddi bir adaletsizlik var. Bizde dolaylı vergilerin oranı, dolaysız vergilere kıyasla çok yüksek. Otomobildeki ÖTV ciddi bir sorun. Dolayısıyla zaten bundan ciddi bir şikayet vardı. İnsanlarda bunların hoşnutsuzluğu varken bir de üstüne ek vergiler koymak hele hele bu kadar enfl asyonla beraber bu kadar hızlı bir yoksullaşmanın yaşandığı bir dönemde ek vergiler koymak biraz zor olacak gibi geliyor bana. Ama bir şey olabilir. Türkiye’de gelir dağılımı çok bozuldu ve burada çok ciddi bir servet aktarımı da var. Burada servet vergisinin konması uygun olur diye düşünüyorum ben. Hem de gelir dağılımını da özellikle dengeleyecek bir etki de yaratır.
İnşaat ile sürekli rant yaratan bir ekonomiye dönüşüyoruz
Servet vergisi önerinizi biraz ayrıntılandırabilir misiniz?
Türkiye’de en zengin yüzde 1’in, yüzde 10’nun aldığı paylar çok yüksek. Ve Avrupa’nın da çok üzerinde. Bu anlamda Rusya birinci ama ondan sonra da biz geliyoruz Avrupa’da. Gelir eşitsizliği açısından bakıldığı zaman biz geliyoruz Avrupa’da. Rusya 48, Türkiye’de yüzde 36 yanlış hatırlamıyorsam. Ama Belçika’da mesela yüzde 17 ve dolayısıyla burada gelir dağılımında da eşitliği sağlayıcı şekilde bir servet vergisinin alınmasında yarar var. Hem de hakkaniyet açısından da çok gerekli diye düşünüyorum. Bunun bir takım uzantıları da değinmek lazım. Sürekli bir rant yaratan bir ekonomiye dönüşüyoruz. İnşaat hamlesi başlaması 10 yıldan fazla oldu herhalde. Bu kadar rant yaratan bir sektöre dayalı olarak kalkınma modeli geliştirebilmek mümkün değil. Oldukça ilginç bir yazı okudum. Bina yıkımlarının yüzde 83’ü en fazla yolsuzluk olan ülkelerde oluyor. Yolsuzlukla kalitesiz bina, depremde çöken bina arasında çok ciddi bir kolerasyon var. Yolsuzluk arttıkça, binaların kalitesi düşüyor. Rüşvet mekanizmaları devreye giriyor, denetimler aksıyor, lisanslamadan tutun da projenin onaylanmasına kadar bir sürü aşamada rüşvetler devreye giriyor. Bu yerel yöneticileri de çok zenginleştiren bir şey. Ama bizde başka bir şey daha var hele son dönemde. Biz bunu devlet aracılığıyla resmileştirdik. İmar afl arıyla. Bu rant yaratan ekonomiden bizim vazgeçmemiz lazım yoksa kaliteli inşaat da yapamayacağız ve sağlam altyapıya sahip bir ekonomiye de yönelemeyeceğiz. Dolayısıyla kaynağın bu kadar verimsiz bir şekilde kullanılması Türk ekonomisinin tıkanmasındaki en temel nedenlerden bir tanesi.
