The Economist’in yayınladığı “The World Ahead 2025” ekini Oksijen okuyucularıyla paylaştı. Haftalık dergilerin en uzun ömürlülerinden biri olan The Economist’in yazdıklarını değişik bakış açılarıyla eleştirenlere rastlıyoruz.
Derginin ölüm ilanları editörü Ann Wreo’nun The World Ahead 2025’teki yazısının bitiş cümlesi, “Herakleitos’un teleskoplardan çağlar öncesine ait sözlerinden alıntılayacak olursak, varoluştaki tek sabit sürekli değişmedir. Ve kucaklanmalıdır” diyor.
Bu çağrıya uyarak, gelin, yaşamımızın her anına dokunan “enerji” konusunun küresel boyutlu değişmeler bağlamında izini sürelim. Sonra ülke ölçeği ve sektör sınırları bağlamlarıyla da değerlendirerek, ne yapmak ve nasıl yapmak gerektiğine ilişkin düşündüklerimizi paylaşarak çoğaltalım.
KÜRESEL EĞİLİMİ DOĞRU OKUMALIYIZ
Sözü The Economist’den açmamızın nedeni, derginin enerji ve iklim inovasyonu editörü Vijay Vaitheeswaran’ın “Enerji depolama devrimi” başlıklı yazısının ilk paragrafındaki saptama: “Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) şu an bütün enerji teknolojileri arasındaki en hızlı büyüyen alanın, şebeke ölçeğinde depolama olduğunu söylüyor. 2025’te dünya genelinde büyük ölçekli depolama kapasitesi tam 80 gigawatt (GW) artacak. 2021’den bu yana 8 kat artış söz konusu” cümleleriyle anlattığı değerlendirmesi.
IEA Başkanı Fatih Birol, Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) toplantısında enerji konusunda bir başka eğilimi anımsattı: “18. yüzyılda yaşanan Sanayi Devrimi kömürle ateşlendi. Kömür yerini petrol ve doğalgaza bıraktı. Daha uzun yıllar petrol ve doğalgaz kullanacağız. Şu anda ise elektrik çağından bahsediyoruz. Geçtiğimiz on yılda enerji talebi büyüdü. Ama dünya elektrik talebi, dünya enerji talebinden iki kat daha fazla büyüdü. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde konservatif bir bakışla baksak, dünya elektrik talebi, dünya enerji talebinden 6 misli fazla büyüyecek. Elektrik kullanımı çok hızlı bir şekilde artıyor. Bunun üç temel nedeni var; İlk sırada klima kullanımı var. İkinci sırada, elektrikli araçlar ve üçüncü sırada veri merkezleri geliyor.”
Vaitheeswaran büyük çaplı enerji depolama alanının yükselişini etkileyen 4 etkenden söz ediyor: Birincisi enerji üretiminde yapısal sorunu. Rüzgâr ve güneş enerjisinin kullanımı hızla artıyor. Daha önce toplam enerji kullanımında düşük bir orana sahip olan rüzgâr ve güneş enerjisi önemsizmiş gibi algılanıyordu. Gelinen noktada bu enerji türleri toplam enerji kullanım kapasitesinin yarısını oluşturuyor. Kapasite arttıkça bulutlu ve rüzgârsız günler şebeke operatörlerinin sorunu haline geliyor. Şebekelere büyük piller bağlanarak, enerjinin bol olduğu dönemlerde depolanması, kıt olduğu zaman arz edilmesi sıkıntıların en düşük düzeyde tutulmasını sağlıyor. IEA tahminlerine göre, 2025 yılında güneş panellerinde üretilen ve pillerde depolanan enerji, Çin’deki kömür santrallerinde ve Amerika’daki gaz santrallerinde üretilenlerden daha ucuza mal olacak.
Şebeke ölçeğinde daha fazla enerji depolamasını gerektiren ikinci etken, Çin’in pil üretiminde aşırı kapasite yaratmış olması. İşletmecilerin özen göstermesi gereken hususlardan biri, yaratılan kapasite fazlası üreticileri “kar sıfır noktasını” yakalamak için “marjinal maliyete yakın fiyatlarla” satış yapmaya zorluyor. Çin’de yaratılan kapasiteler de Vaitheeswaran’ın belirttiği gibi, laptoplarda, akıllı telefonlarda, giderek artan elektrikli taşıt araçlarında kullanılan lityum-iyon pillerin fiyatlarında ciddi düşüşlere yol açmış durumda. Çin’deki şebeke pili piyasası, tüketici elektroniği piyasasını geride bırakmış. Güneş ve rüzgâr santrallerine şebeke ölçeğinde depolama sistemi konmasının zorunlu hale getirilmesi piyasayı daha da büyütecek.
