DİDEM ERYAR ÜNLÜ
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından hazırlanan 2024 Küresel Riskler Algı Araştırması'na göre, önümüzdeki 10 yıl için öngörülen ilk beş küresel riskten dördü doğayla ilgili. Bunlardan biri de üçüncü sırada yer alan Biyoçeşitlilik Kaybı ve Ekosistemlerin Çöküşü.
Hükümetler, Kasım 2024'te Kolombiya'nın Cali kentinde düzenlenen BM Biyoçeşitlilik Konferansı (COP16)'nda finansman konusunda uzlaşmaya varamadılar.
Şubat sonunda Roma'da gerçekleştirilen BM Biyoçeşitlilik Konferansı'nın ikinci oturumunda ise, anlaşma gerçekleşti ve 2030 yılına kadar dünyanın fl ora ve faunasını daha iyi koruyabilmek için yılda ek 200 milyar dolar toplama stratejisi kabul edildi.
BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi tarafl arınca alınan zor kazanılmış kararların, artan çatışmalar, ormansızlaşma, madencilik, zehirli atık dökülmesi ve diğer çevresel etkiler nedeniyle zarar gören biyoçeşitliliği ve hassas ekosistemleri güçlendirmesi umuluyor.
BM Genel Sekreter Sözcüsü Stéphane Dujarric, 2030'a kadar küresel biyoçeşitlilik finansman açığını kapatmak için en az 200 milyar doların mobilize edilmesi gerektiğine dikkat çekerken, dünyanın biyoçeşitliliğini korumanın maliyetini kimin karşılayacağı konusundaki tartışmalar uzun zamandır devam ediyor. Bu süreçte ne yazık ki bir milyondan fazla bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
KAYIPLARI DURDURMAK
Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi, biyoçeşitlilik kayıplarını durdurmayı, ekosistemleri eski haline getirmeyi ve biyoçeşitlilik kaybından orantısız şekilde etkilenen yerli halkların haklarını korumayı amaçlıyor.
Ayrıca, doğa kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için somut adımlar içeriyor. Bunlardan biri de, 2030'a kadar gezegenin yüzde 30'unu ve bozulmuş ekosistemlerin yüzde 30'unu koruma altına alma hedefi.
Şu an itibariyle dünya kara alanlarının yalnızca yüzde 17'si ve deniz alanlarının yüzde 8'i koruma altında.
"KÜRESEL İŞ BİRLİĞİ İŞLİYOR"
BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi Yürütme Sekreteri Astrid Schomaker, Roma'daki olumlu sonucun "küresel iş birliğinin işlediğini" gösterdiğini ifade ediyor.
Yoğun görüşmeler sonrasında tarafl ar, küresel biyoçeşitlilik finansman açığını kapatmak ve 2030'a kadar yılda en az 200 milyar dolar toplama hedefini gerçekleştirmek için bir yol haritası belirledi. Bu, mevcut finansman araçlarını iyileştirme çalışmalarını da içeriyor, özellikle gelişmekte olan ülkeler için BM ajansları ve ortakların geçici liderliğinde kaynak sağlama amacıyla hareket edilecek.
"Artık net bir uygulama yetkimiz var" diyen Schomaker, "Bunu başarırsak ve finansman çabalarını destekleyen diğer unsurları uygulamaya koyarsak, dünya biyoçeşitlilik finansman açığını kapatmak için gerekli adımları atmış olacak" diyor.
Öncü yatırımcıya çağrı
COP16.2 oturumlarının yan etkinliklerinden biri olarak, Kolombiya'da 2024 sonunda oluşturulan Cali Fonu başlatıldı ve biyoçeşitlilik finansmanında yeni bir dönemin kapısı aralandı. BM Çevre Programı (UNEP) Başkan Yardımcısı Elizabeth Mrema şöyle diyor: “Bu karar, küresel iş birliğinin gerçek sonuçlar doğurduğunu gösteriyor. Bu fona katkıda bulunan şirketler tarih yazacak ve doğaya geri vermenin önemini ortaya koymuş olacak.”
