Öğretmenlik, toplumun geleceğine yön veren en önemli mesleklerden biridir ve eğitim sisteminin bel kemiğini oluşturur. Ancak ne yazık ki son yıllarda hak ettiği değeri bulamıyor. Kalabalık sınıflar, yoğun ders yükü, altyapı eksiklikleri ve şiddet olayları eğitim sektöründe çalışan insan gücünün verimliliğini ve moralini azaltıyor.
Geçtiğimiz yıl sonunda Resmi Gazete’de yayınlanan Öğretmenlik Mesleği Kanunu, öğretmenlerin seçilmeleri, yetiştirilmeleri, atanmaları, hakları, ödev ve sorumlulukları, ödül ve cezaları, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve öğretmenlik mesleğine ilişkin ayrıntılı kararlar içeriyor. 1 Eylül 2025 itibarıyla yürürlüğe girecek olan kanunda MEB’e bağlı bir “Milli Eğitim Akademisi” kurulacağı bilgisi de yer alıyor. Akademinin, okullardaki tüm çalışanların sahip olması gereken yeterlilikleri tanımlaması, öğretmenlere mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve değerler ile dijital yeterlikleri kazandıracak eğitim faaliyetlerini planlayıp uygulaması bekleniyor.
Eğitim sisteminde yapılması hedeflenen köklü ve kapsamlı bu çalışmaların, gerekli destek mekanizmaları sağlanmadığında öğretmenlerin yaşamlarını daha da zorlaştıracağını öngörmek mümkün. Bütün bu çalışmalar öncesinde ve süresince, öğretmenlerin “iyi olma haline” de odaklanmak gerekiyor. Öğretmenlik Mesleği Kanunu ağırlıklı olarak öğretmenlerden beklentilere odaklanıyor.
Öğretmenlere neler verileceği üzerinde de ayrıntılı olarak düşünülmesine ihtiyaç var. Çalışma koşulları ve gelir düzeyi iyileştirilmeli; okulların altyapılarının, donanımlarının tamamlanması için yatırım yapılmalı ve yeterli bütçe ayrılmalı. Öğretmenlere duygusal destek sağlayacak atölyeler, seminerlerle ve mentorluk çalışmalarıyla streslerinin azaltılmasına ve mutlu çalışabilecekleri ortamlar yaratılmasına öncelik verilmeli. Öğretmenlerin psikolojik, duygusal ve fiziksel iyi olma hallerinin, hem onların mesleki verimliliklerini hem de öğrenciler üzerindeki etkilerini belirlediği göz ardı edilmemeli.
Hızlı dönüşümlerin yaşandığı bir çağda öğretmenlerimizin gelişimine yapılacak her yatırım, eğitimde kalıcı ve sürdürülebilir bir başarı yaratacaktır
Gamze Dinçkök Yücaoğlu / TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu Başkanı
■ Eğitim, genç nesillerin hayatına yön veren en önemli yatırım; öğretmenler de eğitimin başarısının en önemli belirleyicisidir. Bir öğretmenin, binlerce hayatı dönüştürücü etkisi muazzamdır. Her öğretmen, meslek yaşamı boyunca binlerce gencin hayatına dokunarak bilgi ve beceri aktarır; onların sosyoduygusal gelişimlerine yön verir. Eğitim politikalarının ve öğretim programlarının uygulamaya başarıyla taşınması da ancak ve ancak öğretmenlerin bilgi ve deneyimiyle mümkün olabilir. PISA 2022’ye göre çocukların öğretmenleriyle olan iyi ilişkileri, onların eğitim alanındaki mutluluklarını ve okul aidiyetlerini de olumlu etkiliyor.
Öğretmenlerin ise her bir öğrencisinin gelişimiyle yakından ilgilenebilmesi, gerekli gördüğü alanlarda okul ve veli işbirliğini sağlayabilmesi için; onlara ayıracak yeterli zamanının da olması gerekir. Bu açıdan öğretmen başına düşen öğrenci oranı önemli göstergelerden biridir. Nitekim PISA 2022’de yüksek performans gösteren ülkelerde, aynı zamanda nitelikli ve yeterli sayıda öğretmen ve eğitim personelinin görev alıyor olması da bu bulguyu destekliyor.
