West Global Makine AŞ kurucusu Fethi Özkök, tekstil makineleri üretiminin içinde yetişmiş bir insanımız. Ne zaman bir araya gelsek, öncelikle tekstil makineleri üretiminin değişik yönleriyle ilgili bilgi alış-verişinde bulunuruz. Çorlu’da iş yerine uğradık; iş ortakları ve sektörde faaliyet gösteren arkadaşlarının bulunduğu çalışma odasındayız. Değişmez gündemimizin derinliklerine dalıyoruz:
Üretim gücünün artırılması, birikim gücünün korunması ve geleceğinin güven altına alınması için ne yapabiliriz? Geride bıraktığımız yıl içinde uğraş alanı, ölçeği, yurtiçi ilişki ağı, yurtdışı açılımı farklı da olsa işyeri yöneticileriyle üretim koşulları ve rekabet gücü bağlamında ücret düzeyi arasında dengenin kaçırıldığını iddia ettiklerini belirtiyorum. İşveren kesiminin, işgücü maliyeti ortalamasının 2 bin doları aştığını belirttiklerini, bugüne kadar oluşan maliyet-fiyat dengesinin bozulduğunu önemle vurguladıklarını, bugünkü koşulların sürdürebilir olmadığını ileri sürdüklerini, gerekçelerini özetledim.
Başka açıdan bakıldığında, ülkemizdeki makroiktisadi dengesizliklerin yarattığı gelişmelerin emek ve sermaye gelirlerinin çalışan aleyhine geliştiğini kanıtlayan analizlerin yaygınlaştığını da hatırlattım. İşverenler oluşan fiyat-maliyet dengesinin sürdürülmez olduğunu söylerken, çalışan kesiminin de ücret düzeylerinin yetersizliğinin de ortak sorunlardan biri olduğunu belirtim. Gelişmelerin olası etkilerine ilişkin beklentilerin “olumsuz” olacağı konusundaki kanıya işaret ettim.
Erişebildiğim verileri paylaşarak işgücü üzerindeki baskıyı kaldıracak “ivedi önlem” alınması beklentilerinin güçlendiğini paylaştım. Hemen her sektördeki yetkililerin “Çin faktörü” konusundaki uyarılarının arttığını belirttim. Çin’in uygulamalarının serbest ve adil piyasa tanımlarına ve standartlarına uymadığı vurgusunun öne çıktığını söyledim. Ülkemizdeki siyasi irade, bürokrasi, iş dünyası örgütlerinin yöneticileri, sahada sorunları yaşayan iş insanları, algı oluşturan, olgunlaştıran ve çoğaltan medya mensuplarının katılımıyla serbest ve adil piyasa koşullarında “rekabette şans eşitliği yaratan” düzenlemelerin ivedilikle yapılması talepleri olduğunun altını çizdim.
Teşviklerin geliştirici etkisini iyi analiz etmeliyiz
Fethi Özkök sahanın örsünde dövülmüş iş insanımız. Ne zaman sektörle ilgili bir söyleşi yapsak, ayrıntılara hâkimiyeti ilgimi çeker. Ücret düzeyleriyle ilgili genel yakınmayı değerlendirmesi için soru yönelttim: “Siz kişi başına ortalama ücret maliyetinin 2 bin doları aştığı iddialarını doğruluyor musunuz?”
Fethi Özkök önce rakamları anlatıyor; sonra da ilgili görevliden listeleri ve yapılan analizlerin sonuçlarını istiyor ve analizin dökümünü yaparak, “Her yaptığımız analizin iki sonucu var: Çalışanların bir bölümünün maliyeti 2 bin 440, diğerlerinin aylık maliyeti ise 2 bin 680 dolar… Bu maliyete eklenmeyen başka destek hizmet giderleri de var. Ülkemiz geneli için özetle paylaştığınız ücret yakınmalarının rakamsal dili bu… Bu durumun sürdürebilir olduğunu söyleyen varsa, onlarla da bir araya gelip tartışmak isterim. Bugün geldiğimiz nokta, tek tek işyerlerinin değil, ülkenin sorunu. Bu soruna her türlü önyargıdan uzak, ülkenin içinde bulunduğu dış ve iç koşulları dikkate alan yanıtında ortak bir anlayışa, ortak çözüm yolunun ne olduğu konusunda görüş birliğine ulaşmamız gerekir” diyor.
