Hızla değişen gündem yanında, bir yandan fırsatlar ve teknoloji olarak bilinen insanlık tarihinin en rahat anında olduğumuzu düşünüyoruz. Öte yandan bir alacakaranlığında önümüzü görmekte zorlanır haldeyiz. Yapay zeka karşısında her birimiz biraz çaresiz, bu gelişimin bir parçası olma, bu gelişim Her gayreti içerisindeyiz.
Her şey hiçbir zaman olmadığı kadar hızlı mı değişiyor, yoksa her şey her zamanki gibi de biz mi bir şey kaçırıyoruz?
Kariyerimizde finansal yatırımlarımız da ilişkilerimizde ve genel olarak hayatımızın her alanında amaçlarımıza ulaşmamızı sağlayacak en doğru seçimleri yapmak istiyoruz. Hedefler belirliyor yakın ve uzun vadeli planlar yapıyoruz. Olası risklerden kaçınmak ve fırsatlara açık olmak için yalnızca bugünün koşullarını iyi anlamaya değil geleceğin dinamiklerini de öngörmeye odaklanıyoruz. Olasılıkları ve karşımıza çıkabilecek her türlü sürprizi hesaba katarak planlarımıza alternatif olacak B planları geliştiriyor hatta bazen C planında hazırda tutuyoruz.
Geleceği tahmin etmek, aldığımız kararın bunu nasıl etkileyeceği yolundaki endişelerimiz, yaptığımız işten keyif almamızı engelliyor ve tam tersi yanlış kararlara neden oluyor. Bu anlamda ihtiyacımız olan, bize bu karmaşıklık içinde yolumuzu aydınlatacak hiçbir zaman değişmeyen referanslar. Morgan Housel tarihin derinliklerinde sürekli tekrarlanan, ancak oyuncular ve sahne farklı olduğu için geçmişten ve yaşadıklarımızdan ders almamızı engelleyen ve özünde değişmeyen bu ana referansları sunuyor.
Teknoloji hızla değişiyor, araçlar farklılaşıyor ama insan doğası sabit kalıyor. Tepkiler, duygular, kaygılar bin yıl öncesiyle bugün arasında şaşırtıcı biçimde benziyor aslında. Bu yüzden değişim karşısında paniğe kapılmak yerine, insanın değişmeyen yanını anlamak doğru bir yaklaşım. En çok satanlar arasında olan “Paranın Psikolojisi” yazarı Morgan Housel “Her Zamanki Gibi” isimli kitabında değişen dünyanın hiç değişmeyen olgularını anlatıyor. Kitaptaki bazı bölüm başlıkları şöyle;
- Hikayeler İstatistiklerden Daha Güçlüdür
- Mutluluğun İlk Kuralı Beklentiyi Düşük Tutmaktır
- İnsanlar Doğruluk Değil Kesinlik İstiyor
- İlerleme, İyimserlik ve Karamsarlığın Bir Arada Var Olmasını Gerektirir
Siyasi ve ekonomik gündem sürekli değişebilir, gelecek kaygılarla dolu görünebilir ama değişmeyenleri anlayanlar için her şey daha nettir. Bu kitabı, sizi rahatlatacak o değişmeyenlere yakından bakmanız için öneriyorum.
YENİLİK EN KARANLIK DÖNEMLERDE GELİR
Tarih boyunca tanık olduğumuz değişmez gerçeklerden biri de, en büyük değişimlerin ve en önemli yeniliklerin, her şeyin yolunda gittiği, insanların huzur içinde olduğu dönemlerde değil, genellikle büyük krizler, savaşlar, ekonomik buhranlar veya toplumsal çalkantılar sırasında ya da sonrasında ortaya çıkmasıdır. İnsan doğası gereği konfor alanında kalmayı tercih eder ve mevcut düzeni koruma eğilimindedir. Ancak, beklenmedik bir olay gerçekleştiğinde, dünya sarsıldığında ve alışılmış sistemler çökmeye başladığında, bireyler ve toplumlar hızlı ve radikal değişimler yapmaya mecbur kalır.
