RÜŞTÜ BOZKURT
“Coğrafya kaderdir” sözünü ister Amasyalı Strabon söylemiş olsun, isterse adını bilmediğimiz bir başka kahraman, bu sözün anlam derinliğinin ürettiği sorumluluk duygusuna en çok sahip çıkması gereken insanlar, ülkemizin insanları olmalıdır.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Bugün ülkemizde yaşayan insanlar şöyle bir içlerine yolculuk yaptıklarında zihinlerinin bir yerinde “deprem gerçeği” vardır. Anama doğum günümü sorduğumda, “Erbaa’da büyük depremden sonra, eski hesap yıl başında, Zemheri’nin karakışında, Pazartesi’ni Salı’ya bağlayan günün gece yarısında doğdun” derdi. Uzun araştırmalardan sonra 12 Ocak 1943 tarihini doğduğum gün olarak kabul ederim.
Bugün yerküremiz için “iklim değişikliğinin anlamı” ne ise ülkemiz insanı için depremin anlamı da odur: Deprem güzel ülkemizin bir gerçeğidir; hiç saptırmadan onun varlığını, bir gün mutlaka kapımızı çalacağını bilerek öngörülerimizi geliştirmek, önlemlerimizi almak, ödünsüz gözetim ve denetimle yapılması gerekenler yapmak zorundayız.
Karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız tartışmasız gerçek olan deprem konusunda yoğun ve yaygın sorgulamamız gereken sorunumuz deprem gerçeğidir. Deprem gerçeğiyle yüzleşen ülke sadece biz değiliz. Japonya’da büyük depremler deneyimi olan gelişmiş ülkelerden biri. Daha önce de Japon’daki deneyim ve birikimi ülkemize taşıdığı için imalat tesislerini gezdiğimiz, yapılan çalışmaları izlediğimiz, Muratlı’dan japonya’ya kolon, kiriş ve bağlantı aksesuarları ihracat eden Alacalı İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Ali Karahan’ın değerlendirmelerini öğrenmek için Halkalı’daki merkeze gittik.
Güray Erdoğan ve Alper Bakır’la yaptığımız ziyarette Ali Karahan’a Japon kökenli Kurusovwa İnşaatla yaptıkları işbirliklerinin hangi aşamaya geldiğini sorduk. Ülkemizin deprem gerçeği ile nasıl başa çıkabileceğine ilişkin gözlemlerini paylaşmasını istedik.
İmalat alanı iki katını aştı
Ali Karahan 7 bin metre karelik imalat alanının 15 bin metreye çıktığını;25 milyon dolar ihracat yapacak üretim altyapısını harekete geçirdiklerini anlattı. Japonya’dan talebin hızla arttığını, ürettikleri yapı malzemelerinin 9 şiddetindeki depremlere dayanacak standartlarla üretildiğini gururla paylaştı Ali Karahan.
Karahan Japon firmasıyla birlikte geliştirdikleri ve öncelikle Japonya’ya ihracını geliştirdikleri ürünlerini anlatırken her konuda açıklık ilkesine uyduklarının altını çizdi: “ Japonlarla birlikte geliştirdiğimiz ve içselleştirdiğimiz teknolojinin maliyeti, konvansiyonel tekniklere göre yüzde 15 daha fazla. Eğer, sunduğumuz teknolojinin deprem risklerini azaltmasını, can ve mal kayıplarını önleme derecelerini dikkate alınırsa bu kayıplar kısa zamanda artıya dönüyor” değerlendirmesini yaptı.
Ali Karahan, kullanılan kum ve diğer agregalarda standart nedeniyle tuz oranlarını minimize etmek için yapılan yıkama işlemlerini, konvansiyonel yapılardaki malzeme içindeki tuz oranını beşte bir düzeyine indirdiklerini, konvansiyonel yapılarda kullanılan C 30-35 beton yerine C 60-70 kullandıklarını; geleneksel yapılarda 70 yıl olarak hesaplanan beton ömrünün, kendi sistemlerinde 300 yıl olduğunu da belirtiyor.
