Duygu GÖKSU
Yaşar Üniversitesi’nde düzenlenen “İklim Değişikliği ve Önleyici Yenilikçi Teknolojiler” adlı panelde iklim değişikliğinin etkileri, gelecekte alacağı durum ve bunu önlemek adına geliştirilebilecek teknolojiler konuşuldu. Moderatörlüğünü Yaşar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arif Hepbaşlı’nın yaptığı panelde, Kaliforniya Üniversitesi Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve 4. Selçuk Yaşar Ödülü Sahibi Prof. Dr. Mihri Özkan ile Kaliforniya Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Sinan Özkan konuşmacı olarak yer aldı. Panele, Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı, Yaşar Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili İdil Yiğitbaşı, Yaşar Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
“GELECEĞİMİZİ İYİLEŞTİRMEK BİZİM ELİMİZDE”
Panel açılışında konuşan Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ahmet Yiğitbaşı, iklim değişikliğinin, diğer bir adıyla iklim krizinin etkilerinin her geçen gün daha yakından hissedildiğini belirterek, “İklim değişikliği tüm dünyanın ortak sorunu. Ülkelerin ve kurumların en önemli gündem maddelerinden biri. Karşı karşıya olduğumuz en önemli küresel sorunların başında geliyor. Sera gazı emisyonlarındaki artış, küresel ısınma sebebiyle buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, yaşanan olağandışı hava olayları, su kaynaklarının azalması, tarımda verimliliğin düşmesi gezegenimizin doğal dengesini ve yaşamı tehdit ediyor. Hiçbir değişiklik yapmadan yaşamlarımızı aynı şekilde sürdürür, aynı şekilde üretmeye ve tüketmeye devam edersek ve gerekli önlemleri bugünden almazsak, bizi ve yeni nesilleri zor bir gelecek bekliyor. Ortak geleceğimizi iyileştirmek ise bizlerin elinde. İşte tam da bu noktada önleyici yenilikçi teknolojiler devreye giriyor” dedi.
Teknolojiyi sorunun bir parçası olarak değil, çözümün bir aracı olarak gördüklerini anlatan Yiğitbaşı, “Yenilenebilir enerji kaynakları, enerji verimliliğini artırıcı çözümler ve sürdürülebilir tarım uygulamaları alanları başta olmak üzere, birçok alanda gerçekleşen hızlı ilerlemeler umut vadediyor. Bu teknolojilerin benimsenmesi ve yaygınlaştırılması için, iş birliklerinin güçlenmesi gerekiyor” diye konuştu.
Yaşar Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller ise, üniversite olarak topluma hizmet, çevreye dikkat konularını çok önemsediklerini belirterek” Endüstriyel birliktelik, üniversitenin kolaylaştırıcılığı ile nasıl bir sistem kurgulandığının hoş bir örneği. Akademik araştırmalarımızda özellikle önleyici, yenilikçi teknolojilere odaklanıyoruz” diye konuştu.
HER YIL 1,9 MİLYAR TON ENDÜSTRİYEL KARBON EMİSYONU ÜRETİLİYOR
Karbon emisyonunu azaltmak için bir çözüm niteliği taşıyan, karbondioksitin doğrudan havadan yakalanması (DAC - Direct Air Capture) teknolojisini anlatan Kaliforniya Üniversitesi Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve 4.Selçuk Yaşar Ödülü Sahibi Prof. Dr. Mihri Özkan, “DAC, iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli. Ulaşım ve orman yangınları gibi dağıtılmış kaynakların yanı sıra doğal gaz işleme, çimento üretimi, demir ve çelik üretimi, amonyak ve üre üretimi, biyoyakıt kullanımı gibi endüstriyel süreçler, kaçınılması zor olan karbon emisyonlarının azaltılmasına katkıda bulunur. Bununla birlikte, mevcut üretim teknolojileri kullanılarak kabul edilebilir bir şekilde önlenemeyen, yılda yaklaşık 1,9 milyar ton endüstriyel karbondioksit emisyonuna tekabül eden bu emisyonları dengelemek için DAC teknolojisinden yararlanılabilir. Ulusal Enerji Ajansı’na göre bugüne kadar dünya çapında 27'si devreye alınmış ve 18'i tamamlanmış 130 DAC tesisi geliştirilme aşamasında. Bunların hepsi, yıllık yaklaşık 11 bin tonluk mevcut kolektif karbondioksit giderme kapasitesine sahip küçük ölçekli tesisler” dedi.