Üçüncü etken, yapay zeka uygulamalarının yaygınlaşmasının gerektirdiği elektrik tüketimi artışı. Goldman Sachs’a göre veri merkezlerinin küresel elektrik talebi 2020’de 240 terawatt/saat (TWh) iken 2025’te 600 TWh çıkacak. Kömür ve gaz santralleri iklim dostu angajmanına bağlı kalmaları nedeniyle yenilebilir enerji alanına daha büyük yatırımların yapılacağı bekleniyor.
Dördüncü etken teknoloji içerikli. Lityum bazlı klasik pillerin ötesine geçen yenilikçi gelişmelerin hızlanması. Sodyum-iyon pilleri hem daha ucuz hem de daha az yanıcı. Bu piller lityum içermedikleri, yanıcı olmadıkları için sigorta primleri daha düşük. Depolama sistemlerine artan talep bir dizi yaratıcı yenilik yapılmasını tetikliyor. The Economist’deki yazıda enerji depolama devriminin başladığı, lityumun şimdilik yeri sağlam olsa da, daha temiz ve güvenilir alternatiflerin sunulacağına ilişkin beklentiler güçleniyor.
Gündemimizdeki önemli madde, üretim becerilerini birkaç basamak ileri taşımamız. Ürünlere daha fazla değer katarak kalite-fiyat dengelerini sağlamlaştırmak. Geleceğimizi güven altına almamız için gerekenleri tam zamanında yapmak. Geleceği inşa ederken siyasi irade, bürokrasi, sivil toplum örgütleri yönetimleri, iş dünyası insanları ve medya gibi aktörlerin ortak anlayışla üstünlük yaratabilecek alanlara odaklanmak.
ÜLKEMİZİN POTANSİYELİ
Ülkemizin potansiyellerini enerji konusunda küresel deneyim ve birikimiyle en yetkin değerlendirecek insan Fatih Birol. IEA Başkanı, yeni enerji mutabakatının ülkemiz için önemli fırsatlar yaratacağını söylüyor: “AB ve Türkiye arasında ekonomik ve ticari işbirlikleri fırsatlarının artacağını göreceğiz. AB 26 Şubat 2025’te Temiz Enerji Mutabakatını açıklayacak. Bu kapsamda; sanayi politikalarında nasıl adımlar atılacağı, fonların nasıl kullanılacağı, partnerler ile birlikte nasıl çalışılacağına ilişkin yol haritası açıklanacak. İşbirlikleri için daha az verimli ortamda yaşadığımız doğru. Ticaret savaşları gündeme gelecek. Bundan sonra en önemli konu, enerji, sanayi ve ticaret politikalarının ülkenin ekonomik öncelikleri çerçevesinde harmonize edilmesi,” gerektiğinin altını çiziyor.
Ankara’da düzenlenen “Geleceğin Enerjisi ve Depolama Kongresi”nde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Dr. Zafer Demircan ülkemizde enerji alanında yeni stratejiler belirlendiğini açıkladı. Özellikle son 10 yılda yapılan yatırımlarla 132 milyar dolarlık enerji ithalatının önlendiğini, 890 bin tonluk karbon emisyonunun azaltıldığını söyledi.
Siyasi irade ve bürokrasinin yaklaşımını da, “Yeni stratejimizi oluştururken uyguladığımız hususlardan bir tanesi önemli ölçüde çeşitlendirme yapmak. Yerli ve yenilenebilir kaynakların sistem entegrasyonunun maksimum seviyeye çıkarılması ve bunu yaparken altyapı, iletim ve dağıtım şebekelerinin de güçlendirilerek modernize edilmesi lazım. Türkiye’nin enerjide bölgesel enerji merkezi olması hususlarını da gündeme getiriyoruz” anlatımıyla paylaştı.