Ali Karahan Japonya’da söz konusu teknoloji ile 65 kat bina yapıldığını; bina yapımı süresini yarı yarıya indirdiğini, Japon firmalarla teknik işbirliği yapıldığı ilk yıllarda çelik ve halat üretiminde ülkemizdeki standartlar uygun düşmediği için ithalat yapıldığını, şimdi çelik üretiminde İçdaş, halat üretiminde Diler firmalarıyla ortak çaba sonucu Japonların istediği standardı yakalandığını, böylece yapı üretiminde malzeme ve aksesuarlarda yerlileşme oranının hızla arttığını, dolaylı ihracatın önünün açıldığını, yapı teknolojisinde, üretim ve ihracatında yeni fırsatların da gelişmenin kanıtları olarak paylaşıyor.
Yükte ağır bir üretim yapı malzemeleri. Ambarlı’da yüklediğiniz bir gemi Japonya’ya 45 günde ulaşıyor. Her bir konteyner 24 ton yük alıyor. Konteyner taşımaları için 800-1000 dolar arasında bedel ödeniyor. Günde 100 ton ihracat düzeyine çok yakın gelecekte çıkılacağını anımsatıyor Ali Bey.
Ülkemizde neden yaygınlaşmalı?
Japon firmasıyla geliştirilen yapı malzemelerinin ülkemizde neden yaygınlaştırılması gerektiğini gerekçeleriyle açıklamasını istiyoruz Alacalı İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Ali Karahan’dan. Peşpeşe sıraladığı gerekçelere herkesin dikkatini çekmek isteriz:
1- Eğer deprem gerçeğimizi bir kader olmaktan çıkarıp, yönetilir bir olgu haline getirmek istiyorsak, önce arsa üretiminden başlamalıyız. Yapıların yükseleceği yerlerin jeolojik özelliklerini dikkate almalıyız. İmar planlarıyla yapı izni verilecek yerlerin zemin konusu net bilgiye kavuşturulmalı. Hemen ardından parsel- odaklı inşaat izinleri durdurulmalı, ada-odaklı inşaat süreçleri başlatılmalıdır. Yapı stokumuzun hızla oluşturulması, depreme dayanıklı olması ve yüksek kalite içermesi için arsa bazında gerekenler yapılmalıdır.
2- Yapa elamanlarında endüstriyel üretim aşaması konusunda inisiyatif geliştirilerek, takibi sıkı biçimde yapılmalıdır. Yapı malzemelerinde insan kontrolü yerine, sistem kontrolünü ikame etmek istiyor; ödünsüz kontroller yaparak konut ve işyeri amaçlı yapıların depremlerden olumsuz etkilenmesini istemiyorsak; kullanacağınız kum ve agregalardan çimentoya, demir-çelikten esneklik yaratan çelik raylara, bağlantı aksesuarlarına kadar her alanda sistem kontrolü ancak yapı elamanlarının endüstriyel üretimiyle mümkün.
3- Konvansiyonel yapı üretiminde taahhütleri üstlenen herkesi kalite ve standartlara uyma konusunda denetlemek mümkün değil. Sistemi uçtan-uca kontrol etmenin ve üretilen malzemenin yönetmeliklerde belirtilen kaliteye uygun olup olmadığını sistem tarafından gözetlenmesi ve denetlenmesi ülkemizin uzun dönemli geleceğini inşa edebilmemizin gerek şartlarından biri.
4- Beton uygulaması son tahlilde bir kimyasal uygulama. Bir beton işleminde zaman kısıtını dikkate almalıyız. Eğer hazır bir betonda 8 dakikada işlem tamamlanmazsa, olumsuz gelişmeler hızla artıyor. Endüstriyel yapı üretiminde fabrika-odaklı yaygınlaşma olursa, beton kalitesinden bağlantıda kullanılan diğer aksesuarlara, çelikten çelik halatlara kadar bütün girdilerin gözetim ve denetimini insandan bağımsız olarak sistem yapar.
5- Konvansiyonel yapı üretimde test laboratuvarlarını her yerde harekete geçirmeniz mümkün değilken; endüstriyel üretimde her üretim tesisinin doğru ölçümler yapabilecek laboratuvar donanımıyla güçlendirilmesi, denetlemesi mümkün olur.