Öte yandan Türkiye, öğrenci-öğretmen oranları bakımından OECD ortalamasına yakın olmakla beraber (Türkiye 14,1 ve OECD 13,2); devlet ve özel okullar arasındaki personel eksikliği farkının en büyük olduğu dördüncü ülkedir. Eğitimde başarı için fırsat eşitliğini sağlamak, bunun için de veri odaklı izleme yapmak ve dezavantajlı okullarda öğretmen atamalarından başlayarak farklılıkları gidermek gerekiyor. Eğitimde başarılı ülkelerde öğretmenlere yönelik bütüncül politikalar da dikkat çekiyor.
Ülkemizde de öğretmenlik mesleğinin itibarının korunması ve artırılması, mesleğin daha iyi özlük hakları, çalışma koşulları ve gelişim fırsatlarıyla daha cazip hale getirilmesi gerekiyor. En iyi adayların mesleğe çekilerek en donanımlı şekilde yetiştirilmesi, dezavantajlı bölgelerde görev yapan öğretmenlere özel destek mekanizmaları geliştirilmesi ve öğretmenler için kendi meslektaşlarının deneyimlerinden faydalanabilecekleri paylaşım ortamları yaratılması da önem taşıyor.
Dijital teknolojiler ve yapay zeka uygulamaları eğitimde giderek daha fazla yer bulurken, bu durum öğretmenlerin rolünü azaltmanın aksine, öğrenciler ve aileler için onların bu alandaki rehberliğine olan ihtiyacı da giderek artırıyor. Bu nedenle dijital teknolojilerden de faydalanarak öğretmenlerin mesleki yetkinliklerinin ve gelişimlerinin desteklenmesi ve ayrıca eğitimdeki yeni teknolojilere uyum sağlamaları da kritik adımların başında geliyor. Bu bağlamda, öğretmenlere yönelik politikaların geliştirilmesi, kamu-özel sektör-akademi ve sivil toplum işbirliklerini önceliklendirerek kalıcı adımlar atmak son derece önemli.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi ikinci yüzyılında da, öğretmenlerin liderliğinde eğitim sistemimizin çağa uygun bir şekilde kendini yenilemesi, Türkiye’yi uluslararası alanda öne çıkaracak en temel unsurlardan biri olacaktır. Öğretmenlerin gelişimine yapılacak her yatırım eğitimde kalıcı ve sürdürülebilir bir başarı yaratacaktır.
Eğitimde kolektif iyi olma halinin ilk basamağı: Öğretmenler
Prof. Dr. Yelkin Diker Coşkun / Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı
■ Eğitim sisteminin öğrenci, veli, öğretmenler ve toplum dahil tüm paydaşlarının iyi oluş halini kolektif düşünmek gerekiyor. İşte bu noktada öğretmenin iyi oluş hali diğer tüm paydaşları doğrudan etkileyebilme gücüne sahip. Öğretmenin iyi oluşunu mesleki yeterlikler, mesleki doyum, ekonomik ve sosyal haklar, mesleki özerklik gibi birçok özellik etkiliyor.
Öğretmenlerin becerileri
Öğretmenlerin sahip olması gereken en temel beceriler iletişim, alan bilgisi ve meslek bilgisidir. Bu beceriler geçtiğimiz yüzyılda öğrenci yetiştirmek için nispeten yeterliydi. Günümüzde bu becerilerin yanı sıra farklı düşünme becerilerine sahip, yenilikçi ve teknoloji, sanat ve kültür okur yazarlığı yüksek öğretmenlere ihtiyaç duyuluyor.
İlham veren öğretmenler yetiştirmeliyiz
Artık eskiden olduğu gibi bir konuyu iyi biliyor olmak iyi öğretmen olmak için yeterli değil. O konuyu ya da beceriyi sınıfta nasıl kullandığınız, uygulamaya nasıl yansıttığınız önemli. Bilginizi bir ihtiyacı, sorunu çözmede kullanabiliyorsanız, yeni bir durumla karşılaştığınızda olası çözüm yollarını düşünme ve deneme cesaretiniz varsa başarılı olabiliyorsunuz. Böylece yaşam boyu öğrenen bireyi oluşturabilirsiniz. Bir öğretmenin bilimsel bakış açısına sahip olması, bilgiye, yeniliklere ya da sorunlara yaklaşımı öğrenciye ilham verebilirse öğrenci, aile ve toplumu dönüştürmek mümkün olur.
