Maruf BUZCUGİL – Hüseyin GÖKÇE
MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, muhalefetin Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) sorununun çözülmesinden rahatsız olduğunu belirterek, “Eğer çözüleceğini bilselerdi bu kadar üzerine gitmezlerdi” dedi. Kur Korumalı Mevduat uygulamasının liralaşma stratejisinin bir parçası olduğunun altını çizen Karakaya, uygulanmaması halinde doğacak sonuçların da düşünülmesi gerektiğini kaydetti. Karakaya, hükümetin tüm politikalarını onaylamadıklarını belirterek, “Başarılı icraatlarını destekliyoruz, eleştirilerimiz de var” diye konuştu.
-Öncelikle yaklaşan seçimlere yönelik görüşlerinizi alabilir miyiz? Ne bekliyorsunuz?
14 Mayıs 2023’te Türkiye Cumhuriyet tarihinin, çok partili siyasal sisteme geçildikten bu yana en önemli seçimini yaşayacak. Bu seçimler geçmişteki gibi sadece yönetimi belirleyecek, değiştirecek veya mevcudu devam ettirecek bir seçim olmasının çok daha ötesinde anlam yüklenen, tartışma yaratan bir seçim. Herkes, özellikle ittifaklar halinde yürütülen siyasette bu seçimin Türkiye’nin kader seçimi olduğunu ifade ediyor kendi zaviyesinden.
Türkiye son 3-4 yılda erken seçim tartışmaları yaptı. Son 1 yılda da özellikle 6’lı masa ve adayının kim olacağı tartışmalarına evrildi. Türkiye’nin mevcut sorunlarına yönelik hiçbir şey üretemedi tartışmalarıyla. Ne ekonomi ne de başka şeyler gündeme gelemedi, tartışılamadı.
Gazeteciler siyasilerle karşı karşıya geldiğinde ilk soru erken seçim tartışmasıydı. Sonra da 6’lı masa adayının kim olacağını tartıştık. Siyasetçiler, gazeteciler, sokaktaki vatandaş bu sürecin önemli ölçüde suni bir gündem olduğunu, Türkiye’nin enerjisinin boşa harcandığını düşünüyorum.
-Seçim ekonomisi ve vaatler de çok tartışılmaya başlandı?
Seçim ekonomisinin tanımının nasıl yapıldığına bağlı. Partilerin doğal olarak seçim esnasında millete vaat ettiği, seçim beyannamesiyle yazılı hale getirdiği taahhütleri var. İktidara geldiklerinde taahhütlerini yerine getirmeleri lazım ki tekrar seçim sürecine girildiğinde yüzleri olsun vatandaşın karşısına çıkmak için.
Bu anlamda bakıldığında tartışmaların vatandaşa verilen taahhütlerin yerine getirilmesi noktasında itici güç olması söz konusu. Buna seçim ekonomisi veya başka bir şey diyebilirsiniz.
Örneğin EYT konusu AK Parti’nin, MHP’nin de seçim beyannamesinde olan bir konu. Bunların mağduriyetlerinin giderileceğine dair söz vermiştik. Son dönemeçte EYT 2,5 milyon insanın istifade edeceği çözüme kavuşturuldu. Eğer bu bir seçim ekonomisi ise bunu uygulatan da muhalefet. EYT TBMM komisyon veya genel kurulunda sürekli dillendirildi.
Muhalefet öncelikle iktidara gelen partilerin seçim beyannamelerindeki hususlara bakar, en yapılamayacak üzerinden gider. EYT konusunda muhalefet çok muhalefet yaptı. Onlar çözülemeyeceğini, çözümün mümkün olamayacağını, kaynağın bulunamayacağını, iktidarın buna cesaret edemeyeceğini düşündüler. Samimi söylüyorum, çözüleceğini bilselerdi bu kadar üzerine gitmezlerdi. Zaten çözüldüğü gün açıklamalarına bakın, niye yaptınız? Kaynağı nerede, dediler. Yapılana muhalefet etmeye çalıştılar.
“Muhalefetin bir elinde soğan, diğerinde patates var”
Türkiye birçok alanda önemli ilerlemeler kaydediyor. Evlerde kullanılan yakıtların yüzde 30’una denk gelecek büyüklükte bir rezerv var. Değişik insansız hava araçları, Kızıl Elma, Sivas Hızlı Tren hattı… Türkiye’yi prestij açısından yukarı taşıyacak, ekonomisine katkı verecek önemli atılımlar var. Aynı günlerde muhalefetin bir elinde soğan, bir elinde patates var. Burada iki şeyi karşılaştırırken, her şeyden önce karşılaştırılabilir olması lazım. Ben bunu karşılaştırılabilir olarak görmüyorum.
