ESRA ÖZARFAT/BURSA
Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik, artan genel giderler ve işçilik maliyetleri nedeniyle Türkiye’nin artık ucuz iş gücüyle rekabet edebilen bir ülke olmadığını söyledi.
Çelik, 2025 ihracat hedeflerinin 39 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, Türkiye’nin otomotiv ihracatında kilogram başına değerin son yıllarda ciddi şekilde arttığını vurguladı. Çelik, “Pandemi öncesinde 8,5 dolar olan değer bugün 12 dolara çıktı. Tedarik sanayinde de ihracat katma değeri 4,5 dolardan 6’ya çıktı. Bu da katma değerli üretimin arttığını gösteriyor” dedi. Ana sanayilerin yeni model üretimlerinin sektörde hareketliliği sağladığına işaret eden Çelik, TOFAŞ/Stellantis gelişmesini de hatırlatarak, “Anlaşma sürecinde TOFAŞ, yeni model yatırımını kaçırdığı için geçici bir küçülme yaşadı. Bu durumun 2026’nın ikinci yarısından itibaren toparlanmasını bekliyoruz” değerlendirmesini yaptı. Baran Çelik, otomotiv tedarik sanayinin son yıllarda daha da önem kazandığını ve ihracat içindeki payını artırdığını, ancak karlılıkların olması gereken düzeyde gerçekleşmediğine işaret etti. Çelik, şunları söyledi: “Pandemi öncesinde ihracat içinde yüzde 25 ila 30 civarında paya sahip olan tedarik sanayi, bugün yüzde 40’lara ulaştı. Özellikle satış sonrası hizmetler ve yedek parça tedariki, sektörün dinamiklerini değiştiren önemli alan haline geldi. Bu alan sektörü adeta ayakta tutuyor. Tedarik sanayi üretimi tabana yayıldı. Yaşadığımız bu süreçte de maliyetlerini kontrol edebilenler ayakta kalmaya devam ediyor.”
“Doğru şirketi alırsanız, 10 yıllık büyümeyi 2 yılda yakalarsınız”
Türkiye’de artan genel giderler ve işçilik maliyetleri nedeniyle birçok firmanın yurt dışında da üretimi değerlendirdiğini dile getiren Çelik, Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika’daki yatırımlara işaret etti. Çelik, “Bugün ürün maliyetinin yüzde 15’inden fazlası işçilik ve genel giderse, yurt dışında üretim yapmak daha avantajlı hale geliyor. Bu oran yüzde 30’a çıkınca, üretimi Romanya, Fas veya Cezayir gibi ülkelere taşımak ciddi maliyet avantajı sağlıyor” dedi. Avrupa’daki yaşlanan nüfus ve iş gücü eksikliği nedeniyle birçok fabrikanın kapandığını, bu durumun Türk şirketleri için büyük fırsat doğurduğunu ifade eden Çelik, şunları söyledi: “Bu yatırımlar, Türkiye'nin üretim gücünü sürdürülebilir kılmak için stratejik önem taşıyor ve mutlaka desteklenmeli. Avrupa’da faaliyetlerini durdurmuş ama potansiyeli olan birçok firma var. Bunları satın alıp yeniden yapılandırmak, güçlü markalar ve sektörel bilgiyle birleşirse büyük avantaj sağlar. Doğru şirketi alırsanız, 10 yılda ulaşacağınız büyümeyi 2 yılda elde edebilirsiniz.”
“Çinli yatırımcıyla masadan vadeler yüzünden kalkıyoruz”
Artık ihracatta sadece ürün satarak rekabet etmenin zorlaştığını belirten Çelik, “Asıl kazanç, Çinli firmalarla kurulan iş birliklerinden geliyor” dedi. “Çinlilere mal satıp yüksek kâr elde etmeyi beklemek gerçekçi değil” diyen Çelik, stratejik iş birliklerinin önemine dikkat çekti. Çinli üreticilerin Türkiye’de yatırım yapma konusunda ilgi gösterdiğini, ancak iş yapma koşulları nedeniyle anlaşmaların zaman zaman tıkandığını belirten Çelik, “Ödeme vadeleri bu sürecin en kritik noktası. 6 ay vadeli ödeme teklif eden firmalarla masadan kalkmak zorunda kalıyoruz. Türkiye’de bu vadelerle ayakta kalmak çok zor. Bu şekilde yatırım yapılacaksa, ciddi bir işletme sermayesi gerekiyor.” dedi.
