İş insanı Murat Ülker, Fenerbahçe Kulübü Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Ali Koç ile özel bir röportaj gerçekleştirdi. Ali Koç, kulüp başkanlığından iş dünyasındaki holding yöneticiliğine kadar uzanan kariyerindeki önemli dönüm noktalarını ve deneyimlerini Ülker’le paylaştı. Ülker, Koç’un 27 sorusuna özenle ve detaylı cevap verdiğini belirterek, verdiği cevaplardan faydalandığını vurguladı. Röportajda, Koç Holding’in politikaları ve bakış açıları üzerine derinlemesine bir sohbet yapıldı. Röportajın önemli bölümleri özetle şöyle:
■ Bugün itibariyle Ali Koç’un Fenerbahçeli imajından memnun musun?
Hayat, keşke diyecek kadar uzun değil. Fenerbahçe için yaptıklarımdan bir gün pişmanlık duymadım. Allah bana Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlık makamını nasip etti; bu makamda oturuyorsanız “keşke” değil “iyi ki” dersiniz.
Fenerbahçe Başkanı iseniz, zaten futbolun içine sonuna kadar girmek zorundasınız. Bu konuda pişmanlığım değil, üzgünlüğüm var. Üzgünüm; zira Türk futbol iklimi ne yazık ki hem daha kötüye gidiyor hem de kutuplaşan bir toplumun daha da kutuplaşmasına sebep oluyor. Fenerbahçe Başkanlığı bana hem pek çok şey kattı hem de pek çok şeye mal oldu, detayları bu röportaja sığmaz!
■Koç Ailesi birbirine oldukça bağlı ve bence tam bir Anadolu ailesi. Yeni kuşakların bu değerlere bağlılığı konusunda sorunlar yaşıyor musunuz?
Biz, evet, sizin de söylediğiniz gibi birbirine ve geleneklerine bağlı olarak yaşamaya devam eden bir aileyiz. Dünya değişiyor, dünya değiştikçe insanlar da değişiyor. Değişim hepimiz için kaçınılmaz bir unsur fakat değişirken kültürel ve geleneksel erozyona uğramamak hepimiz için temel ilkeler olmalı. Yeni kuşak elindeki bir telefonla, tabletle ya da bilgisayar aracılığıyla tüm dünya kültürlerini tanıma imkanına sahip. Bu büyük bir zenginlik olduğu kadar kontrol edilmediği takdirde kişiyi kendi kültüründen uzaklaştırması mümkün olan bir tehlike.
Kendinize bir yol gösterici arıyorsanız o yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giderek bulabilirsiniz. Umudunuzu kaybetmeyin ve kendinizi geliştirin. Özel yeteneklerinizi keşfedin yeni şeyler denemekten korkmayın, başarısız olmanın öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu unutmayın.
■Hem Holding’de başkan vekili olarak çalışıyor, hem de birçok koç şirketinde yönetim kurulu üyesi olarak bulunuyorsun. Fenerbahçe Başkanlığı ile zaman kullanımın değişti mi?
2018’de göreve geldiğimde önceliğim Fenerbahçe idi, Holding şirketlerindeki görevlerime daha az zaman ayırıyordum ve zaman içinde bunu dengeleyeceğimi düşünmüştüm. Geldiğimiz nokta itibarı ile Fenerbahçe ve hala sorumlu olduğum şirketlere aşağı yukarı aynı zamanı ayırabiliyorum.
Aile olarak 2006 yılında aldığımız bir karar neticesinde tüm aile fertleri günlük işlerden çekildik ve yönetim kurulları seviyesinde görevler aldık. Yönetim kurulu başkanlığını yaptığımız şirketler birinci derecede, yönetim kurulu üyesi olduğumuz şirketler ise ikinci derecede sorumluluklarımızdır. Bu doğrultuda, ben kendi işlerimizdeki sorumlulukları yerine getirecek zamanı kulübe rağmen ayırabiliyorum.
Sabır gösterirsek zorlukları aşabiliriz
■ Şu anda Türkiye ekonomisinin mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
2023 yılındaki çifte seçimler sonrasında iş başına gelen Sayın Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimi, öncelikle uygulanmakta olan ekonomi politikasını, kendi deyimleriyle, daha rasyonel bir zemine oturtmayı hedefledi. Önceki dönemdeki alışılagelmemiş ve öngörülebilirliği çok düşük politikalar yerine, daha geleneksel, rasyonel ve öngörülebilir bir ekonomi politikası çerçevesi benimsendi. 2024 yılında ise ekonomi yönetiminin temel hedefi, çok kuvvetli seyreden iç talebi kontrol altına alarak, enflasyonu düşürmek oldu. Bunun için Merkez Bankası bir yandan faizleri artırırken, diğer yandan kredi büyümesine sınırlamalar getirdi. Daha sıkı para ve kredi politikalarını desteklemek için TL’nin reel bazda değerlenmesine izin verildi.
Böylece kurlardaki sert artışların enflasyon üzerindeki olumsuz etkisi azaltılmaya çalışıldı. Bunlar kadar sıkı olmasa da kamu maliyesinde de daha disiplinli bir yaklaşım benimsenmeye çalışıldığını görüyoruz. Tüm bunların neticesinde Mayıs’ta %75’i aşan yıllık enflasyon, Ekim’de %48’e kadar geriledi. Enflasyondaki düşüşün kademeli bir şekilde önümüzdeki yıllarda da devam etmesi hedefleniyor. Enflasyondaki gerilemenin nispeten yavaş olmasının nedeni, Hükümet’in büyümeden çok fazla feragat etmek istememesi olarak açıklanıyor. Enflasyonla büyüme arasındaki bu hassas denge tutturulabilirse, bir başka deyişle ekonomide yumuşak inişi başarabilirsek, 2026’dan itibaren Türkiye’nin yeni bir büyüme hamlesine başlamak için uygun bir zeminde olacağını düşünüyorum.
Doğru politikaları sürdürebilir ve sabır gösterebilirsek bu zorlukları tabii ki aşacak her türlü potansiyele sahibiz, yeter ki kendi kalemize gol atmayalım. Bana göre Türkiye’mizin müthiş bir ekonomik potansiyeli var, bu potansiyele göre ülkemize çektiğimiz yabancı yatırım seviyesi hak ettiğimizin çok çok altında. Bunun en büyük sebebi hukuk sistemimiz ve öngörülebilirliğin düşük olması. Yer altı zenginliğimizin eksikliği ve tasarruf oranımızın düşüklüğü sebebiyle yabancı yatırımcıya çok ihtiyacımız olduğu hepimizin bildiği bir gerçek. Dünyada müthiş bir likidite var ve bu para gidecek güvenli limanlar arıyor. Biz de ülke olarak yatırımcı nezdinde güvenli bir liman olarak kendimizi pozisyonlamak için ne gerekiyorsa yapmalıyız.