Erken çocukluk eğitimi çocuk merkezli bir öğrenme yaklaşımı. Güvenli bir öğrenme ortamı yaratarak çocukların bireysel farklılıklarını ve ihtiyaçlarını gözetmeyi hedefliyor. Araştırmalara göre, çocukların beynindeki sinir bağlantılarının %90’ının oluşumu ilk 5 yaş içinde gerçekleşiyor. Dil, problem çözme, hafıza, dikkat ve yaratıcılık gibi temel bilişsel becerilerin yanı sıra kendini ifade etme, duygularını tanıma ve yönetme gibi duygusal beceriler de bu dönemde şekilleniyor. Erken eğitimle empati, paylaşma, iş birliği yapma gibi sosyal becerilerin öğretilmesi de mümkün oluyor.
Dönüşüm İçin 8 Temel Unsur
Uzun vadeli bir planlama ve çok paydaşlı işbirliği ile Türkiye’de erken çocukluk eğitiminin daha güçlü bir seviyeye taşınmasına ihtiyaç var. 8 temel unsur üzerinde çalışılarak, kısa sürede bir dönüşüm başlatılabilir.
1- Yasal Düzenlemeler
Okul öncesi eğitimin önce bir yıl zorunlu eğitim kapsamına alınması, ardından daha erken yaşlar için kademeli bir geçiş süreci oluşturulması ve tüm çocukların bu hizmetten yararlanmasının sağlanması için yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Sistemin aynı zamanda 3 yaş altı çocukları kapsayacak biçimde düzenlenmesi de hayati önem taşıyor.
2- Veri Toplama ve Kalite Değerlendirme
Mevcut durumun analizi ve yapılan çalışmaların etkinliğini ölçmek için bilimsel ve şeffaf bir biçimde veri toplanması gerekiyor. Bu doğrultuda MEB üniversitelerle işbirliği yapabilir.
3- Fiziki Yatırım
Dezavantajlı bölgelerde yeni eğitim kurumlarının açılması, mevcut tesislerin modernleştirilmesi ve eğitim ortamlarının modern malzemelerle desteklenmesiyle kapsayıcılık ve etkinlik artacaktır.
4- İnsan Kaynağı Yatırımı
Öğretmenler için düzenli olarak hizmet içi eğitim programları geliştirilebilir. Kırsal bölgelerdeki öğretmenlere maaş teşvikleri, lojman desteği veya sosyal haklar sağlanabilir.
5- Özel Müfredat
Her yaş grubuna özel, sanat, spor ve doğa etkinliklerini içeren oyun temelli yeni müfredat hazırlanarak, çocukların yaratıcılığını teşvik edecek atölye ve oyun alanları oluşturulabilir.
6- Bilinçlendirme Çalışmaları
Ebeveyn-çocuk ilişkisinin öğrenme sürecine etkisi büyüktür. Bu yüzden, evde öğrenme ortamı yaratmak için ebeveynlerin öğretmenlerle işbirliği yapması önemlidir.
Ailelere çocuk gelişimi, eğitim yöntemleri ve oyun temelli öğrenme konusunda bilgi verilecek seminerler ve atölyeler düzenlenebilir.
7- Fırsat Eşitliği
Dezavantajlı gruplar için özel programlar; risk altındaki çocuklar için erken müdahale programları geliştirilebilir. Her mahallede erken çocukluk eğitimi ve ebeveyn destek hizmetleri sunan toplum merkezleri açılabilir. Sağlık ve beslenme hizmetleri, okul malzemeleri yardımı sunulabilir.
8- Özel Sektör ve STK İşbirlikleri
Kamu-özel sektör işbirlikleriyle altyapı ve finansman sağlanabilir. Gönüllü projelerle kırsal bölgelerde sosyal farkındalık artırılabilir.
Hayata adil bir başlangıç: Kaliteli erken çocukluk eğitimi
Terry Durnnian- UNICEF Türkiye Eğitim Direktörü
Erken çocukluk eğitimi, çocukların okula hazırlığı ve uzun vadeli başarılarında önemli bir rol oynamaktadır. Kaliteli bir erken çocukluk eğitimi, öğrenme sürecini güçlendirmekte, okulda kalma oranını iyileştirmekte ve okuryazarlık, matematik ve sosyo-duygusal becerilerde akademik performansı geliştirmektedir. Ayrıca, yaşam boyunca gelir potansiyelini artırmaktadır. Erken çocukluk programlarına yapılan yatırımların getiri oranının yaklaşık %13,7 olduğu; harcanan her doların, toplum için 9 dolar, dezavantajlı çocuklar için ise 17 dolar fayda sağladığı tahmin edilmektedir.
