Dünya ve ülkemizde oluşmakta olan yeni gelişmeleri dikkate alan, iş ve insan akışını hızlandıran, kaynak verimliliğini gözeten yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Ülkelerin ekonomilerinde ağırlığı hızla artan kent ekonomilerin etkinliğini ve verimliliğini yükseltecek yeni bir anlayış üzerinde birleşmeliyiz. Yerleşim, kentleşme, yapılaşma konusunda geçmişi sorgulayarak ders çıkarmalıyız, daha sağlıklı gelecek inşa etmeye odaklanmalı ve yoğunlaşmalıyız. İstanbul’un gelişme alanlarından biri olan Silivri’de olup bitenleri değerlendirmek için Mimar Halit Zengin’i ofisinde ziyaret ediyoruz. İlçe merkezden kuzeye doğru uzanan küçük bir vadinin yamacındaki ofisten baktığımızda hareketsiz Marmara Denizi gözüküyor. Zihnim beni çok uzaklara, Halit Zengin’in doğup büyüdüğü köyün coğrafyasına taşıyor.
Karçal Dağları’nın Kuzey Batı eteklerinde dolaşırken bir soru zihnimin derinliklerinden sesleniyor: “İnsanların doğup büyüdüğü toprakların ekosistemi, hayat boyu yaşam algısını etkiler mi?” Yolunuz karlı kış günlerinde Batum’a düşerse, Karadeniz’i sağınıza, sırtınızı kuzeyin ufuklarında gri bulutlar arasında saklanan Büyük Kafkaslar’a, yüzünüzü güneydeki Karçal Dağı’na dönerseniz, doğanın duygularınızın oluşmasında, olgunlaşmasında çoğalmasında ne denli etkili olduğunu düşünmeden edemezsiniz.
YAŞADIĞIN EKO SİSTEM GELECEK İÇİN YATIRIM
Büyülü bir coğrafya olan Macahel Gürcü dilinde “bilek ve el” anlamına geliyor. Karçal’ın Kuzey Batı yamaçlarındaki beş vadinin birleşerek Batum’a bir bileği andıran ana vadiyle inmesi halk dehasıyla iki sözcüğe sığdırılmıştır: Macaheli. Alt tropikal iklimin Karçal yamaçlarda yarattığı canlıların çeşitliliği, renkliliği ve zenginliği orda doğup büyümüş olanların zihin derinliklerinde kalıcı izler bırakmadığını düşünmek bile abesle iştigal olur. Macaheli köylerinin tarihi adlarını, bir büyük göçü Anadolu’nun ortalarında sonlandıraninsanların torunlarından öğrendim: Hertvisi, Kobitavı, Zedvake, Efrati, Mindienti ve Akria köyleri, Akhedi, İnansmında, Şahindüzü, Arsianı tepeleri, Kökler, Papart, Hevicurul, Uba,- Lekoban, Hartvisi, Zedvake, Sakundura ve Siyaskuş yaylaları insanların yaşama bakışını etkilemiş olmalı. Mimar Halit Zengin o coğrafyada büyümüş bir insan. Geçimini çok farklı anlayışların yarattığı beton yapılarla kazansa da birikimiyle bize “olanı” anlattığı kadar “olması gerekeni” de anlatabilecek biridir. Çaylarımız gelmeden aceleyle soruyorum: “Senin doğup büyüdüğün yerlerin birikimiyle, içinde bulunduğun ortamın barınma, yapı, kent ve yaşam anlayışını, olması gerekenle ilgili düşüncelerini bizimle paylaşır mısın?”
YAPI İNSAN YAŞAMINI ZENGİNLEŞTİRMELİ
Babasını ve ailesini tanıdığım, kendisiyle uzun yıllardır tanışık olduğum Halit Zengin sorunun yanıtını vermeden önce zihninde yaptığı sorgulamayı vücut diliyle bize de aktarıyor ve diyor ki: “Biz evlerimizi, işyerlerimizi, ortak kullanım alanlarımızı insan yaşamını kolaylaştırmak ve zenginleştirmek için yaparız. Siz eski bir edebiyat öğretmenisiniz, Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığı ustanın öyküsünü bilirsiniz: Bodrum kaymakamı hapishane inşaatını yörenin ev yapan bir ustasına önerir. Usta, ‘Ben ev ustasıyım, hapishane ustası değilim” der ve işi üstlenmez. Biz mimarlar da sadece barınabileceğimiz konut yapmakla yetinmeyiz; konutun içindeki insanın çevre ile etkileşimini, yaşam tarzı ve yaşam biçimine uygunluğunu, yaşanan yerdeki ortak kullanım alanlarının sosyal etkileşiminin güçlendirilmesini, son tahlilde konutumuzun bize yaşam sevinci katacak biçimde olmasını düşünerek yapı tasarımlarını çizeriz. Bu açıdan baktığımızda, ülkemizde yapı sektörünün yönetimi, sahadaki gelişmeleri yaratan koşullar ‘mimari özerkliği’ kısıtlayan etkenlerle dolu. Ülkemizde yapı sektörünün ekosistemini yöreler, bölgeler, kentler bağlamında değerlendirmek gerekir. Yapı ve barınma konusunu indirgenmiş tek boyutlu değerlendiremeyiz, çoklu bakışla değerlendirmek gerekir. Bu bir genel açıklama, ama genel bir bakış olmadan da sahada proje bazında tutarlı işler yapabilmek güç!” diyor.
