Geçtiğimiz günlerde üniversitede profesörlük yapan bir LinkedIn bağlantımın gönderisine denk geldim. Biliyorsunuz, kimi ödevler e-posta ile gönderiliyor. Hocamızın paylaşımında da anonim hale getirilmiş bir öğrencisinin, kendisine yolladığı e-posta metni görsel olarak yer alıyordu. Öğrenci arkadaşımız e-postasında gayet nazik bir dille kendini tanıtmış, ödevin ekte olduğunu belirtmiş ve esenlikler dilemiş. Genel olarak böylesine güzel bir e-posta ile karşılaşmadığını, öğrencilerin çoğu zaman e-postalarına başlık dahi yazmadan gönderdiğini belirtiyor hocamız. Öğrencisinin bu farklı tutumu çok hoşuna gitmiş olacak ki “Keşke her öğrencim böyle olsa” diyerek bu durumu LinkedIn bağlantılarıyla paylaşmış.
Üniversite dönemimde e-posta ya da herhangi bir dilekçe yazımı ile ilgili hiçbir ders ya da konu yoktu. En azından bizim fakülte için… Üstelik Gazetecilik Bölümü mezunuyum.
Bakın tekrar ediyorum, gazetecilik…
Yani kontrol kalemiyle bile yazı yazmamızı öğretmeleri gerekiyorken, böylesine önemli birçok nokta pas geçiliyordu. Hem de gazetecilik alanında bir ekol olarak kabul edilen İstanbul Üniversitesi’nde!
Gençleri iş hayatına hazırlarken atlanılan en önemli şeylerden biri, bana göre kesinlikle güncellik. Üniversite yıllarımda internet gazeteciliği yeni yeni moda oluyordu. Fakat gelin görün ki hocalarımız içinde internetin i’sinden bahseden yoktu. O zaman da bu durumun yanlış olduğunu düşünüyordum. Öğrencilik dönemim yıllar önce bitti şu an durum nasıl bilemiyorum ama o zaman için, zamanın gerekliliklerini asla karşılamıyordu ne yazık ki.
Fırsat eşitliği geliyor
Ancak tüm bu umutsuzlukları bir kenara bırakıp, kendi zayıf noktalarımızı iyileştirebileceğimiz ve bunu çok daha erişilebilir şekilde gerçekleştirebileceğimiz bir durumdayız bugün. Sanayi devleri bir bir iflas bayrağını çekerken, çok kısa maziye sahip teknoloji devleri dünyayı şekillendiriyor. Gözlerimizin önünde bir çağ kapanıyor, bir diğeri açılıyor.
Aldığımız okul ve iş eğitimi bize bugüne kadar harika tecrübeler kazandırdı. Bu tecrübeler çok kıymetli elbette ancak ne yazık ki özellikle beyaz yakadaki “tecrübeler” tedavülden kalkıyor. Yeni bir düzen şekilleniyor. İnterneti işimizin, hayatımızın hemen hemen her alanında kullanıyoruz -ki bu hayatı çok kolaylaştırıyor. İşlerin bu kadar kolay hale geliyor ve uygun fiyatlı teknolojik araçlarla kotarılabiliyor olması bazı kesimleri “işsiz mi kalacağım” diye düşündürüyor. Matematikten pek anlamam ama buradaki matematik ben dahil herkesin kavrayıp, çalıştırabileceği bir düzeyde: Teknoloji imkanlarını kullanırsan kazanırsın, kullanmazsan kaybedersin.
Özellikle işleri tekrara dayalı bir beyaz yaka çalışanıysanız, son dönemdeki en önemli gündeminiz: Yapay Zekâ. Gündeminiz diyorum, çünkü dost mu düşman mı bunu belirleyen de sizsiniz. Yapay Zekâ uygulamaları işinizi elinizden alabileceği gibi size müthiş kıvrak fikirler sunup, ufkunuzu da açabilir. Burada “hükmetmeyi becerebiliyor olmak” çok büyük önem taşıyor. Hükmetmek derken, Yapay Zekâ araçlarını doğru kullanabilme yetisinden bahsediyorum.
30 yıldır aynı sektörde, aynı işi yapıyor olabilirsiniz hatta bu monotonlukta meslek körlüğü yaşamadığınızı da kabul edelim. Ancak yine de tecrübeniz eskisi kadar kıymetli değil. Belirli pratikler için tekrar yeni mezun bir genç gibi öğrenmeye açık olmak gerekiyor. Burada büyük bir handikap var. Zaten bildiğinizi düşündüğünüz birçok uygulama artık bildiğiniz gibi değil. Ne kadar inkâr etsek de birkaç yıllık bir bilgisayar programı kendi işimizde benden, sizden çok daha fazla bilgiye haiz.
Yapay Zekâ ile dost olmamız gerekiyor. Hele ki işinizi Yapay Zekâ’ya kaptırmaktan korkuyorsanız…
Genç nüfusun çevikliğini kullanmalıyız
Ülke olarak sosyal medya ve mobil bankacılık kullanımında birçok gelişmiş ülkeye nazaran bambaşka bir seviyedeyiz. Mesela Türkiye’de 100 milyona yakın aktif mobil bankacılık hesabı olduğunu biliyor muydunuz? Küçük bir hatırlatma, ülkemizin nüfusu 85 milyondan biraz fazla… Ülkemizde internet kullanıcılarının yüzde 80’i aktif olarak X, Instagram, TikTok gibi mecralarda günde ortalama 3 saate yakın zaman geçiriyor. Buradaki zamanı bir kayıp olarak nitelemek mümkün ancak bugün o konuya değinmeyeceğim.
Buradaki önemli nokta ülkemizin çabuk adaptasyon sağlama becerisine haiz olması. Şu an için halen genç bir nüfusa sahip olmak bu çevikliğin en çok beslendiği şey. Türkiye en çok ChatGPT kullanan ülkeler arasında 11. sırada yer alıyor. Tüm bu verilere bakarak, iyi bir mobil uygulama tüketicisi olduğumuzu söylemek mümkün.
Son dönemde özellikle tüketiciye dokunan birçok firmanın Yapay Zekâ destekli uygulamalara yer verdiğini görüyoruz. Örneğin, son kullanıcıya hitap eden herhangi bir firmanın internet sitesine girdiğimizde bizi karşılayan chatbot’ları artık normal kabul ediyoruz. Hatta o kadar çabuk alıştık ki olmamasını yadırgıyoruz.
Tüm bu veriler ışığında günlük işlerimizi kolaylaştıracak bir dijital asistanla çalışıyor olmak, özellikle profesyonel hayatımız için hiç de fena olmayacak. Çünkü yazının başında eğitim sistemine “çağdışı” yaftasını vurup sitem ederken belirtmek istediğim şey tam olarak bu. Son dönemde de iş hayatında birer öğrenciyiz ve güncel olmamız gerekiyor.
Dijital asistan uygulamaları tıpkı şirket telefonu, şirket otomobili ya da yemek kartı gibi bir yan hak olarak gelecek ve bir süre sonra belki de maaş gibi bir “hak” haline gelecek.
CHRO’larınızdan ısrarla isteyin!