Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde Sümeyye Karabacak tarafından hazırlanan tez çalışmasına göre, emisyonlar göz önünde bulundurulmadan yapılan kredi tahsisleri, özellikle inşaat gibi dolaylı emisyonları yüksek sektörlere yöneliyor. Bu da, çimento gibi doğrudan emisyonları yüksek olan sektörlerin dolaylı olarak desteklenmesine neden oluyor.
Kredi tahsisleri ve emisyonlar arasında güçlü korelasyon
Bankacılık sektörü tarafından verilen kredilerin, sektörlerin dolaylı emisyonları ile doğrudan bağlantılı olduğunu gösteren tez çalışması, dolaylı emisyonların oranı arttıkça sektörlerin kredilerden aldığı payın da yükseldiğini ortaya koydu.
2020 yılı verilerine göre, toplam kredilerin yüzde 13’ü, dolaylı emisyonları yüzde 14.32 seviyesinde olan inşaat sektörüne tahsis edildi. Buna karşılık, doğrudan emisyonları oldukça yüksek olan ancak dolaylı emisyonları daha düşük kalan çimento sektörü, kredilerin yalnızca yüzde 2’sinden yararlanabildi. Sanayi sektörlerinin çevresel etkileri genellikle doğrudan emisyonlarla ölçülse de, dolaylı emisyonlar da önemli bir belirleyici unsur olarak öne çıkıyor.
Finans sektöründe, yatırım ve kredilendirme faaliyetlerinden kaynaklanan dolaylı emisyonlar, toplam emisyonların yüzde 70’ine kadar çıkabiliyor. Özellikle, enerji yoğun olmayan finans sektörü gibi alanlarda dolaylı emisyonların etkisi çok daha belirgin hale geliyor. Kirletici sektörlere yönlendirilen yatırımlar, bankaların dolaylı emisyonlarının artmasına neden oluyor ve bu da sürdürülebilirlik hedefleri açısından büyük bir risk teşkil ediyor.
Dolaylı emisyonların dikkate alınması gerekiyor
Tez çalışması, doğrudan emisyonları düşük olduğu için ‘‘temiz’’ olarak kabul edilen sektörlerin, gerçekte yüksek dolaylı emisyonlara sahip olduğunu gösteriyor. Örneğin, doğrudan emisyonları yüzde 1.26 olan inşaat sektörü, çimento ve demir-çelik gibi karbon yoğun sektörlerle yakın ticari ilişki içinde olduğu için dolaylı emisyonları oldukça yüksek bir seviyeye ulaşıyor.
Benzer şekilde, doğrudan emisyonları düşük olan turizm sektörü de enerji, ulaşım ve inşaat sektörlerine olan talebi artırarak karbon ayak izini genişletiyor. Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için finans sektörünün kredi politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine dikkat çeken çalışma, dolaylı emisyonları dikkate alan yeni bir taksonomi geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Mevcut kredi tahsisleri, doğrudan emisyonları düşük ancak dolaylı emisyonları yüksek sektörleri desteklemeye devam ederse, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması zorlaşabilir. Bankaların kredi politikalarının dolaylı emisyonları da kapsayacak şekilde şekillendirilmesi, sadece çevresel maliyetleri azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadelede bankacılık sektörünü bir katalizör haline getirecektir. Bu noktada, Türkiye’nin 2027’de yürürlüğe girecek yeni yeşil taksonomisinin dolaylı emisyonları da içermesi, finans sektörünün iklim değişikliğiyle mücadelede etkin bir rol üstlenmesini sağlayabilir.