MİMARLAR NELERE ÖZENMELİ?
Halit Zengin’in anlattıklarının satır aralarında verdiği mesajı anlar gibiyim. Deneyimli bir mimarın yapı üretiminde gördüğü önemli eksiklikleri not etmek istiyorum ve ikinci sorumu yöneltiyorum: “Yapı sektöründe bir mimarın özlediği ve özendiği koşulları yaratmak için neler yapılmalı?” Kapsamlı bir değerlendirmeyle yanıt veriyor Zengin: “Ülkenin yerleşim, yerleşim yerlerindeki yük ve insan akışları, yığılma ve sinerjik kümelenme yaratmanın gerekleri, yerleşim yerindeki akışların ekonomik koşullara etkisi, küresel ölçekte gelişmelerin yarattığı eğilimler, kendi coğrafyamızın olanak ve kısıtları gibi çok değişkenli analiz yaparak ‘yerleşim yerleri stratejimiz’ olsaydı; bugün yaşadığımız birçok sorun yaşanmazdı” değerlendirmesini paylaşıyor. Ülke genelinde 1/100.000’lik ve 1/1000’lik planlara kadar uzanan planlama aşamasının etkili olabilmesi için ülke bütünündeki ‘yerleşim yerleri stratejisine’ uygun alanlarda imar planları yapmanın ve hiç taviz vermeden uygulamanın ne kadar hayati önemi olduğunu anlatıyor “ Planlar bir ilk adımdır, gerek şarttır, ama yeter şart değildir. Planı yaşama aktaracak olan ‘müteahhit standardınız’, ‘yapı standardınız’ ve yapı girdileri için ‘endüstriyel standardınız’ olmalı ki, kent, yapı ve yaşam ekosistemi özendirici, geliştirici ve insan yaşamını kolaylaştırıcı olsun. Bir adım sonrasında nüfus artış hızınız, göç olgusu, üretim altyapısı, yol, liman, havaalanı gibi fiziksel sermaye stoku, deprem koşulları gibi daha onlarca ‘yeter şart’ oluşturan adımların da atılması da önemli. Özetlemek gerekirse, birbirini tamamlayan bir dizi adımların düzenli ve kararlı biçimde atılması gerek:
- Ülkede gelişme ve yerleşme bölgeleri seçilerek gerekli altyapıların ve üst yapıların belli bir plana göre yönetilmesi,
- Plana göre altyapı ve üst yapıların kademeli olarak nasıl tamamlanacağının netleştirilmesi ve gerekli finansmanın kaynaklarının belirlenmesi,
- Yerleşim yerlerinde ve yerleşim yerleri arasında insan ve yük akışlarının rekabet gücü yaratacak özellikte olması,
- Yerleşim öngörüleri ve önlemleri kadar, taviz vermeden gözetim ve denetim yapacak mekanizmaların oluşturulması,
- Belirlenen yapı standartlarına uyulup uyulmadığını gözetecek uzmanlığa sahip insan kaynaklarının yetiştirilmesi,
- Kent kültürü oluşturulması, olgunlaştırılması ve çoğaltılması koşullarının dikkate alınması,
- Birey ekonomisi ile kent ve ülke ekonomisinin etkileşiminden yüksek verimli bir kent ekonomisinin yaratılması,
- Yapılan yanlışların, özellikle de tekrarlanan yanlışların yaptırımlarının net olarak tanımlanması ve uygulama sonuçlarının açık ortamlarda ve sistemli paylaşılması gibi daha birçok adımın atılması gerekiyor.”
HATA YAPALIM, AMA TEKRARLAMAYALIM!
