AHMET USMAN/İZMİR
Demir-çelikte yakın zamana kadar Türkiye’nin pazarı olan ülkelerin yaptıkları yatırımlarla şu an rakip konuma geldiklerini belirten Ege Demir ve Demirdışı Metallar İhracatçıları Birliği (EDDMİB) Başkanı Yalçın Ertan, Türk demir-çelik sektörünün yatırım iştahı yüksek olan bu ülkelerdeki yerli partnerlerle üretim tesislerine yönelebileceklerini ifade etti.
EDDMİB tarafından Ege İhracatçı Birlikleri Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen “Küresel Ekonomi ve Sanayide Yeni Trendler” başlıklı sohbet etkinliğinde konuşan Ertan, “Son 3 yıldır her geçen gün daha az rekabetçi oluyoruz. Rekabetçiliğimizi yüzde 30 kaybetmiş durumdayız. Dünya pazarındaki sıkışma, ülkelerin korunma tedbirleri nedeniyle pazarlarımız sürekli daha zorlu hale geliyor. Eskiden Ortadoğu, Körfez Bölgesi’ne, Çin’e yoğun ihracat gerçekleştirirdik. Şimdi yavaş yavaş iş değişiyor. Bu ülkeler artık kendi üretimlerini oluşturmaya başladılar. Bizim şimdi yapmamız gereken, nihai mal ihracatından çok o ülkelerdeki yerli partnerlerle üretim tesislerine yönelmek ve oraya nihai mal ihracatı yanı sıra hammadde ve yarı mamul ihracatımızı artırmak. Çünkü bu ülkelerde hala yatırım heyecanı var. Bazı üyelerimiz Mısır’a gittiler. Oradan AB ve ABD’ye kısıtlama olmadan ihracat yapabiliyorlar” dedi.
Çin’de resmi büyüme rakamlarının yüzde 4-5 olduğunu hatırlatan Ertan, “Fakat oraya yaptığımız seyahatte insanlar son 2 yıldır herhangi bir büyüme olmadığını söylüyorlar. Çin dünya çelik üretiminin yüzde 55’ini yapıyordu. 1 milyar 50 milyon ton üretimi vardı. Bu sene 880 milyon tona düşecek. Çünkü son 20 yılda gerçekleşen büyüme hamlesi nedeniyle ürettiği çeliğin yüzde 90’ını kendi tüketiyordu. Şimdi üretimini kısıyor ama yine de ihracatı artıyor. Tüm bu ülkeler bizim pazarlarımızdan pay alıyorlar. Üstelik Çin ve Hindistan, Rusya’dan aldıkları ucuz petrol, doğalgaz ve kömürle daha rekabetçi bir pozisyonda. Türkiye’de ise çelik üretiminde enerjinin payı yüzde 7’den yüzde 27’ye kadar çıktı, şu an yüzde 19 seviyesinde. Öncelikle bu sıkıntıları çözmemiz lazım. Bu işin miladı 2021’de faiz indirimiyle başlayan süreç. Bu sıkıntı uzun sürünce stres birikiyor, insanların iştahı törpüleniyor. Bunu bir an önce normale döndürmemiz lazım yoksa harabiyeti daha fazla olacak” diye konuştu.
“3-4 yıllık düşük büyüme dönemine hazırlıklı olun”
Merkez Bankası’nın son olarak enflasyon tahminlerini bu yıl yüzde 44, 2025’te yüzde 21, 2026’da yüzde 12 olarak güncellediğini hatırlatan Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Ekonomi Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Muhtemelen aralıktan itibaren faiz indirimi beklenebilir. Enflasyon hedefleri iddialı ama Merkez Bankası, ‘ben bunu başarırken ekonomide bir çıktı açığı yaratacağım’ diyor. Bu da ekonomiyi potansiyel büyümesinin altına alacağını işaret ediyor. Türkiye’nin ortalama büyümesi yüzde 4 civarında. Bunun ne kadar altına gideceğimiz önemli. Merkez Bankası verileri bu yıl yüzde 2.5, gelecek yıl yüzde 1.5, 2026’da yüzde 2, 2027’de yüzde 3 büyüme anlamına geliyor. Türkiye ekonomi tarihinde 3-4 yıl boyunca potansiyel büyümesinin altında gittiği bir dönem yok. Biz genelde 4 ve üstü büyürüz. 10-15 yılda bir yüzde 5 daralırız. Ama ikinci dünya savaşı dışında uzun bir dönem düşük büyüme rakamları olmadı. İş dünyasının böyle bir deneyimi yok. İş insanlarımızın hazırlıklı olması lazım” dedi.
“Yeni bir sanayileşme stratejisine ihtiyaç var”
Türkiye’nin şu an geldiği noktanın kendisini geleceğe taşımaya yetmediğini belirten SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Pazarlama Müdürü Dr. Mevlüt Çetinkaya, “Sanayi ürünleri ihracatımız teknoloji içeriği düşük ve orta ürünlerde yoğunlaşıyor. Yüksek teknoloji sanayi ürünlerini ithal ediyoruz. Sanayi ürünleri ihracatında ürün ve Pazar çeşitliliği avantajına sahibiz ancak bu sürdürülebilirlik için yeterli değil. Türkiye gelir esnekliği düşük, küresel ticaret içerisindeki payı azalan, fiyat esnekliği yüksek ürünler ihraç ederken, gelir esnekliği yüksek, küresel ticaret hacminde payı artan fiyat esnekliği düşük ürünleri ithal ediyor. Türkiye ihracatta daha çok coğrafi avantajını kullanıyor. Bu durum Türkiye sanayi üretimi ve ihracatının sürdürülemezliğini ortaya koyuyor. Ulusal düzeyde bütüncül bir yaklaşımla yeni bir sanayileşme stratejisine ihtiyaç var” diye konuştu.
“Sanayide kapasite kullanımı yüzde 75.2’ye düştü”
Toplantının moderatörlüğünü yapan eski Ekonomi Bakan Yardımcısı ve Türk Eximbank Geçmiş Dönem Genel Müdürü Adnan Yıldırım, “Ekonomi yönetimi, 29 Mayıs’ta söylediği trendde devam ediyor. Parasal sıkılaştırma, dengelenme, dezenflasyon süreci sürüyor. Maliye politikaları ve vergi harcama yapıları farklı hareket ediyor. Harcama tarafı yavaş hareket ediyor ve hareketin ne yönde olduğu tartışılır halde. Ekonomi yönetimi, finansal ağırlıklı adımlar peşinde. Çünkü deneyimleri de o alanda. Ama ekonomi bir bütündür. Sanayi üretimi bakımından kapasite kullanımı oranlarında alıştığımız oranların gerisindeyiz. Sanayi üretiminde kapasite kullanım oranı şu anda 75,2. Yıllıkta, son 4 ayda geçen yıla göre 1.6 puan aşağıdayız. Sanayi üretimlerin olduğu dönemlerde büyümeye devam ettiğimizi ve döviz rezervi bakımında rahat olduğu dönemlerde ekonomimiz daha fazla büyüme performansı gösterdiğini söyleyebiliriz. Diğer taraftan, ABD seçimleri bizi nasıl ilgilendiriyor sorusuna cevap vermek için Trump’ın ilk dönemini bakmak gerekiyor. Trump, ilk döneminde korumacı ve ulusalcı oldu. İkinci dönemde çok daha hazırlıklı. İçe dönmesini, ulusalcı olmasını bekliyoruz” dedi.