Farklı sektörlerde faaliyet gösteren 47 derneği temsil eden Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED), 28 Kasım’da, 15. Rekabet Kongresi’ni düzenlemeye hazırlanıyor. 12 bin iş insanı ve işletmesini temsil eden SEDEFED’in bu yıl Hilton Bomonti Şişli’de düzenleyeceği kongre, her yıl ulusal ve uluslararası uzmanlar, iş adamları, sivil toplum ve kamu sektörü temsilcilerinin katılımıyla, iş dünyasının rekabet gücüyle ilgili en güncel gündem maddelerini masaya yatırıyor. SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Emine Erdem, “Cumhuriyetimizin 100. yılı sebebiyle bu yıl, ‘İkinci Yüzyılın Sektörleri’ temasıyla 28 Kasım’da İstanbul’da toplanacağız. Bu yıl Kongremizde, sektörlerin 2024’e hedefleri doğrultusunda yapacakları manevralar, Türkiye’nin 101. yılında öngörüler ve sektörlerin gidişatı ile geleceklerinin ne olacağı konuları tartışılacak” dedi.
“Rekabet için teknolojik altyapı yatırımlarının artması gerekiyor”
Türkiye’de rekabetçilik ortamının, çeşitli dinamiklerin etkisi altında şekillenmiş durumda olduğunu kaydeden Erdem, “Ülkenin coğrafi konumu, genç nüfusu ve çeşitlendirilmiş ekonomisi, rekabet avantajlarına sahip olmasını mümkün kılıyor. Ancak, makroekonomik istikrarsızlıklar ve döviz kuru dalgalanmaları gibi faktörler, iş dünyasında belirsizliklere neden olarak, yatırımları olumsuz etkilemiş durumda. Ekonomik politikaların daha etkili bir şekilde yönetilmesi ve sürdürülebilir bir ekonomik istikrarın sağlanması, rekabetçilik potansiyelini artırmak adına kritik bir öneme sahip” diye konuştu. Teknolojik altyapı ve dijitalleşmenin, rekabetçilik açısından önemli bir faktör olduğunu da vurgulayan Erdem, şunları söyledi: “Dijital dönüşüme hızla adapte olmaya çalışsa da Türkiye’nin daha fazla yatırım ve stratejik planlama ile dijital ekonominin gereksinimlerine ayak uydurması gerekmekte. Yüksek hızlı internet erişimi, dijital becerilerin geliştirilmesi ve teknoloji tabanlı girişimciliğin desteklenmesi, Türkiye’nin rekabet avantajını artırabilir. Bu bağlamda, rekabetçilik ortamının iyileştirilmesi için teknolojik altyapıya yapılan yatırımların artırılması ve dijital dönüşümün hızlandırılması gerekmektedir.”
“Kapsamlı bir rekabetçilik stratejisi oluşturulmalı”
“Genel bağlamda, Türkiye›nin rekabetçilik ortamını değerlendirdiğimde, makroekonomik istikrarın sağlanması, dijitalleşme ve teknolojik altyapının güçlendirilmesi, Ar-Ge ve inovasyon alanlarına yönelik yatırımların artırılması ve eğitim sistemimizin güçlendirilmesi gibi stratejik alanlarda atılacak adımların önemli olduğunu görmekteyiz” ifadesini kullanan Erdem, “Bu faktörlerin başarılı bir şekilde ele alınması, Türkiye’nin rekabetçilik potansiyelini tam anlamıyla ortaya çıkarmasına ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma sağlamasına olanak tanıyabilir. Bu bağlamda, kapsamlı bir rekabetçilik stratejisinin oluşturulması ve uygulanması, ülkenin küresel rekabet sahnesinde daha etkin bir rol oynamasını sağlayabilir” dedi.
Türkiye’de rekabetçiliğin artması için sektörlerin öncelikli beklentisinin, güçlü bir ekonomik istikrarın sürdürülmesi ve makroekonomik göstergelerin dengeli bir şekilde yönetilmesi olduğunu belirten Erdem, şöyle devam etti: “İş dünyası, özellikle enflasyonun kontrol altında tutulması, cari açığın azaltılması ve mali disiplinin korunması konularında istikrarlı bir çerçeveye duyduğu ihtiyacı vurgulamakta. Bu faktörler, sektörlerin planlamalarını yaparken daha öngörülebilir bir ortama sahip olmalarına katkı sağlarken, uzun vadeli yatırımların güvenliğini artıracaktır. Diğer bir önemli beklenti ise teknolojik dönüşüme yönelik destek ve teşviklerin artırılmasıdır.”