Çok zengin bir doğanının çocuğu olan, doğal malzemeden yapılan barınma yerlerinde değişik örnekleri görerek ve onların içlerinde yaşayarak büyüyen, ülkenin en büyük kentinde deneyim ve birikim kazanan son yirmi yılda hem İstanbul’a yakın hem de mesafeli bir yerleşim yeri olan Silivri’ nin düz aynasında olup bitenleri seyreden Halit Zengin’e, “Bugüne kadar yapılanları ağlama duvarı yaparak, geçmişe saplanıp kalmadan, hem yapılan yanlışları düzelterek kendimizi onarmak, hem de daha doğruyu, daha güzeli, daha yararlı olanı yeniden üretmek için neler yapmalıyız?” sorusunu yöneltiyorum. “Daha doğrunun, güzelin, iyinin ve yararlı olanın, yaşamı zenginleştirmeye ve kolaylaştırmaya katkı yapacak düzenlemelerin gerek ve yeter şartlarını daha önce özetle paylaştık. Başka bir yöne dikkat çekelim: Silivri özelinden baktığımızda yerel yönetimler hiçbir şey yapmıyor dersek haksızlık ederiz. Bir dizi düzenleme yapıldı, uygulandı. Uygulamalarda sapmalar da oldu. Bizim çizdiğimiz planlı bir gelişmeden sapmalar oldu. Yasa ve yönetmelikler çıkarılarak yürürlüğe de kondu. Bütün bu çabaların ideal olandan uzaklaşması üzerinde hep birlikte düşünerek, hata yapmış olabiliriz; ama aynı hatayı tekrarlayarak çıkmaza girmemek için yapılacak bir dizi iş var;” diyor Halit Zengin.
Daha sağlıklı gelecek nasıl inşa edilir?
Genel olarak halkın algısı, yerel yönetimlerin içinde bulunduğu koşullar, ülke yönetiminden sorumlu olanların “daha sağlıklı bir gelecek yaratmaları” için neler yapmamız gerektiğini de anlatmasını istiyorum Halit Zengin’den. Anlattıklarında bizim anladığımızı paylaşalım:
1 – Kent yerleşimleri, kent yaşamı ve kent ekonomisi hepimizin ortak sorunu. Bu konuyu küçük siyasi amaçların tutsağı haline getirmemeliyiz. Bu toplum olmanın, toplumu refaha götürmenin gerek şartlarından biri. Siyasi parti ve seçim çıkarları ölçeğine indirilmemesi gerektiği kadar önemli, tam anlamıyla ulusal sorunlarımızdan biri. Kapsayıcı bir anlayışla ele alınması gereken, serbest piyasada adil uygulamalarla geliştirilmesi gereken önemli gündem maddelerimizden biri kentsel oluşum, yapı stoku, yapı stokunun çevre ile uyumu, yaşayanların sosyal, mekânsal, zamansal, deneysel ve psikolojik mesafelerini ileriye götürecek sonuçlar yaratma tam anlamıyla bir varoluş sorunu.
2- Kent ve yapı konusu “rant düzeni” yaratmamalı, yaratılan rantın fırsatçı değerlendirme yerine, kamunun yararını en çoğa çıkaran bir yönde geliştirilmesi de özen gösterilmesi gereken bir alan.
3- Yerel yönetimlerin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirebilmesi için gerekli imkânlara sahip olması da işin bir başka boyutu. Siyasi ayrılıkların bir sınırı olmalı, kentsel gelişme söz konusu olduğunda ayrışma yerine uzun dönemli geleceği güven altına alacak yapılanma öne çıkmalı.
4- Bölge, yerleşim yeri, imar alanları, ada ve parsel yapılanmaları, kentsel alanlarda mülkiyet kavrayışı konusunda insanlığın büyük birikimi var. Yeniden keşifler yapmanın bedellerini ödemeden, iyi uygulamalar izlenerek, o uygulamaların bizim iç ve dış koşullarımıza uyumlandırılması gündemimizde yerini almalı.
5- Konut üretiminde yüksek standartlara erişmek için “endüstriyel üretim” de alanlardan biri. Bu da ülke koşullarını, var olan yapıyı, yaratmak istediğimiz yeni yapılanmaları dikkate alarak uygulama yapılabilecek bir alan.
6- İnsan eliyle yapılan her iş mutlaka gözetlenmeli ve denetlenmeli. Yapılan planlar, geliştirilen uygulamalar tutarlı ve sistemli gözetim ve denetime tabii olmazsa sapmalar olur. Sapmalar bir kez toplumun güvenini yitirmesine yol açarsa, onu yeniden toparlayarak, hepimizin ortak sorunlarına ortak çözümler bulmamız güçleşir.”