Didem ERYAR ÜNLÜ
30 Kasım – 12 Aralık tarihlerinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleşecek 28. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP 28) öncesinde birbiri ardına yayınlanan bilimsel çalışmalar, Paris Anlaşması’nda belirlenen, küresel ısınmayı 2,0 derecenin altında, mümkünse 1,5 derece ile sınırlama hedefinin büyük tehlike altında olduğunu ortaya koyuyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2020 yılı verilerine dayanan son karbon bütçesi değerlendirmeleri ve güncel verilere dayanarak Nature Climate Change tarafından gerçekleştirilen “Assessing The Size and Uncertainty of Remaining Carbon Budgets” (Mevcut karbon bütçelerinin büyüklüğünün ve belirsizliğinin değerlendirilmesi) isimli araştırma, küresel karbon bütçesine dair en güncel hesaplama özelliğini taşıyor. Araştırmaya göre; 1,5 derece hedefini hayatta tutabilmek için yaklaşık altı senemiz var.
Karbon bütçesi 2029’da tükenebilir
Karbon bütçesi, küresel ısınmayı belirli bir sınırın altında tutabilmek için salımı mümkün olan azami karbondioksit (CO2) miktarını ifade ediyor. Yayınlanan araştırmada bilim insanları, 1,5 derece ve 2,0 derece sınırını aşmamak için ne kadar karbon bütçesi kaldığına dair hesaplamaların oldukça hassas olduğuna dikkat çekiyor. Hesaplamalar, belirsizlikler taşıyan ve birbiriyle etkileşim içinde olan birçok faktöre bağlı; bu nedenle olasılıklar üzerinden ifade ediliyor.
Araştırma sonuçlarına göre, küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmak için yarı yarıya bir olasılığın olması, Ocak 2023 tarihinden itibaren gerçekleşecek karbon salımlarının, 250 milyar metrik tonu aşmamasını gerektiriyor. Bu bütçe, altı senelik küresel karbon salımlarına eşdeğer salımlarda hızlı ve kayda değer bir azalma yaşanmazsa, 2029 yılında tükeneceği öngörülüyor.
2020 yılından bu yana bütçenin yarısı tüketildi
Çalışma, karbon bütçesinin, daha önce hesaplanandan çok daha kısıtlı olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin IPCC 6. Değerlendirme Raporu, küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılmasının yüzde 50 ihtimalle gerçekleştiği senaryo için 2020 yılından itibaren karbon bütçesini 460 milyar metrik ton olarak veriyordu. Çalışma, sera gazı emisyonlarında süregelen artış nedeniyle, 2020 yılından bu yana bütçenin yaklaşık yarısının tüketildiğini gösteriyor.
Hesaplanan bütçelerdeki farkların ve yüksek belirsizliklerin sebepleri arasında, CO2 dışı sera gazlarının salımlarının CO2 bütçesine etkileri ve ısınmayı etkileyen diğer faktörler var. Bunlardan biri, hava kirliliğinde yaygın olan ve “aerosol” denilen partikül maddelerin, atmosferde daha az bulunması. CO2’nin ısınma etkisi bulunması gibi, aerosollerin de soğutucu etkisi bulunuyor. Ancak küresel olarak hava kalitesini iyileştirmek için alınan önlemler, bu soğutucu etkinin azalması ve karbon bütçesinde daralma yaşanması anlamına geliyor.
Çalışma, “küresel iyi” için iş birliği mesajı veriyor
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi ve İklim Masası Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ebru Voyvoda’nın çalışmaya dair değerlendirmeleri şöyle: “Çalışma şunu ortaya koyuyor: Eğer 1,5 derece, iklim felaketlerini önlemek için kritik bir sıcaklık artışı ise bu hedef için oldukça az zaman kaldı. Dahası bu çalışma, henüz 2021-22’de yayınlanmış IPCC 6. Değerlendirme Raporu’ndaki karbon bütçesi tahminlerini güncelleyerek yeni verilerin, eğilimlerin ve şokların dinamik etkilerinin, bu bütçeyi daha da kısıtlayıcı yönde hareket edebileceğinin altını çiziyor.
Elbette bu bilimsel çalışmaların amacı bir tür felaket tellallığı yapmak değil. Aksine, küresel sıcaklık artışlarının belirli olasılıklar ile 1,5 derece ya da 2,0 derece ile sınırlandırılması konusunda gösterilmesi gereken çabanın ve dönüşümün ne kadar ciddiye alınması gerektiği konusunda uyarı niteliğinde. Küresel karbon bütçesine dair hesaplamalar aynı zamanda bu bütçenin hakkaniyetli paylaşımı, bu bütçeden kimin ne kadar kullanacağı gibi uluslararası iş birliği sorularını da beraberinde getiriyor. Giderek kısıtlı hale gelen bütçe/zaman altında ise bilim bize, ‘küresel kamu malı – küresel iyi’ için iş birliği mesajı veriyor. Kuşkusuz bu uyarı, küresel düzeyde enerji, üretim, tüketim ve ticaret ilişkilerinde bugüne kadar görülmemiş düzeyde ve hızda bir yapısal dönüşümün gerçekleşmesi gerektiğine dair de bir uyarı.