Öğretmen özerkliği
Eğitimde iyi uygulamalara, yüksek standartlara sahip bazı ülkeleri incelediğimizde göze çarpan özelliklerden birisi de okul ve öğretmenlerin özerkliği. Öğretmen özerkliği konusunda Kanada örnek ülkelerden birisi ve orada okul müdürünün ve öğretmenin özerkliği yasalarla tanımlanmış. Okul yönetiminde katılımcı bir unsur olarak görülmekteler ve öğrencilerle ilgili tüm karar mekanizmalarında yer alarak sorumluluğun bir parçası oluyorlar. Bizim ülkemizde merkezi bir eğitim sistemi var. Bu durumun önemli artıları ve eksileri olabiliyor. En önemli eksisi işte bu okul ve öğretmen özerkliği konusunda yaşanıyor bence. Okullar kendi okul iklimlerini yenilikçi zeminde oluşturmakta da zorlanıyorlar.
Öğretmen eğitimi
Ülkemizde bir öğretmen yetiştirme standardımız var. Bu standartları zenginleştirmek gerekiyor. Başarılı öğrencileri öğretmenlik mesleğine çeken, meslek ve alan bilgisini derinleştiren, ikinci yıldan itibaren okulda uygulamada olan, entelektüel kapasitesi yüksek, yabancı dil bilgisi, yüksek lisans gibi özelliklere sahip öğretmenleri yetiştiren programları eğitim fakültelerinde uygulamamız gerekiyor.
Eğitimin yönetişimi
Modern eğitim politikalarının en temel amacı ihtiyaçlar doğrultusunda toplumsal refahı sürekli geliştirmektir. Bu nedenle eğitimin tüm paydaşlarının yani toplumun katılımcı biçimde yer aldığı bilimsel, şeffaf ve veriye dayalı stratejik planlamalarla bu politikalar hayata geçirilmeli. Teknolojiye, özellikle yüksek teknolojiye uyumlu, ekolojik ve toplumsal dönüşümlere hazırlayıcı, yeni kuşakları güvenle kucaklayan bir toplum olmamız için bu değişimi görerek eğitim sistemimizi ve eğitimcilerimizi dönüştürmeliyiz.
Doç. Dr. Emre Er / Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
MERKEZİYETÇİLİK, YENİLİKÇİ VE ESNEK ÇÖZÜMLER ÜRETME KAPASİTESİNİ SINIRLIYOR
■ Öğretmenlerin iyi olma hali, eğitim sistemlerinin en kritik unsurlarından biridir. Ancak, dünya genelinde yapılan araştırmalar, öğretmenlerin mesleki ve duygusal olarak ciddi zorluklar yaşadığını göstermektedir. Birleşik Krallık’ta 2023 yılında yapılan bir araştırma, öğretmenlerin %78’inin yüksek düzeyde stres bildirdiğini, %55’inin ise okul kültürünün toksik etkileri nedeniyle motivasyonlarının düştüğünü ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, ABD’de 2016 yılından bu yana 270 bin öğretmen mesleği bırakmış ve bu mesleği bırakma eğiliminin devam edeceği öngörülmektedir. Öğretmenlerin çalışma koşullarının yıpratıcı olmasının yanı sıra, elde ettikleri gelir ve sahip oldukları hakların sınırlı kalması ve mesleki gelişim programlarının yoğunluğu mesleği bırakma eğiliminde etkili olmaktadır. Eğitimde politika yapıcıların, öğretmenlerin geliştirilmesi sonucunda öğrenci çıktılarının iyileşeceği varsayımından hareketle, “sürekli mesleki gelişim” ilkesi uyarınca öğretmenlere ekstra rol ve sorumluluk yükledikleri bilinmektedir.