İnsanlar paniklediğinde, şok yaşadığında ve derin bir belirsizliğin içinde kaybolduğunda, eski yöntemlerin artık işe yaramadığına dair güçlü bir farkındalık gelişir. Böyle anlarda, yenilikçi çözümler üretmek ve değişime ayak uydurmak kaçınılmaz hale gelir. Korku, endişe ve çaresizlik duyguları, bazen en büyük yaratıcı atılımların, en cesur kararların ve en etkili dönüşümlerin tetikleyicisi olur. Tarihteki büyük devrimlere, bilimsel keşifl ere ve teknolojik sıçramalara baktığımızda, çoğunun büyük felaketlerin, savaşların veya krizlerin ardından gerçekleştiğini görebiliriz. Çünkü tam da böyle zamanlarda insanlar, durağanlıktan sıyrılıp, yeni bir düzen kurmanın yollarını aramak zorunda kalır.
Triangle Shirtwaist Factory (Triangle Gömlek Fabrikası) yangını New York tarihinin en büyük trajedilerinden biriydi. 25 Mart 1911’de, çoğunluğu göçmen yüzlerce kadının ça-lıştığı bu konfeksiyon atölyesinde çıkan yangında hayatını kaybedenlerin neredeyse tamamı 20 yaşından küçük kızlardı, pek azı 22’sini geçmişti.
Atölye birkaç dakika içinde neredeyse tamamen yandı. İtfaiyeciler kısa zamanda olay yerine ulaşmıştı. Ne var ki, itfaiye merdivenleri ancak altıncı kata, çaresiz işçilerin dört kat altına kadar ulaşabiliyordu. Yangından kurtulanlardan Bessie Cohen’in ifadesiyle “Herkes bir yana koşuyor, bir an önce kendini dışarı atmaya çalışıyordu.”
Panik içindeki işçiler, son oksijen kalıntılarını solumak için pencerelere doluşmuştu. Binanın çevresindeki sokaklarda büyük bir kalabalık birikmeye başlamıştı. O gün, orada gördüklerini kimse unutamayacaktı.
Panik, korku, umut... hepsi iç içe geçmişti. Yangını izleyenler, gördüklerini etrafındakilere aktarıyordu. Yoldan geçenlerden biri, alev almış bir şeyin korkunç bir gürültüyle yere çakıldığını görünce “Eski bir giysi balyasına benziyor” demişti yanındakine. Diğeri de “Yangını durdurmak için alev alan giysileri pencereden dışarı atıyor olmalılar” diye yorumlamıştı.
Peş peşe gelen gürültülerle gerçek anlaşılmıştı: İşçiler ölüme atlıyordu. Önce biri, sonra birkaçı, sonra düzinelercesi.
“Güm diye yere çakılıyorlar!” diye anlatıyordu görgü tanıklarından biri. “Gümbür gümbür ölüyorlar! Gümbür gümbür! Peşpeşe!”
İşçilerin belirli mola zamanları dışında işe ara vermesini önlemek için atölyenin kapıları ve yangın merdivenleri kilitlenmişti. Yük asansörlerinden biri bozuk olunca da cehen-nemden çıkmanın tek yolu atlamak olmuştu.
Bütün bu trajedi 30 dakikadan kısa sürmüştü. Tam 146 işçi hayatını kaybetmişti. O akşamın ilerleyen saatlerinde, yangını sokaktan izleyen Frances Perkins adlı bir kadın da tanık olduğu görüntüleri bir muhabire aktarıyordu.
“İkişer üçer yere çakılıyor, çaresizliğin içinde gördükleri son umut kırıntısıyla hep birlikte, peş peşe boşluğa atlıyorlardı” diye anlatıyordu Perkins. “Yaşam ağları kopmuştu. İtfaiyeciler atlamamaları için bağırıp duruyordu. Ama başka seçenekleri yoktu; alevler tam arkalarındaydı.” Perkins, 30 yıl sonra Başkan Franklin Roosevelt tarafından Çalışma Bakanı olarak atanacak ve başkanlık kabinelerinin ilk kadın üyesi olacaktı.