Aşırı hava olayları 9 yılda 4,2 trilyon dolarlık kayba yol açtı
İklim Risk Endeksi (CRI), ülkeleri aşırı hava olaylarının insan ve ekonomik etkilerine göre sıralayan bir endeks. 2006 yılından bu yana yayımlanan İklim Risk Endeksi (CRI), aşırı hava olaylarının ülkeler üzerindeki etkisini analiz ediyor ve gerçekleşmiş risklerin sonuçlarını ölçerek ülkelerin ne boyutta etkilendiğini değerlendiriyor. Uluslararası iklim politikası tartışmalarını ve süreçlerini, ülkelerin karşı karşıya olduğu iklim riskleri bağlamında ele alan endeks, farklı bölgeler ve zaman dilimlerinde iklimle ilgili aşırı hava olaylarının etkilerini anlamayı ve bir araya getirmeyi kolaylaştırıyor.
İklim Risk Endeksi 2025, hareketsizliğin artan maliyetine ışık tutarak, insan ve ekonomik kayıpların giderek arttığını da ortaya koyuyor.
Endekse göre, 1993-2022 yılları arasında, 765 binden fazla insan hayatını kaybetti. Doğrudan ekonomik kayıplar ise 4,2 trilyon dolara ulaştı. Bu kayıplar, 9 bin 400’den fazla aşırı hava olayı tarafından tetiklendi.
Bu arada; Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servis verilerine göre, geçen Şubat ayında küresel ortalama hava sıcaklığı 13,36 derece ile 1991-2020 ortalamasının 0,63 derece üzerine çıktı. Kaydedilen en sıcak üçüncü Şubat olan geçen ayda sıcaklık, sanayi öncesi dönem olarak kabul edilen 1850- 1900 yılları arasındaki ortalamanın 1,59 derece üzerine çıkarken, son 20 ayın 19’unda küresel ortalama hava sıcaklığı sanayi öncesi dönemin 1,5 derece üzerinde seyretti.
Küresel ortalama hava sıcaklığının 13,23 derece ölçüldüğü 2025 Ocak ayı, 1991-2020 ortalamasının 0,79 derece üzerine çıkarak en sıcak Ocak ayı olurken, sıcaklığın 13,42 derece ölçüldüğü 2024 Aralık ayı, bir önceki Aralık ayından sonra en sıcak ikinci aralık olarak kayıtlara geçti.
Su ayak izini azaltmak için atılabilecek adımlar
Su ayak izi, bir ürün veya hizmetin tüm üretim zinciri boyunca kullanılan tatlı su hacmini, nerede ve ne amaçla kullanıldığını litre veya metreküp olarak ölçen çevresel bir gösterge.
Mevcut kullanım ve tüketim alışkanlıklarımız devam ederse, küresel su arzı ve talebi arasındaki farkın 2030 yılına kadar yüzde 40’a ulaşacağı tahmin ediliyor.
Azalan ve kirlenen su kaynakları, küresel bir gıda krizini tetikleme riskini de beraberinde getiriyor.
Şirketlerin su ayak izini etkili bir şekilde azaltmak için metodolojik ve kapsamlı bir çalışma yapmaları gerekiyor. Şirketlerin su tüketimini azaltmak için uygulayabileceği bazı önemli adımlar:
*Su yönetimi stratejisi geliştirmek
*Su tüketimini ölçmek ve izlemek
*Su risk değerlendirmesi yapmak
*Su tasarrufu hedefleri belirlemek
*Su tasarrufu sağlayan teknolojilere yatırım yapmak
*Geri dönüşüm ve arıtma sistemleri kullanmak
*Düşük su tüketen üretim teknolojilerine geçiş yapmak
*Kapalı devre soğutma sistemleri tercih etmek
*Operasyonel değişiklikler yapmak
*Su kaçaklarını ve kayıplarını önlemek
*Su verimli temizlik ve üretim prosedürleri uygulamak
*Kuraklığa dayanıklı peyzaj ve damla sulama sistemleri kullanmak
*Sürdürülebilir tedarik zinciri oluşturmak
*Tedarikçileri su verimliliği konusunda teşvik etmek
*Su ayak izi düşük hammaddeler kullanmak
*Su tüketimini azaltan ambalajlama süreçleri benimsemek
*Çalışanları ve paydaşları bilinçlendirmek
*Çalışan eğitimleri düzenlemek
*Su verimliliği konusunda farkındalık kampanyaları yürütmek
*Yerel yönetimler ve toplumla iş birliği yapmak
*Raporlama ve şeffaflık sağlamak
*Sürdürülebilirlik raporlarında su kullanımını açıklamak
*Uluslararası su yönetimi standartlarına uyum sağlamak