Bu duruma karşılık öğretmenler, mesleki gelişim programlarının bireysel ihtiyaçlarına hitap etmediğini ve kendilerine dayatılan çözümlerden yorulduklarını belirtmektedir. Bu durum, öğretmenlerin yalnızlaşmasına ve mesleki tükenmişlik yaşamasına neden olmaktadır. Küresel ölçekte şahit olduğumuz öğrenme krizinde öğretmenler maalesef yalnız bırakılmıştır. Ekonomik, sosyal ve duygusal desteğe en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde bu desteklerin verilmemesi bir yana mevcut hak ve kazanımların da önemli ölçüde kayba uğraması söz konusu olmuştur. Türkiye bağlamında düşünüldüğünde öğretmenlik kariyer basamaklarının uzmanlık ve gelişim temelinde olmaması, KPSS yerine AGS uygulamasının başlaması ve lisans mezunu öğrencilerin öğretmen olabilmek için ilave eğitimden geçmelerinin zorunlu tutulması, proje okullarına öğretmen atamalarında yaşanan sorunlar, ikili öğretimin devam etmesi, okul ve sınıfların fiziki şartlarının uygun olmaması gibi sorunlar öğretmenler üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Öğretmenlerin becerileri ve bu becerilerin öğrencilere kazandırılma süreci, eğitimin kalitesini belirleyen temel faktörler arasında yer almaktadır. Ancak öğretmenler, özellikle nöroçeşitlilik ile giderek karmaşıklaşan öğrenci profilleri karşısında büyük bir yük altındadır. Bu durum, öğretmenlerden hem pedagojik hem de psikolojik alanlarda ekstra yetkinlikler beklenmesine neden olmaktadır. Aynı anda hem eğitici hem de psikolojik danışman olarak görülmeleri, duygusal ve mesleki baskıyı artırmaktadır. Okullarda psikolojik danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ya da bu hizmetlerin gezici ekipler aracılığıyla sağlanması, öğretmenlerin bu yükünü hafifletmek adına önemli bir adım olacaktır. Öğretmenlerin yüklerini azaltan bu tür destek mekanizmaları, onların motivasyonunu artıracak ve eğitim süreçlerine daha etkin bir şekilde katılmalarını sağlayacaktır. Eğitimde merkeziyetçilik, yenilikçi ve esnek çözümler üretme kapasitesini sınırlayan bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kendi eğitici materyalini seçmesine müsaade edilmeyen öğretmenlerden yaratıcı ve üretken nesiller yetiştirmesinin beklenmesi çelişkilidir. Yerel düzeyde, öğretmenlere ve okullara daha fazla inisiyatif tanınması, onların yaratıcı çözümler üretebilmesini ve öğrenci ihtiyaçlarına daha etkili bir şekilde yanıt vermesini sağlayabilir. Mevcut öğretmen eğitimi programları, genellikle teorik bilgi aktarımına odaklanmakta ve öğretmenlerin bireysel ihtiyaçlarını göz ardı etmektedir. Bu durum, eğitimde uygulama odaklı ve öğretmenlerin aktif katılımını sağlayan bir modele olan ihtiyacı daha da belirgin hale getirmektedir. Eğitim otoriteleri, yerel düzeyde tematik araştırmalar yaparak öğretmenlerin ve okulların ihtiyaçlarına göre özelleşmiş destek mekanizmaları geliştirebilir.
Aynı zamanda lisansüstü eğitim gören yönetici ve öğretmenlerin uzman olarak eğitim sistemine katkı sağlamasını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılabilir. Böyle bir yaklaşım, öğretmenlerin sadece bireysel gelişimine katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda onların mesleki özgüvenlerini de artırma potansiyeli taşır. Sonuç olarak, öğretmenlerin iyi olma hali, mesleki becerilerinin geliştirilmesi ve eğitime katılım süreçlerindeki özerklikleri, eğitim sisteminin genel başarısını belirleyen temel unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Bu alanlarda yapılacak reformlar ve yenilikçi yaklaşımlar, sadece öğretmenlerin değil, aynı zamanda öğrencilerin ve dolaylı olarak toplumun genel faydasına olacak sonuçlar üretecektir. Eğitimde daha mutlu, özgüvenli ve desteklenen öğretmenler, geleceğin şekillenmesinde daha güçlü bir etki yaratacaktır.