Değerlendirmenin yönünü değiştirmek için diyoruz ki: “Varsayalım ki ülke ölçeğinde bir strateji geliştirildi, ücret düzeyleri küresel rekabette şans eşitliği sağlandı, siz kendi işiniz odağından baktığınızda işgücü maliyetinin rekabet gücü etkisi tek başına yeterli olabilir mi? Uzun dönemli gelişme sadece ücret değişkeniyle sürdürülebilir mi?” Fethi Özkök, tek boyutlu düşünen yönetici değil.
Değişik etkenleri dikkate alıyor; sektör bütününü dikkate alan analiz ve kararlara ihtiyaç olduğunu belirterek değerlendirmesini sürdürüyor: “Sektörde önce yer seçimi konusunda yerleşik doğrularımızı sorgulamalıyız. Teşvik sistemlerinin dünden bugüne uzun yıllardır uygulanmasının etkilerini iyi analiz ederek hangi teşviklerin geliştirici etki yarattığı, hangilerinin beklenen sonucu oluşturmadığını net bilgiye dönüştürmeliyiz. Sektörün doğal ve sentetik elyafa ihtiyacından ipliğe dönüştürme, dokuma ve örme kumaş, tekstil terbiye işlemlerine kadar ne yaptığımızı, ne yapmak istediğimizi, yaratmak istediğimiz sonuca ne ölçüde yaklaştığımızı da netleştirmek önemli. Elyaf üretimi ipliği, iplik kumaşı, kumaş bitirme işlemlerini, bitirme işlemleri hazır giyimi, hazır giyim yapılanması perakende satışları etkileyen bağlantıların birbirini bütünleyen ve besleyen etkileşimlerini bilerek değerlendirme yapmalıyız. Makine üretimi, diğer bütün üretimin bütün aşamalarıyla bağlantılı bir ara kesit. Bugün geldiğimiz noktada sektörün bütün aşamalarında ekosistemin birbirini besleyen yapılar için ortak bir ulusal politika, strateji, taktik ve operasyonel stratejimiz olmalı ki, elimizdeki kaynakları ya da erişebileceğimiz kaynakları daha akılcı, daha etkin, daha sonuç alıcı değerlendirebilelim.”
“Zamanın ruhunu” belrleyen etkenler belrlemelyz İmalat ve hizmet sektörlerinde iş insanlarıyla bir araya geldiğimizde “zamanın ruhunu” belirleyen etkenleri mutlaka anımsatıyoruz: Jeo-ekonomik, jeo-politik, jeo-stratejik, jeo-kültürel gelişmelerin etkilerini… Hükümetlerin dışa ve dünyaya açılmaları ya da koruyucu eğilimleri öne çıkarmalarını… İşgücü hareketlerinin etkilerini… Nüfus hareketlerinin ve göç olgusunun yarattığı değişmeleri… Kültürün geliştirici değerlerinin çoğaltılması, tutucu değerlerinin tasfiyesini… Teknolojinin büyük değişim ve dönüşüm yaratabilme potansiyelini… sıralıyoruz.
Ülkemizde mevcut yatırımları modernize etmeliyiz
Fethi Özkök’e de zamanın ruhunu belirleyen bileşenleri hatırlattıktan sonra soruyoruz: “Küresel ölçekte gelişmeler ve ülkemizde üretim yapılanmasını dikkate aldığımızda hep birlikte neler yapmamız gerektiğini düşünüyorsunuz?” Özkök, söyleşi sırasında kendisi, çalışma arkadaşları ve ziyarete gelen sektördeki iş insanlarının da katkı yapmalarını istiyor ve ortak değerlendirmeler özetle aşağıdaki konulara odaklanıyor:
1 – Önce yakın ve uzak pazardaki sorunları iyi anlamaya çalışmalıyız. Bizim ağırlıklı iş yaptığımız AB ülkelerinde bir daralma var. AB ülkelerindeki talep daralması, yeni alış-veriş biçimleri bizim net bilgiye sahip olmamız gereken hususlar. Coğrafi konumumuz ve üretim beceri düzeyimizin yarattığı pazardaki gelişmelerin yönü, hızı ve olası durumu hakkında sağlıklı veri, net bilgi olmadan ilerlememiz mümkün mü? Pazardaki yeni yapılanmaları kavramadan ülkemizde mevcut yatırımları modernize etme, dijital uyum, yapay zekânın olası etkilerini en düşük maliyetle savuşturmanın olanağı var mı?
