ALİ BAŞ – ABDULLAH SÖNMEZ/ESKİŞEHİR
Eskişehir Sanayi Odası (ESO) EKONOMİ Gazetesi iş birliğiyle düzenlediği “2025 Yılında İş Dünyasını Neler Bekliyor?” adlı bir seminer düzenledi.
ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş’ın moderatörlüğünde, EKONOMİ Gazetesi yazarları Fatih Özatay ve Alaattin Aktaş konuşmacı olarak katılımıyla gerçekleştirilen seminer, iş dünyasına ışık tutan öngörülerle dikkat çekti. Ekonomik dalgalanmaların sektörel bazda yaratabileceği etkilerden, şirketlerin bu dönemde nasıl stratejiler geliştirebileceğine kadar farklı konuların masaya yatırıldığı toplantıda, ekonomik verilerden yola çıkılarak iş dünyasını bekleyen fırsat ve riskler ele alındı. 2025 yılında iş dünyasını etkileyebilecek piyasa dinamiklerinin gözler önüne serildiği seminerde, dinleyicilere yalnızca bir sonraki yılın ekonomik tablosu değil, geleceğe dair stratejik ipuçları da sunuldu.
İş dünyası teknoloji ve sürdürülebilirliğe odaklanmalı
Seminerin açılış konuşmasını yapan Celalettin Kesikbaş, dünyada dengelerin hızla değiştiğini belirterek, sadece bugünü değil, geleceği de görerek adımlar atılması gerektiğine dikkat çekti. Üyelerine bu vizyonu kazandırmayı hedeflediklerini aktaran Kesikbaş, 2025 yılının teknoloji ve sürdürülebilirlik odaklı yeni stratejilerin yılı olacağını ve Eskişehir iş dünyasının bu değişime hazır olması gerektiğini dile getirdi. İş dünyasının içinde bulunduğu 2025 yılı bütçe döneminin oldukça zorlu geçtiğini belirterek, sanayicilerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve çözüm önerileri hakkında görüşlerini paylaşan Celalettin Kesikbaş, mevcut ekonomik koşulların, bütçeleme sürecini her zamankinden daha karmaşık hale getirdiğini vurguladı. Ekonomide yaşanan belirsizliklerin sanayiciler üzerindeki etkisine dikkat çeken Kesikbaş, “Bir sanayici olarak en çok zorlandığım bütçe dönemlerinden birini yaşıyorum. Bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Bütçe kurundan enflasyona kadar hangi fiyatları baz alacağımıza karar veremiyoruz. Sanayi endeksleri küçülüyor, PMI verileri aşağı yönlü seyrediyor. Artık ekonomi pusulamızı doğru kullanamaz hale geldik. Bu süreçte en büyük sorunlardan biri de sayılara duyulan güvensizlik. Kendi enflasyonumuza göre fiyat belirliyoruz. Günün sonunda bilançoda yüzde 5-7 arasında kar edersek mutlu oluyoruz. Eskişehir iş dünyasının büyük çoğunluğu kendi çabalarıyla bugünlere geldi. Bizim aramızda babadan zengin sanayici sayısı çok az. Hepimiz tırnaklarımızla kazıyarak bu noktaya ulaştık” diye konuştu.
“Özel sektör hak ettiği yerde değil”
Türk sanayisinin küresel rekabette daha güçlü bir konuma gelmesi gerektiğini anlatan Kesikbaş, “Şirketlerimizi globalleştirmekten başka şansımız kalmadı. Artık Çin’den ara mamul getirerek Türkiye’de üretip dünyaya satma odağından kurtulmalıyız. Dünyanın farklı lokasyonlarında üretip satarak lojistik sağlayabiliyor ortama erişmemiz lazım. Sadece Türkiye’ye konsantre olmamalıyız. Bütçelerimizi yaparken farklı ülke ekonomilerinin değerlerini de göz önünde bulundurmalıyız. Çok dinamik olan özel sektörümüz artık kabına sığmıyor. Türkiye pazarı artık bu kabı fazlasıyla sıkmaya başladı. Özel sektör olarak hak ettiğimiz yerde değiliz. Rakiplerimizle yarışırken global ölçekte zorlanıyoruz” dedi.