Enerji Depolama Endüstrileri Derneği (EDEDER) Başkanı Can Tokcan da, “ Türkiye’nin uzun yıllardır enerjinin farklı alanlarında ‘bölgesel hub’ olması yolunda ciddi bir çaba harcanıyor. Ülkece edindiğimiz deneyimler, hızlı hareket edebilmemiz, kararlılıkla sürdürülen kamu iradesi, yetişmiş insan kaynağımız, teknik kabiliyetlerimiz ve tüm bunları tamamlayan yenilikçi vizyonumuzda, biz bu çabaların ‘enerji depolama’ alanlarında başarılabileceğine inanıyoruz” değerlendirmesini yaptı. EDEDER Başkanı, ülkemizin teknoloji üreticileri arasına hızla girebileceğini de belirtti. Ayrıca enerji depolama, depolamalı üretim tesisleri, yenilenebilir santraller birlikte ele alındığında 30 milyar dolarlık bir yatırımın söz konusu olduğunu da açıkladı.
EKONOMİ gazetesinde “NASIL?” sayfamıza konuk olan Jeneratör Sanayicileri ve Güç Sistemleri Derneği (JENDER) Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Özer de, enerji depolama sistemleri alanında ülkemizin rekabet edebilir yapıyı oluşturacak birikimleri olduğunu belirterek, “Sektörün sürdürülebilirliği açısından enerji depolama alanındaki gelişmeleri dikkatle değerlendiriyoruz. Bu doğrultuda, sektörün enerji depolama konusunda uygun bir konumlanma yaparak, özellikle yerli yazılım ve hücre üretimi konusunda kazanımları güçlendirecek uygulamalar gerekmektedir” değerlendirmesini yaptı.
Enerji üretimi ve depolama sistemleri konusunda deneyim ve birikimi olan uygulayıcılar, siyasi irade temsilcileri ve bürokrasi, konu uzmanları önemli bir “fırsat alanı” olduğu konusunda birleşiyor. Düşünce planında ortak bir anlayışın oluşmuş olması, potansiyeli değerlendirmesi açısından “gerek şart”, ama “yeter şart” değil. Asıl önemlisi, ülkemizin bu önemli birikiminin küresel ölçekte bir üretim alanına dönüştürülmesinin nasıl yönetileceği. Öyle anlaşılıyor ki ülkemizde şebeke ölçeğinde enerji depolamasının yazılım ve donanım cephelerinde yağ var, un var, şeker var. Helva üretmek için net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma gerekiyor. Nasıl bir yönetim uygulanmasına ilişkin önerilerimiz de yandaki kutu içinde tartışmaya açılıyor.
“Kaliteli yönetim” potansiyelleri değerlendirmenin sırrıdır
Alanlarında yetkin uzmanların küresel ölçekte ve yerelde, şebeke ölçeğindeki depolama sistemlerine ilişkin güçlü “eğilimlerin” yarattığı “fırsat ve tehlikeler” konusundaki değerlendirmelerinin özetini paylaştık. Daha önce de değirmen sektöründen tekstil makinelerine uzanan birçok alanda ülkemizin oluşturduğu potansiyelleri nasıl değerlendirdiğimizi sorgulayan düşündükleri paylaştık. Daha önce birçok üretim alanında yapılan yanlışları, oluşturulan boşlukları dikkate alarak şebeke ölçeğinde depolama sistemlerinin fırsatlarını kaçırmamalıyız. “Hata yapmak insana özgüdür, hataları tekrarlamak şeytanın işidir” anlatımından ders almalıyız. Bize göre, net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma konusunda ödün vermeyen öngörme ve önlem alma, gözetim ve denetim disiplini göstermeliyiz.