Borsadaki ‘dude’ yeniden devreye girdi
Borsanın depremin iki günü açık kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Borsa İstanbul işlemlerinde bir takım kuşku uyandıran şeyler var. Özellikle borsada büyük satış yapan şirketlerden bahsetmek mümkün bu çerçevede. Bir zamanlar borsada bir herif vardı. Yabancı basında da ‘dude’ olarak atıfta bulunulmuş ona. ‘Dude’ yine devreye girdi. “Bir yatırım kuruşu aracılığıyla çok yüksek miktarda satış yapıldı. Böyle bir dalgalanma yaşandı borsada” diye bir takım eleştiriler var. Bunlar doğru. 380 bin tane yatırımcıdan bahsediliyor deprem bölgelerinde. Bu insanların hiçbir şekilde işlem yapma şansları yok tabii ki böyle bir durumda. Dolayısıyla ciddi şekilde zarara uğramış vaziyetteler. Dolayısıyla bunun yarattığı ciddi bir haksızlık var, ciddi bir fırsat eşitsizliği var diyeyim. O yüzden bu işlemlerin iptal edilip borsanın kapatılması çok daha hayırlı olurdu. Herkesi daha fazla memnun eden bir şey olabilirdi bu. Dolayısıyla bu kararın bu kadar geç alınmış olması ve bunun mevzu edilmesi, muhalefet liderinin gidip Sermaye Piyasası Kurulu’na hesap sorması bunlar bir kurumun güvenilirliği açısından çok olumlu şeyler değil maalesef. Bu dönem en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey güven ve güveni de zedelememek lazım. Bence iki gün borsada yapılan işlemlerin iptal edilmesi lazım çünkü işte bu ‘dude’dan bahsediliyor yine. Borsa İstanbul’da böyle bir şey varsa, spekülatif bir atak varsa bunun önüne geçilmesi lazım. Hakkaniyet gözetiliyorsa borsanın bir süre daha kapatılmasını yani açılmamasını gerektiriyor bence.
Hisse senedi piyasasının ayakta tutulması zor
BES fonlarında hisse fonlarının payını arttırılması ve Hazine’nin hisse geri alımını özendirmek için teşvik getirmesi, SPK’nın Borsa İstanbul’un yeni düzenlemeleri söz konusu. Borsa açılışında bu önlemler etkili olur mu? Depremzedelerin borsadaki mağduriyetlerini giderir mi?
Bunların mağduriyet giderecek bir yanı yok bence. Bu tam tersine hisse geri alımı çok ciddi bir servet transferini doğuran bir faktör haline geldi, Amerika’da özellikle. Bir örnek vermek gerekirse 2008 krizinden önce City Bank’ın değeri 220 milyar dolardı. 27 milyar dolara kadar düştü. Ondan sonra bunlar piyasa değerlerini geri alım yaparak yükselttiler ve o sayede dünya kadar insan dünyanın parasını kazandı. Toplumun en zengin kısımlarının kazandığı paradan bahsediyoruz. Hele şimdi böyle bir durumda bu hisse geri alımını, o bölgenin şirketlerinin ne kadar kotedir borsaya, yapacak halleri olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla burada ciddi bir sorun var gibi gözüküyor. Bu hisse geri alımı için verilen vergi muafiyetleri teşviki çok uygun adım değil gibi geliyor bana. Servet transferini biraz daha hızlandıracak bir faktör haline geliyor. BES’ten yapılan destekler de; küçük yatırımcının zaten bir güven sorunu vardı, onunla beraber çekiliyordu borsadan, zaten hiç artıramıyoruz yıllardır borsadaki yatırımcı sayısını. Oraya kaynak girişini desteklemek, borsayı güçlendirmek açısından alınan önlemler gibi gözüküyor. Ama kamudan kaynak aktarılışıyla, BES’teki devlet payından söz ediyorum, hisse senedi piyasasının ayakta tutulmasına çok fazla imkanı yok.
2023 kesinlikle kayıp bir yıl olacak
Deprem işsizlik, büyüme, milli gelir gibi makro göstergeleri nasıl etkileyecek?