“Dövizdeki baskı 20 yıllık emeği hiçe sayıyor”
KOBİ’lerin sermaye birikimi konusunda yetersiz olduğunu ve mevcut ekonomik şartlarda bu durumun daha da sıkıntılı hale geldiğini dile getiren Kesikbaş, “Şirketler 2000 yılından sonra iyi bir performans sergiledi ancak sermaye birikimimiz yetersiz. KOBİ’lerin ise hiç yok. Eğer sermaye birikimimiz olsaydı, bu kur politikasıyla birkaç yıl idare etme şansımız olabilirdi. Ancak böyle bir sermayemiz olmadığı için devlet, bilançolarını düzeltmek adına kuru baskıladığında 20-30 yıllık emeği hiçe saymış oluyor” ifadelerini kullandı. Sanayicinin mevcut ekonomik koşullarda desteklenmesi ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı için kur politikasının gözden geçirilmesi çağrısında bulunan Celalettin Kesikbaş, aksi halde firmaların kapanma riskiyle karşı karşıya kalacağını söyledi. Kesikbaş, sözlerine şöyle devam etti: “Sanayiciye destek verilmeli. Kur farkından kaynaklanan zararlarla bugünkü durum arasındaki farkı kompanse edecek şekilde bir faiz indirimi yapılmalı. Sanayiyi korumak için yüzde 50 yerine yüzde 25’lik faiz oranı gerekiyor. Aksi takdirde sektör konsolide olacak, batan firmalar kapanacak, kalanlar yoluna devam edecek. Bu durum yaşanırsa potansiyelimizi yitirerek üye sayımızın önemli bir kısmını kaybedebiliriz.”
“Türkiye’nin yatırım yapılabilir ortama ihtiyacı var”
Seminere konuşmacı olarak katılan Ekonomi Gazetesi yazarları Fatih Özatay ve Alaattin Aktaş, belirsizliğin yüksek olduğu bu dönemde şirketlerin risk yönetimi, finansal planlama ve inovasyon odaklı yaklaşımlar geliştirmesi gerektiğini vurguladı. Etkinlikte yaptığı sunumda ekonominin daraldığına dikkat çeken Özatay, uygulanan ekonomi programının eksik olduğunu ve sadece para politikası ile bir miktar maliye politikasına dayandığını söyledi. Hemen yapılabilecek ve güveni artıracak adımların atılmadığını aktaran Özatay, daha derin yapısal değişikliklere imza atılması gerektiğinin altını çizerek Türkiye’nin daha umut artırıcı önlemlere ve daha yatırım yapılabilir bir ortama ihtiyacı olduğunu dile getirdi.
“Ekonomi doğru reçeteyle düzelir”
Ekonominin iyi bir reçete uygulayarak en geç 3 – 5 yıl içerisinde yoluna konulabileceğini ifade eden Alaattin Aktaş ise, “Ama ekonomiden daha önce düzeltmemiz gereken konular var. Bunların başında adalet duygusunu yitirmiş olmamız geliyor. Türkiye’nin gelir düzeyi inanılmaz derecede bozulmuş durumda. Bunu yok edebilmenin yolu özellikle yabancı yatırımcıyı çekebilmek ve yerli yatırımcının yatırım yapma hevesinin kırmamaktan geçiyor. Eğer temel koşullarda olumsuzluk olmazsa 2025’in hem iyi hem de kötü geçeceği kanısındayım. İş alemi için daha olumlu olacak. Çünkü faiz bir şekilde düşecek, enflasyon da aşağıda olacaktır. Ama enflasyonu o düzeyde tutabilmenin bir bedeli, ücret artışlarının daha sınırlı tutulması olacaktır. Bu da çalışanlar aleyhine bir tablo ortaya çıkaracaktır” diye konuştu.
İş dünyası temsilcileri de söz aldı
Seminerin sonunda gerçekleştirilen soru – cevap bölümünde söz alan iş dünyası temsilcileri ise yalnızca küresel ve ulusal ekonomik veriler değil, Eskişehir iş dünyasının karşı karşıya olduğu somut zorluklar ve öneriler de gündeme geldi. Sanayi, ihracat, istihdam ve mali politikalar ekseninde şekillenen bu bölümde, sektör temsilcileri ekonomik istikrarsızlığın işletmeler üzerindeki etkilerini dile getirdi. İş dünyasının öncelikleri arasında maliyet yönetimi, çalışan beklentileri ve ihracat gelirlerindeki daralmalar öne çıktı.