-Cumhurbaşkanı, ‘EYT seçime mal olsa da yapmayız’ demişti
Sonuçta sorun çözüldü, kaynağını buldu, kaynak riskini alarak çözdü. Şimdi de “Hani seçime mal olacaktı niye çözdün?” diye soruyorlar. Sosyal güvenlik sistemine külfet getireceğini söylediler. Bu noktadan sonra kimse hayır diyemezdi Meclis’te zaten. Bu kadar geniş çaplı örgütlenme ve sıcak takibi yapılan başka konu olmadı.
Bunun seçim beyannamesinde olması da şart değil. Yaşam içerisinde toplumsal talep ve istekler oluşabilir, dolayısıyla hükümetlerin de bu taleplere anında veya bir takvim içinde cevap vermesi normal. Seçim beyannamesinde yoktu diyemezsiniz.
– Kur Korumalı Mevduat sistemine nasıl bakıyorsunuz? Sürdürülebilir bir durum mu? Tekrar iktidar olunursa sürdürülecek mi?
KKM uygulaması aslında bir liralaşma politikasının parçası. Yani ekonomiyi dolarize olmaktan kurtarıp liraya dönüştürme plan ve projesinin bir alt unsurudur. Muhasebede borç alacak dengesi vardır. Normalde bu tür şeyler bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Etki, tepki ve sonuç olarak değerlemeye alırız. Siyasette bu öyle olmuyor. Siz ne tarafı görmek istiyorsanız o tarafı konuşursunuz. KKM’nin bir muhasebe maliyetinden bahsediyorum, net ekonomik kayıp ve kazancından, alternatif maliyetinden bahsetmiyorum.
Öbür taraftan bunların alternatif fırsat maliyetleri olur, net ekonomik kayıp ve kazancı hesaplarsınız. Bütünlük içinden bakıp çerçeveyi bütün olarak aldığımızda KKM’nin maliyeti, bir de getirisi var.
Geçmişte kura duyarlı üretim, ihracat, ithalat yapısı vardı. Vatandaşın da günlük yaşamında dövizi bizzat kullanmasa da üretim ve tüketim maliyeti, hayat pahalılığı açısından baktığınızda kur duyarlı bir yapı var. Dövizdeki anormal artışlar doğal olarak herkeste sıkıntı oluşturuyor. Özellikle de pandemiyle birlikte üretime dayalı bir paradigma değişikliğine gidildi. Ana ekonomik politikalardaki köklü değişmeler zaten normal zamanlarda pek yapılmaz. Pandemi bu anlamda dünyada da buna öncülük etti.
“Gelişmekte olan ülkelere ‘üretmeyin’ baskısı vardı”
Daha önce küreselleşmenin en yoğun yaşandığı dönemlerde gelişmekte olan ülkelere üretim yapmama baskısı vardı. Ben o dönem TMO Genel Müdürüydüm. Gelişmiş ülkelerin kendi stokları vardı, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü (öncesi GATT) gibi kuruluşlar aracılığıyla, gelişmekte olan ülkelerde üretimi durduracak, kendi pazarları haline getirecek politikaları izlediler. Küreselleşmenin sınırları kaldırma, gümrük duvarlarını yok etme girişimleri artık dünyanın tek kutuplu, tek merkezden yönetilen, sermayeye dayalı yönetim modeli oluşturmaya çabalıyorlardı. O günlerde ulus devletlerle ciddi uğraşı vardı. Terör örgütlerinin ulus devletlerinin başına bela edilmesi de bu döneme denk gelir.
Medeniyetler arası ittifak, dinler arası diyalog konusu da o dönemlerin ürünü. Dünya küçük bir köy, tek bir devlet üzerinden yöneteceğiz, sınırları kaldıracağız, ekonomik korumacılık yok, her şey serbest dolaşacak (sermaye, mal, emek) tam bu noktalarda giderken, ulus devletlerin artık bundan sonra kıymeti kalmadı denirken, dinler arası diyaloglar devreye girdi. PKK’nın da Türkiye’nin başına bela edilmesi bu ihtiyaçların gereğiydi. FETÖ’nün de devreye sokulup farklı yapılanmayla devleti işgale kalkması da… Dinler arası diyalogun temsilcilerinin başında da FETÖ geliyor.
Dün artık konvansiyonel savaşlar mümkün değil derken, vesayet savaşları terör örgütleri üzerinden yapılan operasyonlar işin bir başka tarafı.
