Erey ŞEN
EKONOMİ Gazetesi ile Osmanlı Yatırım’ın birlikte düzenlediği ‘Anadolu Yatırım Konferansları’ Adana toplantısı ile başladı. Adana Sanayi Odası (ADASO) işbirliğiyle düzenlenen etkinlik iş dünyasından yoğun ilgi gördü. Finansal okuryazarlık, fon yatırımları, halka arzlar, borsa yatırımları, özel sektör tahvil ihracı gibi konuların ele alındığı konferansta Türkiye’nin son dönemdeki ekonomi göstergeleri de masaya yatırıldı.
EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın moderatörlük yaptığı konferansa, Osmanlı Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Yurdal Yalman, Yönetim Kurulu Danışmanı Murat Sağman, Varlık Yönetim Şube Müdürü Selim Hun ve Adana Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç konuşmacı olarak katıldı.
“Merkez Bankası faizde yüzde 40’tan sonra duracak”
Osmanlı Yatırım Yönetim Kurulu Danışmanı Murat Sağman, şu anda ülkenin en önemli konusunun enflasyon olduğunu söyledi. Seçimden sonra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ‘Bundan sonra rasyonel politikalara dönmekten başka hiçbir çaremiz yoktur’ dediğini hatırlatan Sağman, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu gibi yerlere ‘liyakatlı ve iyi’ bir kadro atandığını vurgulayarak, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Faizler düşürüldüğü zaman enflasyon da faiz de 19,5’di. Faizi düşürdüğünüz zaman enflasyon çok rahat patlayabiliyor ki patladı. Çok uyardık, yapmayın, etmeyin dedik, dinlenmedik ve maalesef buraya geldi. Enflasyon şu anda resmi olarak yüzde 61,5, bağımsız enflasyon araştırma grubu ENAG’a göre yüzde 130. Aynı ülke, aynı tüketici, aynı mal ancak bu kadar farklı iki açıklama var, hangisine yakın olduğumuzu siz biliyorsunuz.” Enflasyonu düşürmenin ciddi bir maliyeti olduğunu söyleyen Sağman, şöyle devam etti: “Enflasyonu düşürmek için sabır ve mutabakat gerekiyor. Hükümet, iş insanları, tüketici, herkes mutabakata varırsa enflasyonu düşürebiliriz ama biz sabretmiyoruz” diye konuştu. Gelinen süreçte Merkez Bankası’nın faizleri yüzde 35’e çıkardığını belirten Sağman, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde üç dört ayda gerçekleşen en yüksek faiz artışı oldu, yüzde 8,5’tan 35’e geldi. Yılsonuna kadar yüzde 40 civarında olmasını bekliyoruz. Muhtemelen Merkez Bankası 40’tan sonra duracak. Gelecek sene piyasanın enflasyon beklentisi 45, Merkez Bankası’nın 36 civarında.”
“Bu politika devam ederse enflasyonda tek haneler 2025-2026’da görülecek”
Ekonomideki potansiyel sorunlara değinen Sağman, şöyle konuştu: “Bir bilinmezlik var; mart ayında seçim yapılacak. Son 20 yılda iktidarın seçim döneminde enflasyona nazaran daha çok büyümeyi tercih ettiğini biliyoruz. Bu durum, enflasyon için bir dezavantaj olabilir. Sonra seçimden sonra makro ekonomi programını devam ettirebiliriz derken; bu sefer yeni bir seçim gözüktü, anayasa ile ilgili referandum. Her seçim bir vazgeçiş demektir. Enflasyonu düşürmek, yaklaşık bir yıl ile bir buçuk yıl arasında uygulanacak istikrar programı ile olur. Siyasi otorite de enflasyonun gelecek sene yaz aylarından itibaren düşmeye başlayacak baz etkisinden dolayı, ondan sonra bu istikrar programı devam ederse enflasyondaki düşüş de devam edecek. Tek haneli enflasyonu 2025-2026’da göreceğiz. Ama bu politikanın devam etmesi lazım. Buradaki soru işaretleri; seçime nasıl bir parasal genişleme ile gireceğimiz. Ayrıca kur korumalı mevduat (KKM) azaltılmaya çalışılıyor ama sonuçta dövize gidecek bir paradan bahsediyoruz. Aynı zamanda Merkezin üzerinde ekstra bir maliyet olabileceğini biliyoruz, bu da ekstra bir enflasyon demek.”