Kahveci Oluklu Mukavva Genel Müdürü Ahmet Kahveci: Yönetemediğimiz süreçlerin sonuçlarını konuşuyoruz
Bir takım bulguların sonuçlarını konuşuyoruz, ancak yönetemediğimiz süreçlerin sonuçlarını tartışıyoruz ve bu duruma yönelik tedbirler almaya çalışıyoruz. Ekonomi son birkaç yıldır stabil bir seyir izliyor, buna rağmen personel bulmakta zorlanıyoruz. Ekonomi biraz hareketlenmeye başladığında, personel ihtiyacını nasıl karşılayacağımız konusunda endişeleniyoruz.
Busel Makina Yönetim Kurulu Başkanı Selim Seler: Bu yılki kârın tamamı faize gitti
2025 yılı bütçelerini hazırlamaya çalışıyoruz ve ciddi bir çıkmazdayız. Çalışan ücretlerine yüzde 25 zam yaparsak açlık sınırına ancak yaklaşabiliyoruz. Yüzde 30 zam yapsak, belki açlık sınırını biraz geçeriz, ama birkaç ay içinde yine aynı sorunla karşı karşıya kalırız. Açlık sınırı adeta füze gibi yükseliyor. Geçen yıl çalışanlara yüzde 70-80’in üzerinde zam yaptık. Bu şartlar altında iş insanları nasıl ayakta kalacak? 2024 yılındaki kârımın tamamını bankalara faize yatırmak zorunda kaldım.
Katay Makine Genel Müdürü Eray Öngü: İhracat gelirleri artmıyor, giderler ise sürekli yükseliyor
Üretimimizin yüzde 80’ini ihraç ediyoruz. İngiltere, Portekiz, Kanada gibi ülkelerde bayilerimiz var ve onlarla belirlediğimiz sabit bir ürün fiyatımız mevcut. Bu fiyat 2 yıl önce de, geçen yıl da aynıydı. Önümüzdeki yıl için büyük bir belirsizlik var, çünkü döviz kuru çok sınırlı bir artış gösterdi. Türk lirası bazındaki giderlerimiz ise oldukça yüksek seviyelerde. Karlılığımız yok denecek kadar az. Şu anda sadece masraflarımızı karşılayacak düzeyde süreç devam ediyor. Paraya ulaşmanın güç olduğu bu dönemde, ciddi şekilde zorlanmaya başladık. Bu dar boğazdan çıkış yolu olarak, döviz kuru üzerinde ciddi bir artış yaşanması gerektiğini öngörüyoruz. Bir çözüm olarak, belki de sanayi odasının çatısı altında ikili kur sistemi gündeme gelebilir. Şu anda, Merkez Bankası’nın ihracat gelirlerini beyan etmeniz durumunda ek ödeme sağladığı bir oran var. Bu oranın artırılması talep edilebilir veya erişimi kolaylaştırılabilir.”
Atışkan Alçı Dış Ticaret Müdürü Ayşenur Zehni: Sermaye ve iş gücü göçü hızlanıyor
Ülkemizde işçi göçü, beyin göçü ve sonrasında sermaye göçü ile ilgili olarak, Mısır şu anda tercih edilen bir numaralı ülke olarak öne çıkıyor. Mısır’ın sunduğu destekler, ülkenin coğrafi konumu ve Afrika’ya serbest geçiş imkanları, yatırımcılar için oldukça cazip bir seçenek oluşturuyor. Biz genellikle yabancı yatırımcıların enflasyonu düşürme gibi beklentilerle buraya geleceğini düşünüyoruz, ancak etrafımız adeta bir yangın yeri. Yabancı yatırımcı, buraya geldiğinde sadece iç piyasayı değil, aynı zamanda çevre pazarlara da ürün satma olasılığını göz önünde bulunduruyor. 2025 itibariyle Afrika ülkeleri daha cazip ve daha aktif hale gelecek.
Köklüce Makina Yönetim Kurulu Başkanı Davut Sevgican: Vergi yükü işverenin üzerinde
Hükümet, işçilerin alım gücünü artırmayı ve asgari ücreti yükseltmeyi hedeflediğini söylüyor, ancak vergi dilimleri artışında yeniden değerleme oranını uygulamıyor. Bu durum, işverenlerin üzerindeki yükü artırırken, işçilerin maaşlarındaki artışın etkisini de zayıflatıyor. Böylece ekonomik dengeleri bozmadan işçilerin yaşam standartlarını iyileştirmeyi sağlamak zorlaşıyor. İşverenler olarak bir yandan maliyet artışlarıyla başa çıkmaya çalışırken, diğer yandan işçilere verdiğimiz maaşların alım gücünde tam anlamıyla bir iyileşme sağlayamadığını görüyoruz.