İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve her geçen yıl şiddetini daha da artıran iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için 2018’den bu yana tekrarladığı anketi bu yıl da gerçekleştirdi. Türkiye çapında 2 bin 909 kişiyle hanelerinde görüşme yapılarak gerçekleştirilen anket giderek derinleşen iklim krizinin Türkiye’deki etkilerine, 2025’te meclise sunulması beklenen İklim Kanunu’na ve bahsi geçen kanunda hangi önlemlerin yer alması gerektiğine odaklandı. “
Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” isimli çalışmanın sonuçlarına göre, toplumun yüzde 70’i İklim Kanunu’ndan haberdar değil. Kanunda öncelikli olarak yer alması gereken konu olarak temiz enerji yatırımları işaret ediliyor.
Toplumun yüzde 70’i, bu yıl meclise sunulması beklenen İklim Kanunu’ndan haberdar olmadığını ifade ediyor. Sadece yüzde 12’lik bir kesim kanunu duyduğunu ve içeriği hakkında bilgisi olduğunu aktarıyor. İklim değişikliğine duyulan endişe arttıkça yasadan haberdar olma durumu da artıyor.
Hava olaylarının sayısı artıyor
Çevreye daha az zarar veren temiz enerji kaynakları (yüzde 65) ise İklim Kanunu’nun odağında olması gereken başlıca seçenek olarak öne çıkıyor. Bunu, iklim değişikliğiyle bilimsel yöntemlerle mücadele edilmesi (yüzde 51) ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için politikalar üretilmesi (yüzde 50) seçenekleri takip ediyor. İklim değişikliği konusundaki endişenin yıllar içindeki değişimi incelendiğinde 2018’den bu yana dalgalı bir trend görülüyor. 2018 sonrasında genel olarak düşüş gösteren endişe oranları 2022 yılına gelindiğinde en yüksek seviyesine ulaşıyor.
2022 yılında Türkiye’nin toplamda yüzde 83’ü iklim değişikliği konusunda “endişeli” veya “çok endişeli” olduğunu belirtirken bu oran sonrasında tekrar düşerek yüzde 72 seviyesine geriliyor ve günümüzde de aynı seviyesini koruyor. Aynı zamanda, araştırmaya katılanların Türkiye’nin yüzde 71’i iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin bir sonucu olduğunu düşünürken yüzde 26’sı doğal bir süreç olduğunu düşünüyor. Sadece yüzde 3’lük bir kesim “iklim değişikliği diye bir şey yoktur” cevabını veriyor.
Emisyonların yeterli hızda azaltılmaması ve fosil yakıtlara yapılan yatırımların devam etmesi ile iklim krizinin görünen yüzü olan aşırı hava olayları da her geçen yıl şiddetleniyor ve sayısı artıyor. Bu durum, toplumun algısında da yerini koruyor. Toplum yüzde 87’si, son yıllarda Türkiye’de sel, fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık gibi düzensiz hava olaylarının arttığını düşünürken, toplumun sadece yüzde 2’si aşırı hava olaylarının azaldığını düşünüyor. Bu önermenin ilk ölçüldüğü Mart 2018’deki araştırmada düzensiz hava olaylarının arttığını düşünenlerin oranı ise yüzde 76’ydı.
“Araştırmanın sonuçları hükümete önemli mesajlar veriyor”
Araştırma sonuçlarını değerlendiren İklim Haber Yayın Yönetmeni Dr. Barış Doğru, iklim krizi konusunda genel farkındalığı ve endişesi bu kadar yüksek bir toplumun, İklim Kanunu’na dair çok daha fazla kamusal tartışmaya, fikri üretime, popüler ve bilimsel yayına ihtiyacı bulunduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “Bir çok sefer olduğu gibi, toplumun genelinden çok daha fazla, toplumun bir adım önünde olması gereken aydınların, entelektüellerin, okumuş yazmışların sorumluluğunu vurgulamak zorunda gibi görünüyoruz.”
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İ PM) İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, araştırmanın sonuçlarını hükümetin büyük bir uyarı olarak alması gerektiğini söylerken şöyle devam ediyor: “Hükümetin gerçekçi ve işe yarar iklim politikaları uygulaması son yıllarda nükleerciler ve kömürcüler tarafından önleniyor. Ama seçmen aynı fikirde değil. Hükümet, bir avuç çıkar çevresinin, lobicinin ve enerji dönüşümünü anlamayan, inanmayan eski moda enerji çevrelerinin etkisinden çıkmalı.”