UNICEF, 0-6 yaş aralığındaki tüm çocukların erken çocukluk eğitimine erişimini arttırmayı, hizmetleri yaygınlaştırmayı ve özellikle en dezavantajlı çocukları akademik ve sosyal hayata hazırlamayı amaçlamaktadır. Bunun için 129 ülkede yerel ve ulusal düzeyde çalışmalar yapmakta, eğitime olan talebi güçlendirmekte ve sektöre daha fazla finansman sağlanmasına yardımcı olmaktadır.
UNICEF, her çocuğun kaliteli bir okul öncesi eğitime erişimini sağlamak amacıyla ülkelerin ulusal kapasiteleri güçlendirmekte; standartlar, müfredat ve öğretmen kapasitesinin geliştirilmesine destek vermektedir. Çalışmalarına ebeveynleri de dahil ederek; bilgi artırımı, davranış değişikliğini teşvik etme ve yerel hizmetlere aktif bir şekilde katılmalarını sağlamaktadır.
Açık ve kanıtlanmış faydalarına rağmen, erken çocukluk eğitimi yeterli finanse edilmemektedir. Düşük gelirli ülkelerde devletlerin eğitim bütçelerinin %2’sinden daha azı erken eğitime ayrılmakta olup, bu oran orta-düşük gelirli ülkelerde %7, orta-yüksek gelirli ülkelerde ise %8 düzeyindedir ve tümü uluslararası kriter olan yüzde 10’un altındadır. Eğitime yapılan uluslararası yardımın %1’inden daha azı erken eğitime ayrılmaktadır. UNICEF, erken çocukluk eğitimi için kamu finansmanının artırılmasına yönelik politikaların güçlendirilmesine de destek olmaktadır, hükümete ulusal ve yerel düzeyde bütçe kararları almasına yardımcı olmakta ve böylece uygun yatırımların yapılmasını sağlamaktadır. Bunu, veri ve kanıt üretimini destekleyerek, bu alana yapılan kamu yatırımlarının artırılmasını savunarak ve bütçe sürecinde harcamaları teşvik ederek yapmaktadır.
Türkiye’de UNICEF Milli Eğitim Bakanlığı ile olan ortaklığı kapsamında erken çocukluk eğitimi hizmetlerinin kalitesini ve erişimini artırmak için çalışmaktadır. Bu kapsamda, 2024 yılında, UNICEF’in teknik desteğiyle, okul öncesi müfredat güncellenmiş, Bakanlık tarafından onaylanarak, uygulamaya alınmış ve 846.107 (3-6 yaş) çocuğa fayda sağlamıştır. 4.352 (4.104 kadın) eğitim personeli, yeni müfredatı uygulamak ve ek materyalleri kullanmak için eğitilmiştir. Ayrıca, UNICEF, Türkiye’de okul öncesi hizmetlerin genişletilmesiyle ilgili toplam maliyetleri içeren ve bu hizmetlerin dağılımsal etkisini değerlendiren bir Maliyet Yatırım Araştırması yaparak Bakanlığın stratejik planlamasına katkıda bulunmuştur. Ancak yapılan tüm çalışmalara rağmen erken çocukluk eğitimi alanında 100% okullaşma oranına ulaşmak ve kaliteli bir eğitim sağlamak amacıyla orta ve uzun vadede UNICEF, özel sektör ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır.
Doç Dr. Özgür Bolat- Eğitim Bilimci, Akademisyen, Yazar
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE İÇ REFERANSLI ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK
Okul öncesi dönemde, iç referanslı (kendine güvenen ve motivasyonunu kendi içinden alan) çocuklar yetiştirmek büyük önem taşır. Ancak, bu dönemde çocukları motive etmek için sıkça başvurulan dış motivasyon araçları (ödül, övgü, ceza, mola gibi) tam tersine, çocukların iç motivasyonlarını zayıflatır ve dış referanslı bireyler olmalarına yol açar.