Bizler inşaat konusunda ayrıntı bilgisi olan, uzman bilgisine sahip insanlar değiliz. Ancak sahada eli taşın altında olan, deneyim ve birikime sahip olanlardan malumat ediniyor; sonra onlara bilgiye dönüştürerek okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.
Geldiğimiz aşamada zihnimizi kurcalayan bir dizi sorunun yanıtını arıyoruz: Birincisi, deprem gerçeği olan ülkemizde arsa üretimde gerçekten aklın ve bilimin gerektirdiği her şeyi yerine getiriyor muyuz? İkincisi, konvansiyonel ve parsel odaklı yapılarda gözetim ve denetimin mümkün olmadığını, bunun büyük riskler yaratabileceği düşüncesine katılıyoruz. Aklımıza şu soru geliyor; uçtan-uca sistem kontrolüne açık olan yapı malzemeleri endüstriyel üretimine neden geçemiyor ve yaygınlaştıramıyoruz? Üçüncüsü, firma ölçeğinde yapılan girişimlerde İçdaş ve Diler ve diğer aksesuarları üreten ve ihraç eden firmaların oluşturduğu tedarik zinciri ağı sektörde yeni bir ekosistem oluşturmaya açık gözüküyor. Ülke yönetiminin bütün aktörleri, siyasi irade, bürokrasi, iş insanları ve onların STK yönetimleri, medyada bu konuda kalem oynatanlar neden bir inisiyatif geliştirerek olumlu sonuçlar alamıyoruz?
Ortaklıkların öğretici yönleri nelerdir?
Çok odaklı, çok kültürlü işbirlikleri yapan, ortaklıklar kuran ve yöneten firmaların yetkileriyle sorunlarımızı nasıl çözmemiz gerektiğini sorgularken, özellikle teknolojide ileride olan ülke firmalarıyla ortak çalışmaların öğretici yönünü de öğrenmek istiyoruz. Ali Karahan’ın söyledikleri ülkemiz açısında önemli:
– Özellikle Japon iş insanlarında çok ciddi bir planlama bilinci olduğunu gözledik ve onlardan çok şey öğrendik. Hiçbir işlerini, en küçük bir adımlarını bile rastlantıya bırakmadan planlamaya çalışıyorlar. Ülkemizdeki işyerlerine bu bilinci mutlaka kazandırmamız gerektiğini düşünüyoruz.
– Küçük ya da büyük bir projeyi hayata taşıyacakları zaman “eğitim” konusuna olağanüstü önem veriyorlar: Önce kadroları, bütün personeli iş sürecinin aşamalarıyla ilgili eğitimden geçiriyorlar. Hiçbir çalışanın “Ben bunu bilmiyordum” demesine imkan vermeyen ayrını bilgisi paylaşıyor; gerekli uygulamalarla rastlantıların ödeteceği ağır bedelleri önlemek istiyorlar.
– İş başladıktan sonra bütün kademedeki insan kaynağı ne yapacağını, nasıl yapacağını, bir sorun çıkarsa öncelikle kime danışacağını, hangi önlemleri alacağını biliyor.
– Bir başka husus, kalite özelliklerinden asla ödün vermiyorlar. Her insan kendine verilmiş yetkinin aynı ölçüde sorumluluk gerektirdiğinin bilinciyle işine gelip gidiyor. İşlerini “ miş gibi” yapma fırsatı verilmiyor; yapanlara da asla göz yumulmuyor.
– Bizim hem yapı elamanlarının endüstriyel üretiminde hem de başka alanlarda çok katmanlı kontrolün ne kadar önemli olduğunu; herkesin açık ve net bilgi sahibi olmasının işyerinin kendi içindeki koordinasyon ve odaklanmayı nasıl güçlendirdiği gözleyerek, yaşayarak öğrendik.
Deprem riskini azaltan yapılara nasıl ulaşabiliriz?