Bu konuda gerçekleştirilen ve son dönemde raporlar aracılığı ile paylaşılan sonuçlar, örneğin Uluslararası Enerji Ajansı’nın 24 Ekim’de yayınlanan Dünya Enerji Görünümü Raporu, özellikle enerji sistemlerinde 1,5 derece küresel sıcaklık artışı ile uyumlu senaryoların hala mümkün olabileceğini gösteriyor. Ancak bu olasılık, her koşulda, şimdi ve kısa dönemde atılacak adımlara bağlı.”
1,5 veya 2 derecelik ısınma, ne anlama geliyor?
Carbon Brief’in 70 akademik makaleden derlediği verilere dayanan bazı çarpıcı sonuçlar şöyle:
- Küresel deniz ısı dalgalarının, 1,5 derecelik ısınmada 16 kat, 2 derecelik ısınmada ise 23 kat artması bekleniyor. Yıllık en yüksek günlük sıcaklıkların, 1,5 derecelik ısınmada 1,7 derece, 2 derecelik ısınmada ise 2,6 derece artacağı hesaplanıyor. 2 derecelik ısınmada sıcak günler yüzde 25 oranında artacak. Ortalama kuraklık süresinin ise iki aydan dört aya çıkması bekleniyor.
- Deniz seviyelerindeki yükselmeye bağlı su baskınlarından kaynaklanan hasarın, yıllık 11.7 trilyon dolara ulaşacağı düşünülüyor.
- 1,5 derecelik ısınmanın, 21. yüzyılın sonunda küresel Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’da (GSYİH) yüzde 8’lik bir küçülmeye sebep olması beklenirken, 2 derecelik ısınmada yüzde 13’lük daralma öngörülüyor.
1,5 ve 2 derecelik ısınma arasındaki fark
IPCC’nin 2018’de yayınlanan 1,5°C Küresel Isınma Özel Raporu’na göre, 1,5 derecelik ve 2 derecelik ısınma arasındaki farklardan bazıları şöyle:
- Her beş yılda en az bir kere aşırı sıcaklara maruz kalacak olan insan sayısı, 1,5 derecede dünya nüfusunun yüzde 14’üne denk gelirken, 2 derecelik ısınmada nüfusun yüzde 37’sini etkileyecek.
- Arktik’te buzsuz geçecek yaz aylarının, 1,5 derecelik ısınmada her 100 yılda bir kere yaşanacak nadir bir olay olması beklenirken, 2 derecelik ısınmada en az 10 yılda bir yaşanacağı öngörülüyor.
- 2 derecelik ısınmada gözlenen biyoçeşitlilik kaybının, 1,5 derecelik ısınmaya kıyasla, omurgalılarda ve bitkilerde iki kat, kuşlarda, böceklerde ve omurgasız canlılarda ise üç kat daha fazla olması bekleniyor. Böyle bir durumda, gezegenin tamamındaki mercan resiflerinin yüzde 99’unun yok olacağı tahmin ediliyor.
Yeşil lojistik için 5 temel adım
Lojistik sektörü, artan araç sayısı ve paketleme gibi nedenlerle ekolojik dengeyi bozabilen sektörler arasında. Bu nedenle, yeşil lojistik kavramı her geçen gün önem kazanıyor. Lojistik süreçlerin çevresel etkilerini azaltmayı amaçlayan yeşil lojistik, kaynakların etkin kullanımını teşvik ediyor ve atıkların azaltılmasına odaklanıyor. Bu, enerji tasarrufu, doğal kaynakların korunması ve karbon ayak izinin azaltılması gibi önemli hedefl eri içeriyor. Öne çıkan 5 temel lojistik uygulaması ise şöyle sıralanıyor:
1-YAKIT VERİMLİLİĞİ
Araçların yakıt verimliliğini artırmak, yeşil lojistikte önemli bir adım. Yakıt tasarrufl u araçlar kullanmak ve araçların düzenli bakımını yapmak, yakıt maliyetlerini düşürür ve çevreye olan etkiyi azaltır.
2-TAŞIMA VE ROTA PLANLAMA
Lojistik faaliyetlerde taşıma ve rota planlaması, yeşil lojistik için kritik öneme sahip. Araçların planlanmış rotalarda ve en yüksek doluluk oranlarıyla kullanılması, enerji verimliliğini artırır. Bu da yakıt tasarrufu sağlar ve karbon ayak izini azaltır.
3-GERİ DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİR AMBALAJ KULLANIMI
Lojistik süreçlerinde kullanılan ambalaj malzemelerinin geri dönüştürülebilir olması önem taşıyor. Geri dönüştürülebilir ambalajlar, atık miktarını azaltıyor ve doğal kaynakların korunmasına katkı sağlıyor.
4-ENERJİ VERİMLİ DEPOLAMA SİSTEMLERİ
Lojistik tesislerinde enerji verimliliğini artırmak için uygun depolama sistemlerinin kullanılması gerekiyor. Aydınlatma, ısıtma ve soğutma sistemlerinde enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin tercih edilmesi önem taşıyor.
5-GERİ DÖNÜŞÜM VE ATIK YÖNETİMİ
Lojistik faaliyetlerinde oluşan atıkların doğru bir şekilde yönetilmesi öncelikli bir konu. Atık ayrıştırma, geri dönüşüm ve geri kazanım süreçleri atık miktarının azaltılması ve çevrenin korunmasında önemli bir rol üstleniyor.