Merve YİĞİTCAN
İş dünyasının gözü kulağı 22 Mayıs Perşembe günü toplanacak Merkez Bankası PPK toplantısında. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve gelmesinden sonra yeniden Ortodoks politikalara dönüleceği sinyalini alan piyasalar, PPK toplantısında bu yönde ilk resmi mesajın verilmesini bekliyor. Bununla beraber iş dünyasının önde gelen örgütleri çeşitli ekonomistlerle hazırladıkları raporları ekonomi yönetimine sunmaya başladı. EKONOMİ gazetesi olarak meslek örgütleri ile iş dünyası STK’larından edindiğimiz ve yeni ekonomi yönetimine bizzat sunulan önerileri bir araya getirdik. Buna göre, reel sektörün en önemli gündemi mevcut para politikasının terk edilmesi, özellikle de faizlerin hiç artırılmayacağı söyleminin değiştirilmesi… Yanı sıra mevcut durumda inandırıcılığını yitiren yüzde 5’lik enfl asyon hedefinin revize edilmesi gerektiğini belirten reel sektör temsilcileri, genel ve bölgesel teşviklerden ziyade ürün bazında seçici teşviklere de ağırlık verilmesi gerektiğine inanıyor.
ÖNERİLER UYARILAR
Stratejik sektörlere ‘faiz koridoru’
Yeni ekonomi yönetimine sunulan öneri paketlerinde uygun faiz koşullarında finansman talepleri yer alıyor. İş dünyası temsilcileri, stratejik sektörlere uygun faizle kredi sağlanması amacıyla TCMB’nin ‘Uzun Vadeli ve Hedef Odaklı Finansman Olanakları’ paketini devreye sokabileceğini belirtiyor: “TCMB, seçili sektörlerin yatırımlarını finanse etmek koşuluyla bankalara uzun vadeli finansman sunabilir. Bu politika, para arzı ve kredi dağılımını daha dikkatli yönetmemize destek sağlayabilir. Paket için politika faiz oranından farklı bir gösterge faizi belirlenebilir. Stratejik sektörler için sağlanacak bu uzun vadeli fonun faiz oranı, piyasa faiz oranlarının altında belirlenmelidir. ‘Stratejik faiz oranı’ ilk etapta mevcut politika faiz oranı olan yüzde 8,5 olarak belirlenebilir. TCMB, böylece ‘politika faiz oranı’ ve ‘stratejik faiz oranı’ adıyla iki farklı gösterge faiz oranı belirleyerek geçmişteki faiz koridorunun farklı bir versiyonunu hayata geçirebilir.”
Enflasyonla mücadele için özel yasa
Reel sektör temsilcileri, yerli üretimi artırmanın önemini vurgulamak için özel bir yasa talep ediyor. Böyle bir yasanın ara malların yerli üretiminin desteklenmesi ve enerji maliyetlerinin azaltılmasına yönelik politikalar üzerine inşa edilebileceği vurgulanıyor. Reel sektör temsilcilerinin ayrıca, “Türkiye ekonomisinin orta gelir tuzağından kurutulabilmesi için orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün gruplarının üretim ve ihracat içindeki payı artırılmalıdır. Bunun için kamu teşvikleri içerisindeki büyük ölçekli ve stratejik yatırımların aldığı pay yukarı çekilmelidir. Genel ve bölgesel teşviklerden ziyade ürün bazında seçici teşviklere ağırlık verilmelidir” şeklinde bir öneriyi yeni ekonomi yönetimine sundukları öğrenildi.
KKM 2024 sonuna kadar devam etsin
İş dünyasının önerileri arasında Aralık 2021’de başlatılan ve an itibariyle 130 milyar dolar büyüklüğe ulaşan KKM’nin en azından belli bir süre (rezerv ve kur politikası ile yerel seçimler dolayısı ile en azından 2024 sonuna kadar) daha devam etmesi de var. KKM’den çıkış için turizm gelirlerinin döviz arzını belli oranda rahatlattığı yaz aylarının tercih edilebileceği ve kademeli bir çıkış kurgulanabileceği dile getiriliyor.