Küreselleşen dünyada Artık NATO’ya ihtiyaç var mı? Derken bugün NATO en önemli güvenlik platformlarından birisi haline geldi. Eski Varşova Paktı ülkeleri tehdit ve tehlike algılarıyla NATO’ya girmek için önemli ölçüde enerji sarf ediyorlar. Her savaşın özünde arka planında ekonomi yer alıyor. Dünyada bizi rahatlatacak ekosistem yoktu, Türkiye belki o anlamda başını kaldıracak durumda değildi.
“KKM döviz mevduatı olanlar çok seviliyor diye yapılmadı”
KKM’ye ekonominin büyümesine getirdiği katkı yönünden bakmak gerekiyor. Belki enflasyon çok daha yukarı gidecekti onu önlemesinde katkı var. Kura daha duyarlı bir yapının getireceği maliyetler ne olacaktı?
‘Döviz mevduatı olanlara kıyak geçelim, döviz mevduatı olanı çok seviyorum’ diye yapılmadı. Bir hükümet bunu diyebilir mi?
Öbür taraftan milyonlarca insan var. Ben o maliyetin toplumun özellikle sabit ve dar gelirlilere gelebilecek ekonomik yüklerin önemli ölçüde etkilediğini düşünüyorum.
“Stoksuz üretim dönemini pandemi bitirdi”
Pandemi bir ekonomik kriz değildi ama sonuçları itibarıyla tüm dünyada ekonomik kriz oluşturdu. Global mal fiyatının artması pandemiye denk geliyor. Küreselleşme devam ederken, hatta Japon mucizesi dediğimiz yıllarda robotların üretime sokulmasıyla birlikte, esnek üretim sistemleriyle dünya stoksuz üretim modeline geçti. Tam zamanında üretim modellerine geçti. Hepimiz buna methiyeler düzdük. Stoksuz üretim modelleri, stok maliyetlerini düşürdü, sonuçta ürünlerin maliyeti de aşağı çekildi. Üretmeyin, stok yapmayın telkinleri ile devam eden dünya hiç beklemediği şekilde, insanları evlere kapatan, fabrikalarda kapasiteleri minimum seviyeye düşüren bir ortama getirdi. Evlerden çıkamadık. Üretim yapamadık.
Dün ‘sen üretme ben veririm, ben daha ucuzunu veririm’ diyenler, ihtiyaç sahibi olan ülkelerin taleplerine cevap vermediler. Önce kendi insanıma bakarım dediler, ihracatı durdurdular.
“KKM’ye sadece maliyet olarak bakılmamalı”
Bu hastanın hayati derecede önemli sıkıntısına müdahale edilir. Tedaviniz başka yerlere zarar verebilir, kemoterapi gibi. Bu da zaman içinde düzelecek. Enflasyondaki aşağı iniş ekonomiye güven duyma açısından önemlidir. Bu ekonominin olmazsa olmazı finansmandan çok daha önemlidir.
Bugün Türkiye’de para var. Ancak seçim devreye girdiğinde, insanlar ‘hele bir seçim olsun’ diyor. Yabancı sermaye de ürküyor, yerli sermaye de aynı şeyi düşünüyor. ‘hele bekleyelim’ diyorlar. Gelecek hep belirsizdir, siz bazı geleceğe yönelik sözleşmelerle geleceği daha belirgin hale getirmeye çalışırsınız. Bu sadece bu döneme özgü de değil. Seçim dönemlerinde yavaşlama olur. Yeni politikalar ne olacak diye merak ederler. Dolayısıyla buradaki uygulanan ekonomi politikalar, döviz KKM’yi sadece uygulama veya maliyet olarak bakmak çok sığ bir bakış olur. 2021 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 11,4 büyüdü. 2022’de yüzde 5,6 ve dünya ortalamalarının üstünde bir büyüme.
“Aracın motoru değişirse diğer parçaların da uygum sağlaması lazım”
-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine yönelik eleştirilere ne diyorsunuz?
Muhalefet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini bilmiyor, zaten öğrenmekle de hiç uğraşmadılar. Sadece güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceklerini söylediler. Oysa bu sistemin getirdiği krizleri biliyoruz. Neyi güçlendireceksiniz? Siyasal sistem bir bütündür. O da toplam ülkedeki yönetim, idare sisteminin bir parçası. Hükümet sistemi de yönetim sistemi de siyasal sistemin bir parçası. Eleştirilerin yönetim sistemiyle alakası yok. Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, diğer alanlarda bunları ilgilendiren yasalar var, değişmesi gerekiyor. Bir aracın motorunu değiştirirsiniz, diğer unsurların ona uyum sağlaması gerekir. Anayasa halen parlamenter sistemde hazırlanmış olan bir yapıda. Daha önce vatandaş vekilleri, vekiller de genel başkan ne diyorsa hükümeti seçiyordu, günü gelince de cumhurbaşkanını seçiyordu.