Enflasyonu düşürmenin sadece Merkez Bankası’nın görevi olmadığını, aynı zamanda maliye politikaları ile desteklenmesi gerektiğini anlatan Sağman, ayrıca bu konuda yurt dışındaki bazı gelişmelerin Türkiye’ye olumlu etkisi olacağını aktardı. Sağman, “ABD Merkez Bankası faiz artışının sonlarına doğru geldi gibi görünüyor, enflasyon 9,2’lerden 3,2’ye düştü. Muhtemelen 13 Aralık’ta pas geçme ihtimali yüksek ama yaparsa da bir faiz artırımı daha yapıp bırakacak. Avrupa da aynı şekilde belki bir faiz artırımı yapıp bırakacak. Gelecek senenin ikinci, üçüncü çeyreğinden itibaren bu merkez bankaları faiz indirmeye başlayacak. Bu durum aslında bizim için, dünya için çok olumlu bir haber. Bizim için bir fırsat. Yani biz seçimden sonra yine bir seçim havasına girmezsek, bu istikrar programını uygulayıp, dünyanın iyileşebileceği bir ortamda biz de 2024 yılı sonunda toparlayabiliriz” dedi.
“Cari açık ve bütçe açığında pozitif göstergeler var”
Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, yaptığı değerlendirmede Türkiye ekonomisinde bazı pozitif göstergelere dikkat çekti. Yılın başında deprem felaketi ve ardından seçim dönemi yaşandığını hatırlatan Güldağ, şöyle konuştu: “Bu seneye başlarken Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle bütçe açığının da cari açığın da alıp başını gideceğini düşünüyorduk. Sonra seçim döneminde bu kaygılar, endişeler iyice arttı. 4 Haziran’da hükümetin kurulmasından sonra da ‘para geliyor, gelmiyor’ diye bir belirsizlik ortamı ortaya çıktı ama artık öngörülebilirliklerin yavaş yavaş arttığını düşünüyorum. Cari açık tarafında da bütçe açığı tarafında da büyük bir patlama bekliyorduk. Son dönemde bu açıkların kontrol altına alınmaya başladığını görüyorum. Açıklar yol olmadı, devam edecek ama artık ekonomideki dengeleri daha da bozacak yönde değil, iyileştirecek yönde bir takım gelişmeler var.” Sadece olumsuzluklara bakıldığında, önümüzdeki fırsatları görememe riskinin ortaya çıktığını ifade eden Güldağ, şunları söyledi:
“Eylülde 1,9 cari fazla verdi. İki yıldır vermiyordu. Bu rakam beklentinin üzerinde çıktı, çünkü 1,3 bekleniyordu. Hala 12 aylık cari açık 51,5 milyar dolar ama mayısta 59,7 milyar dolardı, yani 8 milyar dolarlık iyileşme var. Cari açık muhtemelen ekimde de olacak ama miktarı düşük olacak. Bütçede ise ilk 10 ayda 608 milyar liralık açık verdik ama Orta Vadeli Program’ın (OVP) tahmini bu yıl için 1,6 trilyondu. Bakacak olursak bütçe açığının OVP’de öngörülen Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 6,4’ünden daha düşük bir yerde gerçekleşme ihtimali yüksek. İhracatta tarafından da 7,4’lük, ithalatta 1,3’lük bir artış var. İhracat tarafında şu günkü olumsuz küresel ekonomik koşullarda bunu da dikkate almakta fayda var.”
Konuşmasında finans açısından ülkeye 5,6 milyar dolarlık bir giriş olduğunu aktaran Güldağ, “Bu, resmi rezervleri 7,7 milyar dolar artırdı. Gelen 5,6 milyarın yaklaşık 3 milyarı bankaların yurt dışından getirdiği mevduatlar. Seçim öncesi yurt dışına belki tedbir olarak gitmiş olan, yaklaşık 12,5 milyar doların temmuz, ağustos ve kısmen eylülde geri geldiğini gördük. Bu bizim paramız, yabancının değil. Hisse senetlerinde hala anlamlı bir giriş yok” yorumunu yaptı.