“Daha fazla yapısal reform ve stratejik planlama gerek”
Türkiye’nin, son dönemde karşılaştığı konjonktürel gelişmelerle mücadele etmek zorunda kalan bir ekonomiye sahip olduğunu ifade eden Erdem, “Pandemi nedeniyle yaşanan küresel durgunluk, birçok sektörü ve ülkenin ihracatını olumsuz yönde etkileyerek uluslararası rekabetçiliği zorladı. Özellikle turizm, otomotiv ve perakende gibi sektörler, pandeminin sebep olduğu seyahat kısıtlamaları ve tedarik zinciri sorunları nedeniyle uluslararası pazarlar çok zorlu süreçlerden geçti. Aynı zamanda, Ukrayna-Rusya ve İsrail- Filistin savaşları gibi bölgesel çatışmalar da siyasi ve ekonomik belirsizliklere neden olmuş, bu da Türkiye’nin dış ticaretini ve yatırımlarını etkilemiştir. Bu zorluklara rağmen, Türkiye, bu dönemde adaptasyon ve çeşitlendirme stratejilerini benimseyerek rekabet gücünü artırmaya çalışmaktadır. Teknoloji ve dijitalleşme odaklı sektörler, küresel değer zincirindeki yerini güçlendirmekte ve uluslararası rekabet avantajı elde etmektedir. Ayrıca, enerji, sağlık ve tarım gibi kritik sektörlere yapılan yatırımlar, Türkiye’nin ulusal dayanıklılığını artırarak küresel belirsizliklere karşı direncini güçlendirmiştir” dedi. Ancak, sürdürülebilir büyüme ve rekabetçilik için daha fazla yapısal reform ve stratejik planlama gerektiğini vurgulayan Erdem, “Türkiye’nin bu karmaşık konjonktürde güçlü bir ekonomik temel oluşturmak adına iç ve dış politikalarında etkili bir şekilde yönetim sağlaması kritik önem taşımaktadır” diye konuştu.
Teknoloji ve dijitalleşme odaklı sektörler rekabet avantajına sahip
Son dönemde, teknoloji ve dijitalleşme odaklı sektörlerin, özellikle yazılım, e-ticaret, sağlık teknolojileri gibi alanlarda belirgin bir rekabet avantajına sahip olduğunu belirten Erdem, şunları söyledi: “Yenilenebilir enerji ve yeşil teknolojiler gibi sürdürülebilirlik odaklı sektörler de önemli bir rekabet avantajı elde etmiştir. Bu sektörler, küresel eğilimlerle paralel olarak çevresel sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği konularında öncü rol oynamaktadır. Geleceğin rekabetçilik anlamında yükselen sektörleri arasında yapay zeka, biyoteknoloji, uzay teknolojileri ve temiz enerji gibi alanlar öne çıkmakta. Yapay zeka, otomasyon ve veri analitiği ile birleşerek endüstriler arası etkileşimi artırırken, biyoteknoloji, sağlık sektöründe çığır açan gelişmelere öncülük ediyor. Uzay teknolojileri, iletişim, gözlem ve uzay madenciliği gibi alanlar da yeni fırsatlar sunarken, temiz enerji sektörünün sürdürülebilirlik hedefl eri doğrultusunda hızla büyümekte olduğunu görüyoruz.” Sektörlerin geleceğini değerlendirirken, küresel ekonomik dengesizliklerin, doğal kaynakların etkin kullanımının ve sosyal sorumluluk konularının ön plana çıktığını da kaydeden Erdem, “Bu bağlamda, daha sürdürülebilir iş modelleri benimseyen sektörler avantajlı konumda olacaktır. Ayrıca, küresel tedarik zinciri güvenliği, dijital altyapı güvenliği ve yetenekli işgücüne odaklanan sektörler, gelecekte rekabet avantajı elde edecek unsurları içermektedir” dedi.