Övgünün Etkisi
Örneğin, övgüyü ele alalım. Sürekli övgü alan bir çocukta, zamanla onaylanma ihtiyacı gelişir. Özgüveni, yaptığı işten aldığı tatminden ziyade, başkalarının onayına bağlı hale gelir. Bir işi başardığında “Aferin” alırsa mutlu olur, almazsa mutsuz. Mutluluğu dışa bağımlı hale gelir. Dahası, çocuk yaptığı işin iyi olduğuna inansa bile, övgü almadığında kendini cezalandırılmış gibi hissedebilir. Bu durum öylesine yaygın ki, bazı ebeveynler öğretmenleri arayıp, “Çocuğuma aferin dememişsiniz, çok mutsuz oldu. Yarın onu överseniz seviniriz,” şeklinde taleplerde bulunabiliyor.
Ödülün Etkisi
Benzer şekilde, ödül ile motive edilen çocuklar bir süre sonra ödül olmadan harekete geçmez hale gelir. Örneğin, okul öncesi öğretmenlerinin sıklıkla yıldız dağıttığı görülür. Çocuklar bu ödüle alışır ve zamanla aynı düzeyde motive olmak için daha fazla yıldız talep ederler. Bu yaklaşım hem sürdürülebilir değildir hem de çocuğun öğrenme motivasyonunu, yıldız toplama yarışına dönüştürür. Hatta bazı ebeveynlerin, “Çocuğuma yıldız vermemişsiniz, lütfen yarın bir yıldız verin,” dediğini sıkça duyarız.
Çözüm: Doğal Merak ve İçsel Motivasyon Peki, bu durumda çocukları nasıl motive edeceğiz? Aslında, çocukların motive edilmeye ihtiyacı yoktur. Doğal olarak, inanılmaz bir merak duygusuyla hayata yaklaşırlar. Bizim görevimiz, onların bu meraklarını özgürce takip edebilecekleri bir ortam sunmaktır.
Başarıyı Takdir Etme
Başarılarını takdir etmeye de ihtiyaçları yoktur; çünkü bir işi yapabilmenin veya bir şeyler öğrenmenin hazzı, zaten kendiliğinden gelir. Çocuğun bir şey başardıktan sonra ona, “Anlat bakalım, bunu nasıl yaptın?” ya da “Bunu yaparken neler hissettin?” gibi sorular sorarak deneyimlerine ortak olmak yeterlidir.
Doç. Dr. Mine Göl-Güven, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi
ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİNE ERİŞİM ALARM VERİYOR
Çocuk gelişimi, öğrenmesi ve esenliği için olmazsa olmaz hizmetlerin ilk sırasında gelmesi gereken erken çocukluk eğitimi (EÇE), ülkemizde ne yazık ki hala hak ettiği değeri görmüyor. Ücretsiz, kamusal ve zorunlu olması gereken bu eğitim kademesine erişim son 10 yılda %26,6’dan %51,4’e çıkmış olsa da diğer ülkelerle karşılaştırıldığında hala çok düşük. OECD ülkelerinde bu oran %87,1.
Ne yapılmalı?
Bir hak olarak nitelikli, kapsayıcı ve erişilebilir EÇE için alarm çizgisini çoktan aştık. Yine de hemen şimdi:
- EÇE sosyal hizmet olarak görülmeli, merkezi ve yerel yönetimler tarafından sahiplenilmeli, tüm kamu kaynakları nitelikli çocuk eğitimine yönlendirilmeli.
- Ücretsiz, kamusal ve zorunlu bir hizmet olması gereken EÇE için yürütülen özelleştirme politikaları gözden geçirilmeli.
- Kamunun EÇE’ye bakışının farklılaşmasına yönelik bir ihtiyaç var. EÇE okula hazırlık ve çocukların sosyalleşmesi olarak görülmekten çıkartılmalı bütüncül yararları üzerinde bilgilendirme yapılmalı.
- Öğretmenin ve sınıf uygulamalarının niteliğinin artırması gerekli. Uygulamalar çocuğu önceliklendiren onun failliğini önemseyen bilimsel önerilerden uzak. Tüm sınıfa verilen öğretmen yönetiminde etkinliklerin tamamen terkedilmesi gerekli. Çocuklar branş dersinden branş dersine koşturulmamalı.
- 2023 Şubat ayında ücretsiz okul yemeği uygulaması, 2023 güz dönemi başında kaldırılarak sadece deprem bölgesiyle sınırlandırıldı. EÇE’de okul yemeği sağlanması, imkanı olmayan aileler için özendirici olur.