“Çin’in devlet destekli elektrikli araçlarıyla yarışmak zor”
Çin’in elektrikli araçlar konusundaki stratejik üstünlüğüne de dikkat çeken Çelik, bu alanda Türkiye’nin daha fazla politika üretmesi gerektiğini söyledi. Çin’de düzenlenen otomotiv fuarında Çinlilerden sonra en fazla Türk firmalarının yer aldığını dile getiren Baran Çelik, “Çin, batarya ve pil teknolojisinde ciddi avantaj sağladı. Sahip oldukları hammaddeleri kullanarak ve güçlü devlet destekleriyle bu teknolojileri geliştirdiler. Bugün Çin’den ihraç edilen her elektrikli araç için devlet teşvik sağlıyor. Bu, onları uluslararası pazarda çok güçlü hale getiriyor. Türkiye’nin bu yapılarla rekabet edebilmesi için benzer destek mekanizmalarına ihtiyacı var.” diye konuştu.
“Kalıp sektörü rekabetçiliğini kaybetmeye başladı”
Baran Çelik, otomotiv sektörünün temel alt dallarından biri olan kalıp üretiminde Türkiye’nin rekabet avantajını kaybetmeye başladığını söyledi. Çelik, “Enerji maliyetleri özellikle döküm gibi işlemlerde toplam maliyetin yüzde 40’ına kadar çıkıyor. Çin’de aynı kalıbı yarı fiyatına yaptırmak mümkün. Türkiye artık ucuz iş gücüyle rekabet edebilen bir ülke değil. Bu, olumsuz bir şey değil ama iş modellerimizin değişmesi gerektiği anlamına geliyor.” açıklamasını yaptı.
“İhracatçının önünü açacak yeni finansman politikalarına ihtiyaç var”
Baran Çelik, ihracatçının finansman erişimi konusundaki mevcut uygulamaları da değerlendirdi. Eximbank kredilerinden yararlanan firmalara getirilen “döviz almama taahhüdü”nün ihracatçıyı kısıtladığını söyleyen Çelik, şu ifadeleri kullandı: “Firmalar belirli bir süre boyunca döviz almama sözü veriyor. Ancak dış ticaretle uğraşan bir şirketin dövizle işlem yapmaması çok zor. Bu taahhüt firmaların hareket alanını daraltıyor. Ayrıca, bu taahhütü verenlere sağlanan yüzde 2 avantajlı kur uygulamasından yararlanmak için uzun vadeli döviz almama şartı aranıyor. Bu da çoğu zaman firmaların önünü kesiyor.” Uygulamanın ihracatı desteklemek amacıyla yapıldığını kabul ettiklerini ancak mevcut haliyle sahada sorun yarattığını belirten Çelik, “Bu sistem bir noktada mutlaka değişecek. Biz sektör olarak bu konuda umutluyuz ve değişmesi gerektiğini net şekilde dile getiriyoruz” dedi. Dövizli ödemeler konusundaki son serbestliğe de dikkat çeken Çelik, “Eskiden sadece Türk Lirası ile ödeme yapılması isteniyordu. Artık dövizle ödeme yapılmasına izin veriliyor. Bu özellikle yabancı ortaklı firmalar için önemli bir gelişme. Dövizli ticaretin yeniden mümkün hale gelmesi ihracatçıya nefes aldırdı. İhracatçının daha esnek, daha öngörülebilir finansal destek mekanizmalarına ihtiyacı var. Kur baskısı, enerji maliyetleri ve finansmana erişimdeki sıkıntılar birleşince şirketler stratejik kararlar almakta zorlanıyor. Yeni dönemde politikaların uygulama biçimi, niyet kadar önemli hale geldi.” değerlendirmesini yaptı.