Yakup Yıldırım / Öğretmen Ağı Eş Genel Koordinatörü
ÖĞRETMENLER ADINA DEĞİL, ÖĞRETMENLERLE BİRLİKTE ÇALIŞMAK ŞART
■ Ekonomiden eğitime, sağlıktan iklime, kültürel dinamiklerden küresel savaşlara dek uzanan ve toplumsal dinamiklerin tümünü sarmalayan krizlerin etkisinden öğretmenlik mesleği de azade kalmış değil. Bugünün eğitim ekosisteminde öğretmenin gündemi de bu sorunlarla bezeli hale geliyor. Örneklemek gerekirse, öğretmenlerin gündemi, mesleğin itibarının zedelenmesi, derinleşen yoksulluk, yalnız hissetme, durmaksızın değişen sistemlere adapte olma çabası ve tüm bunların getirdiği yorgunluk ekseninde şekilleniyor. Meslek çoğunlukla “kutsiyet” temelli bir bağlamdan ele alındığı için, bu, çoğu zaman öğretmenliğin aynı zamanda profesyonel bir iş olduğu gerçeğini unutturuyor. Hal böyle olunca öğretmenlik mesleğinin sorunlarını, ihtiyaçlarını, yapabilirliklerini ve bunlara dair düşünme pratiğini de eğitim gündeminin merkezine çekmek güçleşiyor. Oysa başta öğretmenin iyi olma hâline dair düşünme pratiği bizatihi en temel ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Zira öğretmenlerin iyi olma halini etkileyen unsurların, çok boyutlu, katmanlı ve sistemsel olabileceğini biliyoruz. Öyleyse ne yapabiliriz? İşbirliği alanlarını arttırmak, ihtiyaçları daha yüksek sesle dile getirebilmek, öğretmenlerin hem kişisel hem de mesleki ihtiyaçlarına yanıt veren dayanışma ve işbirliği ağları/ toplulukları inşa edebilmek önemli. Sorunlara yenilikçi ve yaratıcı çözümler üretmeye, öğretmenlerin kendi bilgi, birikim ve yetkinliklerini kullanacakları olanaklar yaratmaya, meslektaşları ve diğer paydaşlarla işbirliği yapabilecekleri zeminler inşa etmeye dair çaba iyi olma halinin en elzem başlıklarını oluşturuyor. Elbette tüm bu çabaların “Öğretmenler adına değil, öğretmenlerle birlikte” düsturuyla ilerlemesi meselenin olmazsa olmazı.
Arzu Atasoy / Öğretmen Akademisi Vakfı Genel Müdürü
PANDEMİ, TÜKENMİŞLİK VE BIKKINLIK KAVRAMLARINI DA BERABERİNDE GETİRDİ
■ Nitelikli eğitim, bireylerin ve toplumların geleceğini şekillendiren faaliyetlerin başında geliyor. Nitelikli eğitimin gerçekleşmesinde en önemli aktör olan öğretmenlik ise bir meslek olmanın yanı sıra bir yaşam biçimi. Öğretmenlerin mesleki ve kişisel gelişim ihtiyaçlarının karşılanması ise nitelikli eğitimin en önemli güvencesi. Bu bağlamda öğretmenlerin iyi olma hali tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle pandemi dönemi ve devamında gündeme geldi. Pandemi, öğretmenlerin dayanıklılığını ve uyum becerilerini test ederken, tükenmişlik ve bıkkınlık kavramlarını da beraberinde getirdi. Alan araştırmaları öğretmenlerin %60’ının mesleklerini icra ederken yıprandıklarını, %50’sinin ise kendilerini mesleklerinden duygusal olarak kopmuş hissettiklerini ortaya koydu. Araştırmalar ayrıca psikolojik dayanıklılık ve tükenmişlik arasında bir korelasyon olduğuna işaret ediyor. Bu olumsuzluklar yaygın olarak yaşanmasına rağmen öğretmenlerin iyi olma hali çoğu zaman öğrenci refahına katkı olarak kabul ediliyor ve kendi başına bir amaç olarak görülmüyor. Oysa ki bu alanda atılması gereken pek çok adım var. ÖRAV olarak gerek pandemi döneminde ve gerekse 6 Şubat depremlerinden sonra online ve yüz yüze çalışmalarımızla bu alanda yoğun faaliyetler yürütüyoruz. Bu faaliyetlerimizle 170 bin öğretmene ulaşabildik. Şu anda bu amaca hizmet eden Okul Toplumunun Psikolojik Sağlamlığı (BİROH) adında yeni bir programımız var.