- Küçük yaş çocuklarının düşünme becerileri bilimi temel alan sorgulayıcı ve eleştirel yapılarla geliştirilmeli.
- EÇE hizmetlerinin artırılması aynı zamanda yaşlı, çocuk ve engelli birey bakımını kadınların görevi olarak gören bakış açısını kırabilecek bu sorumluluğu devletin hizmet kapsamına alabilecek, kadını evden çıkartarak toplumsal yaşama katılımını artıracak ve katı toplumsal cinsiyet rollerini esnetecek bir açılım sağlayacaktır.
Hasan Deniz – AÇEV Kurumsal İşbirlikleri ve Savunu Direktörü
0-6 YAŞTA ALINAN EĞİTİM 18 YAŞINA KADAR OKUL BAŞARISININ YÜZDE 33’ÜNÜ ETKİLİYOR
İlk 6 yıl, çocukların duygusal, sosyal, fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin en hızlı olduğu dönem olarak kabul ediliyor ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 yılına ait verilerine göre 0-6 yaş grubunda ülkemizde yaklaşık 8 milyon çocuk yaşıyor. Fakat Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eylül ayında yayımladığı istatistiklere göre 5 yaştaki okullaşma oranı yüzde 86; 4 yaştaki okullaşma oranı yüzde 42 ve 3 yaştaki okullaşma oranıysa yüzde 17 düzeyinde.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) paylaştığı bilgilere göreyse 0-3 yaşta eğitim ve bakım hizmetlerine erişim oranları OECD ülkeleri arasında yüzde 36’yken Türkiye yüzde 1’den düşük oranla son sırada yer alıyor. Oysa erken çocuklukta eğitim, bakım ve gelişim hizmetlerinin insan yaşamının sonraki dönemleri üzerinde de çok önemli etkileri olduğu biliniyor. Zihinsel gelişimin yüzde 50’si ilk 48 ayda tamamlanıyor ve yapılan çalışmalar 18 yaşına kadar okul başarısının yüzde 33’ünün 0-6 yaşta alınan eğitime bağlı olduğunu gösteriyor.
Erken çocukluk eğitimi alan çocukların birinci sınıfa başladığında derslere daha istekli katıldıkları, okuma yazma becerilerinin daha iyi olduğu, okula uyum ve kaygı sorunlarını daha az yaşadıklarını gösteren çalışmalar da bulunuyor.
Tüm bunlara ek olarak, erken çocukluk hizmetlerine yapılan yatırımların büyük getiriler sağladığı da biliniyor. Anne Çocuk Eğitim Vakfı tarafından yürütülen bir çalışmada bu hizmetlere yapılan her 1 birimlik yatırımın 6,37 birime kadar getiri sağladığı belirlenmiştir.
Nobel ödüllü ekonomist Profesör James J. Hackman’ın yaptığı analizlerde de okul öncesi eğitim yatırımlarının yılda yüzde 7 ila 10 oranında bir yatırım getirisi sağladığı gösterilmiştir. Erken çocukluk hizmetlerinin elbette pek çok uzun vadeli toplumsal faydası da bulunuyor. Bu hizmetlerin, okullaşma oranlarının ve öğrencilerin niteliklerinin artmasıyla gelir ve refah düzeyi yüksek bir toplumun gelişmesi, özellikle de dezavantajlı koşullardan gelen çocuklar için eşit bir başlangıç ve fırsat imkânı sunması, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılması, toplumdaki çatışmalar ve gerginliklerin azalmasıyla toplumsal barış ve dayanışmanın güçlenmesi, kadınların istihdama katılması, yoksulluğun azalması ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi gibi toplumsal faydalar sağladığı biliniyor.
Dilek Cesur – Yeşim Tekstil Kurumsal İletişim Direktörü
YEŞİM KREŞİ 36 YIL DA 6 BİN MEZUN VERDİ
Çocuk Eğitimine destek olan çalışmalar arasında, Yeşim Grup’un 36 yıl önce kurduğu Yeşim Kreşi başarılı bir örnek teşkil ediyor. Yeşim Kreşi 0-6 yaş arası çocuklara ücretsiz eğitim ve bakım hizmeti sunuyor. Bu hizmetten kadın ve erkek tüm çalışanlar istifade edebiliyor. Kadınların iş hayatındaki rolünü destekleyen ve çocukların kaliteli eğitimle büyümesini sağlayan amacıyla 36 yıl önce 50 çocuk kapasitesiyle açılan Yeşim Kreşi bugün 1000 çocuğa hizmet veriyor. Toplamda 6000 çocuğu mezun eden tesiste eğitimlerin, oyunların yanısıra çocuklara çevre bilinci aşılanıyor. Yeşim Kreşi çocukları birer TEMA Vakfı gönüllüsü oluyorlar. Kreş velilere yönelik “Ana Baba Okulu” gibi eğitim programları da sunuyor. Çocukların evde ebeveynleriyle birlikte öğrenmeye devam etmelerini sağlamak için özel projeler geliştiriliyor.