Kıvanç: Yatırım için kredi kanallarının açılması lazım
Adana Sanayi Odası (ADASO) Başkanı Zeki Kıvanç, mevcut kredi faizleriyle yatırım yapmanın zorluğuna değinerek, geçmiş dönemlerdeki bazı uygulamaların yeniden hayata geçirilmesini önerdi. Kıvanç, şöyle konuştu: “Bizi ziyarete gelen bankacılara da ‘ucuzladınız mı, ne zaman ucuzlayacaksınız’ diye soruyorum. Bizim düşüncemiz şu; devlet Eximbank aracılığıyla Merkez Bankası kaynaklarını ne kadar ihracatçıya verirse, yatırımcıya da geçen dönemde verdiği kredileri verirse, piyasadaki özel bankalar regule olur. Biz ihracatçılar olarak ihtiyacımızı şu anda Eximbank’tan görüyoruz. Yatırım kredisine gelince; Türkiye’de ne dolar ne de TL ucuz. Geçmişte yatırım öncesinde TL bazlı, 10 yıl vadeli ucuz krediler verildi, yatırım avansı olarak. Bu kredinin ya Kalkınma Bankası ya devlet ya da özel bankalar aracılığıyla verilmesi lazım. Ancak şunu da yapmaları gerekiyor; ithal ürünü ikame edecek malı üretecek firmaya vereceksin. Planlamada buna iyi bakacaksınız. Ayrıca Kredi Garanti Fonu da tekrar devreye alınırsa ekonomiye olumlu etkisi olacağını düşünüyorum.”
Hun: Kayıptan kaçınma amacıyla 13 trilyon lira bankada tutuluyor
Osmanlı Yatırım Varlık Yönetim Şube Müdürü Selim Hun, Türkiye’de yaklaşık 13 trilyon liranın mevduatta tutulduğunu belirterek, “Türkiye’de mevduat yatırımcısı fazladır. Mevduatta TL ve yabancı para olarak toplam 12-13 trilyon lira var. Enfl asyon yüzde 70, faiz yüzde 30 gibi beğenmediğimiz koşullarda bile mevduatta bu kadar çok para tutuyoruz. Çünkü risk kapasitemiz, toleransımız, risk profilimiz düşük. Bunun temel nedeni belirsizlikten ve kayıptan kaçınma davranışı” dedi. Altının ‘en güvenli liman’ olduğu yönündeki algıya değinen Hun, “Geleneksel yatırım enstrümanımız altını 2020 arasında alsaydınız, 2023’te hala zarardaydınız. Bundan dolayı yatırımlarınızı çeşitlendirme önemlidir. Altın, döviz, borsa; her sene en yüksek getiriyi ne sağlar diye düşünmenize gerek yok. Portföyü çeşitlendireceksiniz. Bu üç ürünü portföyde risk toleransınıza göre kullanacaksınız. Düşük riskli bir profilseniz, riskli varlık oranınız yüzde 10’u geçmemeli. Ömrü boyunca hisse senedi almamış ve mevduat dışında herhangi bir yatırım yapmamış yatırımcının, toplam portföyünün yalnız yüzde 10’unu diğer varlıklarda riske etmesi gerekir” önerisinde bulundu.
Türkiye’de şu anda 982 milyar liranın üzerinde yatırım fonu büyüklüğü olduğunu ifade eden Hun, “Geçen sene bunun üçte biriydi. Enflasyon gibi etkilerden arındırdığımızda yüzde 80 net büyüme görüyoruz” bilgisini verdi.
Yalman: Tahvil ihracı şirketler açısından prestij kaynağıdır
Osmanlı Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Yurdal Yalman, şirketler açısından finans için bankacılık dışında sermaye piyasasından para bulma anlamına gelen tahvil ihracının bir ‘prestij’ kaynağı olduğunu söyledi. Yalman, “Bir şirket neden borçlanma aracı ihraç etmeli, avantajları nedir? Bankalar gibi tek bir kaynaktan borçlanmak yerine alternatif bir başka finansman havuzundan da borçlanabilen bir şirket olarak bankanın karşısına çıktığınızda, bu esasında banka nezdinde ciddi bir prestijdir. Bu çok önemli bir avantaj. Banka ile yaptığınız faiz pazarlığında ciddi anlamda işinize yarayacaktır” diye konuştu. Yalman, tahvil ihracının herhangi bir şekilde teminat, garanti, kefalet gibi şartlara bağlı olmadığını, tamamen şirketin bilançosuna duyulan güveni gösteren bir unsur olduğunu vurgulayarak, “Bu anlamda da çok değerli” ifadesini kullandı. Yalman, konuşmasında SPK’ya başvuru ile başlayan tahvil ihracı hakkında süreçle ilgili teknik bilgiler de verdi.