UYARILAR
Kredilerin dönmesi güçleşecek
Dövize müdahalelerin azaltılması gerektiğini düşünen iş dünyası, dolar kurunun piyasa koşullarını yansıtacak seviyeye kontrollü ve planlı biçimde gelmesine izin verilmesini istiyor. Bankacılık sisteminde menkul kıymet tahsisi adı altında 10 yıllık tahviller biriktiği hatırlatılırken, “Bu tahviller herhangi bir faiz artışında banka bilançolarına zarar verecek hale geldi. Bunların 1-2 yıllık menkul kıymetler ile değiştirilmesi gerekiyor. Öte yandan şirketler kredilerini daha çok TL referans faizi üzerinden, değişken faiz ile almaktadır. Bu sebeple TCMB faiz artırdığında şirketlerin yeni kredi alması ve kredileri döndürmesi güçleştirecektir. Halka arz ve tahvil ihracı yoluyla ek sermaye elde etmesinin önü daha hızlı açılmalıdır.”
TCMB-BDDK yetki çakışması önlenmeli
İş dünyası temsilcileri, yeni dönemde en kolay geri kazanılacak unsurun doğru ve tek sesli bir yönlendirme/iletişim stratejisi olduğunu belirtiyor. Mevcut kurumsal erozyonun, güven kaybının ve stratejik boşluğun bir gecede ortaya çıkmadığı gibi kalıcı olarak düzelmesinin de hızla gerçekleşmeyeceği bilinerek yola çıkılması gerektiğine inanan iş dünyası, “Kurumların görev alanları yeniden tanımlanmalı. Örneğin, BDDK’nın bazı fonksiyonlarının TCMB tarafından devralınmaya çalışılması pek çok alanda yetki karmaşası ve asimetrisine neden olmaktadır. Bu durum, finansal istikrarı zedeliyor. TCMB ile BDDK arasında zaman zaman ortaya çıkan yetki çakışmasının ortadan kaldırılması gerekiyor” önerisinde birleşiyor.
Enflasyon hedefi inandırıcı olmalı
Enflasyonla mücadelenin ciddi ve kararlı biçimde sürdürüleceğine yönelik algıyı güçlendirmek gerektiğine inanan iş insanları, ‘mevcut koşullarda hiçbir inandırıcılığı kalmadığı’ eleştirisini getirdikleri yüzde 5’lik enflasyon hedefinin de bir an önce revize edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu konuda yeni ekonomi yönetimine sunulan öneri ise şu şekilde: “Yılın ortasında olduğumuzu dikkate alarak, 2023 için hedef belirlemek gerçekçi olmayacaktır. Dolayısıyla, 2024’ten başlayarak enflasyon hedeflerinde revizyona gidilmesi doğru bir yaklaşım olabilir. Enflasyon hedeflemesi dahilinde 2024 için %15; 2025 için %9 ve 2026 için %5 yeni hedefler olarak belirlenebilir.”
Bankacılıkta 300’den fazla düzenleme riskleri artırdı
Son iki yılda bankacılığı ilgilendiren birbiriyle uyumlu/uyumsuz 300’den fazla düzenleme yapıldığını aktaran iş dünyası temsilcileri, bu düzenlemelerin hedefl enen nihai amaca hizmet etmediği gibi fi nansal piyasalar üzerinde de likidite riskinden, faiz riskine, operasyonel risklerden regülasyona uyum riskine kadar birçok riski artırdığını savunuyor. Bu nedenle, halihazırda bankacılık sistemini kilitleyen bazı makro ihtiyati tedbirlerin zamana yayılarak gevşetilmesi veya kaldırılması gerektiği belirtiliyor.