Bilgi eksikliği var
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) İklim ve Enerji Programı Kıdemli Uzmanı Ceren Pınar Gayretli ise “İklim değişikliğinin etkilerini her gün seller, kuraklık ve yangınlarla deneyimlediğimiz ülkemizde, hepimiz için iklim krizine karşı uzun yıllar en önemli hukuki güvence olacak İklim Kanunu hazırlanıyor ve araştırma sonuçları üzerinde yaşadıkları dünya, ülke ve kendi yaşamları için endişe duyan insanların dahi buna dair bilgisi olmadığını gösteriyor. Bunun nedeni açık bir şekilde, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele ve uyumu önceliklendirmeyen iklim politikalarıdır” diye konuştu.
Ekosfer Derneği iklim iletişimi için rehber hazırladı
Ekosfer Derneği, iklim kriziyle hayatımıza giren yeni kavram ve kelimelerin doğru kullanılması için İklim İletişimi İçin İpuçları adında bir rehber hazırladı. Salım yerine salınım yazmak gibi sık yapılan hatalardan, iklim müzakerelerinde karşımıza çıkan terminolojiye kadar birçok farklı konuyu ele alan rehber, yanlış kullanımları önlemek için ipuçları da içeriyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ve Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan rehber, özellikle gazeteciler, iletişimciler, sivil toplum örgütlerinde çalışanlar ve araştırmacılar için hazırlandı. İklim İletişimi İçin İpuçları rehberi, hayatımıza yeni giren kavramları açıklamakla kalmıyor aynı zamanda hatalı ve doğru kullanımları gösteren örnekler de içeren pratik bir sözlük olma özelliğini de taşıyor.
Sadece hayatımızı değiştirmiyor
“İklim krizi sadece hayatımızı değil dilimizi de değiştiriyor” diyen Özgür Gürbüz, Batı dilleri hakimiyetinde türetilen yeni kelimelere en uygun Türkçe karşılıkların bulunması kadar, bunların cümle içinde doğru kullanılmasının da önemine dikkat çekiyor. Gürbüz, “İklim krizini yakından takip eden, bu konuda yazılı, sözlü ve görsel üretimlerde bulunan herkesin İklim İletişimi İçin İpuçları rehberinden faydalanacağını umuyoruz. İletişim alanında çalışanlara ve gazetecilere verdiğimiz eğitimler de bize bu rehberi hazırlarken hangi noktalara değinmemiz konusunda yol gösterdi” açıklamasını yaptı.
Kavramlara farklı anlamlar yükleniyor
Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise rehberin işlevini şöyle açıklıyor: “Bazen kavramlara farklı anlamlar yüklüyoruz ve bu da iletişimi aksatıyor. Örneğin çölleşme kavramı. Çölleşme, bir yerin çöl olması değil, kurak ve yarı kurak bölgelerdeki arazi tahribatıdır. İklim değişikliği ve ilgili çok sayıda kavram da içerikleri tam olarak bilinmediği için yanlış yorumlanabiliyor. İklim değişikliği dendiğinde sanayi devrimi sonrasında insan faaliyetleri sonucunda oluşan küresel ısınmanın yol açtığı, meteorolojik koşullardaki uzun dönemli değişiklikler anlaşılmalı. Ancak iklim değişikliği denince, iklim ile hava durumunun karıştırılması ya da sanayi devrimi öncesindeki doğal iklim değişikliklerinin anlaşılması gibi sorunlarla sıkça karşılaşıyoruz. Hazırladığımız rehberin kavramların gerçek anlamlarıyla kullanılmasına katkı sağlayacağını düşünüyoruz”.
Öne çıkan rakamlar
- Türkiye’de her 10 kişiden 7’si değişikliği konusunda endişeli.
- Türkiye’de her 10 kişiden 7’si iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin sonucu olduğunu düşünüyor.
- Yüzde 87 düzensiz hava olaylarının son yıllarda arttığını düşünüyor.
- Her 10 kişiden er 10 kişiden 8’i düzensiz hava olaylarını ’i düzensiz hava olaylarını iklim değişikliğine bağlıyor.
- Türkiye’de her 10 kişiden 7’si iklim yasasından haberdar değil.
- Türkiye'de halk, temiz enerjinin yasasının odağında olması gerektiğini düşünüyor.