Güçlü bir gelecek için her çocuğa nitelikli okul öncesi eğitim fırsatı vermeliyiz
YILMAZ YILMAZ – TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VE SOSYAL KALKINMA YUVARLAK MASASI BAŞKANI
TÜSİAD olarak, okul öncesinden yükseköğretime, eğitimin tüm kademelerde nitelikli ve erişilebilir olmasının önemini uzun yıllardır vurguluyoruz. Araştırmalar, eğitime yapılan yatırımlarda en büyük geri dönüşün okul öncesi eğitimde olduğunu gösteriyor. 2005 yılında yayınladığımız “Doğru Başlangıç: Türkiye’de Okul Öncesi Eğitim” raporumuz ve 2019 yılında PwC ve AÇEV işbirliği ile yayınladığımız “İş ve Özel Yaşam Dengesi Yolunda Kreşlerin Yaygınlaştırılması” raporu ile bu konuyu yakından takip ederek kapsamlı çalışmalar yürütüyoruz.
Erken çocukluk dönemi çocukların duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimlerinin en hızlı gerçekleştiği ve hayatları boyunca gelişimlerini ve yetişkinliklerine geçişlerini doğrudan şekillendiren bir süreç. Kaliteli erken çocukluk eğitimi ile çocukların bireysel ve sosyal gelişimini ilk yaşlarından itibaren desteklemek, onların okula daha hazır olmasını, ilerleyen dönemlerde akademik başarısını ve çalışma yaşamını da olumlu etkiler. Dezavantajlı çocuklara daha iyi bir bakım sağlar ve eğitim fırsatlarına erişimini iyileştirerek yaşama daha eşit fırsatlarla başlama şansı sunar.
Çalışan anneler başta olmak üzere kadın istihdamı açısından da çok önemli olan okul öncesi eğitim, kadınların ekonomiye katılımını, toplumsal eşitsizliklerin ve yoksulluğun azaltılmasını da sağlayarak çocuğun refahını çok yönlü destekler.
3-5 yaş grubundaki okullaşma oranı %39 ile OECD ülkeleri arasında en düşük seviyedeyiz
Günümüzde, eğitim sistemi iyi olan ülkelerin okul öncesi eğitime büyük önem verdiği ve kaynak ayırdığını biliyoruz. Türkiye’de son on yılda, ilkokula başlamadan önce çocukların okullulaşmalarında yaklaşık 30 puanlık önemli bir artış yaşanmıştır. Buna rağmen, 3-5 yaş grubundaki okullaşma oranı %39 ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında en düşük seviyedeyiz. Toplumsal fayda anlamında geri dönüşün bu kadar yüksek olduğu bir alanda dünya ortalamasının gerisinde olmamız, bizi çözüm için harekete geçirmeli ve yol gösterici olmalı.
Başta kamu olmak üzere bu konuyu hepimiz “mesele” edinmeliyiz. Okul öncesi eğitim, ilkokul öncesinde bir yıl zorunlu olmalı ve kademeli olarak daha erken yaşlar için de zorunluluk kapsamı genişletilmelidir. Kamu bu hizmeti ücretsiz sunmalıdır. Gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması için gerek kamunun doğrudan yatırımları gerekse özel sektöre yönelik teşvikler ve işbirlikleri hayata geçirilmeli. 20252027 dönemli Orta Vadeli Program’da kaliteli okul öncesi eğitime erişimi kolaylaştırmak üzere çalışmalar yürütülmesi hedeflenmektedir. Bu yönde somut adımların da hızla atılması ve gerekli yatırımın önceliklendirilmesi büyük önem taşıyor.
Her çocuğun hayata eşit bir başlangıç yapabilmesi için, nitelikli ve erişilebilir okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak, geleceğe yönelik en önemli adımlardan da biri olacaktır.