Raporlarda öne çıkan tespitler
● ‘Türkiye Yüzyılı’na şekil verecek ekonomi politikalarının belirleneceği beş yıllık süreç son derece kritik. Türkiye, dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisinden biri olma hedefine ulaşmak için stratejik hamleler yaparken, aynı zamanda toplumu zorlayan enflasyon ve cari açık gibi kronik sorunları da çözme yükümlülüğüyle karşı karşıya. Ekonominin ihtiyaçları ve küresel koşullardaki değişimler göz önünde bulundurulduğunda, politikaların ayarlarında dönemsel olarak farklılaşmaya gitmek, son derece doğal. Bu süreçte, bir taraftan uzun vadeli hedeflere sadık kalınarak, diğer taraftan ekonominin acil problemlerini çözüme kavuşturacak politikaların titiz ve tedrici biçimde değişmesi gerekmektedir. Bu değişim ihtiyacı, ekonomi politikalarında hızlı bir ‘U’ dönüşüne gerek olduğu anlamına gelmemektedir. Değişim ve süreklilik bir arada anlamlıdır; biri olmadan diğeri yıkım ya da atalet getirir. Politikalardaki değişikliğin tedrici biçimde, zamana yayılarak ve bakanlıklar/kurumlar arasındaki koordinasyon sağlanarak gerçekleştirilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
● Sanayi, enerji, teknoloji ve altyapı gibi Türkiye ekonomisi için stratejik önem arz eden alanlardaki yatırımlardan feragat etmeden, ama bir taraftan da enflasyon ve cari açık sorunlarını tetikleyen verimsiz tüketim ve yatırım harcamalarını kontrol altında tutan bir iktisadi anlayış ve politika seti ile yola devam edilmelidir. Ekonomik yaklaşım ne aşırı kontrolcü/korumacı ne de aşırı liberal olmalıdır. Dengeli bir yaklaşım izlenmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ekonomi politikalarının öngörülebilir, kolay anlaşılabilir, kendi içinde tutarlı ve eşgüdüm içinde uygulanabilir olmasıdır.
● 2001 krizinden çıkıştan farklı olarak bu defa küresel ölçekte de bir yön arayışıyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin fiyat istikrarı temelinde yükselen, finansal istikrarı koruyan ancak üretim-istihdam-ihracat kanalıyla büyüme stratejisinin içini tercihli krediler, stratejik ürün/sektör teşvikleri, sınai kalkınma dostu mevzuat ve politikalarla birleştirip hibrit bir model ortaya koyması zaruridir.
● TCMB’nin Eylül 2021 itibariyle yeni bir para politikası duruşuna geçmesiyle birlikte fiyat mekanizması ve kimi piyasalar ülkemizde ciddi biçimde erozyona uğramıştır. Sürdürülemez bir niteliğe bürünen bu para politikası duruşunun terk edilerek yerine günün şartlarına uygun bir para politikası stratejisinin getirilmesi yönünde bir irade ortaya konulmalıdır.
● Mevcut para politikası mimarisindeki hataları ortadan kaldırmak adına katı neoliberal para politikası anlayışına ‘dönülmemelidir.’ Bu, ifrattan tefrite savrulmak anlamına gelecektir. Yeni para politikası mimarisi ‘ekonomik büyüme, ihracat, istihdam ve yatırımlar’ ile ‘fiyat istikrarı ve finansal istikrara’ benzer şekilde vurgu yapmalıdır. TCMB bir taraftan reel sektörü gözetirken diğer taraftan da finansal dengeyi gözetmelidir. Makroekonomik temellerin yeniden güçlendirilmesinin iktisadi faaliyeti destekleyici ve uzun vadede sürdürülebilir kılacağı mesajı güçlü biçimde verilmelidir.
● Para politikası noktasında yaşanması gereken en önemli değişiklik, faiz artışından da öte faizlerin hiç artırılmayacağı söyleminin değiştirilmesidir. Dolayısıyla cari dengede yaşanan bozulmanın düzeltilmesinde ilk adım, ölçüsüz biçimde artan kaldıraç kullanma iştahını kısmak olacaktır.
● Politika faizi, mevcut cari kredi faiz oranlarına doğru yakınlaştırılmalıdır. Ekonomi bürokrasisinde ehil isimlerle yola devam edilmesi, reel sektör ve finansal piyasalara güven telkin edeceği için faiz artış ihtiyacını azaltacaktır. Politika faiz oranı başlangıçta tek hamlede yüzde 15-20 aralığına çıkarılabilir ve daha sonraki 6-9 ay içerisinde enflasyon beklentilerindeki değişim paralelinde kademeli bir şekilde biraz daha yükseltilebilir. Sıkılaşmanın reel sektörü boğacak şekilde gerekenden fazla ve hızlı yapılması tehlikesine karşı da dikkatli olmak gerekmektedir.