Triangle yangınında gördükleri karşısında dehşete kapılan, çalışma koşulları daha iyi olsa -sadece yangın çıkışları ve kapılar kilitlenmese- ölümlerin önlenebileceğini düşünen Frances Perkins ve sayısız insan, o günden sonra bütün hayatını işçi hakları için mücadeleye adayacaktı.
“Suçluluk duygusuyla harekete geçtik ve böyle bir facia-nın bir daha yaşanmaması için birbirimize kenetlendik” diye yazmıştı Perkins. Triangle yangınını da, hayatını adadığı bu mücadeleye niçin girmek zorunda kaldığını hiçbir zaman unutturmayan hatıra olarak tanımlamıştı.
Triangle yangınında yaşanan trajedi, birçok açıdan yirminci yüzyılı dönüştüren işçi hakları hareketinin başlangıcı oldu. Perkins yangından neredeyse yarım yüzyıl sonra geriye baktığında, New Deal -1930’larda başlatılan ve Amerikan ekonomisini işçi haklarını gözeterek yeniden şekillendirmeyi amaçlayan ekonomi politikaları- ruhunun, Triangle yangını-nın yaşandığı gün, 25 Mart 1911’de doğduğunu söyleyecekti.
Stres, acı, rahatsızlık, şok ve nefret -tüm trajik olumsuzluklarına rağmen- aynı zamanda sihrin gerçekleştiği zamandır.
Otomobil ve uçak, modern zamanların en büyük iki yeniliği. Ancak ilk dönemleriyle ilgili ilginç bir şey var.
Pek az kişi ilk arabalara bakıp da “Oh, ne güzel... işe gidip gelebileceğim bir şey...” demiştir. Bir uçak gördüğünde “Tamam işte, bir dahaki tatile bununla gidebilirim” diyen de pek olmamıştır.
İlk başlarda söyledikleri şuydu: “Buna makineli tüfek monte edebilir miyiz? Üzerinden bomba atabilir miyiz?”
Adolphus Greely, 1899 yılında Amerikan ordusunun denemesi için üç araba satın almıştı.
Los Angeles Times, otomobillerle ilgili ilk haberlerden birinde, General Adolphus Greely’nin yaptığı alımdan şöyle söz ediyordu: Makineli tüfek gibi hafif cephaneliklerin taşınması için kullanılabilir. Teçhizat, mühimmat ve erzak taşımada, yaralıları cephe gerisine çekmede yararlanılabilir. Ayrıca genel olarak, şu anda katır ve at gücüyle yapılan çoğu iş için kullanılabilir.
Los Angeles Times dokuz yıl sonra, bu kez yeni uçan makinenin geleceği hakkında Wilbur ve Orville Wright* kardeşlerle yaptığı söyleşide de şöyle diyordu: Wright kardeşlere göre, hava gemisinin bütün faydası, savaş zamanında keşif aracı olarak sağladığı avantajda yatacak. İcatlarını özel bir şirkete satmak gibi bir niyetleri olmasa da Washington’daki Savaş Bakanlığı’nın konuya el atmasını istiyorlar.
Wright’lar böyle düşünmekte haklıydı. İlk yıllarındaki tek gerçek müşterileri, uçaklara ilgi gösteren tek grup, “uçan nesneyi” 1908 yılında satın alan Amerikan Ordusu’ydu.
Ordunun araba ve uçaklara erken dönemde ilgi göstermesi, rastlantısal bir öngörü değildi. Büyük yeniliklerin listesini dikkatle incelerseniz, orduları tekrar tekrar karşınızda görürsünüz.