2- İşgücü maliyeti güncel, önemli ve mutlaka rekabet gücü yaratma açısından değerlendirilmelidir. Ülkemizin yapısal ve ekonomik özelliklerinin bütününü dikkate alan analizle işgücü sorununa bakılmalı, üretim fiyat-maliyet dengelerini tutturan, gelişmeyi ilerletecek politikalar üretilmelidir ki, orta gelir tuzağını aşıp, gelişmiş ülkeler kervanına katılalım. İşgücü maliyetleriyle ilgili değerlendirme yaparken mutlak yana ve mutlak karşı tavır hiçbirimiz için doğru değil. Kalifiye işgücü arzında yetersizlik var, bu tamamen eğitim sistemimizin besleme mekanizmalarının yetersizliğinden kaynaklanan bir durum. Her iş yerinin kendi işgücünü eğitmesinin sınırları olduğu unutulmamalı. Mühendis ve teknik eleman yetiştirilmesi ve kalitenin yükseltilmesi konusunda ortam ve iklimi mutlaka gözden geçirmeliyiz. Teknik beceriler kadar sosyal becerileri de olan işgücü arzını yaratmadan orta-ileri teknolojilerle, yüksek teknoloji çıktıları içeren ürünlerle küresel pazarda yerimizi alabilir miyiz? Erken emeklilik sisteminin yarattığı işveren-işçi ilişkilerindeki olumsuzlukları tekrarlamamak için hep birlikte yeni düzenlemenin nasıl olması gerektiğine kafa yormamız gerekmez mi? Üretim insan için vardır; üretimin temeli de insandır. Bu açıdan insan kaynağı konusunda ne yaptığımızı, nasıl yaptığımızı netleştirmeli, ortak bir dille birbirimizi anlamalıyız.
3- Finansman “erişilemez” hale geldi. Finansman maliyeti TL’de yüzde 50 maliyetle erişirseniz, bu maliyeti karşılayacak karlılığı yaratamazsınız. İşletme sermayesi yetersiz birçok işyerinin günlük işleri çevirmek için sağladığı yüksek maliyetli finansmanın, özellikle küçük ve orta ölçek işyerlerinde “ödeyememe” noktasına ulaşmadan gerekli önlemleri almalıyız.
4- Bugün gelinen noktada karlılık yok. Ek maliyetlerin de akşamdan sabaha artışlar gösterdiği bir yapı oluşuyor. Bizimle rekabet halindeki Uzakdoğu Ülkeleri hem ülke ölçeğinde, hem de bölgesel olarak bir dizi avantajdan yararlanıyor. İç pazarın büyüklüğünün yarattığı ölçek yaratma bu avantajlardan biri… Diğeri başta kaliteli çelik olmak üzere tedarik zincirinde yüksek kaliteli iş yapmanın altyapısı oluşturuluyor. Ayrıca, tedarik zincirinde yan sanayi ile ana sanayi arasındaki dengeyi kuran işbölümü ve işbirlikleri teşvik ediliyor. Ülkemizi daha sağlıklı bir geleceğe taşımak istiyorsak, en azından rakiplerimizin nasıl yapılandığını, rekabet stratejilerini iyi bilerek alternatif senaryolarımızı hazırlamalıyız.
5- Sektörümüzün kapasite ve teknik imkânları da dikkate alınmalı. Kapasite fazlası oluşturan mekanizmaları nasıl önlemek gerektiğini değerlendirmeliyiz. Ayrıca karbon ayak izi, dijital dönüşüm gibi gelişmelerin dayatacağı yeni standartlar karşısında nasıl konumlanacağımızı da firma özelinde değil, sektör bağlamında değerlendirmeliyiz. Makine üretiminde su kullanımı, enerji kullanımı gibi etkileri azaltıcı Ar-Ge, tasarım ve inovasyon gelişmeleri gündemde. Bu konularda atılım yapmak için firmaların finansman, işgücü maliyetleri ve diğer makroiktisadi dengeler açısından belirsizliklerle uğraşmaması gerek.