EN ÇOK KARBON EMİSYONU ÇİN VE ABD ÜRETİYOR
İklim değişikliğinin günümüzdeki etkilerinden örnekler veren Prof. Dr. Özkan, şunları söyledi: “Şu anki bin ton karbon emisyonu, gelecekte bir insanın hayatını etkiliyor. Yüzyılın sonunda yaklaşık bir milyar insan ölebilir. Bu datalarla kanıtlanmış durumları, bir şekilde algılayıp neler yapılabilir diye düşünmemiz gerekiyor. Bunun için de inovasyon şart. Dünyada en çok karbon emisyonu üreten ülke Çin, ardından ABD, Hindistan ve Avrupa geliyor. Endüstriyel üretimi en çok yapan ülkenin en çok emisyonu ürettiğini tahmin ediyoruz. Her yıl 38 gigaton karbondioksit atmosfere salınıyor. Bu hızlanmayı durdurmak biraz zor olacak. Karbondioksit gazı bir battaniye gibi dünyayı sarıyor ve bu battaniye yüzünden ısı hapsoluyor. Karbondioksitin doğrudan havadan yakalanması tekniğinde fanlar sayesinde karbondioksitler yakalanıyor. Gaz ısıtılarak yüzeyden ayrılıyor ve depolanıyor. Her ton karbondioksit 2 bin 200 kilowatt enerjiye, bunun için de sürekli bir enerji ve ısı kaynağına ihtiyaç var. Mutlaka bir depolama sistemi olmalı. Çalışmalarımız sonucunda; jeotermal enerjinin en ekonomik olduğunu ortaya koyduk. %42 daha ucuz. DAC’ta enerji kaynağı olarak kullanılabilir”. DAC teknolojisinin, Paris Anlaşması'nın 1.5-2 santigrat derece sıcaklık artışını durdurma hedeflerine ulaşmak için gereken karbon yakalama oranlarını karşılamada tek başına yetersiz kalabileceğinden bahseden Özkan, “Buna rağmen DAC, beton üretimi, ulaşım, demir-çelik endüstrisi ve orman yangınları gibi alanların ürettiği yıllık yüzde 43,8’lik karbon emisyonundan kaçınmanın zorluğunu kısmen dengelemeye yardımcı olabilir. ABD Federal 2022 İki Partili Altyapı Yasası, dört büyük ölçekli bölgesel DAC merkezini destekleyen bir Bölgesel Doğrudan Hava Yakalama Merkezleri programı oluşturmak için 2022- 2026 mali yılları arasında 3,5 milyar dolar sağlıyor. ABD Enerji Bakanlığı (DOE), biri Teksas'ta, diğeri Louisiana'da olmak üzere, doğrudan hava yakalama olarak bilinen DAC teknolojiyi kullanarak yılda milyonlarca ton karbondioksiti atmosferden temizleyecek iki öncü tesis için 1,2 milyar dolar yatırım yapılacağını duyurdu. Büyük şirketler, özellikle de petrol şirketleri karbon yakalayan şirketlere yatırım yapıyor. Petrol şirketleri, yakalanan karbondioksiti yeraltına verip daha kolay petrol çıkarmayı sağlıyor” şeklinde konuştu.
PLASTİK ATIKLARDAN PİL MALZEMESİ ÜRETTİ
Lityum iyon piller üzerine yaptığı çalışmalardan söz ederek global pil pazarı büyüklüğünün 2024’te 132.55 milyar dolar olmasının beklendiğini anlatan Kaliforniya Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Sinan Özkan ise “Bir ülke için önemli olan elektrikli arabanın üretiminin benzin ve dizel arabaların masrafına denk gelmesi veya daha az olması. Elektrikli arabalar gittikçe ucuzluyor. 2028 yılında ne olursa olsun elektrikli araba daha hesaplı hale gelecek. 2050’ye kadar yaklaşık 1-2 milyar araba yollarda olacak. Fakat günümüzde pil üretimi ve şarj istasyonu sorunları var. Son çalışmamızda, polietilen tereftalat (PET) plastik atığını şarj edilebilir lityum iyon piller için süper gözenekli bir aktif karbon malzemesine dönüştürdük. Plastik atıkları alıp önce erittikten sonra kumaşa çevirdik. Bu kumaştan da pil yaptık. Kumaşı kesip pil malzemesi olarak kullanabiliyoruz. Ayrıca, daha önce mantardan da batarya üretmiştik. Bu malzemelerle yapılan piller, hem çevreye zarar vermiyor hem de yüksek performans sağlıyor” şeklinde konuştu.