Bu tarz yenilikler ya doğrudan doğruya ordudan gelmiş ya da ordudan büyük ölçüde etkilenmiştir. Teknoloji alanındaki en büyük vizyonerler orduda olduğu için değil, Hemen Şimdi Çözülmesi Gereken Gerçekten Büyük Problemler orduda olduğu için.
Ordular inovasyonun motorlarıdır; çünkü zaman zaman o kadar önemli -acil ve hayati sorunlarla uğraşırlar ki, para ve insan gücü engel olmaktan çıkar ve sürece dahil olan herkes, sakin zamanlarda eşine rastlanmayacak, benzersiz bir işbirliği sergiler.
Özetle, değişim çoğu zaman rahatlık ve huzur içinde değil, zorluklar ve belirsizlikler karşısında, hayatta kalma dürtüsüyle tetiklenir. İnsanlık tarihindeki en büyük ilerlemelerin çoğu, yalnızca bir zorunluluk haline geldiğinde ve eski yöntemlerin sürdürülemez olduğu anlaşıldığında gerçekleşmiştir.
Stres, iyi zamanlarda asla mümkün olamayacak kadar odaklanmanızı sağlar. Ertelemeyi ve kararsızlığı yok eder; yapmanız gereken şeyi öyle bir dayatır ki, hemen şimdi ve elinizden gelenin en iyisini ortaya koymaktan başka seçeneğiniz kalmaz.
AYIN YÜKSELENLERİ
- Güney Kore’deki Hanyang Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan YongJin Alex Kim, kariyerinde daha önce Hyundai Motor Slovakya ve Hyundai Motor Çekya’da CEO olarak görev yaptı. 2020 yılında Hyundai Motor Avrupa’ya İş Stratejisi Başkan Yardımcısı olarak atanan YongJin Alex Kim, son görev yeri olan Hyundai Motor Company’de ise Global Satış Başkan Yardımcısı olarak çalıştı. Hyundai markasında 30 yıl boyunca çeşitli pozisyonlarda çalışarak önemli başarılara imza atan YongJin Alex Kim, Hyundai yolculuğuna Hyundai Motor Türkiye’de CEO olarak devam edecek.
- Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi ve Liverpool Üniversitesi Veterinerlik Bölümü’nde tamamlayan Pelin Kırıcı, yüksek lisans eğitimini 2002 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’nde tamamladı. İş yaşamına 2002 yılında Sanofi’de Tıbbi Tanıtım Sorumlusu olarak başladı. Pelin Kırıcı, 2004- 2020 yılları arasında aynı kuruluşta reçeteli ürünler ve tüketici sağlığı olmak üzere farklı tedavi alanlarında sırasıyla Ürün Müdürü, Pazarlama Müdürü, Pazarlama Direktörü, Bölgesel Pazarlama Direktörü ve son olarak Türkiye & Orta Doğu Stratejik Büyüme Lideri olarak görev aldı. 2020-2022 yılları arasında Takeda’da Onkoloji İş Birim Direktörü olarak çalışan Kırıcı, 2022-2024 yılları arasında Eczacıbaşı Monrol’de Global Pazarlama ve Satış Direktörü olarak görev aldı. Pelin Kırıcı, Eczacıbaşı Sağlık Büyüme Direktörü oldu.
- İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği mezunu olan ve Koç Topluluğu’nda farklı rollerde görev yapan Esra Başer, profesyonel iş yaşamı boyunca Yönetim Danışmanlığı, Proje Yönetimi, Stratejik Planlama, İş Geliştirme, Teklif Yönetimi, Satış, Pazarlama, Marka ve Kurumsal İletişim alanlarında önemli roller üstlenmiştir.
Türkiye’nin öncü ve lider mobilite şirketi Otokoç Otomotiv’de Pazarlama Liderliği pozisyonuna, son olarak şirketin Müşteri Deneyimi ve CRM Lideri olarak görev yapan Esra Başer atandı. İş dünyasında deneyimi ve başarılarıyla tanınan Başer, şirketin pazarlama stratejilerine yön verecek.