1 - Envanter: Olanak ve kısıtlarımızı bilmenin önemi
Şebeke ölçeğinde depolama sistemlerinde ülkemizin potansiyelleri ve fırsatları konusunda siyasi irade, bürokrasi, iş dünyası, sivil toplum örgütlerinin ve toplumun diğer kesimlerinin görüş birliği önemli bir güç. Bu ortak görüşün uygulama alanına yansıtılabilmesinin ilk adımı, sektörle ilgili ayrıntılı bir envanter yapılarak “olanak ve kısıtlarımız” hakkında spekülasyonlara fırsat bırakmayan bir netlik sağlanmasıdır. Aşırı değerlendirmelerin abartısı ile noksan değerlendirmenin korkaklığının tuzaklarına düşmemenin yolu, fırsat ve tehlikeleri öngörme kadar, olanak ve kısıtlarımızla ilgili net bilgi sahibi olmaktır. Potansiyellerimizi ölçerek, sayarak, görselleştirilerek ve kavramsallaştırarak neleri yapabileceğimizi, neleri yapamayacağımızı netleştirmeliyiz. Ciddi bir envanter elimizin menzilinde olmazsa, geçmişte birçok üretim alanında olduğu gibi, yaratılmak istenen sonuçlarla ilgili tahminlerimiz ile uygulama sonuçları arasındaki deneysel mesafeleri ayarlayamaz, büyük yanılgıların “ güven kırıcı” etkileriyle yüzleşiriz.
2- Tedarik zincirinin yapılandırılması ve güçlendirilmesi
Ülkemizde daha yüksek katma değerli ürünlerle küresel rekabet gücünü artırmanın engellerinden biri de tedarik zinciri boşluklarıdır. Şebeke ölçeğinde depolama sistemlerinde tedarik zincirinin bağlantıları, bağımlılıkları, iletişim etkileşimin etkinliği, küresel etkileşim düzeyi, rakip stratejileri, işbirliği imkânları gibi değişkenler, ana sanayi ile yan sanayi ekosistemi bağlamında analiz edilerek varsa boşlukları dolduracak, tedarik sistemini güçlendirecek yapılar kesintisiz durum değerlendirmeleri yapılarak oluşturulmalıdır.
3- Yatırımlarda yer seçimi ve ölçeklendirme özeni
Sağlıklı bir envanter, boşlukları doldurulmuş, dayanıklılığı artırılmış bir tedarik zinciri yaratırsa, uygun yer seçimi ve işletme ölçeklendirmeleri daha etkin değerlendirilebilir. Böylece küresel ölçekte değer yaratma zincirindeki yerimiz sağlamlaştırılabilir.
4- Özel teşvik sistemi geliştirilmesi
Şebeke ölçeğinde depolama sistemleri “özendirici” ve “caydırıcı” etkenleri sorgulayan bir teşvik sistemi kapsamında ele alınmalı. İşin sırrı olan “koordinasyon” sağlanırken, küresel ve yerel “güçlendirici etkenler” terazinin bir kefesinde yer alır. Diğer kefesinde “caydırıcı etkenler” olacaktır. Etkenleri yalıtarak, stratejik amacımıza uygun politikalar üretebilmemiz için işyeri ölçeğinde, ülke genelinde ve küresel ölçekte tutarlı analizler yapabilmeliyiz. Teşvik sistemi eğilimlerin fırsatlarını en üst düzeyde değerlendirme, tehlikelerini en düşük maliyetle savuşturma yollarını açan özelliklere sahip olmalı. Teşvik sisteminin merkezinde, insan kaynağı, yeraltı ve yerüstü varlıkları, bilimsel ve teknolojik birikimler, ülkenin mevcut altyapı olanakları, teknik beceri düzeyleri ve sosyal becerileri geliştirici olmalıdır ki yapılmak istenen sonuca katkı yapsın. Şebeke ölçeğinde depolama sisteminin bileşen ve bağlamları hakkında net bilgimiz yoksa etkin koordinasyon yapılamaz; yönetim yanlışlarının yaratacağı “kargaşa” kaynaklarımızın israfına yol açar.
5- Etkin gözetim ve denetim sistemi oluşturma
Diğer üretim alanlarında olduğu gibi, şebeke ölçeğinde depolama sistemlerinde var olduğunu öngördüğümüz potansiyellerini değerlendirmek için “açık, sistemli, düzenli gözetim ve denetim mekanizması” işin başında önemsenmeli. Fırsat ve tehlikelerin farkında olmak, olanak ve kısıtlarımızı objektif değerlendirmek, dayanıklı tedarik sistemi oluşturmak, güçlendirici teşvik sistemleriyle mümkün. Sonuç olarak, ülkemiz için “karşılaştırmalı üstünlüğe” sahip olduğumuzu düşündüğümüz şebeke ölçeğinde depolama sistemlerinin oluşturulması, olgunlaştırılması ve çoğaltılması konusunda ciddi sınav aşamasındayız. Dileriz ki sınıfı iyi bir notla geçelim.