Öğretmenlerin becerileri ve beceri kazandırmadaki rolü sürekli gelişim gerektiriyor, öğretmenin öğrenciliği ve eğitimi yaşam boyu sürer
Akademik çalışmalara göre eğitimde başarıyı etkileyen önemli faktörlerden birinin öğretmenlerin öz yeterlik inancı. Biz 2022 yılında bu konuda 4.828 öğretmeni kapsayan bir araştırma yürüttük, buna göre hizmet içi eğitim aldığını ifade eden öğretmenlerin öz yeterlik düzeyleri, hizmet içi eğitim almadığını ifade eden öğretmenlere göre daha yüksek. Öz yeterlik inancı öğretmenin öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarını dikkate alarak güvenli ve destekleyici bir öğrenme ortamı oluşturma becerilerini doğrudan etkiliyor. Öğretmenler, bireylerin beceri kazanmalarında kritik bir rol oynarken aynı zamanda onların yaşam boyu öğrenme süreçlerine rehberlik ederler. Öğrencilerin yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı olur, onları ilgi alanlarına yönlendirebilirler. Rolleri gereği olumlu tutumlar ve davranışları ile onlara örnek olur, geri bildirimlerle kendilerini geliştirmelerini ve hızla değişen dünyaya uyum sağlamalarını kolaylaştırırlar. En önemlisi de dürüstlük, empati, sorumluluk gibi evrensel değerleri kazandırmada destek olurlar. Bu kadar geniş kapsamlı bir beceri seti ise sürekli gelişim gerektirir. Biz de bu nedenle saha çalışmalarıyla ihtiyaçlardan haberdar oluyor ve MEB’in çalışmalarını güçlendirecek projeler hayata geçiriyoruz. Bir öğretmen aslında yaşam boyu öğrenci kalır, değişim dönemlerinde öğrencilerine doğru şekilde rehberlik etme becerisini ancak bu şekilde edinebilir.
Eğitim sistemi merkezi olmakla birlikte, öğretmenlere ve okullara belli kurallar dahilinde özerklik tanınması mesleki tatmine ve verimliliğe olumlu etki eder
Eğitimin yönetişimi dediğimizde eğitim sisteminin planlanması, yönetilmesi, düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin süreçlerin tümünü kastediyoruz. Bu sürece merkezi yönetim, yerel yönetimler, okullar, öğretmenler, aileler ve sivil toplum kuruluşları dahildir. Türkiye’de eğitim sistemi, merkezi olmakla birlikte yerel düzeyde de daha fazla özerklik ve katılımcı yaklaşımlar benimsenmeye başlandı. STK iş birliklerinin fazlalaşması da nitelikli eğitimin yaygınlaştırılmasına ciddi bir katkı yapıyor. Sivil toplum kuruluşlarının bir diğer rolü de akademik kurumlarla el ele vererek eğitim politikalarının şekillendirilmesinde görev almak. Bugün özellikle kırsal ve dezavantajlı bölgelerdeki okullarda yapılacak iyileştirmeler eğitimde fırsat eşitliğine pozitif etki edecektir. Yerel düzeyde katılımcılığın artırılması, öğretmenlerin mesleki gelişimlerine daha fazla odaklanılması ve dijital dönüşümün hızlandırılmasının yanı sıra öğretmenlere ve okullara belli kurallar dahilinde özerklik tanınması da mesleki tatmin ve verimliliği iyileştirir. Bu sayede, öğretmenlerin iyi olma hali daha fazla desteklenebilir ve nitelikli eğitim hedefine daha fazla yaklaşılabilir.