99 depreminde de yaşadık. Depremin ertesinde bir ekonomik küçülme kaçınılmaz hale geliyor. Marmara ile kıyaslandığı zaman ekonomi içindeki payı bölgenin çok daha düşük. Çünkü Marmara yüzde 65’i. İstanbul gerçi çok az etkilendi. Kocaeli’de önemli bir sanayi merkezi. Dolayısıyla piyasa için bir etki yaratmaz diye düşünülebilir. Doğru belli bir ölçüye kadar ama ben şimdi bu depremden sonra yaşanan panik havası içinde İstanbul’daki kaygıları da göz önünde bulundurmak durumundayım. Şimdi herkes zemin etütleri yapmak ve inşaatların kalitesini kontrol etmek derdine düşmüş. Dolayısıyla bu durumda böyle bir güvensizlik varken yeni inşaatların satılması ve bunların konut stoklarına eklenmesi bana çok mümkün gözükmüyor. İnşaat istihdam yaratan sektörlerden bir tanesi, öyle oldu geleneksel olarak. Dolayısıyla işte birinci sektörde çok ciddi bir daralma çıkacak ortaya. Zaten son dönemlerde durumumuz çok parlak değil. Dış açığı söylemeye gerek yok ve cari açık rekor kırıyor. O da yanlış politikaların sonuçlarından bir tanesi, Türk lirasının bu kadar değerli tutulmasının getirdiği sonuçlardan biri. İthal ürünler yine ucuz geliyor ve ithalat patlıyor. Onunla beraber hem dış açık hem cari açık büyüyor. Bir taraftan bu var ikincisi böyle bir deprem yaşamış bir ülkeye turist gelir mi, özellikle de gelip komşu eyaletlerde kalır mı o konuda da çok ciddi kaygılarım var. Dolayısıyla turizm gelirlerinde de önemli kayıplar olacağını düşünüyorum doğrusu. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğü zaman hizmet sektörü de çok önemli zarar görecek bundan genel olarak bakıldığında. Kötü bir yıl geçireceğimiz çok açık. Ki zaten kötü durumdayız bu katmerlenecek gibi gözüküyor. O yüzden 2023 yılı kesinlikle kayıp bir yıl olacak. Umarım 2024’ten itibaren toparlanmaya başlarız.
99 depremi sonrasında Avrupa rüzgarı esiyordu
Yeniden toparlanma nasıl olabilir?
99 depreminden sonra 2000’de iyi bir büyüme yaşadık. Ama o da Avrupa Birliği’ne giriyoruz havası vardı ve Avrupa’dan gelen bir kaynak akışı vardı. Ama 2001’de tarihimizin en ciddi krizlerinden bir tanesini yaşadık. Kalıcı bir iyileşme sağlanamadı sonraki süreçte ekonominin yeniden yapılandırılmasıyla yolumuza devam edebildik. Yüzde 60’ı buluyor asgari ücretle çalışanların oranı. Çok ciddi bir yoksulluk yaşanıyor ekonomide bir de ekonomideki çarkların durmasıyla daha da derinleşeceğini düşünüyorum doğrusu. Kötü zamanlar geçireceğiz kendimizi
Deprem bölgesinde 10 bin lira yardım kime verilecek
10 bin TL acil nakit desteği, 15 bin TL taşınma yardımı, vergi yükümlülüklerinin ertelenmesi, BDDK’nın adımları… Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaybımızın ne kadar olduğu belirsiz. Böyle bir belirsizlik ortamında, 10 bin lira kimi verilecek bu para, nasıl belirlenecek bu insanlar? Bunu biraz ertelemekte yarar var gibi geliyor bana. Yoksa hakkaniyete hiç uymayan bir durum çıkacak ortaya. Tahminler çok korkutucu aslında. Bölgede görev yapan doktorlar, 400-500 binden bahsediyorlar kayıp olarak. Bu kadar yüksek miktarlara çıktığı zaman bu mağduriyetlerin 10 bin lirayla falan giderilmesi imkansız.
Öncelikle durumları düzeltmek gerekiyor
Kısa vadede başka hangi önlemler devreye sokulmalı?
Vergilerin temmuza kadar ertelenmesi çok fazla bir şey ifade etmiyor. Her şeyini kaybetmiş bir insan, temmuza da erteleseniz bir dahaki seneye de erteleseniz çok fazla yarar sağlamayacak bundan. Diğer önlemler de biraz havada kalan önlemler gibi geliyor bana. Orada kalan insanların durumunu öncelikle göz önünde bulundurmalıyız. Çözülmesi gereken sorun oradaki insanların yaşam koşullarının düzeltilmesi ve onlara nispeten rahat bir yaşam sağlanması. Enfeksiyon hastalıklarından bahsediliyor. Belediyeler bir takım önlemler alıyor. En acil sorunlar bunlar.