Rant-odaklı yapılanmaları engellerdim
Fethi Özkök’e de tam yetkili olsa hangi önlemleri, hangi öncelikte alabileceğini soruyoruz. Daha önce anlattıklarını da sentezleyerek değerlendirmelerini toparlıyor:
- Üretim-odaklı yapıyı geliştirmeli, rant-odaklı yapılanmaların önüne geçmeliyiz. Bu temel yaklaşımla yola çıkarak, bugüne kadar yürürlüğe konan üretim stratejilerimizi, uygulamaları ve teşvik sistemlerimizi sorgulayarak, nelerin geleceği güven altına alabileceğini, nelerin kaynak israfına yol açacağını netleştirirdim.
- Eğitim sistemini gözden geçirir; ülkemizin geleceğini güven altına alacak yüksek kalitede işgücü yaratacak bir sistem oluştururdum. Ulusal güvenlik ve ulusal eğitimin özeli olmamalı diye düşünenlerdenim. Eğitim toplumun tam anlamıyla bir beka sorunudur; sistemin kuruluşu ve geliştirilmesi de kolektif akla ve ihtiyaçlara dayanmalı, eğitime erişilebilirlikte ayrıcalık yaratan sistemlerden kaçınılmalıdır diyerek gerekli önlemleri alırdım.
- Gerekli İhtisas OSB’lerini kamu eliyle üretir; yatırımcıların taşa-toprağa ve betona kaynak bağlama oranını en aza indirirdim. Girişimcinin öz kaynaklarını ve erişebildiği borçlarını işin gelişmesine, rekabet edilebilir ölçeklerin yaratılmasına, teknolojilerin yenilenmesine, teknik ve sosyal becerilerin geliştirilmesine yöneltirdim.
- Yetişkin insanlarımızın “Gurbeti sılaya dönüştürme eğilimini” engellerdim. İnsanların yetiştikleri yerlerde hizmet etmeleri için gerekli motivasyona önem verirdim. Göç etmeyi bir “umut” olmaktan çıkaracak bütün önlemleri bir seferberlik anlayışı ile yürürlüğe koyar; uygulama sonuçlarını gün ve gün izler, yanlışları düzelterek sistemin kendini yeniden üreterek sürdürülebilirliğini güven altına alırdım.
- Güven yaratan ticaret başta olmak üzere insanlar arasındaki bağlantı, iletişimietkileşim, rekabet ve işbirliklerinin kurala dayalı olmasıdır. Güvenin yaratılmasında “adalet mekanizmasının” etkili çalışması hayati önemdedir. Adalet sisteminin işleyişinde kimsenin itiraz edemeyeceği netlikle gözetim ve denetim mekanizmaları oluşturur; sistemin bütün unsurlarının etkili çalışmasını sağlardım.
- Küresel pazarlardaki oluşumları yakından izler; eğilimlerin fırsat ve tehlikeleri hakkında bir erken uyarı mantığı ile iş insanlarını uyarırdım. Bizden ileride olan ülkeleri, sektörleri ve firmaları yakından izler, üstünlük yaratan özelliklerini ülkemizde hayata geçirilmesinin gerek ve yeter şartlarını yaratırdım. Duygusal kararlarla toplumun uzun dönemli geleceğini tehlikeye atacak gelişmelere asla izin vermezdim.
- Halkın devletinden “korkmasını” engeller; kuralların hepimiz için var olduğunu uygulamalarla kanıtlar, kuralların dışına taşmalara asla izin vermezdim. Devlet de insan icadı bir yapıdır; hata yapmaz bir oluşum değildir; en az hata yapan bir organizmadır. Kararları alırken “yolda düzelir” mantığına fırsat vermez, devlet aklının birikimini iyi kullanarak en az hata yapan bir yapı oluşturur; yurttaşın güvenini artırırdım.
- Toplumun algısında, bilgisinden, anlama düzleminde ve anlamlandırmada “negatif ayırmalara” izin vermez, “pozitif ayrıma” özen gösterir; insanları kim olduklarına göre değil ne yaptıklarına bakarak değerlendirirdim.
- Düzenleyici kurumların oluşması ve olgunlaşmasına gerekli yatırımlar yapardım. Kurumların “hata katsayısını azaltan” yönünü öne çıkarır; sistemin işleyişini güven altına alırdım ”Düzenleyici kurumların oluşması ve olgunlaşmasına gerekli yatırımlar yapardım. Kurumların “hata katsayısını azaltan” yönünü öne çıkarır; “sistemin işleyişini güven altına alırdım.”