İki pusula var, birinde Cumhurbaşkanını yani hükümeti doğrudan sen seç diyor. Yüzde 50+1 baraj var, hiçbir parti Cumhurbaşkanlığı barajını geçebilecek durumda değil, ittifak kurmak zorunda. Yani daha seçime gitmeden, çıkan adayın ya kendisi sandıkta yüzde 50+1 ittifak haline getirecek ya da kendi seçmenlerini bugün olduğu gibi yönlendirecekler.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi tek adam diye eleştiriliyor, diktatörlük gibi algılatılmaya çalışılıyor. Burada yasama var, biz buna çok önem veriyoruz MHP olarak. Yasayı yapan Meclis, CB Kararnamesi yürütmeyle alakalıdır. Yani yasama ile ilgili kararname çıkaramıyor, yargıyla ilgili de çıkaramıyor. Yürütmeyle ilgili şeyler karar almayı hızlandırıyor, daha etkin hale getiriliyor. O yetki alanını genişletiyor. Meclis komisyonlarında yeterince etkin çalışırsanız, hükümetin denge denetim mekanizmasını oradan kurarsınız.
-Eski bir TMO Genel Müdürü olarak hububat piyasasında yaşanan gelişmeler ve tahıl koridoru konusunda ne söyleyeceksiniz?
Bence Tahıl Koridoru anlaşmasının devamı sağlanacak. Dünyada gıda krizine neden olabilecek bir risk. Türkiye’de ise yağışlar iyi gitmeye başladı. Ekili alanda daralma yok. Mayıs sonu, yani tahıl koridoru anlaşmasının bittiği tarihte Türkiye turfanda hasada başlar. Rekolte tahminleri çok iyi gidiyor. Yıllık üretim de tüketimin üzerinde. Bu anlamda koridorun açılmamış olması, küresel düzeyde fiyatı artırır.
“Kesin Hesap Komisyonunu önce biz söyledik”
Meclis’in iki işlevi var. Birisi yasama, diğeri kesin hesap incelemeleri, yani denetim. Dolayısıyla bütçeyle birlikte kesin hesaplar da Meclis’e gelir. Herkes bütçeye yoğunlaşır, kesin hesaplar arada gelir geçer. Kimse kesin hesap üzerinde konuşmaz. Kesin Hesap Komisyonu’nu ilk söyleyen biziz. Meclis’te söyledim, KİT Genel Müdürlüğü yaptım daha önce. 8 sene de KİT komisyonunda çalıştım, 4 sene hesap verdim, 8 sene hesap sordum millet adına. Son dönemde KİT Komisyonu sözcülüğünü yaptım. KİT’e çok farklı sektörlerden kurum gelir. Siyaset her yerde var ama en az olduğu yerlerden biri KİT Komisyonlarıydı. Sonuçta kamu kaynağını kullanan kurumlar var, onların çalışmalarını ibra ediyorsunuz. Hak ve adalet açısından önemli bir yer. KİT Komisyonu’nun daha etkin çalışması için bu işten anlayan vekillerin görevlendirilmesini istedim partilerden. En azından bir denetim okur yazarı olmaları gerekiyor. Oysa şimdi uluslararası standartlara uygun ifadeleri bile yanlış yorumlayıp ‘yolsuzluk’ olarak nitelendirenler var.
“Hükümetin yanlışlarını eleştiriyoruz”
-MHP ittifak içinde olmasına rağmen hep icrada kendisini çektiğini görüyoruz. AK Parti’nin yaptığı her şeye kefil misiniz?
Öyle bir şey olamaz. Biz koalisyon değiliz, yeni sistemde koalisyon yok. Yani bu sistemi koalisyona götürürseniz olmaz. İşte 6’lı 7’li koalisyon olmaz, bu bir kaostur. Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, 2 de bakanlık ver, erkler ayrılığı güçlü bir şekilde yapılmış. Doğrudan halk seçiyor. Millet öyle bir şey yapar ki Meclis’i farklı oluşturur, diğer tarafı farklı oluşturur. Veya yürü der her ikisinde de yetki verir. Biz hükümetin içinde değiliz, biz bu ittifak içindeyiz. İttifak ile koalisyonu ayırmak lazım. Şartlarımız, kırmızı çizgilerimiz söz konusu. Hükümetin geniş bir alandaki icraatlarını başarılı olmasını sonuna kadar destekliyoruz. Eleştirilerimiz de var. Muhalefetin ‘istemezuk’ ne gelirse gelsin yaklaşımını millet sevmiyor. Bizim işlevimiz sisteme ciddi katkı veriyor, icranın içinde değiliz ama icrayı denetliyoruz.