Ali Karahan’a deprem riskini azaltan yapılara nasıl ulaşacağımızı soruyoruz: Yapı malzemelerinde endüstriyel üretimin yaygınlaşması bir çözüm mü? Başka alternatif alanlar bulunabilir mi?
Sorularımızı kendi odağından bakarak şöyle değerlendiriyor Karahan:
1) Önce de belirttik, bir kez daha belirtip, imar planları, arsa üretimi, arsaların endüstriyel konut ve iş yeri yapılara uygunluğu ülke ölçeğinde atılması gereken ilk adımdır. Bu temel altyapı çözülmeden, diğer adımları atsak bile istenen sonuca erişmemiz mümkün olmayabilir.
2) İkinci adım gerekli teknolojik özellikleri içeren, kalite ve standartlardan sapmadan üretim yapan tesislerin yaygınlaştırılmasıdır. Eğer biz, yapılarda endüstriyel üretimin deprem riskini azaltıcı etkilerini, yapıların başlama ve bitiş tarihlerindeki kısalmanın zaman kazancı, bina kolon ve kişillerinde bağlantıların tekniğine uygun olmasını, beton kalitesinden ödün vermemeyi ülkemizin orta ve uzun dönemli geleceğini güven altına almanın gerek şartı olduğunu kavrarsak, etkili bir strateji, onu bütünleyen taktikler ve uygulamalara yönelebiliriz.
3) En önemli sorun “ yapı malzemeleri endüstriyel üretimde arz güvenliğini” sağlamak. Ar güvenliği de yatırımlarla oluşturulacak yeni kapasiteler gerektirir. Hep birlikte yapı malzemelerinde endüstriyel üretimin fayda-maliyet açısından konvansiyonel üretime karşı üstünlükleri konusunda ikna olabilirsek; bütün teşvik sistemlerini yeniden düzenler; yatırım ortamı ve iklimi yaratarak yeni kapasitelerin oluşmasını hızlandırabiliriz.
4) Yapılacak işlerden biri de var olan tesislerin imkanları kullanılarak “ örnek uygulamaların” yaygınlaştırarak, yapıyı kullananların “taleplerini uyarma” konusunu hızla devreye sokabiliriz. Bizim insanımız bilimle değil, görgüyle hareket eder. O nedenle sorunla ilgili bütün aktörler bir araya gelerek, ortaya konacak model ve metot üzerinde uzlaşabilir; ortak aklın çözümlerine öncelik verebilirsek, bugünden yarına adımlar atabilir; kritik kitleyi yaratma konusunda yol alabiliriz.
5) Kamu yönetimi yapı malzemeleri üretimde endüstriyel altyapı oluşturulmasını orta ve uzun vadeli bir strateji olarak belirlerse, bu konu siyaset üstü bir ülkenin bekası sorunu olarak ele alınırsa, ülkemizdeki birikimler yatırımları kısa zamanda hayata taşıyabilir.
6) Bizler bu konuyu bir “firma geliştirme” olarak bakmıyor; ülkemizin geleceğini güven altına almanın yolu ve yöntemi olarak görüyoruz. O nedenle, yapı malzemeleri endüstriyel üretimi konusunu siyasi irade, bürokrasi, iş insanları, üniversiteler, mühendisleri temsil eden STK’lar, kamuoyunu bilgilendiren medya mensuplarının katılımıyla kısa zamanda kapsamlı değerlendirmeler yaparak, olabilirlik ve olamaz olanları belirleyen değişkenleri sorgulamalıyız.
7) Hepimiz ülkemizin deprem riskini azaltacak önlemlerin alınmasında sorumluluk taşıyoruz. Bu konu bireysel çabalarla çözülebilecek bir konu değil. Konunun kitlelere yansıması, toplumun gücünü arkasına alması gerekiyor. Biz firma olarak konunun en yetkin insanlarını bir araya getirerek, nelerin doğru ve nelerin yanlış olduğunu anlamak, giderek karmaşıklığı artan, belirsizlik yaratan ortamda riskleri belirleyerek kavrayışımızı güçlendirmeye her türlü desteği yapıyoruz; yapmaya da hazırız. Hep birlikte konuyu sorgulamalı, doğru olanı da yapmalıyız.